Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

Altanlar davasında savcı müebbet istedi

Altanlar davasında savcı müebbet istedi

Mahkeme tüm avukat görüş kısıtlamalarını kaldırırken sanıkların mal varlığına tedbir talebini de reddetti. Bir sonraki duruşma 12-16 Şubat’ta

Aralarında Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da bulunduğu yedi kişinin yargılandığı davanın dördüncü duruşması 11 Aralık günü İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşmada esas hakkında mütalaasını açıklayan savcı tutuklu yargılanan altı sanık için Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Anayasal düzeni devirmeye çalışmak” suçunu düzenleyen 309/1. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet istedi. Tutuksuz yargılanan Tibet Murat Sanlıman’ın ise “Silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçundan cezalandırılması talep edildi.

Mahkeme duruşma sonunda tüm tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar verirken esas hakkında savunmaların hazırlanması için davayı 12-14 Şubat tarihlerine erteledi ve tüm avukat görüş kısıtlamalarını kaldırdı. Başbakanlık ve TBMM’nin müdahillik taleplerini daha sonra değerlendirmeye karar veren mahkeme, mal varlıklarına tedbir konması talebini ise reddetti.

Davada Altan kardeşler ve Ilıcak’la birlikte, kapatılan Zaman gazetesi görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, marka pazarlama müdürü Yakup Şimşek ve Polis Akademisi'nde öğretim görevlisi olan Şükrü Tuğrul Özşengül tutuklu olarak yargılanıyor. İddianamede altı tutuklu sanık hakkında Anayasal düzeni, Meclis’i ve hükümeti devirmeye çalışmak suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet, Altan kardeşler ve Ilıcak hakkında “Silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçlamasından ise 15 yıla kadar hapis cezası, Özşengül, Şimşek ve Yazıcı için ise “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yine 15 yıla kadar hapis cezası talep ediliyordu. Sanlıman’a ise Silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçlaması yöneltiliyordu.

Duruşmaya Ilıcak, Özşengül, Şimşek ve Sanlıman katılırken Ahmet ve Mehmet Altan Silivri Cezaevi’nden SEGBİS’le katıldı. Yazıcı ise başka bir soruşturma kapsamında ifade vermek üzere Emniyet’e götürüldüğü için duruşmaya katılamadı.

Saat 11:00'da başlayan duruşmada mahkeme başkanı, Başbakanlık ve TBMM'nin davaya katılmak için dilekçe sunduğunu açıkladı. Başbakanlık avukatları sanıkların mal varlıklarına tedbir konmasını talep etti.

Duruşmanın başında mahkeme başkanı tarafından davada sanık olmayan Erkam Tufan Aytav ve bazı kişiler arasında geçen ByLock yazışmaları da okundu.

Ilıcak: Ben yolsuzluk yapanların hesap vermesini istedim

Ardından söz alan gazeteci yazar Nazlı Ilıcak hukukta iddiaların niyet okumalara değil somut delillere dayandırılması gerektiğini söyledi. Ilıcak, “Ben darbe olacağını bilmiyordum diyorum, ‘Hayır, sen biliyordun darbe olacağını’ deniyor. Ben FETÖ’nün amacının devleti ele geçirmek olduğunu bilmiyordum, ‘Hayır, biliyordun’ deniyor. Benim bu suçları işlediğimin kanıtı olması lazım,” diye konuştu.

Davaya konu yazı ve tweetleri hakkında konuşan Ilıcak, “Evet, yolsuzluk yapanların hesap vermesi gerektiğini söyledim. Fakat bütün gazeteler yolsuzlukları manşetinden duyurdu. Yolsuzlukla mücadele edilmesini, iddiaların soruşturulmasını istemek FETÖ'ye hizmet midir? Ben bunları dürüst bir gazeteci olduğum için yazdım. Bugün ABD'de görülen Rıza Sarraf davasıyla ilgili gazeteler ve köşe yazarları benzer konuları işliyor” dedi.

Hükümetin devrilmesi gibi bir isteğinin hiçbir zaman olmadığını söyleyen Ilıcak, “Ben oyumu AK Parti'ye veriyordum. Yolsuzluk iddialarını ben çıkarmadım. Sadece üstünün örtülmemesini istedim,” dedi. Ilıcak, “FETÖ Erdoğan'dan nefret ediyordu. Ben hiçbir zaman Erdoğan'dan nefret etmedim. Hakkımda açılmış tek bir hakaret davası yok,” diye konuştu.

Darbeden önce "AB, cemaati terör örgütü gibi görmüyor” şeklinde attığı tweet nedeniyle suçlandığını söyleyen Ilıcak ancak aynı konuda yakın zamanda haberler çıktığını söyledi.

Ilıcak, “Ben FETÖ'yü terör örgütü olarak görüyorum. Sui generis bir örgüt, çok tehlikeli, devleti ele geçirmeye çalışan bir örgüt,” diye konuştu. Ilıcak FETÖ’nün amacını bilip bu amaca yönelik suç işlediğine dair hiçbir kanıt sunulmadığını söyledi.

“Devletin ele geçirilmesine nasıl aracı olabilirim? Atama, terfi yetkim mi var? Bunların nasıl geldiğini atama yapanlara sorun,” diyen Ilıcak, “Benim tweetlerimin FETÖ'nün devlete sızmasıyla ya da darbeyle ne ilgisi var? Ben hükümet devrilsin mi demişim? Hayır!” diye konuştu.

Yakup Şimşek: Reklam filminde rolüm yok

Ilıcak’tan sonra esas hakkında savunma yapan Şimşek ise hakkındaki “darbe” suçlamasına kaynaklık eden Zaman gazetesinin 2015 tarihli tanıtım kampanyası çerçevesinde yayınlanan beş reklam filminden biri olan “bebekli reklam” hakkında ayrıntılı açıklamalar yaptı. Şimşek, “darbecilere subliminal mesaj verdiği” iddia edilen reklam filminin senaryosunun hazırlanmasında kesinlikle rolünün olmadığını, filmde bu tür bir mesaj bulunduğuna da inanmadığını söyledi.

Şimşek, “Bir reklam filminden yola çıkılarak darbe nasıl yapılacak birisi bana izah etsin. Devleti yönetenler o geceye kadar bilmeyecek, benim gibi iki koyun güdemeyen bir baldırı çıplak darbe girişimini aylar öncesinden bilecek,” diye konuştu.

“Eğer bu reklamda darbe iması varsa hayatımın en büyük kazığını yemiş kabul edeceğim. aldatılmış, kandırılmışım deyip Allah’tan af dileyeceğim. Benim filmdeki rolüm reklamın pazarlamasından ibaretti,” diyen Şimşek, davada sanık olan Sanlıman’a reklam filmini kendisinin yaptığını kabul etmeye çağırdı.

“Yoğun bakımda kelepçeli kaldım”

Daha sonra söz alan Şükrü Tuğrul Özşengül ise cezaevinde kalp krizi geçirdiğini, kriz geçirdikten altı saat sonra hastaneye götürüldüğünü, yoğun bakımda bulunduğu esnada ellerinin kelepçeli tutulduğunu ve cezaevine getirildikten sonra beş gün ilaçlarının verilmediğini anlattı.

Mahkeme başkanının sağlık durumunu anlatmaması uyarısına karşılık bunun tutukluluğun devamı taleplerine karşı cevabı olduğunu söyleyerek karşılık veren Özşengül “Bir daha kalp krizi yaşarsam kurtulabilir miyim bilmiyorum. Sigaraya maruz kalıyorum, ilaçlarımı gereğince alamıyorum, kontrole gidemiyorum. Bu durumda tutuklu kalmak benim ölüm fermanım demek,” dedi.

Mehmet Altan: 15 aydır ihlallerle tutuluyoruz

Ardından söz alan Mehmet ve Ahmet Altan ise esas hakkında savunmayı esas hakkındaki mütalaayı inceledikten sonra yapacaklarını söyleyip kısa beyanatlarda bulundular.

Mehmet Altan mahkemede okunan ByLock yazışmalarında adı geçen ama okunmayan isimleri okudu ve kendilerinin "aydın" oldukları için çeşitli çevrelerce diyalog kurulmaya çalışılan isimler olduğunu söyledi.

Altan darbe suçunda cebir şiddet aranması gerektiğini hatırlattı ve cebir şiddet olmayan bir televizyon programı temelinde müebbet istemenin içtihata aykırı olduğunu söyledi. Altan, “AİHM de bu yapılan işin AİHS'e aykırı olduğunu biliyor. 15 aydır biz hep bu ihlallerle tutuluyoruz. Peki ama neden?” diye sordu.

Ahmet Altan: Talebim de var şikayetim de 

Ardından söz alan Ahmet Altan da Mehmet Altan’ın bahsettiği ByLock yazışmalarında savcılık makamınca yapılan müdahaleleri eleştirdi. “Talebim var, şikâyetim de var. Bir savcı Mehmet Altan'ın anlattığı gibi nasıl bir belgede tahrifat yapabilir? Bu suçtur” diyen Altan sanıkların mal varlığına tedbir konmasını isteyen Başbakanlık’ı da eleştirdi.

Altan konuşurken mahkeme başkanının SEGBİS’ten gelen sesi kısması dikkat çekti.

“Başbakanlığın aklına Ahmet'in Mehmet'in mal varlığına el koymak mı geldi? Bu mu çözüm?” diyen Altan “Bu hukuksuzluk yargının kötü niyetle kullanımıdır,” dedi.

Ardından söz alan Altanların avukatları esas hakkında savunma için ek süre istediler. Avukat Ergin Cinmen ilk celseden itibaren savunma hakkının ihlal edildiğini belirterek bunun giderilmesi için mahkemeye bir dizi talep sundu. Talepler arasında iddianameyi savcının suç olduğunu düşündüğü kısımları ortaya koyarak okuması, dosya içindeki delillerin çıkarılıp okunması ve çapraz sorgulama yöntemiyle tartışılması, dinlenmesinden vazgeçilen tanıkların ve iddianamede bahsi geçen diğer şahısların dinlenmesi ve davaya konu olan köşe yazıları hakkında herhangi bir soruşturma olup olmadığının tespiti yer aldı.

Avukat Figen Albuga Çalıkuşu ise avukatlarca verilen dilekçelerin ve sanıkların lehinde olan delillerin zapta geçmemesinden şikayet etti. Çalıkuşu, “Ahmet Altan Taraf’ta yazdıklarını yazmasaydı, Mehmet Altan 2010’daki yazılarını yazmasaydı darbe olmayacaktı diyorsak müvekkillerim darbecidir,” diye konuştu.

Diğer sanık avukatları da Başbakanlık ve TBMM’nin müdahillik ve sanıkların mal varlıklarına tedbir taleplerinin reddini istediler.

Yukarı