Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ | Türkiye’de "hakikat savaşı" resmen başladı

ANALİZ | Türkiye’de

“Dezenformasyon” yasasının yürürlüğe girmesiyle sadece gazetecileri değil sosyal medya kullanıcısı sade yurttaşları da hedef alacak yargılamalar olacağı endişesi duyuluyor

 

YILDIZ YAZICIOĞLU, ANKARA

 

“Dezenformasyonla mücadele” gerekçeli yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye’nin seçim yılında artık medya ve sosyal medyadaki tüm içeriklerle ilgili neyin gerçeğe aykırı neyin hakikat olduğuna iktidarın karar vereceği süreç başladı.

 

Muhalefet partileri, basın meslek örgütleri ve ifade özgürlüğü örgütlerinin eleştirilerini dikkate almayan iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ortaklığı, Meclisteki sayısal çoğunluğunu kullanarak sansür ve otosansürü yaygınlaştırması beklenen 40 maddelik kanun teklifini 13 Ekim gecesi yasalaştırdı. Tartışmalı yasa, 7418 sayılı “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adıyla (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/10/20221018-1.htm) Resmi Gazete’de 18 Ekim’de yayımlanarak hemen uygulamaya girdi.

 

Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk Ceza Kanunu’na (TCK) “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu eklendi. TCK’nın kanunla değiştirilen 217. maddesine göre “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”

 

Bu değişiklikle birlikte sadece gazetecileri değil sosyal medya kullanıcısı sade yurttaşları da hedef alacak yargılamalar olacağı endişesi duyuluyor zira bu yasa hükmü, medya ve sosyal medyada içerik üreticisi ve paylaşıcısı herkes için uygulanabilecek. Kamu kurum ve kuruluşları tarafından medya ve sosyal medyadaki içeriklerle ilgili hatalı bilgi iddiasında bulunulması durumunda bu içeriklere yönelik adli süreç başlayacak. Bu durumda içerik sahibi ve o içeriği paylaşanlar hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası talepli dava dosyaları gündeme gelecek; cezanın kolayca yarı oranda artırılması söz konusu olabilecek.

Peki kamu ve kuruluşları doğru bilgi savunucusu mu yoksa muhalefet partileri ve toplumsal muhalefet karşıtı iktidar propagandası üreticisi mi? Ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) başta olmak üzere iktidar bloğu destekçileri dışındaki kesimler, son yıllardaki tecrübelerine dayanarak resmî açıklamalar ile hakikatin aktarılmadığı görüşünü paylaşıyor. Türkiye’de halihazırda internet ortamına ilişkin 2020 yılında yapılan yasal değişikliğe dayandırılan “unutulma hakkı” ve “kişilik hakları ihlali” talepleriyle pek çok haber içeriğine erişim engeli uygulanıyor. İfade Özgürlüğü Derneğinin yeni yayımlanan raporuyla (https://ifade.org.tr/reports/EngelliWeb_2021.pdf) vurgulandığı üzere kişilik hakları ihlali gerekçesiyle uygulanan kararlar sonucu “yayımlanmasında kamu yararı bulunan binlerce haber ve içerik erişime engellenerek ve yayından çıkarılarak sansürlenmekte ve dolayısıyla yok edilmekte.”

Mevcut koşullar altında gözler bir kez daha Anayasa Mahkemesinde çünkü CHP, yasa Resmî Gazete’de yayımlanır yayımlanmaz Anayasa Mahkemesine başvurdu ve öncelikle TCK’ya eklenen bu yeni suçun iptal edilmesini talep etti. CHP, önümüzdeki günlerde tüm yasa hakkında yürütmesini durdurma ve iptal talebiyle detaylı başvurusunu da yapacak. Ancak Yüksek Mahkeme, ne zaman isterse o zaman yeni suç hükmünü veya tüm yasayı iptal etme ya da iptal etmeme kararını alacak. Bir başka deyişle Anayasa Mahkemesi karar alıncaya kadar iktidar cephesi hangi hakikat için hatalı bilgi diyecek ve bu nedenle kimler yargılanacak, kimler cezalandırılacak her gün yaşayarak göreceğiz. Özetle hakikat savaşı başlamıştır, duyurulur…

 

İlk hakikat savaşı Bartın faciası, iptal başvurusu gerekçesi oldu

 

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Anayasa Mahkemesine başvuru sırasında, Bartın’da 14 Ekim tarihinde yaşanan ve 41 kişinin hayatını kaybettiği maden faciasındaki hakikat tartışmasını örnek gösterdi. Türkiye’de otoriter bir rejim bulunduğunu ve bu yeni suç hükmüyle yalanla mücadele amacı güdülmediğini söyleyen Altay, “Bu suç aslında gerçeği belirleme tekelini ele geçirmek ve yalan söyleme tekeli oluşturma arzularından kaynaklanıyor. Örnek; [Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı] Fahrettin Altun, en son Bartın’da yaşanan faciadan sonra, bakanlar ve resmi kurum ve kuruluşlar dışında yapılan bütün paylaşımları dezenformasyon olarak ifade etti. Yine somut olan, basında Sayıştay denetim raporlarına dayanarak yapılan bazı açıklama ve haberler de bir kamu ortaklığı olan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) tarafından dezenformasyon sayıldı. Yani Sayıştay raporunu CHP milletvekili kamuoyu ile paylaştı, TTK ‘dezenformasyon’ diyor. Fahrettin Altun tweet atıyor; ‘Meydana gelen elim kaza ile ilgili yapılan dezenformasyon içerikli paylaşımlara vatandaşlarımızın itibar etmemesi, konu ile ilgili bölgede bulunan bakanlarımızın ve resmî kurumların açıklamalarını dikkate almalarının önemini bir kez daha ifade etmek isterim’ diyor. Yani Fahrettin Altun diyor ki ‘Bakanların ve benim dışında yapılan bütün açıklamaları dezenformasyon sayacağız.’ Bu, muhalefeti, medyayı, basını, sosyal medyayı susturmaktır. Kendi yalanlarını gerçek gibi sunmak, gerçekleri yalan diye itileme yasasıdır ve kabulü mümkün değildir” diye konuştu.

 

Yüksek Mahkeme “Anayasa’ya aykırı” diyecek mi?

 

Anayasa Mahkemesi (AYM) ise, on gün içerisinde CHP’nin başvurusunda eksiklikler olup olmadığını kontrol edecek. Eğer başvuru dilekçesinde eksiklikler varsa CHP’ye en az 15 günlük süre tanınacak. Bu süre sonunda Mahkeme, ilk önce dilekçe hakkında esastan inceleme yapıp yapmamaya karar verecek. Eğer Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusunu kabul ederse dava dosyası üzerinde inceleme süreci başlayacak. Ama inceleme süreci açısından herhangi bir zamanlama sınırlaması yok. Kanuna ilişkin mahkemeler kanalıyla itiraz başvuruları yapılması durumunda Anayasa Mahkemesinin beş ay içerisinde karar alma zorunluluğu var. Ancak ana muhalefet partisince yapılan başvurular için Mahkemenin karar süresine ilişkin bağlayıcı bir düzenleme bulunmuyor.

 

Kanun teklifiyle ilgili Meclis Adalet Komisyonunda yapılan tartışmalar esnasında teklifin Anayasa’ya aykırı olduğunu vurgulayan CHP milletvekili ve anayasa hukuku uzmanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Expression Interrupted’a yaptığı değerlendirmede Yüksek Mahkeme’nin karar alma zamanlaması açısından “AYM’nin takdirine bağlı, isterse beş gün içerisinde karar verebileceği gibi isterse aylarca karar almayabilir” ifadesini kullandı.

 

CHP’nin başvurusu uyarınca mutlaka iptal kararı alınması gerektiği kaydeden Kaboğlu, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu” olarak tanımlanan hükmün “düşünce ve ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünü demokratik toplumda gerekli olmamasına karşın ölçüsüz şekilde sınırlandırması, hakkın özüne dokunması” nedeniyle Anayasa’nın ilk olarak 2., 13., 25., 26. ve 28. maddelerine aykırı olduğunu ifade etti. Kaboğlu, “ikinci olarak suçta yasallık ilkesini ihlal etmesi açısından Anayasa’nın 38. maddesine; üçüncü olarak ise AYM’nin kararlarını yok sayması açısından Anayasa’nın 153. maddesine aykırılığı nedeniyle, Yüksek Mahkeme’nin yürürlüğü durdurması, ardından da iptal kararı vermesi gerekiyor” dedi.

 

Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden ise Anayasa Mahkemesinin seçim atmosferini de mutlaka dikkate alacağını umut ettiğini belirterek, CHP’nin başvurusu kapsamında seçim süreci öncesinde yasayı iptal etmesi gerektiğini söyledi. Özden, AYM Başkanı ile üyelerinden özgürlükler lehine oy kullanılmasını beklediğini ve AYM’nin içtihatları (pilot kararları) uyarınca iptal kararı alması dışında hukuken başka seçenek görmediğini kaydetti.

 

AKP: Beş şart oluşursa suç olacak

 

Anayasa Mahkemesinin gündemindeki bu yeni suç hükmünde yer alan ifadelerin son derece muğlak olduğu yasaya karşı eleştirilerde sıkça vurgulanan bir husus. Dolayısıyla iktidar kontrolündeki kamu kurum ve kuruluşları, muhalefet veya toplumsal muhalefet tarafından kamuoyuyla paylaşılacak herhangi bir bilgi için halkı yanıltıcı bilgi diyebilecek. Bu suç hükmü nedeniyle, özellikle yasada geçen “alenen yayma” ifadesinden dolayı, basın mensupları başta olmak üzere sosyal medya kullanıcıları için tutuklu yargılamalar söz konusu olabilecek. Türkiye’de yargılamalarda bir yıldan az ceza alınması durumunda denetimli serbestlikten yararlanma olanağı varken, ceza alt ve üst sınırının yüksek olması nedeniyle “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan ceza alan kişiler cezaevine gönderilebilecek.

 

“Burada sansür nerede” diyen AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’a göre ise suçun oluşması için beş ön şart söz konusu. Ünal’ın basına yaptığı açıklamaya göre, suç oluşması için “1- Yayılan haber gerçek olmamalı, 2- Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili olmalı, 3-Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşımalı, 4- Kamu barışını bozmaya elverişli olmalı ve 5- Aleni yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilir olmalı.”

 

İktidar “doğrulama” gerekçesiyle hangi içerikleri hedef alıyor?

 

Muhalefet partilerinin “iktidar propagandası kurumu,” gazetecilik meslek örgütlerinin ise “gazetecilik mesleği üzerinde baskı aracı” olarak nitelediği Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ise hakikat savaşında ilk hamlede gecikmedi.

 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, yeni düzenleme Mecliste görüşülme aşamasındayken, Ağustos ayında hükümete yakınlığıyla bilinen Turkuvaz Medya Grubunda görevli İdris Kardaş’ın sorumluluğunda Dezenformasyonla Mücadele Merkezini kurdu. Altun, “Ülkemize karşı yürütülen sistematik dezenformasyon kampanyalarına karşı” bu merkezi kurduklarını duyurdu. Muhalefet ise Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin, İletişim Başkanlığının teşkilat yapısını belirleyen 14 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne aykırı olarak kurulduğunu işaret etti.

 

Altun’un “Hakikat mücadelemizin güçlü aygıtlarından biri olacak” dediği “Dezenformasyon Bülteni” de Ekim ayı itibariyle (https://www.iletisim.gov.tr/images/uploads/dosyalar/1-8EkimBulten.pdf) haftalık olarak yayınlanmaya başlandı.

 

İletişim Başkanlığına bağlı olduğu hesap bilgisinde yer almamakla birlikte Kardaş’ın paylaşımlarıyla adres gösterdiği https://twitter.com/dogrulamaservis hesabı açıldı. Twitter’daki bu hesap aracılığıyla bazı haber ve iddiaların yanlış ya da yalan olduğuna dair açıklamalar yayımlanıyor. Hesapta açıklamalar yapılarak yalanlanan haberler, Sözcü, Birgün, Cumhuriyet, ANKA Haber Ajansı gibi hükümete yakın olmayan medya kuruluşlarından seçilmiş görünüyor. Ağustos’tan bugüne hükümete yakınlığıyla tanınmış medya kuruluşları açısından sadece İhlas Haber Ajansı (İHA) kaynaklı bir yerel haber hakkında düzeltme yapıldı. Hesap aracılığıyla CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın Mersin’deki terör saldırısıyla ilgili açıklamalarının yalanlanmaya çalışılması göze çarptı. Ancak örneğin CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ABD’de karşılayan kişiyle ilgili haberi yalanlanan Yeni Şafak gibi hükümete yakın medya kuruluşları ve haberleriyle ilgili hiçbir değerlendirmede bulunulmadı. Hesapta sıkça mülteciler ile ilgili gelişmeler üzerinden Yunanistan’ın hedef alındığı paylaşımlar yapılıyor.

 

Meslek Örgütleri “Hakikat Komisyonu” arayışında

 

Basın meslek örgütleri ise, dezenformasyonla mücadele gerekçesiyle yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına dair haber ve bilgilerin duyurulmasını engelleyecek hamlelere karşı ortak çalışma arayışına girişti. Medya Dayanışma Grubu adı altında bir araya gelerek teklif aşamasında düzenlemeye karşı ortak tepki sergileyen meslek örgütleri, şimdi de “sansür yasası” olarak adlandırdıkları yasaya karşı bir “Hakikat Komisyonu” oluşturulması, ortak hukuki ve söylem mücadelesi verilmesi gibi seçenekleri konuşuyor.

 

Yeni yasal düzenleme en son sıcağı sıcağına Ankara merkezli Gazeteciler Cemiyetinin ev sahipliğindeki söyleşide ele alındı. Gazeteci Nursun Erel’in moderatörlüğündeki söyleşide, Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş ve İzmir Gazeteciler Cemiyetini temsilen Macit Sefiloğlu atılabilecek adımları değerlendirdi. Bu kapsamda meslek örgütleri, birlikte hareket etme ve mücadele etme görüşünde uzlaştı.

 

Söyleşide, yerel basın kuruluşları ve cemiyetleri açısından Basın İlan Kurumu (BİK) aracılığıyla baskı politikası izlendiği hususu da vurgulandı.

 

Bu arada Kanun’un 20, 21, 22, 25, 26 ile 27’nci maddeleri ve 28’in a ile b fıkraları 1 Nisan 2023 tarihinde hayata geçecek. Dolayısıyla Türkiye’deki internet haber sitelerini Basın Kanunu ve BİK kapsamına alan hükümler 1 Nisan 2023’te uygulanmaya başlanacak.

 

Manşet görseli: @mahirunal

Yukarı