Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasının iptaline karar verilen Anayasa Mahkemesi kararının açık ve net olmaması, mahkemelerin ihlali ortadan kaldırmaktan yana adım atmamasına zemin sağlıyor. Mahkemeler, AYM’nin kararlarına karşı usulü “istismar” etmeye devam ederek yeni hak ihlalleri doğuruyor
CANAN COŞKUN
Anayasa Mahkemesi (AYM), 2006 yılında yürürlüğe giren ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 231/5 maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” (HAGB) kurumunu 1 Ağustos 2023’te Resmî Gazete’de yayımlanan kararıyla iptal etti. İhlal yasadan kaynaklandığı için CMK’de yapılan değişiklik 1 Haziran’da yürürlüğe girecek ancak HAGB’nin özellikle ifade ve basın özgürlüğü yönünden neden olduğu ihlaller ortadan kaldırılmadı. Hak ihlali olduğu tespit edildiği için yeniden açılan gazetecilik dosyalarında savcılar cezalandırma talep ediyor.
AYM, ifade ve basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ve örgütlenme özgürlüğünün HAGB kararıyla ihlal edildiği iddiasıyla 2014-2021 yılları arasında yapılan toplam 607 bireysel başvuruyu “Abbas Yalçın ve Diğerleri” başlığında 29 Mart 2023 tarihinde karara bağladı. 1 Ağustos 2023’te Resmî Gazete’de duyurulan kararda, HAGB kurumunun uygulanmasından kaynaklanan müdahalelerin kanunilik ölçütünü sağlamadığı belirtiliyor.
AYM’nin Abbas Yalçın ve Diğerleri kararında HAGB’nin nasıl bir hak ihlaline yol açtığı şu cümleyle özetleniyor:
“HAGB kurumunun bu şekilde uygulanması, yalnızca daha önce cezalandırılmış kişileri Anayasa'nın 26. ve 34. maddeleri ile korunan haklarını bir daha kullanmaktan caydırmakla kalmaz, hiç kuşkusuz aynı zamanda toplumun diğer mensuplarını da düşüncelerini serbestçe açıklamaktan ve toplantı ve gösterilere katılmaktan caydırır. Usulsüz yargılamalar sonucunda cezalandırılma korkusunun doğurduğu caydırıcı etki, toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açar ve hiç kuşkusuz çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine de engel olur.”
HAGB nedir?
HAGB, koşullar sağlanıyorsa ve sanık hakkında hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasıysa, belli bir denetim süresi içerisinde bu cezanın askıda kalması anlamına geliyordu. Kanunda beş yıl olarak düzenlenen denetim süresi boyunca sanık kasıtlı bir suç işlemez ve yükümlülüklere uygun davranırsa hakkındaki karar ortadan kaldırılıyordu. Yargıçlar, yargılanan kişilere önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğini soruyor, daha sonra hükmünü açıklıyordu. Bu nedenle sanık cezadan kaçınmak için bu kurumu kabul ediyor, HAGB kararına karşı üst mahkemeye de başvuru yolu kapalı olduğu için sanığın savunma hakkı kesintiye uğruyordu.
Kamuoyunda 8. Yargı Paketi olarak bilinen kanun değişikliğiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde düzenlenen HAGB kurumu da değiştirildi. Haziran ayında yürürlüğe girecek değişiklikle sanığın kabul etmemesi halinde HAGB kararı verilmeyeceği hükmü kaldırıldı. Değişikliğe göre, CMK’nin istinaf yoluyla ilgili hükmünü düzenleyen 272. maddesindeki hükümler saklı kalmak üzere, HAGB kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilecek. HAGB kurumuyla bağlantılı olduğu için 272. maddede de değişiklik yapıldı. Buna göre, hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 15 bin TL dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yolu kapalı olacak. HAGB kararı ilk derece mahkemesi sıfatıyla istinaf mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilirse de yine temyiz yoluna gidilebilecek.
AYM: “Usul istismarı”
Hâkimlerin hükmünü açıklamadan sanıklara HAGB’yi kabul edip etmediğini sorması durumu AYM’nin yine HAGB kurumunu ele aldığı Atilla Yazar ve Diğerleri kararında da işlenmişti. Kararda, hâkimin duruşmanın başında delillerin henüz ortaya konulmadığı bir aşamada sanığa gelecekte verilmesi muhtemel bir hükmün açıklanmasının ertelenmesini isteyip istemediğini sormasının adil yargılanma hakkını askıya aldığı aktarılmıştı. Bu durumu “usul istismarı” olarak değerlendiren AYM, “HAGB kararı verilmesini henüz duruşmanın başında kabul eden sanıkların bu irade beyanlarının da istismar edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır” yorumunu yapmıştı.
Dosyalar yeniden açıldı
Mahkemeler, Abbas Yalçın ve Diğerleri kararı altında bir araya getirilen dosyaları ihlalin ortadan kaldırılması için yeniden açtı. Abbas Yalçın da yeniden yargılanan ve aynı zamanda yeniden yargılanan müvekkilleri olan bir avukat. Expression Interrupted için kendi adını taşıyan kararı yorumlayan Yalçın, metnin açık ve net olmadığını söylüyor. Kararın hangi haber veya hangi başvuruyla ilgili olduğuna dair netlik olmadığını belirten Yalçın, başvuruların esasıyla ilgili de açıklayıcı bir içeriğin olmadığına dikkat çekiyor.
Abbas Yalçın, yeniden yargılamaya tabi tutulan dosyaların ilk açıldığı dönem Cumhuriyet gazetesinin avukatı ve sorumlu yazı işleri müdürüydü. Yalçın hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ve AYM kararı doğrultusunda yeniden açılan dosyaların en eskisi 2014 yılından. Hatırlanacağı üzere, o dönem tüm dünyada adından söz ettiren Türk devlet yetkilileriyle ilgili yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları başlamıştı.
Yalçın, o dönem yani 17 Aralık 2013’ten sonra gazeteye gönderilen cevap ve düzeltme metinlerinin çok yoğun bir şekilde artttığını söylüyor. “Neredeyse ifade vermeye gidecek vakit bulamıyorduk” diyen Yalçın, adını taşıyan AYM kararı altında bu metinlerin usulüne uygun yayınlanmadığı iddiasıyla verilen ve açıklaması geri bırakılan hükümlerin de olduğunu hatırlatıyor.
Cevap ve düzeltme metinlerinin yayınlanmasına karar verenler sulh ceza hakimlikleriydi. Bu kararlara yine bir üst sulh ceza hakimliği aracılığıyla itiraz edilebiliyordu. Kapalı devre bir sistem gibi çalışan sulh ceza hakimliklerine yapılan itirazlar genellikle gerekçesiz bir şekilde reddediliyordu.
Cumhuriyet gazetesinin 6 Aralık 2014 tarihli “Haberimizin arkasındayız… Cevaplıyoruz ve düzeltiyoruz” başlıklı yazısında o gün gazetenin tarihinde ilk kez beş ayrı tekzip metninin yayınlandığı duyurulmuş, Basın Yasası’nın çok ağır parasal yaptırımları nedeniyle tümü belgelere dayalı, gerçek haberlere karşı verilen bu kararlara uymak zorunda kalındığı aktarılmıştı. Özellikle 17 Aralık soruşturmaları nedeniyle yargıya yönelik müdahalelerden sonra gelişen bu durumla ilgili şu ifadelere yer verilmişti:
“2013 yılında yayımladığımız toplam cevap ve düzeltme sayısı 4’ten ibarettir. 2014’te hazirana kadar İstanbul Adliyesi’nden verilen cevap ve düzeltme kararı sayısı ise sadece 3’tür. Ancak 16 Haziran’da sulh ceza mahkemeleri kapatılarak, yerlerine yeni yargıçlarla yeni yetkilere sahip sulh ceza hâkimliklerinin kurulmasından sonra, kararlarda adeta patlama yaşanıyor. Bu tarihten günümüze kadar geçen yaklaşık 6 aylık sürede sadece İstanbul Adliyesi’nden verilen cevap ve düzeltme kararının sayısı 13’ü buldu.”
“Yayımlasan da ceza, yayımlamasan da”
Abbas Yalçın, cevap ve düzeltme metinlerinin usulüne uygun bir şekilde yayımlanmadığı iddiasıyla 46 tane davada yargılandığını söylüyor. Bu metinlerin muhalif gazete ve internet sitelerine karşı “yargı sopası” olarak kullanıldığını belirten Yalçın, şu ifadeleri kullandı:
“Haber internette yayımlandıysa erişim engelleme kararı veriliyor, gazetede yayımlandıysa cevap ve düzeltme metni yollanıyordu. Metin yayımlanınca da ‘usulüne uygun yayımlanmadı’ diye şikayet ediyorlardı. Her koşulda yayımlansa da, yayımlanmasa da 100 bin TL para cezası veriliyordu. Bu hükümlerin çoğunun açıklanması geri bırakıldı ama beş yıllık süre içinde tekrar açılan dosyalarda para gazeteden tahsil edildi çünkü ödenmezse hapis cezalarıyla karşı karşıya kalınacaktı. Gazeteleri ekonomik yönden zorlamanın bir yoluydu bu.”
Bir cezalandırma, bir beraat…
Abbas Yalçın’ın müvekkili gazeteci Faruk Eren de bir dönem Cumhuriyet gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini yürüttü. Eren hakkında da cevap ve düzeltme metninin usulünce yayımlanmadığı iddiasıyla hüküm kuruldu ve açıklanması geri bırakıldı. AYM’nin kararında sonra yeniden yapılan yargılamada, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi duruşma savcısı Mehmet Ateş, AYM’nin ihlal gerekçesinin yargılamanın esasına ilişkin olmadığını, sanığın düzeltme ve cevap metninin yayımlanmaması suçunu işlediği sabit olduğu iddiasıyla cezalandırma istedi.
O dönem gazetenin internet sitesinin haber müdürü Serdar Eroğlu hakkında sitede yer alan bir haber sebebiyle “Cumhurbaşkanına hakaret” davası açılmıştı. Davada, Eroğlu’na ceza verildi ve hükmün açıklanması geri bırakıldı. AYM kararıyla yeniden açılan dosyada İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi duruşma savcısı Sercan Baş, aynı AYM kararına dayanarak Eroğlu’nun beraatına karar verilmesini talep etti. Mütalaada, sanığın suç işleme kastının kesin ve net olarak tespit edilememesi nedeniyle suçun yasal unsurlarının oluştuğuna ilişkin mahkumiyete yeter derecede delilin bulunmadığı belirtildi. Eroğlu bu dosyadan beraat etti.
Önce beraat, sonra cezalandırma
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde, AYM kararından sonra yeniden görülen bir ifade özgürlüğü davasındaysa ilgi çekici bir gelişme yaşandı. 23 Şubat 2024’te görülen ilk duruşmada savcı Mehmet Ateş, avukat olan sanık hakkında Abbas Yalçın ve Diğerleri kararı doğrultusunda beraat kararı verilmesini talep etti. Sanık avukat da mütalaa doğrultusunda karar verilmesini istedi, ancak yargıç Ali Çalı dosyanın incelenmesi için duruşmayı 29 Mart’a erteledi. 29 Mart’ta görülen duruşmada aynı savcı mütalaasını değiştirdi. AYM’nin ihlal gerekçesinin yargılamanın esasına ilişkin olmayıp HAGB kurumuyla ilgili olduğunu aktaran savcı Ateş, sanık avukatın “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve devletin kurum ve kuruluşlarını aşağılama” suçunu işlediğinin sabit olduğunu savunarak sanığın cezalandırılmasını istedi.
Abbas Yalçın ve Diğerleri kararından sonra yeniden açılan dosyalarda düşme kararı da veriliyor. Gazeteci Mehmet Salih Turan’ın Temmuz 2016 ile Kasım 2017 tarihleri arasında Twitter (şimdiki adıyla X) hesabı üzerinden yaptığı 11 paylaşımı sebebiyle yargılandığı “zincirleme örgüt propagandası” davası, düşme kararı verilen dosyalardan biri oldu. Turan hakkında AYM’nin ihlal kararından sonra İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yeniden yargılamada savcı Halit Sevimli, cezalandırma kararı verilmesini talep etti. Mahkeme heyeti, 24 Nisan 2024’te görülen karar duruşmasında Turan hakkında verilen HAGB süresinin 15 Nisan 2024’te bittiğini, sanığın denetim süresinde yeni bir suç işlemediğini ve bu süreyi iyi halli geçirdiğini belirtti. Turan hakkındaki hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesine hükmedildi.
“AYM kararlarına direnmenin bir başka yolu”
HAGB kurumunun kaldırılmasıyla yeniden yargılanan gazetecilerden biri de Evrensel gazetesi yazarı İhsan Çaralan. Çaralan’ın hakkındaki dosya da aynı şekilde İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülüyor. Yeniden yargılama aşamasında savcı Mehmet Ateş, Çaralan’ın cezalandırılmasını talep etti. Savcı, AYM’nin ihlal kararının yargılamanın esasıyla ilgili olmadığını, Çaralan’ın “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunu zincirleme bir şekilde işlediğinin sabit olduğunu öne sürdü.
Çaralan’ın avukatı Devrim Avcı, savcıların AYM kararından sonra yeniden açılan dosyalarda cezalandırma istemesini P24’e değerlendirdi. Avukat Avcı, savcıların cezalandırma talebinin AYM kararlarına direnmenin bir başka yolu olduğuna dikkat çekerek, “Bu yolun, Yargıtay’ın özellikle Can Atalay hakkındaki AYM kararına uymaması kararıyla açıldığını düşünüyorum” dedi. Savcıların özellikle muhalif basına karşı açılan davalarda cezalandırma istediğini aktaran avukat Avcı, “Özgürlükten yana yorum yapmayan savcılar, AYM kararına direniyor. Bu da yargılamayı uzatıyor. Yeniden yargılamada tekrar ceza verilmesi durumunda süreç baştan başlayacak. Gazetecinin sürekli sanık konumunda kalması masumiyet karinesini de ihlal eden bir durum” ifadelerini kullandı.
“Suya sabuna dokunmayan bir karar”
Çaralan için ceza isteyen savcı Ateş, AYM’nin ihlal kararı doğrultusunda yeniden yargılanan gazeteci İnan Kızılkaya hakkında da cezalandırma istedi. AYM’nin HAGB kararının davanın esasıyla ilgili olmadığını kaydeden savcı, Çaralan gibi Kızılkaya’nın da zincirleme bir şekilde “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan cezalandırılmasını istiyor. Kızılkaya’nın avukatı Sercan Korkmaz, AYM kararının usulle ilgili bir ihlale işaret ettiği için mahkemelerin ilk kararından kolay kolay geri dönmediğini söylüyor. AYM kararının açık ve net olmadığı için mahkemelerin de süreci başa sarmaya yönelik adımlar attığını aktaran Korkmaz, “AYM’nin kararı iyi görünen ama aslında neticeleri itibarıyla sorunlu ve her zamanki gibi suya sabuna dokunmayan bir karar” diyor.
HAGB kurumunun iptaline karar verilen AYM kararının açık ve net olmaması, yazıda ele alınan davalarda görüldüğü üzere, mahkemelerin ihlali ortadan kaldırmaktan yana adım atmamasına zemin sağlıyor. Yargıçlar, sanıklara hala ilk savunmasını aldıktan hemen sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını isteyip istemediğini soruyor. Mahkemeler, AYM’nin kararlarına karşı usulü “istismar” etmeye devam ederek yeni hak ihlalleri doğuruyor.