Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

Avrupa Konseyi Osman Kavala gündemiyle toplanıyor

Avrupa Konseyi Osman Kavala gündemiyle toplanıyor

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Kavala’nın serbest bırakılması kararını uygulamayan Türkiye ile ilgili kararını 2 Şubat’ta AİHM’ye iletmesi bekleniyor

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) iş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılması kararını uygulamayan Türkiye ile ilgili “ihlal prosedürü” başlatan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, davayı görüşmek üzere yarın tekrar toplanıyor.

 

Toplantıda Bakanlar Komitesinin, yapılacak oylama sonucunda üçte iki çoğunluğun bulunması halinde, 30 Kasım-2 Aralık toplantısında aldığı karar gereği konuyla ilgili gerekçeli kararını oluşturup Türkiye’nin Kavala kararına dair yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini AİHM’e sorması bekleniyor.

 

“Emsali olmayan bir örnek”

 

Expression Interrupted’a konuşan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanyalar Sorumlusu Milena Büyüm, ihlal sürecinin nasıl işleyeceğine dair bir emsal olmadığını söyledi. Büyüm, ihlal prosedürünün daha önce bir kez 2010 yılında Azerbaycan’a karşı Ilgar Mammadov davasında işletildiğini, ancak karar çıkmadan Azerbaycan’ın Mammadov’u tahliye ettiğini anlattı:

 

“2 Şubat’ta Bakanlar Komitesinin, her çarşamba günü gerçekleşen olağan toplantısında prosedürün ikinci oylamasıyla kararın uygulanmayışının bir ihlal olup olmadığını değerlendirmesi için AİHM Büyük Daireye başvurma kararı alması bekleniyor. Yine en az 32 üye devletin yani üyelerin üçte ikisinin bu yönde oy vermesi gerekiyor.

 

“Bundan sonra ihlal prosedürü kapsamında AİHM Büyük Dairenin kararı beklenecek. Bu da zaman alacak bir süreç. Bu prosedür daha önce sadece bir defa kullanıldı. Ilgar Mammadov’la ilgili sürece baktığımızda Büyük Dairenin ihlal kararı vermesi iki yıldan fazla zaman aldı. Bu arada, yani Büyük Daireden karar çıkmadan Mammadov tahliye edildi.

 

“Kavala başvurusunun süreci daha hızlı işliyor. Türkiye, ‘Kavala ile ilgili AİHM kararı uygulandı, başka bir suçtan cezaevinde tutuklu’ diyor. Bakanlar Komitesi bunu kabul etmedi, ikna olmadı. 2 Şubat’tan sonra Büyük Dairenin vereceği kararı bekleyeceğiz. Bu esnada Osman Kavala tahliye edilse de AİHM karar verecek. O karardan sonra hala tahliye edilmediyse henüz bilinmeyen, daha önce emsali olmayan bir durum olacak.”

 

AİHM’nin 2017’den beri tutuklu bulunan Osman Kavala’nın başvurusuna ilişkin ihlal kararı Aralık 2019’da açıklandı ve Mayıs 2020’de kesinleşti. Bu tarihten itibaren kararın uygulanmasını denetleyen Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin Kavala davasında gerekli adımları atması için sekiz kez karar aldı. Son olarak 30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihli toplantısında ise Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46. maddesinde yer alan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini AİHM’ye sorma niyetinde olduğunun Türkiye’ye bildirildiğini belirten Bakanlar Komitesi, Türkiye’den konuyla ilgili görüşünü 19 Ocak’a kadar iletmesini istedi.

 

Yargıtay’ın bozduğu Çarşı Davası ile istinaf mahkemesinin bozduğu Gezi Davası’nın birleştirilmesiyle yeniden başlayan davanın 17 Ocak 2022 tarihli üçüncü duruşmasında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oy çokluğuyla Kavala’nın tutukluluğuna devam kararı verdi. Davanın bir sonraki duruşması 21 Şubat’ta görülecek.

 

“Mahkemeler AİHM kararı yokmuş gibi davranıyor”

 

Expression Interrupted’a konuşan Osman Kavala’nın avukatı Köksal Bayraktar, mahkemelerin kesinleşen AİHM kararını görmezden geldiğini anlattı:

 

“Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2 Şubat’taki toplantısında bir karar verecek. Bu kararda AİHM’nin vermiş olduğu ihlal kararının Türkiye tarafından uygulanıp uygulanmadığına tam olarak karar verilecek. Ve bu kararını tekrar AİHM’e gönderecek. Bundan iki yıl önce AİHM Osman Kavala’nın uzun tutukluluğunun AİHS’nin 5. ve 18. maddelerine aykırı olduğuna karar verdi ve bunun bir ihlal olduğunu söyledi. Biz bunu Osman Kavala’nın savunmanları olarak mahkemeye hemen bildirdik. Mahkeme önce ‘karar kesinleşmemiştir’ dedi. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti itiraz etme hakkına sahip. Gerçekten itiraz etti. Ve itirazın sonunda da AİHM bu itirazı reddetti. İki buçuk yıldan bu yana sürekli olarak biz bu karara uyulmasını istiyoruz. Her duruşmada bunu ileri sürüyoruz, her ay yapılan tutukluluk incelemesinde bu ihlal kararını ortaya koyuyoruz ama maalesef mahkemeler -ki bu mahkemelerin içerisinde İstanbul 30., 38. ve 13. Ağır Ceza Mahkemeleri dahildir- hepsini reddediyorlar.”

 

AİHS’ye imza atan bütün devletler açısından AİHM kararlarının bağlayıcı olduğunu belirten Bayraktar, Türkiye’nin AİHM kararı yokmuş gibi hareket ettiğini ifade etti: “Biz her duruşmada AİHM kararının bağlayıcı olduğunu ileri sürüyor ve karara uyulmasını talep ediyoruz. Her duruşmada mahkeme, bu ihlal kararından bir kelime ile dahi söz etmiyor. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, yapılan yargılama sonucunda Kavala hakkında beraat kararı verdi. Tahliye edildi. Ama tahliyesi maalesef cezaevi ve cezaevi bahçesinde oldu. Üç saat sonra Kavala’yı tekrar tutukladılar. Gözaltına aldılar, gözaltından sonra yeniden tutuklama kararı çıktı ve cezaevine gönderildi. Ancak tutukluluk gerekçesindeki fiil aynı. Bu da başka bir ihlal. Nedir fiil? Gezi olayları. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunu önce 312. maddeyi ihlal olarak niteledi. Beraat kararını görünce ‘hayır 312. değil 309. madde Anayasal düzeni ortadan kaldırma suçu vardır’ dedi. Bununla da yetinmedi ‘casusluk’ fiilini ortaya çıkardı. Fakat casusluğu meydana getirecek en küçük bir bilgi alımı yok. Nereden çıktı casusluk o da belli değil. Ama maalesef böyle.”

 

“Konsey ile zıtlaşan bir iktidar”

 

Türkiye yargısı ile AİHM arasında oluşan uçurumun sebebini iktidarın Gezi olayları konusundaki farklı bakış açısına bağlayan Bayraktar şöyle devam etti: “Gezi olaylarına benzer olaylar 1968 öğrenci olaylarından itibaren Türkiye’de sürekli olarak vardır. Gezi olayları toplantı ve gösteri yürüyüşü kanunu içinde değerlendirilmesi gereken bir eylemdir. Ama iktidar bunu böyle nitelemiyor, ‘hayır bu bir ihtilaldir’ diyor. İhtilalin de olmadığını biz çeşitli şekillerde söylüyoruz. Ama kabul ettiremedik maalesef.”

 

Türkiye’nin, Bakanlar Komitesi tarafından “ihlal prosedürü” işletilen ikinci ülke olduğuna dikkat çeken Bayraktar şöyle devam etti: “Maalesef daha önce böyle bir örnek yok. Yani bu kadar Konsey ile zıtlaşan bir siyasi iktidar. Azerbaycan’da bir defa olmuş bu. Ilgar Mammadov’un yine bu şekilde tutukluluğu çok uzun süre devam etmiş ve bu noktaya kadar gelmiş. Ancak Azerbaycan örneğinde bir yaptırım uygulanmamış çünkü Bakanlar Komitesi durumu AİHM’ye bildiriyorum dediği aşamada Azerbaycan Mammadov’u tahliye etmiş. Bizim de bütün ümidimiz Kavala için de aynı şeyin gerçekleşmesi.”

 

Ne olmuştu?

 

Kasım 2017’den bu yana tutuklu bulunan iş insanı ve sivil toplum lideri Osman Kavala’nın başvurusunu Aralık 2019’da görüşen AİHM, Kavala’nın suç işlediğine dair yeterli delil olmaksızın tutuklandığına hükmetmişti. Kavala’nın tutukluluğunun kendisini susturma ve diğer insan hakları savunucularını caydırma amacı güttüğünü ve Anayasa Mahkemesinin başvurucunun şikayetini yeterince hızlı incelemediğini de tespit eden AİHM, Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğini belirtmişti. AİHM kararının Mayıs 2020'de kesinleşmesiyle birlikte kararın icrasının denetlenmesi görevi Bakanlar Komitesine geçmişti.

 

30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihleri arasında Strazburg’da toplanan Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarını uygulama yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğinin tespiti amacıyla Osman Kavala davasını AİHM’ye taşıma niyetini 3 Aralık 2021’de yayımladığı basın bildirisi ile duyurmuştu. 47 üyeli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde yapılan oylamada, 35 ülke “ihlal prosedürü” başlatılmasına destek verirken yedi ülke çekimser kalmış, Türkiye, Azerbaycan ve Macaristan ise karşı oy kullanmıştı.

 

Basın duyurusunda, “Komite, başvuranın derhal serbest bırakılmasını sağlamayarak Türkiye’nin bu davada Mahkemenin nihai kararına uymayı reddettiği kanaatindedir. Bu nedenle Komite, 2 Şubat 2022 tarihli toplantısında konuyu AİHM’ye havale etme niyetini Türkiye’ye bildirmiş, Türkiye’nin görüşünü en geç 19 Ocak 2022’ye kadar sunmasını istemiştir” ifadelerine yer verilmişti.

 

Türkiye, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince alınan kararın resmen kamuoyuna duyurulmasını beklemeden 2 Aralık akşamı açıklama yapmıştı. Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Türkiye, Konseyin kurucu üyesi olduğunu, AİHS’den kaynaklanan sorumluluklarının bilincinde olduğunu kaydederek 2021'de 128, bugüne kadar ise toplam 3 bin 674 AİHM kararını uyguladığını kayda geçirmişti. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında şu ifadelere yer verilmişti: “AİHS sistemindeki mevcut mekanizmaların hukuki ve adil bir anlayışa göre değil de siyasi mülahazalar üzerinden belirli ülkeler aleyhinde işletilmesi her şeyden önce Avrupa Konseyinin kendi itibarını zedelemektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, insan hakları sisteminin etkinliğini sürdürmek istiyorsa tarafgir ve seçici tutumunu bırakıp, AİHM kararlarının uygulanmasını tüm üye ülkeler yönünden tarafsız bir yaklaşımla ele almalıdır.”

Yukarı