Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ | 8. Yargı Paketi: "AYM’nin iptal ettiği düzenlemeden daha geride"

ANALİZ | 8. Yargı Paketi:

8. Yargı Paketi mart ayında Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Hukukçulara göre, paketle AYM’nin iptal ettiği TCK 220/6 maddesinin yerine getirilen düzenleme sorunları çözmediği gibi daha ağır sonuçlara da yol açabilir

MELTEM AKYOL

Kamuoyunda “8. Yargı Paketi” olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 2 Mart 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilerek yasalaştı.

Yeni yargı paketinin yürürlüğe girdiğini sosyal medya hesabından duyuran Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, düzenleme ile “yargı hizmetlerinin etkinliğinin artırılarak hızlandırılması, hak arama hürriyetinin genişletilmesi, suçla etkin mücadelenin sağlanması, kişisel verilerin etkili bir şekilde korunmasını[n]” amaçlandığını ifade etti. Tunç’a göre 8. Yargı Paketi, “Türkiye’nin 2009’dan itibaren planlı bir reform stratejisinin” bir parçası.

Pakette en çok tartışılan düzenleme ise, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle iptal edilmiş olan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 220/6 maddesinde yer alan “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçuna dair düzenleme.

AYM’nin 4 Eylül 2023 tarihinde bu maddeyi oy birliği ile iptal ettiği kararın gerekçesinde, “kuralların kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve kanunilik şartını taşımadığı” belirtilmişti. İşte 8. Yargı Paketi tam da bu maddeye dair bir düzenleme içeriyor.

Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Sınar, paketin getirdiği değişiklikleri şöyle özetliyor: “Kamuoyunda 8. Yargı Paketi adıyla bilinen 7499 Sayılı Kanun ile itiraz, istinaf ve temyiz başvuru süreleri yeknesaklaştırılarak tebliğden itibaren iki hafta olarak belirlenmiştir. Önceki düzenlemelerde bu süre, kararın tefhiminden, yüze karşı okunmasından sonra, gerekçeli karar yazılmadan önce başlamakta, bu husus da süre tutum dilekçesi vermeyen taraflar açısından hak kayıplarına yol açabilmekteydi. İkinci olarak adli para cezasının bir gün karşılığı olan miktar en az 20 en fazla 100 TL’den en az 100 ve en fazla 500 TL olarak belirlenmiştir.. Ceza muhakemesi alanında önemli olan bir düzenleme de Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması (HAGB) kararının sanığın onayına bağlı olmadan verilebilmesi ve bu kararın istinaf incelemesine tabi olması yönünden önceki HAGB rejiminden farklılık benimsenmiştir. 8. Yargı Paketinde AYM’nin iptal ettiği ‘örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek’ maddesi de ‘örgüte üyelik’ ile aynı cezayı ihtiva eden bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenmiştir."

“AYM kararlarına yasama organı da uymuyor”

Bu değişiklikler ne anlama geliyor, AYM’nin iptal kararı verdiği madde, gereği şekilde düzenlendi mi? TCK 220/6 açısından bakalım.

Hukukçu Figen Albuga Çalıkuşu, “Türk Ceza Kanunu’nun 220/6. maddesiyle ilgili değişiklikte maalesef gerekli olanı göremedik diyor ve şöyle gerekçelendiriyor bu görüşünü: “Anayasa Mahkemesi verdiği iptal kararında çok net şekilde kanunilik ilkesinin bulunmadığını bildirmiş, yeniden yapılacak düzenlemede ‘terör örgütü üyesi olmamakla beraber örgüt adına suç işleme’nin niteliklerinin --hangi usulle, yöntemle, eylemle-- belirlenmesini istemişti. AYM’nin iptal kararında bu maddenin anayasal haklar kullanılırken --mesela ifade hürriyeti, mesela basın özgürlüğü gibi-- bunlardan suç çıkarmak için çok elverişli bir madde haline geldiği kayıt altına alınmıştı, ki daha önce bu yönde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de kararları vardı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yapılan yargılamalarda bu madde muhalifler için uygulanacak bir madde haline gelmişti. AYM de AİHM de bu konuda çok net olarak şunu ifade etti: Hangi eylemin suç olup olmadığını o ülke insanlarının bilmesi gerekir, bunun kanunlarda açık tarifinin olması gerekir. ‘Örgüt üyesi değilsin ama örgüt adına suç işledin’ maddesi varsa ne yaparak örgüt adına suç işlendiğinin tarifinin net olması gerekir. Aksi durum keyfiliğe sebep verir. Keyfilik de ölçüsüz cezalandırmalara neden olur. Bu yüzden bunun kanunilik ilkesine, hukukta öngörülebilirlik ilkesine, belirlilik ilkesine uygun olarak, net tariflerle yapılması gerekir. Bu haliyle bu kanun maddesi kanunilik ilkesine uygun değildir.”

Çalıkuşu, TCK 220/6 maddesinin iptal sebebi apaçık ortadayken 8. Yargı Paketi ile bu maddenin eksiksiz olarak, aynen alınıp “terör suçlarını” düzenleyen 314. maddeye 3. fıkra olarak eklendiğinin altını çiziyor ve ekliyor: “Anayasa Mahkemesi’nin, AİHM’nin verdiği kararların hakimler tarafından uygulanmamasını tartışıyorduk ki --Can Atalay kararı, Selahattin Demirtaş kararı, Osman Kavala kararları'nda yaşadık bunu-- bu sefer TBMM’nin de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymadığını bu şekilde görmüş olduk.

Anayasa Mahkemesi ‘yeniden bir düzenleme yap, yasama olarak bu görevi yerine getir’ dedi, ama yasama organı bu görevi yerine getirmedi.”

“AYM’nin iptal ettiği düzenlemeden daha özgürlük karşıtı”

Prof. Dr. Sınar’a göre ise 8. Yargı Paketiyle getirilen düzenleme AYM’nin iptal ettiği TCK 220/6’nın da gerisinde. Şöyle açıklıyor Sınar: “Bu iki açıdan AYM kararını anlamsız kılmaktadır. Birincisi, kanuniliğe aykırı olan aynı fiil cezalandırılmaktadır ve dolayısıyla kanunilik ilkesini ihlal eden bir düzenleme öngörülmüştür. İkincisi ise, ceza miktarının ‘örgüte üyelik’ suçuyla aynı olması yönü ile orantısız olarak düzenlenmiştir. Hangi eylem ve ifadelerin bu madde kapsamında uygulama alanı bulacağı belirsizliği giderilmiş değil. Önceki yasada yalnızca TCK 220/6 ile 2-4 yıl arasında cezalandırılabilecekken şu anki rejimde TCK 314/3 hükmü eklenerek ‘silahlı örgüt adına suç işleme’ fiilinden 5-10 yıl arası ceza verilebileceği düzenlenmiştir. Bu itibarla kanun koyucu, AYM’nin iptal kararından daha özgürlük karşıtı bir rejim öngörmüştür.”

Paketle yeniden yürürlüğe giren “örgüt adına suç işleme” düzenlemesi gazeteci yargılamalarına nasıl etki edecek? Önceki örnekleri hatırlayalım: Cumhuriyet gazetesi davasında yargılananların tutukluluğu, dava açılana kadar bu maddeye dayanarak aylarca sürdürülmüştü. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklanan gazeteciler Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak ile akademisyen Mehmet Altan’a da aynı suçlama yöneltilmişti. Aynı madde eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın RedHack tarafından sızdırılan kişisel e-postasındaki bilgileri haber yapan gazetecilerin tutuklanmasında da karşımıza çıkmıştı.

Profesör Sınar, “Bu yeni rejim ile mesleğini icra eden bir gazetecinin, ‘terör örgütünün’ barışçıl bir gösterisini haber yapması, TCK 314/3 maddesinden 5-10 yıl arasında hapis cezası gibi ağır bir ceza alması anlamına gelebilecektir” görüşünde.

Çalıkuşu ise “İfade hürriyetine aykırı olarak bu suç maddesi çok elverişli bir düzenlemeydi. ‘Örgüt üyesi değilsin ama açıkladığın görüşlerle sen örgüt adına suç işlemiş oluyorsun’ gibi bir mantıkla hareket ediliyor; açıklanan görüşlerden, eleştirilerden rahatsız olanlar muhalif gazetecileri, aykırı görüşleri susturmak, düşünceyi cezalandırmak adına bu maddeyi kullanıyordu” hatırlatması yaparak şunları söylüyor: “Şimdi hiçbir değişiklik olmadığına göre gene aykırı gördükleri sesleri susturmak, baskıyı kolaylaştırmak adına bu anlayış devam edecek. Yeni düzenleme Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun değil. Ve maalesef gene keyfi cezalar verilecek, bu madde elverişli bir cezalandırma aracı olarak kullanılacak. Gazeteciler için, basın hürriyetinde, ifade hürriyetinde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, ‘örgüt üyesi değilsin ama gel bakalım sen canımı sıktın, seni örgüt üyesi gibi cezalandırabilirim’ şeklinde ucu açık bir biçimde işleyecek. Burada bir ısrar var. Bu ısrarı görmek, hele hele ‘yargı paketi’ adı altında aynı hukuksuzlukta kararlı bir şekilde devam edilmesi çok ürkütücü. Olumlu bir etkisi olmayacak; yine düşünce cezalandırılacak, Anayasa’da teminat altına alınan haklar kullanılırken bunlardan suç çıkarma gibi bir marifeti izliyor olacağız yargı eliyle. Yani hukuk yine zulüm sopası olarak kullanılabilecek, bir değişiklik gelmiş değil.”

Çalıkuşu, ana muhalefet partisi CHP’nin yeni düzenlemeye dair Anayasa Mahkemesi’nde dava açması gerektiğinin altını çizerek şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bundan sonra ne olur? Tekrar buradan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurular başlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurular yapılır, süreç böyle devam eder. Ama dilerim bu yasa maddesine karşı ana muhalefet partisi CHP dava açar, Anayasa Mahkemesi de elbette TCK 220/6 için verdiği iptal kararıyla uyumlu bir değişiklik gelmediği için bu yeni düzenlemeyi de iptal eder. Evrensel hukuka, Anayasa’daki ilkelere, kararlara Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun olarak bir iptal kararı süreci yeniden başlar.”

“Yargı paketi açmakla adalet sağlanmıyor”

Henüz 8. Yargı Paketi hakkındaki tartışmalar sürerken Adalet Bakanı Tunç, 9. Yargı Paketinin hazırlandığını açıkladı. Meclis takvimi nedeniyle 8’inci pakette yer alamayan birçok konunun dokuzuncu paketle gündeme geleceğini söyleyen Tunç, “Özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu’yla ilgili, cezasızlık algısıyla ilgili bazı yasal düzenleme ihtiyaçları var” dedi.

Sürekli yargı paketleri çıkarılmasına neden olan sorunun ne olduğuna dair sorumuza ise Çalıkuşu şu yanıtı veriyor: “Normal bir hukuk devletinde bu kadar yargı paketlerinin açılmasından söz edildiğini duymayız. Yargı paketleri açılarak adalet sağlanamaz. Nitekim her bir yargı paketi sonrasında Türkiye’de yargıya güven ya da hukukun üstünlüğü endeksinde bir değişiklik olmuyor. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, AİHM kararlarının uygulanmadığı bir ülkede --kaldı ki son gelişme olarak Yargıtay’ın 10’uncu turda başkan seçemediği bir ülkede-- yargı paketlerinin açılmasının çok bir anlam ifade ettiğini açıkçası düşünmüyorum. Paket açmakla adalet sağlanmıyor.”

Çalıkuşu sözlerini şöyle sürdürüyor: “Önemli olan yasalara uygun olarak, eksiksiz, evrensel hukuka bağlı kararlar vermektir. Ama 22 yıllık bir iktidar demek ki bundan çok uzak ki yargı paketleri açarak sözüm ona hukukun üstünlüğüne, adalete, tarafsız-bağımsız yargıya hizmet edildiği gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Maalesef burada esas olan hukuk değil, yasalar değil, zaman zaman talimata bağlı olarak gerçekleştirilen militan, düşman yargı hukuku. Gördüğünüz gibi paket üstüne paket açılıyor ama hiçbir paket sonrasında ne hukukun üstünlüğünde ne yargıya güvende ilerleme sağlanıyorne de ülkede adalet çığlıkları son buluyor.”

Son söz de Profesör Sınar’dan: “Şüphesiz kanun koyucu, tek bir kapsamlı düzenleme ile çağın gerekliliklerine uygun bir yasal düzenleme oluşturabilecekken böyle bir irade ortaya koymamakta, torba yasalarla kısım kısım düzeltmeler öngörmekte ve bu husus, uygulayıcılar açısından yeknesaklıktan uzak, birçok kafa karışıklığı ve uygulama ayrılıklarına yol açmaktadır.”

Ne olmuştu?

AYM’nin iptal kararı verdiği iki düzenlemeyi hatırlatalım: Biri TCK 220/6’ya dair. İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi ve Patnos Ağır Ceza Mahkemesi, baktıkları davada durma kararı vererek, TCK’nın 220/6 maddesini iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi, 26 Ekim 2023 tarihinde yaptığı değerlendirmede söz konusu düzenlemeyi oy birliğiyle iptal etti. Kararın gerekçesinde, “kuralların kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve kanunilik şartını taşımadığı” belirtildi.

“Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu, TCK’nın 220. maddesinde düzenleniyor. Bu madde, örgüt kuran, yöneten ve üyesi olanlara 4 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngörüyor. Ancak maddenin 6. fıkrası, “örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyenleri” cezalandırıyordu. Bu fıkrada, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır” deniliyordu.

İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından dört ay sonra yürürlüğe girmesi ve bu süreçte TBMM’nin, AYM’nin gerekçesinde belirttiği kriterlere uygun bir yasa maddesi yapması gerekiyordu.

AYM’nin iptal kararı verdiği diğer düzenleme de Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması (HAGB) uygulamasıydı. 2005’te yürürlüğe giren HAGB düzenlemesi, 2 yıl veya daha az hapis cezası ya da adli para cezası öngörülen suçlarda, yargılama sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının belirli koşullara bağlı olarak 5 yıllığına ertelenmesi ve bu koşulların gerçekleşmesinin ardından davanın düşürülmesi anlamına geliyordu. HAGB kararını kabul eden sanığın temyiz hakkı bulunmuyor ve istinaf mahkemesine başvuramıyordu. AYM’nin HAGB’ye dair iptal kararında, kötü muamele iddiaları kapsamındaki davalarda HAGB’nin uygulanması halinde sanığın infaz edilebilir bir ceza almadığı, mağdur açısından da yeterli ve etkili bir tazmin sağlanmadığı ifade edilmişti.

8. Yargı Paketi ile yapılan HAGB’ye dair düzenlemeye göre, HAGB iki yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm edilen sanıklar için uygulanacak, kararlara itiraz yolu açılacak ve istinafa taşınabilecek. Karar artık hükümle uygulanacak.

Yukarı