Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

AYM, gazetecilerin başvurularında ret gerekçesini açıkladı

AYM, gazetecilerin başvurularında ret gerekçesini açıkladı

Ahmet Altan’ın başvurusunda karşıoy kullanan AYM Başkanı Zühtü Arslan ve Başkan Vekili Engin Yıldırım suçlamalara dair yeterli gerekçelerin ortaya konulamadığını belirtti Anayasa Mahkemesi (AYM), tutuklu gazeteciler Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak ile Cumhuriyet gazetesi davasında yargılanan gazetecilerin tutukluluğa karşı yaptıkları bireysel başvurularına ilişkin Mayıs ayı başında verdiği ret kararlarının gerekçesini 26 Haziran 2019 tarihinde internet sitesinde yayımladı. AYM, soruşturma makamlarının değerlendirmelerinin ve tutuklama kararı veren mahkemelerin kararlarının “keyfî ve temelsiz” olduğunun söylenemeyeceğini savundu. AYM’nin internet sitesinde açıklanan gerekçeli kararlara göre, Eylül 2016’dan beri Silivri’de tutuklu bulunan Ahmet Altan’ın bireysel başvurusunda AYM Başkanı Zühtü Arslan, Başkan Vekili Engin Yıldırım ve üç üye yargıç, “hak ihlâli bulunduğu” yönünde kanaat bildirdi. Karşı görüş bildiren beş yargıç, Altan’ın tutukluluğu nedeniyle “kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkı ile “ifade ve basın özgürlüğünün” ihlal edildiğini belirttiler. Arslan 20 maddelik karşıoy gerekçesinde, Altan aleyhine suç delili olarak gösterilen köşe yazılarının ve yaptığı konuşmaların içeriğinin “kuvvetli suç belirtisi oluşturduğuna dair ilgili ve yeterli gerekçelerin” soruşturma makamlarınca ortaya konulamadığını belirtti. Arslan, soruşturma makamlarının Altan’ın soruşturma dosyasına giren iki yazısından alınan birkaç cümlesinden hareketle, Altan’ın 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden haberdar olduğunu ve bu girişime zemin hazırladığını söylediklerini, ancak bunun olgusal temellerini ortaya koyamadıklarını ifade etti. Yine soruşturma makamlarınca Altan'a yöneltilen "Taraf gazetesinde FETÖ/PDY terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yaptığı" suçlamasıyla ilgili olarak ise, Arslan soruşturma makamlarının tutuklamaya konu olan yazı ve haberlerin “terör örgütünün amaçları doğrultusunda ve örgütün emir ve talimatları sonucunda” yayımlandığına dair olguları ortaya koyamadığını ifade etti. Karşıoy kullanan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Engin Yıldırım ise, 22 maddeyle sıraladığı karşıoy gerekçesinde Altan’ın tutuklanması için “bazı yazı ve konuşmalarında kullandığı kimi ibareler, ağır eleştirel ifadeler ve üslubunun sertliğinden başka olgusal olarak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir” herhangi bir delil gösterilemediğini belirtti. Yıldırım, “başvurucunun yazı ve konuşmalarında kullandığı bazı ibarelerin kuvvetli suç belirtisi olarak görülmesi soyut bir değerlendirmeden öteye gidememektedir” ifadelerini kullandı. Altan’ın suçlamaya konu yazı ve konuşmalarında “darbe çağrısı veya ona zemin hazırlamaktan ziyade ağır eleştiriler yönelttiği bazı siyasilerin uyguladıkları politikaların ve benimsedikleri söylemlerin ülkede bir iç karışıklığa neden olma ihtimali ve bunun sonuçlarını kamuoyuna aktarmak” olduğunu belirten Yıldırım, şu ifadeleri kullandı: "Bir darbe tehlikesinden bahsetmekle, bir darbeyi desteklemek aynı şey değildir. Aksi takdirde darbe tehlikesinden, iç karışıklıklardan bahseden herkes, ilerde bunun gerçekleşmesi halinde bu olaylara destek verdiği, zemin hazırladığı suçlamasıyla karşı karşıya gelebilir.” Ne olmuştu? AYM Genel Kurulu, 2 ve 3 Mayıs 2019 tarihlerinde görüştüğü toplam dokuz başvurudan aralarında Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak ile Cumhuriyet gazetesi eski çalışanları Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ile Önder Çelik ve beş diğer Cumhuriyet Vakfı eski yöneticisinin dosyalarının bulunduğu yedi dosyada ret kararı vermişti. Mahkemenin 26 Haziran’da açıkladığı gerekçeli kararlar, hakkında ret kararı verilen diğer altı dosyadan farklı olarak Ahmet Şık’ın başvurusunun “kabul edilemez” bulunduğunu gösteriyor. AYM, Kadri Gürsel, Murat Aksoy ve Ali Bulaç’ın ise kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ifade özgürlüğü haklarının ihlâl edildiğine karar vermişti. Gerekçeli kararlar Resmî Gazete’nin 26 Haziran 2019 tarihli mükerrer sayısında yayımlanan gerekçeli kararlarda mahkeme, özetle şu değerlendirmeleri yaptı: I- Ahmet Hüsrev Altan, Ayşe Nazlı Ilıcak, Mehmet Murat Sabuncu, Akın Atalay, Önder Çelik ve Diğerleri Başvuruları  İddialar Başvurucular; uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi A) Ahmet Hüsrev Altan Başvurusu Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında eski Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY'nin yayın organlarında ve bu örgütün amaçları doğrultusunda sürekli olarak açıklamalarda bulunduğu, böylelikle bu darbe girişimine zemin hazırladığı ve bir programındaki konuşmasıyla da bunu açıkça ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Başvurucunun darbe teşebbüsünden bir gün önce bir TV'deki konuşmaları, son dönemdeki yazıları ve gazetesindeki konumu ile bu konumun ilişkisini anlatan gizli tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde soruşturma mercilerince işaret edilen olguların FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî olarak değerlendirilemez. İsnat edilen suç için öngörülen cezanın miktarı, işin niteliği ve önemi de gözönünde bulundurularak uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı yönündeki mahkeme değerlendirmesi de keyfî ve temelsiz değildir. B) Ayşe Nazlı Ilıcak Başvurusu Gazeteci olan başvurucu, FETÖ/PDY'nin medyadaki yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY'nin yayın organlarında ve bu örgütün amaçları doğrultusunda yazılar yazdığı ve paylaşımlarda bulunduğu ifade edilmiştir. Soruşturma mercilerinin; başvurucunun konumunu, söz konusu paylaşımların yapıldığı dönemi, paylaşımların içerik ve bağlamını dikkate alarak anılan ifadeleri FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmesinin temelsiz ve keyfî olduğu ifade edilemez. C) Mehmet Murat Sabuncu Başvurusu Darbe teşebbüsü sonrasında Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan sorumlu olması gösterilmiştir. Ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY yayın organlarına yapılan operasyonlara karşı çıkarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla bu örgütün mensuplarını mağdur gibi göstermeye çalıştığı, aynı şekilde paylaştığı mesajlarla PKK'nın propagandasını yapan yayın organına sahip çıktığı böylece anılan terör örgütlerine yardım ettiği iddia olunmuştur. Başvurucunun gazetede sorumlu olduğu dönemde yayımlanan haber, yazı ve manşetler ile başvurucunun sosyal medya paylaşımlarında eleştirel olma ve haber yapmanın ötesinde süreklilik arz edecek şekilde devletin PKK ve FETÖ/PDY'ye karşı verdiği mücadeleyi zayıflatacak yayınlar yapıldığı, toplumu kamplaştırmaya yönelik mesajlar verildiği, anılan örgütlerin masum ve mağdur olarak gösterilmeye ve lehlerine algı oluşturulmaya çalışıldığı, böylece başvurucuya yüklenen suçun işlendiği yönünde tutuklama için gerekli olan kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez. Ç) Akın Atalay Başvurusu Tutuklama kararında Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulundaki değişiklikler sonrasında gazetenin devleti hedef aldığı, gazetede terör örgütlerinin propagandası sayılabilecek ve bu örgütler lehine algı oluşturabilecek birçok manşet, haber ve yazıya yer verildiği belirtilmiştir. Bu yayınlarından sorumlu olduğu ifade edilen ve gazetenin İcra Kurulu Başkanı olan başvurucu dâhil Vakıf yönetiminde bulunan şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan, Vakıf ve Şirket yönetiminde bulunması, aynı zamanda İcra Kurulu başkanı olması dolayısıyla sorumlu olması gösterilmiştir. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin yayın organlarına yapılan operasyonlara karşı çıkarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla operasyonları etkisizleştirmeye çalışmak ve terör örgütü mensuplarını mağdur gibi göstermek suretiyle anılan terör örgütüne yardım ettiği iddia edilmiştir. Suçlamaya konu yazı, haber ve sosyal medya mesajlarında kullanılan dil, yayımlandıkları tarihlerde toplumda algılanışı ve insanlar üzerindeki etkisi, yazıların bağlamıyla birlikte dikkate alındığında soruşturma makamlarının suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez. D) Önder Çelik ve Diğerleri Başvurusu Cumhuriyet Vakfı yöneticileri olan başvurucular hakkındaki tutuklama kararında, Vakıf Yönetim Kurulundaki değişiklikler sonrasında gazetenin devleti hedef aldığı, bu kapsamda gazetede terör örgütlerinin propagandası sayılabilecek ve bu örgütler lehine algı oluşturabilecek birçok manşet, haber ve yazıya yer verildiği belirtilmiştir. Başvurucuların konumları ile uzun zamandır gazetede görev almaları birlikte dikkate alınarak gazetenin yayın politikasının belirlenmesinde etkili oldukları ve gazetede yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle sorumlu tutulabilecekleri sonucuna varıldığı görülmektedir. Suçlamaya konu yazı, haber ve sosyal medya mesajlarında kullanılan dil, yayımlandıkları tarihlerde toplumda algılanışı ve insanlar üzerindeki etkisi, yazıların bağlamıyla birlikte dikkate alındığında soruşturma makamlarının başvurucuların suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez. Yukarıda belirtilen tüm başvuruculara isnat edilen suçlara ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir. Öte yandan tüm bu başvurularda, başvurucuların yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldıkları ve tutuklandıkları iddiası yönünden derece mahkemelerinden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle söz konusu başvurular yönünden, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddesinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar vermiştir. II- Ahmet Şık Başvurusu İddialar Başvurucu, suçlamaya konu haber, yazı ve sosyal medya paylaşımlarının ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemler olduğunu ve suç unsuru taşımadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Tutuklama kararında başvurucunun haber ve yazılarında haber aktarma amacının ötesine geçerek terör örgütlerinin söylemlerinin geniş kitlelere ulaşmasını sağladığı belirtilmiş ve kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin bulunduğu kanaatine varılmıştır. Soruşturma makamlarının, örgütün ses getirmek ve adını gündemde tutmak amacıyla gerçekleştirdiği bir eylemi tam da işlendiği sırada failleriyle röportaj yapmak ve onların mesajını kamuoyuna duyurmak suretiyle suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak değerlendirmesi keyfî ve temelsiz değildir. Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Başvurucu yönünden özellikle kaçma ve delilleri etkileme şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun ve tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Öte yandan başvurucunun yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden derece mahkemelerinden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle bu başvuru yönünden Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddesinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. III- Murat Aksoy, Ahmet Kadri Gürsel ve Ali Bulaç Başvuruları İddialar Başvurucular, kendilerine isnat edilen suçların unsurlarının oluşmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının, sosyal medya paylaşımları ve köşe yazıları nedeniyle tutuklanmaları nedeniyle de ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. A) Murat Aksoy Başvurusu Soruşturma makamları, başvurucunun yazı ve paylaşımlarının ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını ortaya koyamamıştır. Yazı ve paylaşımlar genel olarak hükümetin eleştirilmesi, politikalarının kötülenmesi, siyasal olaylar üzerinde fikirlerin ifade edilmesi niteliğinde olup şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edecek bir dilde değildir. Başvurucunun yazılarında savunduğu görüşlerin terör örgütünün söylem ve görüşleriyle paralellik göstermesi ve kimi noktalarda örtüşmüş olması tek başına suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemez. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazılarına ve sosyal medya paylaşımlarına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerini de ihlal eder. B) Ahmet Kadri Gürsel Başvurusu Soruşturma makamlarınca başvurucunun yayın danışmanı olması sebebiyle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haber ve yazılardan sorumlu olduğu ileri sürülmüş ise de danışmanlıkla sınırlı bir görevin gazetenin yayın politikası üzerinde nasıl bir etkisinin bulunduğu açıklanmamıştır. Başvurucunun yazısında, sert ve eleştirel bir üslup kullandığı söylenebilirse de açıkça şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edici bir dil kullanılmamıştır. Öte yandan bir kimsenin terör örgütü ile bağlantılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma yapılan kişilerle görüşmüş olması tek başına suçlamaya konu edilebilecek bir husus değildir. Bunun için görüşmenin örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığının ortaya konulmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun bu kişilerle görüşmesinin hangi amaçla yapıldığı soruşturma makamlarınca ortaya konulmamıştır. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, derece mahkemesince gösterilen gerekçeler kapsamında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazısına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerine ilişkin güvencelere aykırıdır. C) Ali Bulaç Başvurusu Başvurucunun tutuklanmasına dayanak gösterilen olguların temelde gazete yazılarından oluştuğu görülmektedir. Soruşturma makamları başvurucunun bu yazıları FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda yazdığını ileri sürmüşlerdir. Başvurucunun yazıları şiddete ve isyana çağrı ya da nefret söylemi içermediği gibi terörü övücü ya da meşrulaştırıcı bir mahiyet de taşımamaktadır. Yazılar genel olarak Hükûmetin ve Hükûmet politikalarının eleştirilmesi, siyasal ve toplumsal olaylar üzerinde sübjektif nitelikteki ve toplumun bir kesimi tarafından rahatsız edici bulunan fikirlerin beyan edilmesinden ibarettir. Başvurucunun söz konusu örgüte yakın bir gazeteci ve yazarlar vakfında mütevelli heyeti üyesi olması da tek başına örgütsel bağlantısı olduğunu göstermez. Hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbir, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemez. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle söz konusu başvurucular yönünden, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.   Başvurulara ilişkin gerekçeli kararların tam metinlerine aşağıdaki bağlantılardan erişilebilir: Ahmet Altan Nazlı Ilıcak Murat Sabuncu Akın Atalay Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Musa Kart, Hakan Kara ve Güray Öz Ahmet Şık Murat Aksoy Kadri Gürsel Ali Bulaç

Yukarı