Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Genel Kurulda görüşülen 40 maddelik yasa teklifi, seçim sürecine yönelik bir sansür aracı olarak görülüyor
YILDIZ YAZICIOĞLU- ANKARA
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve ortağı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından 4 Ekim’de Meclis Genel Kurulu gündemine alınan 40 maddelik “sansür yasasının” ilk iki maddesi şimdiden kabul edildi. Teklifin bu hafta kabul edilerek yasalaşması bekleniyor.
Muhalefet, meslek örgütleri ve hukukçulara göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılını şekillendireceği öngörülen kritik 2023 seçimlerine yaklaşılırken gündeme getirilen bu kapsamlı yasa teklifiyle seçim süreci, AKP-MHP ortaklığı tarafından demokratik yarış zemininden uzaklaştırılıyor.
İki partiden milletvekillerinin imzasıyla 26 Mayıs günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan ve “dezenformasyonla mücadele” amacıyla hazırlandığı iddia edilen teklif, pek çok yönüyle özgürlükler aleyhine hükümler içerdiği için ilk kez ulusal ve yerel düzeylerdeki basın meslek örgütleri tarafından ortak tepkiyle karşılandı. Teklifin Dijital Mecralar Komisyonu ile Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi esnasında her örgüt kendi penceresinden itiraz noktalarını ileterek değişiklik çağrılarında bulundu ancak bu çağrılar AKP-MHP ortaklığınca olumlu karşılanmadı. Teklif için “sansür yasası” nitelendirmesi yapan meslek örgütleri, sokaklara, meydanlara çıkarak sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları da dahil olmak üzere topyekûn haberleşme özgürlüğünün yok edileceği uyarısında bulundu. Mecliste grubu olan muhalefet partileri Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Halkların Demokrasi Partisi (HDP) ile İyi Parti ise gazetecilik meslek örgütlerinden alınacak görüşler doğrultusunda hep birlikte teklifte değişiklikler yapılmasını ve oy birliğiyle yeni bir yasa çıkarılmasını önerdi. Ancak tepkiler, uyarılar, çağrılar, AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı’nı demokratik uzlaşma masasına getiremedi ve TBMM’nin yasama çalışmalarının başlamasıyla sansür yasası ilk gündem maddesi olarak görüşülmeye başlandı.
AKP ve MHP’nin bu hafta TBMM Genel Kurulunda yasalaştırmayı hedeflediği tekliften vazgeçilmemesi nedeniyle meslek örgütleri Genel Kurul görüşmeleri öncesinde bir kez daha ses yükseltti. Medya Dayanışma Grubu adı altında bir araya gelen meslek örgütleri, bir ortak açıklama yayımlayarak teklifin sadece gazeteciler için değil, tüm toplum için bir özgürlük sorunu olduğu mesajını verdi. Açıklamada, “Yaklaşan seçimler öncesinde devlet kurumlarının, halkın tüm haberleşme kaynaklarını bir ahtapot gibi sararak; isterse sıkıştırıp boğacağı, isterse gevşetebileceği bir yasal düzenlemeye ‘hayır’ diyoruz. Bu yasa bu haliyle uygulanırsa ülkemizde basın, ifade ve haberleşme özgürlüğü büyük bir baskı ve kuşatma altına alınacak. Sadece basına değil, topluma da bir kuşatma ve sansür baskısı uygulanacak” ifadelerine yer verildi.
Meslek örgütlerinin ortak açıklamasında, teklif yasalaştığında Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” şeklinde yeni bir suç yaratılmasıyla ortaya çıkacak tehlikeler vurgulandı. Ülke güvenliği, kamu düzeni, genel sağlık gibi muğlak kavramlar ile her türlü eleştirel görüşün cezalandırılabileceği belirtilerek, “Demokrasiyi ve ifade özgürlüğü ilkesini temelinden sarsıp çökertecek, pek çok uygulamayla karşı karşıya kalınacak” uyarısı paylaşıldı.
Arka plandaki yasa mimarı Altun: Siber vatan mücadelesi veriyoruz
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, özellikle seçim sürecinde medya ve toplumsal muhalif kesimler için cezalandırma aracına dönüşmesi beklenen yasa teklifinin perde arkasındaki mimarı olarak görülüyor. Teklifin Meclis Genel Kurulunda görüşmelerinin başladığı gün Ankara’da bir sempozyumda konuşan Altun, hükümetin “siber dünyada da egemenlik mücadelesi” verdiğini savundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısını yaptığı “iletişim seferberliği” kapsamında mücadele yürüttüklerini belirten Altun, “Görsel ve işitsel medyada ortaya çıkabilecek suçlara karşı tedbir almak, devlet için bir tercih değildir yahut toplumu kontrol etme mekanizması değildir, bilakis vatandaşlarına karşı sorumluluğudur. Kamu otoritesinin buna kafa yorması, bununla alakalı düzenlemeler peşinde koşması, bir seçenek değil bir zorunluluktur. Daha güvenli bir medya için çalışmak, esasında bizim hakikat mücadelemizin de bir parçasıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat işaret ettiği üzere içeriden ve dışarıdan yürütülen yalan terörüne karşı mücadele etmek, Türkiye iletişim modelimizin önemli ayaklarından biri konumundadır” dedi. Bunun gerekçesine ilişkin olaraksa “Medya dünyasında ve sanal alemde yürütülen dezenformasyon, kara propaganda, beşinci kol faaliyetleri, siber saldırılar ve terör örgütlerinin dijital dünyadaki faaliyetleri, hız kesmeden devam ediyor. Hedef, kimi zaman devletler kimi zaman siyasiler kimi zaman da kamu kurum ve kuruluşları ve yöneticileri olabiliyor” ifadelerini kullandı.
Gündemdeki yasa teklifini ve 2020 yılı sonunda yasalaşan sosyal medyaya yönelik yasal düzenlemeyi sosyal medya platformlarını “hukuki çerçeve içine almak” olarak savunan Altun, “Bu anlayışla biz dijital evreni ‘siber vatan’ olarak tanımlıyoruz. Nasıl ki gerçek dünyada bir egemenlik mücadelesi veriyorsak siber dünyada da bir egemenlik mücadelesi veriyoruz. Nasıl ki gerçek dünyada güvenlik sorunlarımızı esas alıp onlarla mücadele ediyorsak aynı şekilde siber dünyada da güvenlik meselelerini temel alıyoruz. Siber güvenliği, milli güvenliğimizin bir parçası olarak görüyor, siber suçları mücadele edilmesi gereken asli unsurlar olarak değerlendiriyoruz. Siber vatanımızı, siber egemenliğimizi korumak için elimizden gelen bütün gayreti sarf ediyoruz” diye konuştu.
“Küresel güç, emperyalist, hortumcu, uzantı” suçlaması
Teklifin 4 Ekim akşamı yapılan Genel Kurul görüşmeleri esnasında söz alan MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, konuşmasında “sansür yasası” eleştirisinde bulunanları ağır sözlerle suçladı. Teklifin ilk imzacısı ve dolayısıyla sahibi olan Yıldız, “Emperyalizmin inşa ettiği sosyal medya ahlakını savunanları gördük. Ülkemize karşı yürütülen algı operasyonlarının, milletimize karşı kurgulanan kumpasların iş birlikçilerini gördük. Dünyanın her yerinde maliyeti düşük darbeler peşinde koşan derin Amerika'nın istasyon şeflerini gördük. Küresel güçlerden siyasetimize müdahale talep edenleri gördük. Uluslararası kuruluşların hiçbir soruna çare üretemediğini gördük. Naylon gazetelerle her ay yüz binlerce lirayı hortumlarken emek, özgürlük sloganı atanları gördük. İktidara karşı yayın yapmak şartıyla yurt dışından fonlanan medya kuruluşlarını gördük. Grup toplantısında İbrahim Temo gibi slogan atanları gördük. Kapitalizmin satın aldığı solun, dünyada artık ciddiye alınmadığını gördük. Her iddiası gün batmadan çöpe atılan politikacılar gördük. Sivil toplum örgütü maskeli yalan üretim merkezleri gördük. Bağımsızlığımıza göz diken yeni mandacılar gördük” ifadelerini kullandı.
“Bu yasayla özgürlüklerin kısıtlanacağı, basına sansür getirileceği, haber yapan, yazan herkesin hâkim karşısına çıkarılacağı seçimlerin yapılmasının bile tehlikeye gireceğini iddia edenleri gördük” diyen Yıldız, “hatalı bilgiyi alenen yayma suçu” yaratılmasının dezenformasyonla mücadelenin en temel ilkesi olduğunu savundu ve bunun seçim sürecine zarar vermek ve habercilere ve halka dava açmak için kullanılacağı eleştirilerini reddetti.
“Basın özgürlüğü için risk yok, suç somut tehlike için”
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, teklifin hazırlık çalışmalarında yer almasına ve teklifi savunmasına rağmen teklifte imza atmamıştı. Bu nedenle AKP adına ilk imzacı Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir oldu. Genel Kurul görüşmelerinde söz alan Özdemir, teklifle gazetecilere hapis cezası ve gazetelere ilan kesintisi getirileceği ve böylece muhalif basının çok boyutlu baskı altına alınacağı eleştirilerini reddetti.
Özdemir, “Biz de basın özgür olsun istiyoruz, biz de basın mensuplarının haber yapmalarından dolayı bir yaptırıma maruz kalmalarını istemiyoruz. Ama 29. maddenin basın mensuplarıyla alakası yok. Bakın, bir basın mensubu, Türkiye'de haber yapmış bir basın mensubu niye halk arasında bilerek ve isteyerek yalan bir haberi yaysın, niye itibarı zarar görsün? Bir defa bunu yapar, ikinci defa bunu yapar, üçüncü defa bunu yaptığında yalan haberciliği tescilli bir basın mensubuna dönüştüğünde artık insanlar onu okumaz ki artık insanlar onu takip etmez ki. Dolayısıyla basın mensubunun bu suça muhatap olması bir kere teknik olarak mümkün değil” iddiasında bulundu.
“Bu suç bir somut tehlike suçudur” diyen Özdemir, bir kişinin söylediklerinden dolayı değil söyledikleri nedeniyle toplumsal hareket olması durumunda cezayla karşı karşıya kalacağını öne sürdü. İktidar olma sorumluluğuyla dijital mecra için bütün dünya örneklerini çalışarak en iyisi yaptıklarını da ileri süren Özdemir, eleştiriler için “Ama iki yıllık bir çalışma sonunda, Sadece itiraz var, sadece itiraz var. ‘Sosyal medyama dokunma!’ var, ‘Özgür basın susturulamaz!’ var. Güzel söylemler ama içi boş söylemler” dedi.
CHP, HDP ve İyi Parti ret oyu vereceklerini ilan etti
TBMM Genel Kurulu’nda “sansür yasası” görüşülmesine başlanması, basın locasında gazetecilerce siyah maskeler takılarak protesto edildi. Bu sırada salondaki CHP’li vekiller, ellerindeki “Sansür yasasına hayır,” “Basın ve ifade özgürlüğü istiyoruz,” “Anayasa’ya aykırı yasa geri çekilsin,” “Yalan haber kime göre, neye göre” yazılı dövizleri açarak gazetecilere destek verdi. Vekiller, Başkanlık Divanı’na sırtlarını dönerek, basın locasındaki gazetecileri alkışladı.
Muhalefet partilerine mensup milletvekilleri, Genel Kurul görüşmelerinin ilk gününde yasa teklifine itirazlarını tekrarladı.
CHP grubu adına gazeteci kökenli İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, AKP’nin bu yasayla Türkiye’yi ve demokrasiyi koruma iddiasına karşılık “Sopalı korunamaz demokrasi. Demokrasiyi özgürlükle korursunuz, demokrasiyi, cumhuriyeti, halkı yüceltmekle korursunuz. Gazeteci devletine karşı sorumlu değildir. Gazeteci partiye karşı sorumlu değildir, gazeteci halkına karşı sorumludur. Gerçeğe bağımlıdır, gerçeğe bağlıdır” dedi.
HDP grubu adına söz alan Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel ise “İktidar partisi bu yasayı savunurken ya da topluma sunarken dezenformasyondan, yalandan, çarpıtmadan, hakaretten, kişilik haklarından bahsediyor; toplumu nefessiz bırakmayı amaçlayan bu düzenlemeyi böyle maskeleyip sunduğunda kimsenin itiraz etmeyeceğini sanıyor. Şimdi tüm toplumun geniş kesimleri tarafından kullanılan sosyal medya mecralarını hedef alıyorlar, bunun için mecraları düşmanlaştırıyorlar. Bu, yeni bir durum değil kuşkusuz. İktidarın dikensiz gül bahçesi yaratmak için daha önce de pek çok hamlesi oldu, özellikle muhalif seslere yönelik pek çok saldırısı gerçekleşti. Baskıcı rejimin inşası sürecinde muhalif medyaya yöneldiler, ‘darbe’, ‘şiddet’, ‘manipülasyon’ dediler, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerine hizmet etmeyen, biat etmeyen, kendi politikalarına itiraz eden herkesi kriminalize ettiler, düşmanlaştırıldılar. Kimseye yaşam hakkı tanımıyorlar, topluma düşünme ve bu düşüncesini ifade etme özgürlüğünü çok görüyorlar. ‘Biz sizin yerinize düşünürüz, onu açıklarız; siz de söylediklerimizi tekrarlayın’ diyorlar” tepkisini paylaştı.
İyi Parti grubu adına Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu da “Meclis’e dayatılan ve adı ‘dezenformasyon yasası’ diye anlatılan bu ak formasyon yasasına sonuna kadar karşı olacak ve ret oyu kullanacağız” diye konuştu.
“Basın, ifade ve haberleşme özgürlüğü önünde en büyük engel”
Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Diplomasi Muhabirleri Derneği (DMD), Ekonomi Muhabirleri Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD), Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın oluşturduğu Medya Dayanışma Grubunun ortak açıklamasında teklifin yasalaşmasının “Türkiye tarihinde ifade özgürlüğü açısından en büyük engel” olacağı vurgulanıyor.
Teklifteki 29. maddeyle “halkı yanıltıcıyı bilgiyi alenen yaymak” şeklinde yeni bir suç oluşturulacağının hatırlatıldığı açıklamada bu suça ilişkin olarak şu değerlendirmelere yer veriliyor: “Muğlak ve ucu açık ifadelerle hangi savcının hangi yanlış bilgiyi yayanlarla ilgili harekete geçeceği bilinemeyecek. Sosyal medyada eleştirel paylaşımlar, ‘dezenformasyon’ olarak suçlanabilecek. Yalan haberi yapanın yanı sıra ‘yayan’ ifadesi getirilerek demokrasiyi ve ifade özgürlüğü ilkesini temelinden sarsıp çökertecek, pek çok uygulamayla karşı karşıya kalınacak.”
Açıklamada ayrıca teklifteki bu suç tanımının yanı sıra Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) aracılığıyla kişiler arası haberleşme alanına müdahale edileceği de vurgulanıyor. Açıklamada, “Sosyal medya paylaşımları ağır cezaya maruz kalacak. Kapalı, anlık mesajlaşma uygulamaları; görüşmelere, mesajlara ilişkin bilgileri BTK’ya verecek. BTK, Whatsapp gibi haberleşme programlarını çok sıkı denetim ve ceza tehdidi altına alacak. Kullanım bilgilerini vermek ya da suç işlediği öne sürülen hesaplarla ilgili işlem yapmak gibi ağır yükümlülükleri kabul etmeyen sosyal medya şirketlerine 30 milyon TL ceza ve kapatmayla eş anlamlı sayılabilecek düzeyde yüzde 95 bant daraltması cezaları söz konusu olacak” ifadelerine yer veriliyor.
“Yerel gazeteler ağır darbe alacak, haber siteleri cezalandırılacak”
Teklif ile internet haber sitelerinde görev alanlara “gazeteci” statüsü kazandırılacağı ve bunun bir nebze olumlu sayılabilecek bir unsur olduğunu belirten meslek örgütleri, ancak teklifte bunun yanı sıra ağır yaptırımların da öngörüldüğüne dikkat çekti. Teklifle Basın İlan Kurumu (BİK) eliyle gazetelere ilan geliri dağıtılmasının da etkileneceğinin altını çizen meslek örgütlerinin ortak açıklamasında “Yerel gazetelerimizin ana yaşam kaynağı olan resmi ilan gelirlerinin yüzde 75 oranında azalması söz konusu olacak. Yerel gazeteler bu darbeyi aldığı takdirde çalışan yaklaşık 8 bin meslektaşımız için işsiz kalma tehlikesi doğacak. İnternet siteleri, BİK havuzuna dahil edilirken, yeni kaynak yaratılmadığı için, ilan pastasından alınan pay iyice küçülecek. Resmi ilan yayınlama hakkına sahip 953 gazetenin yaklaşık 30’u yaygın, geri kalanı yerel gazetedir. Resmi ilan yayın hakkı bekleyen gazeteleri de hesaba kattığımızda yaklaşık 1000 gazete için gelirlerini önemli ölçüde kaybetme riski oluşacak” denildi.
BİK’in resmi ilanları gazeteler arasında halihazırda adil bir şekilde dağıtmadığı ve muhalif basını cezalandırdığı da hatırlatılan açıklamada, bu yasa teklifiyle “BİK gazetelere ve internet haber sitelerine hem para hem ceza veren bir kurum olarak büyük yetkilerle donatılacak. Tıpkı televizyon ve radyolar üzerinde kılıcını sallayan RTÜK gibi, yazılı ve dijital medyanın ‘eli silahlı polisi’ haline gelecek” denildi.
Açıklamada basın kartıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına verilen yeni yetkilerle ilgili endişeler de dile getirildi. Teklifin yasalaşmasıyla Basın kartı sürecinde belirleyici olan Basın Kartı Komisyonu üyelerinin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı tarafından atanacağı belirtilen açıklamada, teklifle getirilen düzenlemelerin Danıştay’da Basın Kartı Yönetmeliği’ne dair yürütülen dava süreçlerini sonlandırma adımı atıldığı da vurgulandı.
AKP ve MHP’nin ortak yasa teklifine https://www2.tbmm.gov.tr/d27/2/2-4471.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. TBMM’deki komisyon aşamalarıyla ilgili detaylı bilgiyi de https://www.tbmm.gov.tr/Yasama/KanunTeklifi/316898 adresinden alabilirsiniz.