Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
13 aylık tutukluluğun ardından hâkim karşısına çıkan 15 Kürt gazeteci adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Dava 9 Kasım 2023 tarihine ertelendi
ÖZKAN KÜÇÜK, DİYARBAKIR
Diyarbakır merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022 tarihinde gözaltına alınan 15’i tutuklu toplam 18 gazetecinin “örgüt üyeliği” (TCK 314) suçlamasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması 11 Temmuz ve 12 Temmuz 2023 tarihlerinde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
P24 tarafından takip edilen duruşmada tutuklu gazeteciler Serdar Altan, Mehmet Ali Ertaş, Aziz Oruç, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Şahin, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut, Abdurrahman Öncü ve Remziye Temel ile tutuksuz yargılanan Esmer Tunç, Mehmet Yalçın ve Kadir Bayram hazır bulundu.
11 Temmuz günü Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde başlayan duruşmayı, ailelerin yanı sıraGazeteciler Cemiyeti, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Ankara Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), PEN Norveç, Yeşil Sol Parti ve CHP Milletvekilleri, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP), Basın ve Hukukta Hakikatleri Araştırma Derneği (BAHAD), İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, KESK ve Diyarbakır Barosu temsilcilerinin aralarında bulunduğu çok sayıda kişi izledi.
Reddi hâkim talebi reddedildi
Savunmalara geçilmeden önce söz alan avukatlar, iddianameyi hazırlayan savcının mahkeme üyesi ile evli olması sebebiyle reddi hâkim talebinde bulundu. Mahkeme, “zaman kaybına yol açacağı” gerekçesiyle talebi reddetti. Ardından gazetecilerin savunmalarına geçildi.
Tutuklu gazetecilerden Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan savunmasını tercüman eşliğinde Kürtçe olarak yaptı.
“Mademki basın yargılanıyor biz de gazeteciliği savunacağız” diyerek savunmasına başlayan Altan, iddianamenin siyasi atmosferden kopuk olmadığını belirtti:
“Ülkede demokrasi sorunu var ve Kürt meselesi başat sorun. Kürt sorunu çözülmediği gibi dillendirilmesi de istenmiyor. Özgür basın istenmiyor ve bu tarihsel bir sorun. AKP öncesi özgür olmayan basından söz ediyorduk. Ancak AKP döneminde artık gazetecilikten söz etmek mümkün değil. İddianame birçok davadan kopyala yapıştır yapılarak hazırlanmış. 10 ay bekledikten sonra kayda değer bir iddianame hazırlanmasını beklerdik. İddianame esas olarak dönüp dolaşmış ve bizim gazeteci olduğumuzu kanıtlamış. Buna rağmen yine de suçluyor bizi. Özgürlüğümüzün kısıtlanmasının hesabını kim verecek? Bu tutukluluk işkence sayılır. Elimizden alınan özgürlük hakkının ve adaletin davacısıyız. Suçlu değiliz, davacıyız.”
“Gazetecilik yargılanıyor”
Altan’ın ardından tutuklu Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Ömer Çelik’in savunmasına geçildi. Çelik, tercüman aracılığıyla yaptığı savunmasında gazetecilik faaliyetlerinin suç olarak gösterildiğini ve bunun için yargılandığını vurguladı.
Çelik, bir yılda yaptığı 52 programdan altısının seçilerek, kriminalize edildiğini belirterek şöyle devam etti: “HDP milletvekili Ömer Öcalan ile tecridi konuşmamız suç gösterilmiş. İddianamede her program öncesi ve sonrası talimat aldığım belirtiliyor. Ben 15 yıldır gazeteciyim kimseden talimat almadım. Kürt sorununa ilişkin konuşmayalım mı? Çözüm sürecinde hükümet yetkilileri ile aralarında Abdülkadir Selvi’nin de bulunduğu bazı gazetecilerin Öcalan’a ilişkin olumlu sözleri oldu. Ama bizim bunları gündeme getirmemiz suç unsuru yapılıyor. Adalet herkes için olacak mı bunu merak ediyoruz. Bu dava, gazeteciliğin yargılandığı bir davadır.”
“Bu hukuksuzluğa son verilmeli”
Tutuklu gazetecilerden Zeynel Abidin Bulut da savunmasını Kürtçe olarak yaptı. Bulut, “Anayasanın koruma altına aldığı gazetecilik faaliyetlerimiz nedeniyle yargılanıyoruz. Anayasayı koruması gereken yargı bunu yapıyorsa biz nereye başvuracağız?” diye soran Bulut,
“Biz Kürt halkının ve basın kurumlarının üyeleriyiz, bunu örgüt üyeliğiyle suçlamaya dönüştürmek kabul edilemez. Savcılık makamının gazetecilik faaliyetlerine ilişkin bilgisi olmadığı görülmektedir” dedi.
Haklarındaki iddiaları kabul etmediğini beyan eden Bulut, “Savunmasını yapmayacağımız hiçbir çalışmamız yoktur. Tüm çalışmalarımızı sahipleniyoruz. Bu nedenle iddianamede suç gösterilen hiçbir şeyi kabul etmiyoruz. Biz burada suçlu durumda değiliz, davacıyız. Bir yıldır özgürlüğümüzü alarak halkın haber alma hakkını engelleyenler nasıl hesap verecek? Bu hukuksuzluğa son verilmesini istiyoruz” diyerek savunmasını tamamladı.
Bulut’un ardından tutuklu yargılanan Xwebûn Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş’ın savunmasına geçildi. Ertaş, “Şahsımızda Kürt gazeteciliği ve Kürt halkı yargılanmaktadır. Bu da Kürt kimliğinin inkârı zihniyetini yansıtmaktadır. Gazetecilerin tutuklanması başlı başına bir sansürdür. Biz evrensel gazetecilik ilkelerine göre çalışıyoruz. Bu sansür halkın haber alma hakkını da engellemeye dönüktür” dedi.
Daha sonra söz alan tutuklu gazeteci Mehmet Şahin de tercüman eşliğinde verdiği savunmasında, “Görülüyor ki iddia makamı Kürt gazeteciliğini tasfiye etme görevini üstlenmiş. Bir Kürt gazeteci olarak Kürt halkının gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunmak için talimata ihtiyacım yok, herhangi bir talimatı kabul de etmem. İddianame özensiz ve ciddiyetten uzak” ifadelerine yer verdi.
“İddianamede tek suç unsuru haberler”
Davanın 12 Temmuz tarihli ikinci oturumu tutuklu MA editörü Aziz Oruç’un savunmasıyla başladı:
“Defalarca benzer iddialarla tutuklu kaldım ve beraat ettim, 2020 yılının neredeyse tamamını cezaevinde geçirdim. Şimdi yine benzer iddialarla 13 aydır tutukluyum ve mahkeme karşısındayım. Biz suç işlediğimiz için değil yaptığımız gazetecilik mesleğinin bedeli olarak 400 gündür tutukluyuz. İddianamede suç unsuru olarak yalnızca haberler var. İddianamede ‘gazetecisiniz ama teröristsiniz' denilerek damgalanıyoruz.”
Tutuklu gazetecilerden Suat Doğuhan’ın savunmasına geçildi. 2016 yılından beri bir iş yerinin olduğunu belirten Doğuhan, “İddianamede, bulunduğumuz binada başka bir yapım şirketinin de olması örgütsel bir faaliyet olarak sunulmuş. Yapım şirketlerinin birlikte iş yapması mesleğin doğasında vardır. Ancak iddianamede buna başka anlamlar yüklenmiş” dedi.
Doğuhan’ın ardından tutuklu gazeteci Elif Üngür savunma yaptı. Üngür, suçlamaya konu edilen haberlerinin tamamının gazetecilik etiğine uygun haberler olduğunu söyledi. Daha sonra savunması alınan tutuklu gazetecilerden Mazlum Güler ise kameraman olarak program içerikleri nedeniyle suçlandığını belirterek tahliye talebinde bulundu.
Tutuklu gazetecilerden Ramazan Geciken, “İş arkadaşlarımla yaptığım mesleki faaliyetlerimi kapsayan konuşmalar iddianamede suçlama unsuru yapılmış. Hiçbir örgüte üye değilim. Ailemi geçindirmek için çalışıyorum. İddiaları kabul etmiyorum” diyerek tahliyesini istedi.
Savunmalarını veren tutuklu gazetecilerden İbrahim Koyuncu, Abdurrahman Öncü ve Remziye Temel de haklarında somut delil bulunmadığını ve suçlama konusu yapılan tapelerin ise iş arkadaşlarıyla yaptıkları görüşmeler olduğunu dile getirerek tahliye talebinde bulundular.
Tutuklu gazetecilerden Neşe Toprak tercüman eşliğinde yaptığı savunmasında, “Ben bir ressamım, sanat toplumdan alıp topluma verir. Gazetecilik de böyledir. Bu sebeple iki yıldır basın çalışmalarındayım ve kadınların yaptığı çalışmaları öne çıkarmak için çalışıyorum. Bir kadın sanatçı ve gazeteci olarak gerçek haberin peşinde özgür düşünce ve özgür basın faaliyetlerimi sürdüreceğim. İddianamede bana yapılan suçlamaları kabul etmiyorum” diye konuştu.
Tutuklu gazetecilerden Lezgin Akdeniz tercüman eşliğinde yaptığı savunmasında, “İddianameyi hazırlayan savcı 800 sayfada gazetecilik faaliyetlerimizden söz etmiş ancak bir kez bile gazetecilik ve basın kelimelerine yer vermemiş. Eğer bir kez bile gazetecilik kelimesini kullansaydı, bütün suçlamaları domino taşı gibi birer birer düşerdi” dedi.
Tutuksuz olarak yargılanan gazeteciler Kadir Bayram, Esmer Tunç ve Mehmet Yalçin da savunmalarında arkadaşlarının yaptıkları gazetecilik temelindeki savunmaya katıldıklarını belirterek haklarındaki suçlamaları kabul etmediklerini dile getirdiler.
Tanıklar soruşturma aşamasındaki ifadelerini reddetti
Gazetecilerin savunmalarını tamamlamalarının ardından gizli ve açık tanıkların dinlenmesine geçildi. Gazetecilerin hiçbirini bizzat tanımadığını söyleyen tanık Mehmet Çelik, “Propaganda veya PKK ile bağlantılı olduklarına ilişkin herhangi bir bilgim yok” diyerek önceki ifadelerini reddetti.
Duruşmaya SEGBİS ile bağlanan gizli tanık, gazetecileri Diyarbakır’da gerçekleşen eylem ve etkinliklerden tanıdığını ve hemen hepsiyle Pel Yapım’da görüştüğünü beyan etti.
Duruşmaya SEGBİS ile bağlanan diğer bir tanık Kezban Kuday ise, gazetecilerden yalnızca Serdar Altan’ı Silopi’deki bir etkinlikten tanıdığını söyledi. Önceki beyanlarında Pel Yapım’ın PKK bağlantısına ilişkin ifadesini reddeden Kuday, “Pel Yapım’ın yaptığı röportajlar illegal alanda değildi” dedi.
Tanık ifadelerine karşı beyanda bulunan gazeteciler, haklarında aleyhe olan hususları kabul etmediklerini söyledi.
Duruşma savcısı, mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delillerin toplanmamış olması gerekçesiyle gazetecilerin tutukluluğunun devamını istedi.
“Bundan sonraki tutukluluk hali sadece rehin tutulmadır”
Tüm sanıkların avukatı Resul Temur, “Savcılar, gazetecileri kendi tanımlarına göre oluşturuyor. Bu dosya manipülatif şekilde hazırlanmış bir iddianameden oluşuyor” dedi.
Avukat Temur, “Gazetecilerin dijital materyallerine Anayasa’ya aykırı bir şekilde el konuldu. Bize hiçbir el koyma kararı verilmedi. Biz dosyaya ulaşamazken savcılık, emniyet aracılığıyla dosyayla ilgili bilgileri yandaş basına servis etti” diyerek usulsüzlüklere dikkat çekti.
Aralık ayına kadar, ilk altı ay boyunca, dosyanın hareketsiz kaldığını ancak o günlerde savcının izinde olduğu halde iznini kesip gizli tanığı dinlemeye geldiğini söyleyen Temur, “Bu acelenin sebebi, HDP ile ilgili davaya ilişkin bir siparişe dayanıyor. Pel Yapım ile ilişkilerini bu dosyada kullanarak HDP’ye verilen hazine yardımının kesilmesini sağlamak için yapılan bir sipariş” dedi. İddianamede tamamıyla gazetecilik faaliyetlerinin suçlama konusu yapıldığını söyleyen Temur, “Müvekkillerim 13 aydır tutuklu. Bundan sonraki tutukluluk hali sadece rehin tutulmadır. Tahliye talep ediyorum” şeklinde savunmasını tamamladı.
Avukat Abdullah Zeytun ise, “Müvekkillerin her biri kendi faaliyet alanında meslek örgütleri ve derneklerine üyedir. İddia makamının algıya, manipülasyona başvurduğunu görüyoruz. Müvekkillerimden bazılarının benim de şube başkanı olduğum İHD üyesi oldukları da iddianamede yer almış. Örgütlenme hakkının bu denli kriminalize edilmesi savcılığın hukuksal değil de siyasal bir alana hitap ettiğini gösteriyor” diye konuştu.
Duruşmaya kısa bir ara veren mahkeme heyeti, dosyadaki tüm tutuklu gazetecilerin yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol şartıyla, tutukluluk hallerinin sonlandırılmasına hükmetti. Dava 9 Kasım 2023 tarihine ertelendi.
Davanın geçmişi
Diyarbakır merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022 günü 18 gazeteci gözaltına alınmıştı. Sekiz gün gözaltında tutulan gazeteciler, 16 Haziran 2022 günü tutuklama talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edilmişti. Hakimlik sorgusu tamamlanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Gazeteciler Esmer Tunç, Mehmet Yalçın ve Kadir Bayram ise adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakılmıştı.