Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
BirGün yöneticilerinin yargılandığı davada İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'in “mağdur” sıfatıyla yer alıyor
CANSU PİŞKİN, İSTANBUL
Sabah gazetesinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'i ziyaret haberini haberleştirdikleri gerekçesiyle BirGün Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aydın, birgün.net Yayın Koordinatörü Uğur Koç ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yaşar Gökdemir hakkında “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” (TMK 6/1) ve “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” (TCK 125/3) suçlamalarıyla açılan davanın ilk duruşması 30 Haziran 2025 günü İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
P24 tarafından takip edilen duruşmada İbrahim Aydın, Uğur Koç ve Yaşar Gökdemir ile avukatları hazır bulundu. Duruşmayı Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci takip etti.
Kimlik tespitinin ardından savunmasını yapan İbrahim Aydın, “Yapılan haber Sabah gazetesinde yapılmış haberin haberidir. Hedef gösterme ve hakaret söz konusu değildir. Beraatımızı istiyoruz” dedi.
Aydın’ın ardından savunmasını yapan Uğur Koç, “Haberi 7 Şubat tarihinde yaptık. Haberimize kaynak olarak aldığımız haber aynı gün Sabah gazetesinde Abdurrahman Şimşek imzasıyla yayımlanmıştı. Aynı gün Abdurrahman Şimşek kendisini hedef gösterdiğimiz yönünde paylaşımlar yaptı ve hakkımızda suç duyurusunda bulunacağını söyledi. 8 Şubat akşamı bu haber gerekçesiyle gözaltına alındık. ‘Seyyar giyotin’ kavramı CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e ait bir söylem. Tırnak içinde verdiğimiz bir kavram. Hakaret kastımız yoktur. Hedef gösterme söz konusu değildir” diyerek beraatını talep etti.
Gazetenin internet sitesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yaşar Gökdemir de savunmasında üzerine atılı suçlamaları reddetti: “Basın Kanununun 11. maddesinde eser sahibi cezalandırılmalıdır diyor. Eser sahibi ben değilim. Herhangi bir suç içermediğine emin olduğum dava konusu haber basın ve ifade özgürlüğü kapsamındadır. Beraatımı talep ediyorum.”
Gazetecilerin avukatlarından Ali Deniz Ceylan, davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savundu. Ceylan, “Bu davanın açılmasının tek sebebi şikayetçisinin Akın Gürlek olmasıdır. Hukuki hiçbir dayanağı yoktur bu davanın. Savcılık sorgusunda Uğur Koç eser sahibinin kendisi olduğunu defalarca söylemesine rağmen hiçbir yasal sorumluluğu bulunmayan İbrahim Aydın ve Yaşar Gökdemir de yargılanmaktadır. Bu iddianameyi hazırlayan savcı Basın Kanunu 11. maddeyi bilmiyor” dedi.
Ceylan, müvekkilleri hakkındaki adli kontrol tedbirlerinin tamamının kaldırılmasını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’le ilgili ana akım medyada çıkan haberlerle ilgili hukuki bir işlem yapılıp yapılmadığının araştırılmasını talep etti.
Avukat Tolgay Güvercin de müvekkillerine atılı her iki suçlamanın da unsurlarının oluşmadığını belirterek beraat talep etti.
Savcı, esas hakkındaki mütalaasını hazırlamak için dosyanın tarafına gönderilmesini talep etti.
Mahkeme, Koç ve Gökdemir’in yurt dışına çıkış yasağının devamına karar verdi. Esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için dosyanın savcılığa gönderilmesine karar veren mahkeme, davayı 22 Eylül’e erteledi.
Davanın geçmişi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 7 Şubat 2025 günü BirGün gazetesinin internet sitesinde “Yandaş Sabah’tan Akın Gürlek’e makamında ziyaret” başlığıyla yayımlanan haber nedeniyle gazetenin yöneticileri hakkında soruşturma başlatmıştı. 8 Şubat günü gece yarısı evlerine düzenlenen baskınla Uğur Koç, Yaşar Demir ve internet sitesinin yayın koordinatörü Berkant Gültekin gözaltına alınmıştı. Gazeteciler 9 Şubat günü adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in “mağdur” sıfatıyla yer aldığı iddianame 2 Haziran’da tamamlandı. İddianamede, dava konusu haberde kullanılan ifadelerin “karşı tarafı incitici, küçük düşürücü ve saygınlığını zedeleyici mahiyette olduğu, bu nedenle ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı” savunuldu.