Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

Fevzi Yazıcı

Fevzi Yazıcı

Kapatılan Zaman gazetesinin görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, 27 Temmuz 2016 tarihinde “FETÖ/PDY’nin medya ayağına” yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından 5 Ağustos 2016 tarihinde adliyeye sevk edilen Yazıcı, İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda 11 Nisan 2017 tarihinde Yazıcı’yla birlikte Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu 17 kişi hakkında iddianame düzenlendi. 24 klasör tahkikat evrakı ve 247 sayfadan oluşan iddianamede Yazıcı’ya, “Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” (TCK 311), “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” (TCK 312), “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” (TCK 309), “silahlı terör örgütü̈ yöneticisi olma” (TCK 314/1), “silahlı terör örgütüne üye olma” (TCK 314/2), “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç̧ işleme” (TCK 220/6), “silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme” (TCK 220/7), “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” (TCK 216) suçlamaları yöneltildi.

İddianamede, 15 Temmuz darbe girişimine "gönderme yaptığı" öne sürülen 5 Ekim 2015 tarihli Zaman gazetesi reklam filmi Yazıcı’ya yöneltilen suçlamalara dayanak yapıldı. Yazıcı’nın reklamı hazırlayıp yayınlamakta görev aldığı iddia edildi. Söz konusu reklam filminin, şifreli mesaj verilerek siyasal iktidara karşı kamuoyu ve toplumsal algı zemini oluşturma amacı taşıdığını, dolayısıyla Yazıcı’nın darbe girişimine iştirak ettiğini öne süren savcılık iddianamede şu ifadelere yer verdi:

 “15 Temmuz 2016 tarihli terör örgütü̈ tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi ile gülen bir bebeğe ait görüntünün bulunduğu reklam filminin yayınlandığı 05 Ekim 2015 tarihi arasındaki sürenin bebeğin doğum tarihi olan 9 ay 10 gün olması, darbe girişiminin başarılı olması halinde sözde sıkıyönetim ilanıyla sokağa çıkma yasağının getirilmesi sonucu ülke genelinde oluşacak görüntünün reklam filminde kullanılan insansız sokakların olduğu, terk edilmiş̧ yerleşim görüntüleri ile benzerlik göstermesi, darbe girişimi olayında TBMM başta olmak üzere bir kısım yerleşim yerlerinin ve kamu kuramlarının bombalanmasıyla reklam filminde kullanılan savaş̧ ve tehdit durumunda uyarı amaçlı çalınan siren seslerinin kullanılması, ayrıca gazetenin logosu ekrana gelirken duyulan top sesinin filmde gösterilen yerleşim yerini bombaladığı algısını vermesi nazara alındığında darbe girişimi olayı ile reklam filminin benzerlik göstermesinin tesadüf olamayacağı…”

İddianame 14 Nisan 2017 tarihinde İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

Davanın ilk duruşması 19-23 Haziran 2017 tarihlerinde görüldü. Savunmasını yapan Yazıcı, üzerine atılı suçlamaları reddetti ve söz konusu reklam filminin hazırlanıp yayınlanmasında herhangi bir katkısının olmadığını söyledi.

Ağırlaştırılmış müebbet talebi

11 Aralık 2017 tarihli duruşmada esas hakkındaki mütalaasını sunan duruşma savcısı, Yazıcı’yla beraber tutuklu yargılanan altı sanık hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunu düzenleyen 309/1. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet istedi.

12 Şubat 2018 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yapan Yazıcı, öncelikle kendisine ait bir flaş bellekte bulunduğu iddia edilen ve “FETÖ üyeliği” suçlamasıyla yargılanıp mahkûm edilen bir hâkime Fethullah Gülen tarafından gönderildiği iddia edilen bir mektup hakkında açıklamalarda bulundu.

Belgenin sahte olduğunu, kendisinin yokluğunda flaş belleğe yüklendiğini söyleyen Yazıcı, belgedeki yazım hatalarının belgenin sahteliğinin kanıtı olduğunu söyledi. Belgede “hasebiyle” olması gereken kelimenin “hesabıyla” diye yazıldığını belirten Yazıcı, Gülen’in yazdıklarını dikkatlice kontrol ettiğini bildiğini ve bu hatanın büyük ihtimalle belgeyi üreten kişinin genç olmasıyla alakalı olduğunu söyledi.

Belge hakkında hazırlanan bir bilirkişi raporundan alıntılar yapan Yazıcı, belgedeki birtakım lekelerin Gülen’in 2013’te Abdullah Gül’e gönderdiği mektuptaki lekelerle aynı olduğunu aktardı. Mektubun altındaki imzanın da 2013 tarihli mektuptakiyle birebir aynı olduğunu söyleyen Yazıcı, bir kişinin iki yıl arayla aynı imzayı atmasının mümkün olmadığını belirtti.

Söz konusu mektupla ilgili olarak Emniyet’te sorgulandığı için önceki duruşmada hazır bulunmayan Yazıcı, mektubun Amerika’da görülen Reza Zarrab davasına yetiştirilmek için aceleyle hazırlandığını, kendisinin de o tarihlerde Washington’da gerçekleşen bir tasarım konferansına katılmak için Washington’a gitmiş olması nedeniyle “kurban seçildiğini” savundu.

Kendisinden hâkim Mustafa Başer aleyhine itirafçı olmasının istendiğini söyleyen Yazıcı, bu kişiyi tanımadığını ifade etti.

Ardından hakkındaki diğer suçlamaları değerlendiren Yazıcı, çalıştığı Zaman gazetesinin çalışanların maaşlarını BankAsya’ya yatırması nedeniyle bu bankada hesabı bulunduğunu, hesabında hiçbir şüpheli ya da izah edilemeyen hareket bulunmadığını söyledi.

Zaman gazetesinin 2015 sonbaharında yayınlanan ve darbe öngörüsü yaptığı iddia edilen “gülen bebek” reklamıyla bir ilgisinin olmadığını söyleyen Yazıcı, reklamın görüşüldüğü bir toplantıya o sırada ofiste müsait olması nedeniyle katıldığını, reklamın içeriğine veya hazırlanma sürecine herhangi bir müdahalesinin olmadığını anlattı.

Zaman gazetesinin her sene aynı tarihlerde reklam kampanyası yaptığını söyleyen Yazıcı, “Bu bilgi bile darbeden 9 ay 10 gün önce reklamın yapıldığı iddiasını yalanlar. Reklamı gören hiç kimse 'bunda darbe çağrışımı var' demedi. Darbeciler niye tarihi bana bildirip operasyonu tehlikeye atsın?” diye konuştu. “Gözaltına alınmamdan tam 9 ay 10 gün sonra bir iddianame doğdu. Anlamı var mı? Hayır, tesadüf. Bunlar hayatın içinde var,” dedi.

Yazıcı’nın avukatı Sevgi Taş, 15 Şubat 2018 tarihinde görülen duruşmada esasa karşı beyanda bulundu. Yazıcı’nın Zaman gazetesinde çalışmış olması nedeniyle suçlanamayacağını söyleyen Taş, “Bir kişiye ‘senin bir zamanlar çalıştığın kurumun terörist olduğunu fark ettim, gel buraya’ denilmesi hukuken kabul edilemez” diye konuştu.

Yazıcı’nın Aralık 2017’de kendisine ait bir flash bellekte bulunduğu ve Fethullah Gülen’in iki hâkime hitaben yazdığı iddia edilen mektupla ilgili olarak gözaltına alınmasıyla ilgili de açıklamalarda bulundu.

Yazıcı’nın ilk gözaltına alındığında evinde arama yapıldığını ve dijital materyallerine el konduğunu aktaran Taş, bundan tam 484 gün sonra el konulan flash belleklerden birinde bu belgenin bulunduğu iddiasıyla Yazıcı’nın cezaevindeyken tekrar gözaltına alındığını söyledi.

Sekiz gün boyunca görüş yasağı olması nedeniyle müvekkiliyle görüşemediğini söyleyen Taş, tutuklu bulunan bir kişinin gözaltına alınmasının Türkiye’nin hukuk sisteminde bulunmadığının altını çizdi.

Taş, “Kendisine ne konuşulduğunu avukatına bile söyleme denilmiş. O tarihten beri cezaevinde tek kişilik hücrede diyeceğim ama böyle deyince cezaevi yönetimi kızıyor, üç kişilik koğuşta tek başına kalıyor” dedi.

Davanın 16 Şubat 2018 tarihli karar duruşmasında son sözü sorulan Yazıcı, sekiz aydır yargılandığını, ancak savunmasını bitirme fırsatı bulamadığını belirtti.

Duruşma sonunda hükmünü açıklayan mahkeme, davanın tutuklu yargılanan altı sanığı olan Fevzi Yazıcı, Ahmet Altan ve Mehmet Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Yakup Şimşek’i “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Mart 2018 tarihinde gerekçeli kararını açıkladı. Gerekçeli kararın sonuç bölümünde, “Sanıklar bizzat darbe girişimi esnasında ülke genelinde, uygulanan şiddete, bombalamalara ve işlenen cinayetlere Anayasal düzeni ihlal iradesi kapsamında iştirak etmek sûretiyle, manevi cebirden öte maddî cebire iştirak etmek suretiyle atılı Anayasayı ihlal suçunun müşterek failleridirler” ifadelerine yer verildi. Kararda, “Mahkûm olan sanıklar 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece Türkiye genelinde uygulanan maddî cebire aslî birlikte fail olarak iştirak etmişlerdir. Böyle olunca sanıkların eylemlerinin ağırlığı dikkate alınarak; kesinlikle herkese açık, çabuk, kaçınılmaz, suçların ağırlığıyla orantılı ve yasalar tarafından belirlenmiş biçimde, aşağıdaki şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmiştir” denildi.

İstinaf yargılaması

Yazıcı ve davadaki diğer tutuklu sanıkların avukatları ilk derece mahkemesinin kararını istinaf mahkemesine taşıdı. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, 27 Haziran 2018 tarihli tensip zaptıyla delillerin değerlendirilmesi yönünden davanın tekrar görülmesine karar verdi.

Davanın görülmesine 21 Eylül 2018 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinde başlandı.

Yazıcı savunmasında, görsel tasarımcı olduğunu ve hiç reklam filmi çekmediğini ifade etti. Hakkındaki suçlamaya dayanak gösterilen Zaman gazetesinin “gülen bebek” reklam filminin hazırlığında yer almadığını belirten Yazıcı, reklamın onay toplantısına son anda davet edildiğini, o sırada müsait olduğu için toplantıya katıldığını ifade etti. Tüm tanıkların reklamın Tibet Sanlıman tarafından yapıldığını belirttiklerine dikkat çeken Yazıcı, savunmasını şöyle sürdürdü: “Bu, reklamla ilgimin olmadığının ispatıdır. Darbeye bilfiil katılan hiçbir asker bu reklamdan talimat aldığını söyledi mi? Savcının, iddiayı ispatlamak için böyle birisini bulması gerekmez mi?” Hakkında verilen hükmün hukuk dışı olduğunu belirten Yazıcı, beraatını talep ederek savunmasını tamamladı. Avukatı Mesut Yazıcı da mahkemeden tanıkların dinlenmesini talep ederek, Yazıcı’nın beraatını ve tahliyesini istedi.

Sanık savunmalarının ardından esas hakkında mütalaasını açıklayan savcı, ilk yargılamadaki suçlamada ısrar etti ve Yazıcı’yla beraber diğer sanıkların TCK 309/1 maddesi gereğince “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılmalarını talep etti. Savcı, sanıkların tutukluluk hallerinin de devamını talep etti.

2 Ekim 2018 tarihli ikinci istinaf duruşmasında esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yapan Yazıcı, hakkındaki “darbe” suçlamalarını bir kez daha reddetti. Davada çok sayıda cevapsız soru olduğunu belirten Yazıcı, “Askerler bu reklamdan hangi talimatı aldı?” diye sordu. Yazıcı’nın avukatı ise reklamla ilgili sorumluluğun Zaman eski Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya ait olduğunu, reklamın RTÜK onayından geçtiğini ve reklamla ilgili suçlamaların “kendine pay çıkarmaya çalışan belli bir çevre” tarafından öne sürülen “sansasyonel” suçlamalar olduğunu ifade etti.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, esasa karşı savunmaların ardından sanık avukatlarının istinaf başvurularını reddederek Yazıcı’nın da aralarında bulunduğu 6 sanık hakkında verilen hapis cezalarını onadı.

Yargıtay kararı

Yazıcı ve dosyadaki diğer tutuklu sanıkların avukatları istinaf mahkemesi kararını Yargıtay’a taşıdı. İtirazı değerlendiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 8 Ocak 2019 tarihli bozma istemli tebliğnamesini Yargıtay 16. Ceza Dairesine gönderdi. Tebliğnamede, Yazıcı, Özşengül ve Şimşek’in “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlaması yerine “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılanmalarını talep etti.

Yargıtay 16. Ceza Dairesinin kararı 5 Temmuz 2019 günü Anadolu Ajansı (AA) tarafından duyuruldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi doğrultusunda karar veren Daire, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Yazıcı hakkındaki kararı bozarak “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan yargılanması gerektiğine hükmetti.

Yeniden yargılama

Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden yargılama 8 Ekim 2019 tarihinde İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı. Duruşmaya tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinden SEGBİS’le bağlanan Yazıcı, hakkındaki suçlamaları reddederek mahkemeden tahliyesini ve beraatını istedi. Yargıtay’ın bozma ilamına uyarak yeniden yargılamaya başlayan mahkeme, Yazıcı’nın tahliye talebini reddetti.

31 Ekim 2019 tarihinde esas hakkındaki mütalaasını dosyaya sunan duruşma savcısı, Yargıtay’ın bozma kararı doğrultusunda görüş bildirdi. Savcı celse arasında sunduğu mütalaasında Özşengül, Yazıcı ve Şimşek’in “örgüt üyeliği” suçlamasıyla alt sınırdan saparak cezalandırılmalarına karar verilmesini talep etti.

Yeniden yargılamanın ikinci duruşması 4 Kasım 2019 tarihinde İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

Yazıcı mütalaaya karşı beyanda bulunmak için süre talebinde bulundu. Mahkeme başkanı ise “Kimseye süre vermedik, sana da vermeyeceğiz. Tercih hakkı senindir. İster mütalaaya karşı beyanda bulun istersen yapma başka sanığın savunmasına geçelim” diye konuştu. Yazıcı, “Mütalaa bana perşembe geldi ve avukatımla görüşemedim. İçime sinmeyen bir savunma yapacağım bu durumda” diyerek savunmasına başladı. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bozma ilamında kendisine yöneltilen suçlamaların tamamının Zaman gazetesinde çalışmasından kaynaklandığını ifade eden Yazıcı, “Sadece zaman gazetesinde işimi yaptığım için terör suçu isnat ediliyor. Örgüt üyeleriyle herhangi bir bağlantım yoktur. Bu apaçık suç olmayan bir şeyden suç oluşturma gayretidir” dedi.

Zaman gazetesinden ayrıldığında maaş hesabı olan BankAsya hesabını kapattığını da belirten Yazıcı, “Mesaj içerdiği iddia edilen reklam filmi için savcı aynı cümle içerisinde spekülatif, subliminal ve tesadüf olamaz diyor. Ben reklamcı değilim. Hayatımda hiç reklam yapmadım. Suçlama konusu reklamın sadece yayından hemen 15 dakika önce ön gösterimine dahil edilmiştim. Yaptığım iş yasalar çerçevesindedir. Hiçbir suç işlemedim. 3 yıl 3 aylık mağduriyetimin beraatımla bitirilmesini talep ediyorum” dedi.

Duruşma sonunda son sözü sorulan Yazıcı, “3 yıl 3 aydır adalet arıyorum. Suçsuzum. Beraatımı talep ediyorum” dedi.

Davayı hükme bağlayan mahkeme, Yazıcı’ya “örgüt üyeliği” suçundan 10 yıl 15 ay hapis cezası verdi. Mahkeme, Yazıcı’nın tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Yazıcı, Şimşek ve Özşengül'ün cezalarına onama

Hükme bağlanan davanın dosyası, Yazıcı, Altan, Ilıcak, Şimşek ve Özşengül’ün avukatları ile katılan Cumhurbaşkanlığı vekili ve katılan TBMM Başkanlığı vekili tarafından istinaf mahkemesine taşındı. Dosya, 31 Aralık 2019 tarihinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderildi.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, 6 Ocak 2020 tarihinde, karar kesinleşinceye kadar yapılacak tüm yasa yolu müracaatlarının inceleme yetki ve görevinin Yargıtay’ın ilgili dairesine ait olduğunu söyledi. İstinaf mahkemesi, temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verdi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 14 Nisan 2021 tarihinde Altan ve Ilıcak’a verilen cezaları kanunda belirtilen indirimin uygulanmadığı gerekçesiyle bozarken Yazıcı, Şimşek ve Özşengül’e verilen cezaları ise onadı.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma talebi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 29 Nisan 2021’de, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14 Nisan 2021 tarihli kararının kaldırılarak Yazıcı, Şimşek ve Özşengül yönünden bozulmasını talep etti. Tebliğnamede, yeniden yargılama aşamasında sunulan esas hakkındaki mütalaanın Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) öngörülen sürede sanıklar ve avukatlarına tebliğ edilmemesi, mütalaanın yazılı olarak dosyaya sunulduğu tarihten 4 gün sonra 4 Kasım 2019 tarihinde yapılan karar oturumunda iddia makamının esas hakkındaki görüşünün hazır bulunan sanıklar ve müdafilerinin yüzüne karşı okunmaması ve duruşma tutanağına geçirilmemesi suretiyle savunma hakkının engellendiği belirtildi.

23 Şubat 2022 tarihinde Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başsavcılığın taleplerini kısmen kabul etti. Daire, iddia makamının esas hakkında mütalaasının sanıklar müdafilerine CMK’da öngörülen sürede tebliğ edilmediği ve bu sebeple savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin talebi kabul ederek Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14 Nisan 2021 tarihli onama kararının bu bakımdan kaldırılmasına karar verdi. Daire, Başsavcılığın itirazının değerlendirilmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verdi. Dosya 12 Nisan 2022’de Yargıtay Ceza Genel Kuruluna sevk edildi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bozma kararı ve yeniden yargılama 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 8 Aralık 2022 tarihinde kararı bozarak dosyayı ilk derece mahkemesine gönderdi.

Bozma ilamı gereği yeniden yargılama için 2 Mart 2023 tarihinde tensip zaptı düzenleyen İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, Yazıcı ve Şimşek’in tahliyesine karar verdi. 30 Temmuz 2022 sabahı cezaevinde vefat eden Özşengül’ün de bihakkın tahliyesine karar veren mahkeme, ölmüş olması nedeniyle Özşengül’ün dosyasını ayırdı.

Yazıcı, Altan, Ilıcak ve Şimşek’in yeniden yargılandığı davanın ilk duruşması 13 Haziran 2023 günü görüldü. P24 tarafından takip edilen duruşmada İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma ilamına uyulmasına oy birliğiyle karar verdi. Mahkeme, sanıklar hakkındaki yurt dışına çıkış yasağının devamına ve Altan’ın duruşmalardan vareste tutulmasına karar verdi.

Davanın ikinci duruşması 26 Ekim 2023 tarihinde görüldü. Duruşmada söz alan Yazıcı, “Polisin flash belleğime koyduğu bir mektup var. Önceki yargılamada mahkeme bilirkişi raporu almadı. Biz kendi imkânımızla aldık. Mahkemenin bilirkişi raporu almasını talep ediyoruz” dedi. Sanıkların yurt dışına çıkış yasağının devamına ve savunmanın bilirkişi raporu talebinin reddine karar veren mahkeme, dosyanın esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için savcılığa gönderilmesine karar verdi. Dava 14 Şubat 2024 tarihine ertelendi.

Savcı 18 Ocak 2024 tarihinde dosyaya sunduğu esas hakkındaki mütalaasında Yazıcı, Altan ve Ilıcak'ın üzerlerine atılı “örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım” (TCK 220/7) suçlamasından cezalandırılmalarını istedi. Savcı, Şimşek’in ise üzerine atılı “örgüt üyeliği” (314/2) suçlamasından beraatını talep etti.

14 Şubat 2024 tarihinde görülen karar duruşmasının sonunda mahkeme, “örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım” (TCK 220/7) suçlamasıyla Fevzi Yazıcı’ya 1 yıl 13 ay hapis cezası verdi. Aynı suçlamayla Nazlı Ilıcak’a 5 yıl 3 ay, Ahmet Altan’a ise 6 yıl 3 ay 18 gün hapis cezası veren mahkeme, hükmolunan ceza miktarı, sanığın adli kontrolde geçirdiği süre ve tutuklulukta geçirdiği süreyi dikkate alarak Yazıcı hakkındaki yurt dışına çıkış yasağını kaldırdı.

Mahkeme, Yakup Şimşek hakkında ise üzerine atılı “örgüt üyeliği” (TCK 314/2) suçlamasını işlediğine dair kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraat kararı verdi.

Yukarı