Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ | Musa Anter davası: Bir cezasızlık hikayesi

ANALİZ | Musa Anter davası: Bir cezasızlık hikayesi

 

Cezasızlık duvarı bugün gazeteciyi sokakta darp eden, önüne kalkan dikerek çalışmasını engelleyen polisin önünde uzanıyor -- ve onların soruşturulmasına dahi izin vermeyenlerin

 

 

MELTEM AKYOL, İSTANBUL

 

Kürt gazeteci yazar Musa Anter, bundan 30 yıl önce Diyarbakır’da sokak ortasında uğradığı bir silahlı saldırıda öldürüldü. Cinayete ortak olanlar suçu “itiraf” etti ama mahkemeler ikna olmadı. Geçen 30 yılda cinayeti itiraf eden Abdulkadir Aygan’ın ifadesi alın(a)madı, cinayeti planlayan “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım “buhar” oldu. Bir aydın cinayeti daha faili meçhul olarak bırakıldı.

 

30 yıl önce işlenen Musa Anter cinayetini karanlıkta bırakan aynı cezasızlık duvarı, bugün gazeteciyi sokakta darp eden, önüne kalkan dikerek çalışmasını engelleyen polisin önünde uzanıyor -- ve onların soruşturulmasına dahi izin vermeyenlerin.

 

30 yıldır faili belli

 

Ömrünün toplam 11,5 yılını cezaevinde geçiren Musa Anter, nam-ı diğer Apê Musa (Musa Amca), 20 Eylül 1992 tarihinde bir kültür ve sanat festivaline katılmak üzere gittiği Diyarbakır’da silahlı saldırıya uğradı. Olay yerinde 13 kurşun bulunurken dört merminin Anter’e isabet ettiği anlaşıldı. O akşam Anter’in yanında bulunan ve daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisinden (AKP) milletvekili olan Orhan Miroğlu da saldırıda ağır yaralandı.

 

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinin cinayetin ardından başlattığı soruşturmaya göre cinayetin “faili gayri muayyen”di. Yani belirlenmemişti, 90’larda hafızamıza yerleşen manasıyla “meçhul”du. Anter cinayetinin 1992/2598 numaralı dosyası uzun yıllar “faili gayri muayyen” kaldı.

 

Herkesin bildiği “fail” 1995’te Meclis raporuna girdi

12 Ekim 1995’te herkesin bildiği gerçek ilk kez bir rapora girdi; Türkiye Büyük Millet Meclisinin“Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu (10/90) Raporu”na. Raporda araştırmalar sonucu cinayetle ilgili iddialara dair sonuç elde edilemediği yazsa da dikkat çekici bir bölüm vardı: “Toplumda İnfial Uyandırarak Toplumsal Çatışmaya Sebep Olabilecek Nitelikteki Faili Meçhul Cinayetler” adlı bölümde Emekli Binbaşı Cem Ersever’in öldürülmesi olayı da anlatılıyordu. O bölümde yer alan Aydınlık gazetesi Ankara Haber Müdürü Soner Yalçın’ın 16 Şubat 1994 tarihli ifadesine göre Cem Ersever, Yalçın’a Musa Anter cinayetini “Yeşil” kod adlı bir şahsın işlediğini söylemişti.

 

Yine Soner Yalçın’ın ifadesine göre Jandarma ve Emniyet de “Yeşil”den haber elemanı olarak yararlanıyordu. Yalçın, özellikle Diyarbakır, Elâzığ, Tunceli ve Bingöl yöresinde işlenen siyasal cinayetlerin, daha sonra basında ismi Mahmut Yıldırım olarak geçen “Yeşil”e bağlı çalışan 4-5 kişilik bir grup tarafından işlendiğini de anlatmıştı. Ancak o tarihten bugüne geçen sürede Yalçın’a bu açıklamalarını soran bir mahkeme olmadı.

 

Susurluk raporu ortaya koydu: “Öldürme kararı hatalıydı”

 

1997 yılına gelindiğinde ise Türkiye’de infial yaratan Susurluk Raporu çıktı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın talimatıyla hazırladığı ve 22 Ocak 1997’de Başbakana sunduğu Susurluk Raporu’nda önemli noktalar vardı. Rapora göre Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Anter cinayetinde adı geçen “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım ile irtibatını inkâr etmiyordu. Üstelik Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından Ocak 1995’te gözaltına alınan Mahmut Yıldırım’ın sorgu sırasında kırılan kaburga kemiğinin de MİT tarafından tedavi ettirildiğini anlatılıyordu. Raporda MİT’in açıklamalarının yer aldığı bölümde şu ifadeler dikkat çekiyordu: “1994 yılı itibariyle Diyarbakır Cezaevinde tutuklu bulunan Muhsin Gül (Kod adı: Kekeç-Pepe-Metin,) 22.07.1994-16.08.1994 tarihleri arasında Diyarbakır Cinayet Büro Amirliğinde verdiği ifadelerde; … Vedat Aydın ve Musa Anter’in öldürülme olaylarını da bizzat A.Demir’in (Yeşil kod) planlayıp uyguladığını beyan etmiştir.”

 

Bitmedi. Rapora göre Anter’in öldürülmesine karar verenler bunun hata olduğunu kabul ediyordu: “Musa Anter’in öldürülmesinden -tüm olayları tasvip edenlerin dahi- pişman olduğu tespit edilmiştir. Musa Anter’in silahlı bir eylem içinde olmadığı, daha çok işin filozofisi ile meşgul olduğu, öldürülmesinin yarattığı etkinin, kendisinin gerçek etkisini geçtiği ve öldürülme kararının hatalı olduğu söylenmektedir.”

 

Peki kimdi bu değerlendirmede adı geçen kişiler? Yanıt “devlet sırrı”ydı yine, paylaşılmadı. Cumhuriyet Savcılığının soruşturmayı derinleştirmesi için başvuruda bulunan Anter ailesi de rapordaki bu değerlendirmede bahsedilen “hata”yı kimlerin yaptığının araştırılmasını ve Kutlu Savaş’ın da tanık olarak dinlenmesini istedi. Ancak bu çağrıdan da herhangi bir sonuç çıkmadı.

 

2000 yılında MİT’in eski Kontra-Terör Daire Başkanı olan Mehmet Eymür bir internet sitesi üzerinden yaptığı açıklamalarda, Yeşil’in Ankara Emniyet Müdürlüğündeki sorgusunun ardından MİT tarafından teslim alındığını ve MİT tarafından kendisinden “bilgi alındığını” açıkladı. Eymür, Yeşil’in MİT’e, PKK ile bağlantılı kişileri kullanarak gerçekleştirdiği olayları anlatırken Musa Anter cinayetini örnek verdiğini söylüyordu: “Mesela, Musa Anter olayında PKK’nın en kafa adamlarından biri kullanıldı ve Musa Diyarbakır’a getirttirildi.” Bu bilgiye göre Yeşil cinayeti planladığını itiraf ediyordu, ancak bir kez daha ne bu ifadeler ne de raporlar soruşturmanın derinleştirilmesini sağlayabildi.

 

“Anter cinayeti bir JİTEM cinayetidir”

Anter ailesi, Türkiye’de yürütülen soruşturmada sonuç alamadığı için 2000’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurdu. AİHM’deki süreç devam ediyordu ki 2004 yılında gündemi sarsan bir gelişme daha yaşandı. İsveç’te yaşayan Abdülkadir Aygan hem pek çok faili meçhul cinayete hem de JİTEM’in yapısına dair itiraflarda bulundu. 10 gün boyunca Ülkede Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan itiraflara, Aygan’ın sivil memur olarak görev yerinin JİTEM olarak belirtildiği maaş bordroları ve Aygan’ın dönemin Jandarma Asayiş Komutanı Orgeneral Necati Özgen ile Diyarbakır Orduevinde bir yemek masasında çekilmiş fotoğrafı eşlik etti. Aygan aynı yıl “İtirafçı Bir JİTEM’ci Anlattı” isimli bir kitap yayımladı.

 

Ülkede Özgür Gündem gazetesinde ve söz konusu kitapta Musa Anter cinayetini gerçekleştiren JİTEM timinin içerisinde yer aldığını anlatan Abdülkadir Aygan, cinayetin de “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından planlandığını söylüyordu. Kendisinin ve “Hogir” kod adlı Cemil Işık’ın cinayet sırasında bölgede olduklarını da söyleyen Aygan tetikçiyi de açıklıyordu: Şırnaklı Hamid.

 

 

Katillere kalkan, gazetecilere dava

Hukukla yönetilen bir ülkede bu itiraflar soruşturmanın derinleştirilmesi için yeterli olurdu. Ancak öyle olmadığı gibi Abdülkadir Aygan’ın Musa Anter cinayeti ile ilgili itiraflarını “İşte Apê Musa’yı Öldüren Tim” başlığıyla haberleştiren Ülkede Özgür Gündem gazetesi sahibi ile sorumlu yazı işleri müdürüne, “terörle mücadelede görev alanların isimlerini yayınlayarak terör örgütlerine hedef göstermek” suçlamasıyla, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde ağır para cezası talebiyle dava açıldı. Aynı suçlama ile açılan bir başka dava da Abdülkadir Aygan’ın kitabını yayımlayan Aram Yayıncılığın sahibine karşıydı.

 

Katillerin itirafı mahkemeyi ikna etmedi, dava zaman aşımından düşürüldü

Bu arada AİHM, Türkiye’yi 2006 yılında mahkûm etti ve Anter ailesine 28 bin 500 euro tazminat ödenmesine karar verdi. 2009 yılına gelindiğinde Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığının aklına, beş yıl sonra, Abdülkadir Aygan’ın itirafları geldi. Başsavcılık o itirafları ihbar kabul etti. Cinayetten 17 yıl sonra yani dosyanın zamanaşımına uğramasına üç yıl kala soruşturmayı yeniden başlattı. 29 Haziran 2012 tarihinde Sabah gazetesinde “İşte o tetikçi!” başlığıyla bir haber yayımlandı. Habere göre Aygan’ın itiraflarında adı geçen “Şırnaklı Hamid,” Hamit Yıldırım’dı.

 

Haberde Yıldırım’ın altı ay boyunca izlendiği, görüntülendiği, ikamet ettiği adreslerin belirlendiği ve 20 yıl önceki fotoğrafları ile şimdiki fotoğraflarının Orhan Miroğlu’na ve Abdülkadir Aygan’a teşhis ettirildiği anlatılıyordu. Haberin ardından Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı harekete geçti ve zamanaşımı süresinin dolmasına üç aydan az bir zaman kala tetikçi olduğu iddia edilen Hamit Yıldırım, Şırnak Kumçatı’daki evinde gözaltına alındı, tutuklandı.

 

Aynı yıl, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, Abdülkadir Aygan (Aziz Turan), Savaş Gevrekçi ve Hamit Yıldırım için “tasarlayarak insan öldürmek ve bu suça iştirak etmek” ve “halkı silahlı isyana teşvik etmek” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 20 yıl hapis cezası isteyen iddianame düzenlendi. 2013 yılında dava açıldı.

 

Bu arada hatırlatma yapmakta fayda var: JİTEM’in tetikçileriyle ilgili dava zaten 1999’da altı sanıkla açılmıştı. 2000 yılında buna beş sanıklı bir dava daha eklendi, böylece sanık sayısı 11’e çıktı. 2005 yılına gelindiğinde ise bu kez sekiz sanıklı bir dava açıldı. Bu son dosyadaki üç ismin askeri mahkemeler tarafından yargılanmasına karar verilince üçüncü dosyadaki sanık sayısı beşe düştü. 2010 yılında bu üçüncü dosya da 11 sanıklı JİTEM dosyası ile birleştirildi. Duruşmalar sürerken, farklı tarihlerde verilen birleştirme kararlarıyla, başka iki dava daha JİTEM Davası’na eklendi. 2014’te Musa Anter davası da JİTEM ana davasıyla birleştirildi. Yargılama da ancak 2016 yılında başlayabildi. 2019 yılına gelindiğinde ise 1992’de Elâzığ’da kaçırılarak işkenceyle öldürülen Ayten Öztürk'ün dosyası da bu dosyalarla birleştirildi.

 

Bütün bu birleştirme kararlarıyla, kâğıt üstünde süregiden yargılamanın aslında göstermelik olacağı, davanın cezasızlıkla sonuçlanacağı beklentileri daha da güçlenmiş oldu.

 

Dava “güvenlik” gerekçesiyle Ankara’ya taşındı. Tetikçi Hamit Yıldırım da uzun tutukluluk gerekçesiyle, beş yıl sonra, 2017’de tahliye edildi. Bu arada, cinayetin görgü tanığı Orhan Miroğlu, kitabında ve önceki ifadelerinde teşhis ettiği “Şırnaklı Hamid” için daha sonraki beyanında “Aradan uzun seneler geçti, günaha girmek istemem” ifadelerini kullandı.

 

“Dostlar alışverişte görsün” diyerek yapılan yargılama boyunca, Aygan’ın bir türlü ifadesi alınamadı, “Yeşil” buharlaştı. Tetikçi Hamit Yıldırım da yattığı süre yeterli görülerek tahliye edildi.

 

Ve sonuçta yasal zaman aşımı süresi 20 Eylül 2022’de dolan Musa Anter cinayeti davası, 21 Eylül 2022’de düşürüldü. Böylece bir anlamda, Musa Anter cinayetine ortak olanlar “cinayeti biz işledik” dedi; ancak mahkeme buna bir türlü ikna olmadı. Karanlık cinayet görünen failleri ile birlikte karanlığa gömüldü.

 

Musa Anter davasından bugüne uzanan cezasızlık

Musa Anter’in katillerinin zaman aşımı zırhıyla kurtarıldığı saatlerde İstanbul’da kayıplarını arayan Cumartesi Anneleri/İnsanları, “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet” suçlamasıyla yargılanıyordu. Dava öncesi Çağlayan Adliyesi önünde açıklama yapmak istediler, bundan önceki dört duruşma öncesinde yaptıkları gibi. Ancak Kağıthane Kaymakamlığının aldığı bir günlük etkinlik yasağı kararını gerekçe gösteren polis aralarında kayıp yakınları, avukatları ve insan hakları savunucularının olduğu çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. İşini yapmak isteyen gazeteciler engellendi, şiddet gördü. Şiddet gören gazetecilerden biri Meral Danyıldız’dı. Danyıldız, suç duyusunda bulundu.

 

Çağlayan Adliyesi önünde yaşanan gözaltı ve engellemeler maalesef münferit bir vaka değil. Dahası son yıllarda -ama özellikle son bir yılda yoğunlaşan biçimde- gazetecilere haber takibi sırasında kolluk güçleri tarafından uygulanan şiddet artıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse:

 

  • 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Van’da yapılan mitingin ardından yürüyüşe geçenleri takip eden gazetecilere polis müdahale etti. Polis şiddetine maruz kalan gazeteci Mesut Bağcı yere yatırılarak darp edildi ve kamerası kırıldı. Mezopotamya Ajansı muhabiri Berivan Kutlu ile JinNews muhabirleri Zelal Tunç ve Elfazi Toral’a silah çeken polis gazetecileri ölümle tehdit etti.

 

  • Yine 1 Eylül’de bu kez İstanbul Bakırköy’de Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin düzenlemeyi planladığı 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingi valilik tarafından engellendi. Karara tepki göstermek için Taksim’de yapılan basın açıklamasına müdahale edildi, haber takibi yapan gazeteciler polis tarafından ablukaya alınarak darp edildi, engellendi.

 

  • 17 Eylül’de Sivas'ta dört katlı bir binanın çatısında çıkan yangını görüntülemeye giden DHA Muhabiri Hüsnü Ümit Avcı, görüntü almaya çalıştığı sırada bir polis memuru tarafından yumruk ve tekmeli saldırıya maruz kaldı.

 

  • 20 Eylül’de Taksim'deki Mahsa Amini protestosunu takip eden gazeteciler engellendi, gazeteci Ufuk Çeri kayıttayken polis memurunun “seninle ilgileneceğim” tehdidi duyuluyordu.

 

Gazeteciler şiddet ve engellemeler karşısında bir yandan kendilerini korumaya çalışırken bir yandan da sorumlu kolluk güçleri hakkında suç duyurularında bulunuyor. Ancak suç duyurularından sonuç alındığını söylemek zor. Öyle ki Gezi Parkı eylemlerinin yıl dönümü olan 31 Mayıs’ta eylem sırasında haber takibi yapan dokuz gazeteci darp edildi, görüntü almaları engellendi. Aralarında benim de bulunduğum altı gazeteci ters kelepçeyle gözaltına alındı. “Görevi kötüye kullanma, işkence, eziyet, tehdit, hakaret ve kasten yaralama ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçları ile suç duyurusunda bulunduk. Ancak İstanbul Valisi Ali Yerlikaya görevlilerin tespit edilemediği gerekçesiyle polisler hakkında soruşturmaya izin vermedi. Ancak biz gazetecilerin elinde şiddeti belgeleyen ve istenirse yetkililere teslim edeceğimiz çok sayıda görüntü ve fotoğraf mevcuttu.

 

Musa Anter davasından yansıyanlar

Musa Anter cinayetinden bugüne bakıldığında kişiler değişse de cezasızlık ilkesinin değişmediği görülüyor. Musa Anter davasında cinayete ortak olanların itiraflarına rağmen katilleri “zaman aşımı” kılıfı ile kurtaran düzen ile şiddet uygulayan polisleri tespit edemeyen düzenin beslendiği kaynak aynı aslında: Cezasızlık duvarı ve teşvik.

 

Musa Anter ve davası, tam da bu nedenle bugünümüze ayna tutuyor. Ve bugün zaman aşımı ile karanlığa gömülmek istendiği yerden bir ışık yansıyor o aynadan. Her manada…

 

Yukarı