Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ - "Dezenformasyon" yasası: Makbul olmayan haberlerin atılacağı kara delik

ANALİZ -

5651 sayılı yasa internet haberciliğinin yakasına yapışmışken bir de yeni yasa teklifi ile basın özgürlüğünün anlamsızlaştırılacağı ve etkisizleştirileceğini öngörebiliriz

Av. SERCAN KORKMAZ

İnternetin daha az maliyetle daha çok kişiye ulaşabilme, farklı kaynaklardan çeşitlendirilmiş bilgi edinebilme, bireysel tüketici etkinlikleri ve sosyal etkileşimleri pratik ve anonim şekilde gerçekleştirebilme nitelikleri hepimizin malumu. Günümüzde ticari kurumların reklam ve halkla ilişkiler çalışmaları, devlet kurumlarının resmî açıklamaları ve bireyler üzerindeki denetim ve yönetim çabaları, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli sivil düşünce gruplarının faaliyetleri, politikacıların ve siyasi partilerin tanıtım, açıklama ve propaganda çalışmaları ağırlıklı olarak internette yürütülür hale gelmiş durumda. Kısacası, “yeni medya” düzeni bireysel ve ortak yaşam alanımızın merkezinde genişleyen koca bir evren halini çoktan aldı.

 

We Are Social - Kepios araştırma platformlarının yayımlamış olduğu Digital 2022 Turkey raporuna göre, 2022 yılı itibariyle Türkiye’de 69,95 milyon internet kullanıcısı bulunmakta. Yine aynı rapora göre Türkiye’de günlük internet kullanım süresi ise ortalama sekiz saate varmış durumda.

 

Bütün bu değişim ile doğrudan ilişkili olarak internet haberciliğinin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlıca biz okuyucuların yararlandığı temel haber kaynağı haline geldiği yadsınamayacak bir gerçek. Dolayısıyla internet haberciliğinin bağımsız bir şekilde varlığını koruması ve gelişimini sürdürebilmesinin halkın haber alma hakkı yönünden yaşamsal önemi her geçen gün daha da artmakta.

 

Bu durumda, devletlerin kendileri için varoluşsal önemde gördüğü denetleme ve düzenleme iştahını internet haberciliğine yöneltmesi kaçınılmaz bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de bu konuda ilk düzenleme 2007 tarihinde yürürlüğe giren 5651 sayılı kanun oldu. Yürürlüğe girmesinin ardından birçok defa değiştirildi ve metnine yeni maddeler eklendi. Yasa koyucular her ne kadar yasanın amacının internet mecrasını “bir düzene kavuşturma” olduğunu beyan etseler de uygulamada yasanın etkisi kullanıcılar ve haber siteleri yönünden ifade özgürlüğünün kısıtlanmasından ibaret oldu. Böylece internet bir yandan giderek korku ve tedirginlikle hareket edilen bir alana dönüşürken diğer yandan da düzene kavuşturulmak yerine daha da kaotik bir hale dönüştü. Küçük bir örnek vermek gerekirse, 5651 sayılı kanunun 9. maddesi kişilik hakkı ihlali iddiasıyla internet içeriklerine erişimin engellemesini içeriyor. Bu madde iktidar, bürokrasi ve sermayedarlar için o kadar kullanışlı hale geldi ki, haklarında yayımlanan hemen hemen her eleştirel habere erişim engeli getirildi. Erişim engeli kararlarını veren hâkimlikler yargısal bir görev ifa etmek yerine noter gibi onaylama makamı haline geldi. Sonunda Anayasa Mahkemesi bu kanun maddesinin sorunlu olduğunu kabul ederek pilot karar usulünü uygulayıp yasanın değiştirilmesi için Meclise bildirimde bulundu. Ancak yasa maddesinin değiştirilmesi için henüz hiçbir adım atılmış değil. 9. madde kapsamında verilen ve verilecek her erişim engelleme kararının hukuka aykırı olduğu tescillenmiş olsa da bu konuda yargıya geri adım attıracak hiçbir mekanizma olmadığı da ortada.

 

İfade Özgürlüğü Derneği bünyesinde yürütülen EngelliWeb projesi kapsamında 2021 yılında yayımlanan rapora göre, 2020 sonuna kadar 9. madde uyarınca 22.554 haber, 8/A maddesi uyarınca ise yaklaşık 23.000 internet adresine engelleme uygulandı. Ancak idarenin “düzen getirme” iştahı erişim engelleme ve içerik çıkarma kararları ile bitmiyor elbette. Bunun basın özgürlüğüne yansıması gazetecilerin yargılanması olarak karşımıza çıktı ve çıkıyor.

 

Türkiye’de güvenlikçi ve otoriter siyasetin yargı eliyle kurduğu baskının yöneldiği ana alan özellikle son yıllarda internet haberciliği ve gazeteciler olageldi. Bu kapsamda 5651 sayılı yasadan da internet haberlerine sansürden başka bir şey çıkmadı. Ancak bunun yeterli olmayacağı düşünülmüş olmalı ki internet haberciliğine yönelik ayrı bir yasal düzenleme gereksinimi ortaya çıktı.

 

Teklif yasalaşırsa ciddi sorunlar kapıda

 

Uzun yıllardır düzenli aralıklarla gündeme getirilen ancak her defasında devamı getirilmeyerek sessizliğe gömülen internet haberciliğine yönelik yasal düzenleme niyeti en sonunda kanun teklifi olarak somutlaştırılıp TBMM’ye sunuldu. İnternet haberciliğinin Basın Kanunu’na dahil edilmesi kulağa olumlu bir gelişme gibi geliyor olsa da teklif bu haliyle yasalaşırsa birçok açıdan ciddi sorunlar yaratacaktır.

 

Bu düzenlemeyi yaklaşan genel seçimlerden bağımsız görmek elbette kafamızı kuma gömmek olur. Basın Kanunu’ndaki değişiklikler dışında yasa teklifinin içerisine sıkıştırılan “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlıklı 29. madde var ki özellikle seçim sürecinde gazetecilerin tepesinde kara bulut gibi dolaşacağı kuşkusuz. Henüz Meclis genel kurulunda görüşülmeyen teklifin yasalaşana kadar değişip değişmeyeceği, değişirse içeriğine başka nelerin ekleneceği belirsiz. Ancak sonuç ne olursa olsun niyetin iyi olmadığı ortada. Buraya kadar durumun vahameti konusunda ikna olmamışlar için yasa teklifinin önemli gördüğüm kısımlarından bazılarına değinmek isterim.

 

İnternet haberciliğinde düzeltme ve cevap imkânı getiriliyor. Bu, kişilik haklarının korunması açısından iyi bir gelişme olarak görülebilir ancak teklif düzeltme ve cevap metninin bir hafta yayında kalmasını zorunlu kılıyor. Basın kanununda düzeltme ve cevap hakkı sadece bir sayıda ve tek seferlik uygulanıyorken internette cevap ve düzeltme yazısının bir hafta gibi uzun bir süre yayında tutulması isteniyor. Daha da vahimi içerikle ilgili erişim engelleme veya içeriğin çıkarılması kararı olsa dahi, yani düzeltme veya cevaba konu bir içerik ortada olmasa bile, düzeltme veya cevap metninin yayımlanması yine de mecburi kılınıyor. Hâlihazırda Basın Kanunu’nda düzenlenen düzeltme ve cevap hakkı zaten yeterince sorunlu; hâkimlikten düzeltme ve cevap kararı çıkması durumunda basın kuruluşlarının kısıtlı bir itiraz imkânı bulunuyor. Bu ağır düzenleme ise Basın Kanunu’nu aratacak düzeyde. Düzeltme veya cevap metninin yayımlanmaması halinde ise ağır para cezası verilmesi mümkün.

 

Teklifle internet haber sitelerinde çalışan gazetecilere basın kartına başvurabilme imkânı tanınıyor ancak basın kartları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından verilmekte. Gazetecilik mesleğine dair statü belirleyicilik yetkinliğine nereden sahip olduğu belli olmayan İletişim Başkanlığının eleştirel basın kuruluşlarında çalışan gazetecilere yönelik ayrımcı yaklaşımı zaten ortada. Kanun teklifinde gazetecilik memurluk gibi bir faaliyet/meslek olarak değerlendirilmiş ve basın kartının verilmesi ağır koşullara bağlanmış. Özellikle Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından hüküm giymemiş olma şartı ön plana çıkıyor. Yakın zamanda bu suçlardan muhalif basının yeterince nasibini aldığı, Türkiye’de muhalif olarak nitelenen gazetecilerin pek çoğunun bir şekilde yargılanmış ve ceza almış olduğu düşünüldüğünde gazeteciler açısından olumlu yönde değişen bir şey olmayacağını söyleyebilirim.

 

Teklifte haberlerin içeriği dolayısıyla ortaya çıkabilecek ceza sorumluluğuna dair hiçbir düzenleme yapılmamış. Kimlerin hangi koşullarda ve ne şekilde sorumlu tutulabileceği konusunda büyük bir boşluk var. Basın Kanunu’na göre süreli yayınlarda bir sorumlu müdür bulunması gerekiyor. Teklifte bunun internet haberciliğine nasıl uyarlanacağı konusunda yeterli açıklık yok. Basın Kanunu’nda geçen “eser sahibi” tanımının karşılığının internet haberlerinde ne olacağı ve içerik sağlayıcı konumundan nasıl ayrıştırılacağı belirsiz. Yaratılacak bu boşlukta haber siteleri hakkında uygulanan 5651 sayılı yasanın sansür niteliğindeki uygulamaları aynen devam edecektir.

 

Haber sitelerinde resmi ilan yayımlanması mümkün hale geliyor. Ancak bu konudaki yetki tahmin edileceği üzere Basın İlan Kurumuna bırakılıyor. Bu nedenle Basın İlan Kurumunun halihazırda muhalif çizgide yayın yapan basın kuruluşlarına yönelik yoğun ayrımcı tavrının internet haber siteleri üzerinden de devam edeceğini söyleyebiliriz.

 

Gazetecilere yönelik yargılamalar artacak

 

Teklifte öne çıkan hususlardan biri de Basın Kanunu’nda uygulanan dava açma süresinin internet haberciliği için daha ağır bir hale getirilmiş olması. Teklifte dava açma süresinin başlangıcı olarak “ilgili haberin savcılığa ihbar anı” öngörülmüş. Yani haberin yapılış tarihinin hiçbir önemi kalmamış ve böylece herhangi bir tarihte bir şekilde yapılacak ihbar ile soruşturma başlatabilme olanağı sağlanmış. Aynı düzenlemede “yayının yenilenmesi” şeklinde ne anlaşılması gerektiği belli olmayan bir koşul eklenerek habere ilişkin zaman aşımı süresinin uzatılması da istenmekte. Halihazırda savcılıklarda ve mahkemelerde gazeteciler hakkında birçok yargılama ve soruşturma dosyası bulunuyorken sayının bu düzenleme ile daha da artacağı kehanet olmayacaktır.

 

Bugüne kadar sayısız gazeteci internette yayımlanan haberlerinden dolayı yargılandı ve ceza aldı. Aynı haber basılı gazetede yayımlandığında Basın Kanunu kapsamında değerlendirilmesine karşın internette yayımlanması ile savcılık ve mahkemelere daha geniş hareket alanı sağlayan 5651 sayılı yasa kullanılarak ceza sorumluluğu tespit edilip ağır hapis ve para cezaları uygulandı. Örneğin bir haber veya makale basılı gazetede yayımlandığında Basın Kanunu gereği 4 aylık zamanaşımına tabi iken aynı gazetenin internet sitesinde yayımlanması halinde bu zamanaşımı süresi devre dışı bırakılarak yargılamalar gerçekleştirilip cezalar verildi. Bu yasa teklifinde geçmişte Basın Kanunu kapsamında sayılmayarak ceza verilen yargılama dosyalarının ve bundan dolayı ortaya çıkan hukuksuzlukların akıbetinin ne olacağına değinilmemiş.

 

Teklifte internet haber sitelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde bildirimlerini yaparak internet sitelerini Basın Kanunu’na tabi süreli yayın olarak kaydettirmeleri gerektiği ortaya konuyor. Geçici 4. madde ile de kanunda yapılan değişikliklerle ilgili tarafların uyum sağlaması için üç aylık süre öngörülüyor. Bu süre geçirilirse ne olacağına dair hiçbir açıklık yok. Ayrıca üç ay kısa bir süre. Yasa teklifini düzenleyenler neyin acelesi içerisinde?

 

“Makul ve makbul” bilgi

 

Teklifin şüphesiz en çok tartışılan maddelerinden biri de Türk Ceza Kanunu’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunu ekleyen 29. maddesi. Buna kara delik düzenlemesi/yasası demek mümkün. Öyle bir yasa çıksın ki aleyhe olan her haber bu kara delikten sonsuz bir karanlığa itilebilsin. Neden mi? Teklif maddesi “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” diye bir tanımlama içeriyor. Maddede geçen ifadelerin belirlilik, öngörülebilirlik şartlarını içermediği ve bu yönüyle kanunilik ilkesine aykırı olduğu gerçeği bir tarafa, savaş, salgın hastalık, olağanüstü hâl, ekonomik kriz, doğal afet, çevre kirliliği, seçim ve kitlesel protestolarda sadece devlet kurumlarının tanımlamaları, açıklamaları ve verdiği bilgiler gerçek, makul ve makbul olabilecek.

 

Pandemi sürecinde vaka ve ölüm sayılarının gerçeği yansıtmadığı konusunda birçok haber ve verinin yayımlandığını hatırlıyoruzdur. Bu yasa ile bu tür bir haberin yapılması soruşturma konusu yapılabilecektir. Her konuda sadece resmî açıklamalar geçerli tek kaynak sayılarak haber yapılması amaçlanıyor. Her haber ajansı, sitesi veya sosyal medya kullanıcısı adeta TRT ve Anadolu Ajansı “hassasiyetine” sahip olmak zorunda bırakılıyor. Ne güzel değil mi?

 

Netice olarak 5651 sayılı yasa internet haberciliğinin yakasına yapışmışken bir de bu yeni yasa teklifi ile basın özgürlüğünün anlamsızlaştırılacağı ve etkisizleştirileceğini öngörebiliriz.

 

Yukarı