Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Evrensel gazetesi avukatı Devrim Avcı, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve CHP Milletvekili Utku Çakırözer’in katılımıyla gerçekleşen söyleşide resmi ilan dağıtımı ve BİK cezaları tartışıldı
Expression Interrupted tarafından düzenlenen ve gazeteci Meltem Akyol’un moderatörlüğünde Evrensel gazetesi avukatı Devrim Avcı, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve CHP Milletvekili Utku Çakırözer’in katılımlarıyla gerçekleşen söyleşide resmi ilan dağıtımı ve Basın İlan Kurumu’nun (BİK) cezaları tartışıldı.
67 gazetecinin cezaevinde bulunduğu Türkiye’de, 2021 yılının ilk dört ayında toplam 213 gazeteci haklarında açılan en az bir davada hakim karşısına çıktı, 20 gazeteciye 57 yıl 10 ay hapis cezası verildi. RSF’nin 2021 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 153. sırada yer alan Türkiye’de, ifade ve basın özgürlüğü yalnızca yargı eliyle değil ilan kesme cezalarıyla da engelleniyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı Basın İlan Kurumu tarafından mali kıskaca alınan muhalif gazetelere verilen ilan kesme cezaları 2020 yılında yüzde 150 arttı. Ulusal gazetelere verilen ilan kesme cezalarının yüzde 97'si Evrensel, BirGün, Cumhuriyet, Korkusuz ve Sözcü gazetelerine kesildi.
“AYM kararına rağmen ilan kesme cezaları devam ediyor”
BİK tarafından verilen ilan kesme cezalarının hedefindeki Evrensel gazetesinin avukatı Devrim Avcı, BİK’in siyasi gerekçelerle verdiği cezalara karşı hukuk mücadelesi verdiklerini anlattı: “BİK daha önce hakkında suç duyurusunda bulunulmamış haberleri resen ele alıp ilan kesiyor. İlan kesmelere ilişkin yaptığımız itirazlar sonucu 6 dava açıldı. Ancak henüz kazanmış olduğumuz bir itiraz yok.”
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ekonomik kıskaca sokulmayı basın ve ifade özgürlüğü ihlali olarak değerlendiren kararına atıf yapan Avcı, “AYM değerlendirmesinde, basın özgürlüğünün bir parçasının da ekonomik özgürlük olduğunu söyledi. İlan kesme cezalarının otosansüre meyil verecek şekilde kullanılmaması vurgusunun yapıldığı değerlendirme emsal bir karar oluşturuyor. Ancak buna rağmen ifade ve kanaat özgürlüğüyle yazılmış yazı ve haberler baskı aracı haline getiriliyor ve ilan kesme cezaları devam ediyor” dedi.
Avcı, “Tüm ceza davaları, tazminat davaları, dağıtım problemleri, verilen ilan cezaları ve cezaevlerine alınmamasına rağmen ayakta kalmaya çalışan bir gazete Evrensel. BİK'in siyasi gerekçelerle verdiği cezalar köşe yazarlarının ifade özgürlüğünü sınırlandırma ve otosansüre yöneltme riskini de getiriyor. Basına müdahale eden kurumlar içerisinde basın mensupları temsil edilmiyor. Gazeteciler mesleklerini etkileyen bir platformda söz sahibi olamıyor, itirazlarını dile getiremiyorlar” diye konuştu.
“İlan kesme cezaları basın özgürlüğünü kısıtlıyor”
CHP Milletvekili Utku Çakırözer, BİK’in cezaları nedeniyle Evrensel ve Yeni Asya gazetelerinin 2020 yılından beri ilan alamadıklarının altını çizdi. Geçtiğimiz günlerde HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi’nde ziyaret ettiğini anlatan Çakırözer, “Demirtaş, Evrensel ve Yeni Yaşam gazetelerinin cezaevine gelmediğini söyledi. BİK’in hukuki bir karara dayanmayan, tamamen siyasi nedenlerle verdiği ilan kesmeler sebebiyle gazeteler cezaevlerine giremiyor. Bu cezalar basın özgürlüğünü kısıtlıyor” dedi.
BİK’in resmi işinin ceza kesmek değil gazetelere ilan dağıtmak olduğunu vurgulayan Çakırözer, “BİK ilan kesme uygulamasını eleştirel yayın yapmanın önünü kesmek için uyguluyor” ifadelerini kullandı. Çakırözer, ilan kesme cezalarının yanı sıra vergi soruşturmalarıyla da eleştirel medyanın susturulmak istendiğine dikkat çekti: “İlan kesme ve vergi cezalarıyla mali gücü bir cendere haline getiriyorlar. Haber yapmak, yorum yapmak, eleştirmek terörle ilişkilendiriliyor ve suç haline getiriliyor. Hükümet yanlısı yayın yapan gazetelere BİK eliyle vatandaşın vergisinden büyük bir kaynak aktarılırken, bir yandan da biat etmeyenlere ceza veriliyor. Cezanın hiç verilmemesi elbette esas, ama BİK tarafından kesilen cezaların mutlaka mahkeme kararıyla denetlenmesi gerekir. Bu konuda Meclis'ten kanun çıkarılması gerekiyor. Aynı şekilde gazete tirajlarının da bağımsız şekilde denetlenmesi ve ilanların buna göre dağıtılması gerekiyor.”
“Eleştirel gazetecilik ekonomik yaptırımlarla dize getirilmeye çalışılıyor”
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ise BİK’in ilan kesme cezalarının ekonomi bazlı bir baskı iklimine işaret ettiğini söyledi: “Gazeteler kamuoyunda etki yaratan habercilikleri nedeniyle ekonomik güçleri hedef alınarak zayıflatılmaya çalışılıyor. BİK kendisini baskın bir editoryal ortak olarak görüyor; kararlarının mahkemeye taşınabileceği argümanıyla kendisini meşrulaştırıyor. Adli makamlar eliyle yola getirilemeyen eleştirel gazetecilik, ekonomik yaptırımlarla dize getirilmeye çalışılıyor. Ayrımcı esaslarla medyayı yeniden şekillendirmeye çalışıyorlar.”
BİK’in yaptırımlarını “medya sektöründe istenmeyenlerden temizlik” olarak gördüğünü ifade eden Önderoğlu şöyle devam etti: “İlan kesme cezaları ‘yerli ve milli gazetecilik’ kavramına oturmayan gazetelere veriliyor. Tekli bir medya platformu oluşturmaya çalışıyorlar. BİK’in yaptırımları medya üzerindeki baskı mekanizmasını bir üst seviyeye taşıyor.”
Basın ilanlarının daha dengeli dağıtılma yollarının başka ülkelerde uygulandığını vurgulayan Önderoğlu, “Türkiye kurumsallık cenneti. Çok sayıda kurumsal yapı var ama siyasi önyargı kurumların işleyişini gölgeliyor. BİK ve RTÜK gibi kurum yapılarının değiştirilmesi, siyasetle bağının koparılıp çeşitli dünya görüşünden insanların üye olarak atanması bu tahribatı engelleyebilir” diye konuştu.
BİK ve RTÜK gibi kurumların verdiği cezaların yargıya taşındığını ancak mahkemelerin karar verme süreçlerinin çok uzadığını söyleyen Önderoğlu, “Yargıtay, Danıştay, AYM, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi yüksek mahkemeler medya sistemimizle ilgili bazı önemli kararlar alıyorlar ancak bu kararlar çok geç veriliyor. Geç de olsa verilen bu yüksek yargı kararlarının bu kurumlarca tanınıp tanınmayacağını bile bilmiyoruz” dedi.