Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Dink cinayetini araştıran Başbakanlık Teftiş Kurulu üyesi Yasemin İnan, Dink cinayeti davasında tanık olarak dinlenmiş ve Trabzon MİT Bölge Başkanıyla yaptığı görüşmeyi anlatmıştı. 2017’de gerçekleşen duruşmada İnan, ismini vermediği MİT’çinin, “Elinizde kırıntı da mı yok” sorusuna “Kırıntı sizi fırına götürür” yanıtını verdiğini söylemişti
UYGAR GÜLTEKİN
Adliye adliye gezen yargılamalar, 500 klasörlük dosya, yıllarca devam eden hukuki sürecin sonunda Hrant Dink cinayeti davasında bir perde daha kapandı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 100’ün üstünde duruşmanın ardından 26 Mart 2021’de kararını açıkladı.
76 sanıklı davada, gazeteci Ercan Gün, dönemin Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, İstanbul Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli astsubay Yavuz Karakaya ve Muharrem Demirkale, dönemin Trabzon Jandarma İl Alay Komutanı Ali Öz, dönemin jandarma istihbarat görevlileri Okan Şimşek, Veysal Şahin ve Volkan Şahin'e çeşitli cezalar verildi.
Aralarında Fethullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, kapatılan Zaman gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve gazeteci Adem Yavuz Arslan da bulunduğu yurt dışında bulunan 13 sanığın dosyaları ayrıldı.
Mahkeme, cinayetin “FETÖ'nün amaçları doğrultusunda” işlendiğine kanaat getirdi.
Kararı eleştiren Dink ailesi, bütünlüklü yargılamanın yapılmadığını açıklayarak 1 Nisan 2021’de kararı temyiz etti; “Bütün mekanizmayı ele almayan bir yargılamanın bizi de kamuoyunu da ikna etmesi mümkün değil” diyerek karara dönük eleştirisini dile getirdi.
Geçmiş yargılamalar
Agos gazetesi kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de gazetenin Şişli’de bulunan ofisinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Cinayetin hemen ardından dönemin İstanbul Emniyet Müdürü olan Celalettin Cerrah, “olayda örgüt yok” açıklamasını yaptı. Tetikçi Ogün Samast, 21 Ocak’ta Samsun otogarında yakalandı.
Cinayetin hemen ardından Trabzon polis ve jandarma görevlilerinin cinayet planından haberdar oldukları ortaya çıktı. Polis muhbiri olan Erhan Tuncel’in cinayet hazırlıklarını Trabzon Emniyet İstihbarat görevlilerine, Dink cinayeti azmettiricisi olarak ceza alan Yasin Hayal'in eniştesi Coşkun İğci’nin ise Trabzon Jandarma İstihbarat görevlilerine haber verdikleri belirlendi. Ancak kamu görevlileri yıllar boyunca yargılamaya dahil edilmedi.
Cinayete ilişkin ilk yargılama 20 Nisan 2007'de düzenlenen iddianameyle başladı. 2 Temmuz 2007'de görülmeye başlayan davada tamamı sivillerden oluşan toplam 20 sanık vardı ancak cinayeti işleyen Ogün Samast, cinayet zamanında 18 yaşından küçük olduğu için dosyası ayrılarak çocuk mahkemesine gönderildi. Dava sonucunda yargılamayı yürüten Özel Yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2012'de açıkladığı kararında 19 sanıktan sadece üçüne ceza verdi ve Dink cinayetinin bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmediğine hükmetti.
Ancak ilk yargılamada çıkan hüküm Mayıs 2013’te Yargıtay tarafından bozuldu. Yargıtay bozma kararında cinayetin örgütsel faaliyet kapsamında işlenmiş olduğu yönünde araştırma yapılması gerektiğini belirtti. Bunun üzerine yeniden yargılama özel yetkili mahkemelerin 17-25 Aralık süreci sonrası kapanması nedeniyle İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Önemli dönüm noktaları
Yargılama süreci 14 yıl boyunca adliye adliye gezdi. Meclis, araştırma komisyonu kurdu, Devlet Denetleme Kurulu inceleme yaptı. Kamu görevlilerinin yargılanmaları için defalarca başvuru yapıldı ancak haklarında soruşturma açılması yıllar sürdü. İlk yargılamada tanık olarak dinlenen pek çok isim son yargılamada sanık oldu ve ceza aldı.
İlk yargılama sürecinde Dink ailesi avukatları, başta kamu görevlileri olmak üzere çok sayıda isim hakkında soruşturma açılmasını istedi. Ancak kamu görevlileriyle ilgili taleplerin tamamı reddedildi, yapılan itirazlar sonuç vermedi. Bunun üzerine yargılama devam ederken dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşındı. Eylül 2010’da AİHM, Türkiye’yi Dink’in yaşam hakkını koruyamadığı ve öldürülmesiyle ilgili etkili bir soruşturma yürütmediği gerekçesiyle mahkûm etti.
Dink ailesinin avukatları AİHM kararını dayanak yaparak kamu görevlilerinin yargılanması talebiyle çeşitli başvurularda bulundu. 21 Mayıs 2014'te Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararını işaret ederek kamu görevlilerinin yargılanmasının önünü açan bir karar verdi. Kararın ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “kamu yararı”nı gerekçe gösterip mahkeme kararının bozulması için Adalet Bakanlığına başvurdu. Bakanlık başvuruyu reddetti ve böylece kamu görevlilerinin yargılanması önünde engel kalmamış oldu. Trabzon'da görevli emniyet ve jandarma görevlileri için de Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma açmadan önce durumu HSYK'ya sordu. HSYK ise savcılığın yetkili olduğuna karar verdi. Bu kararlarla yargılama sürecinde önemli bir kapı aralandı.
Kamu görevlilerine yönelik iddianame
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kararların ardından, yıllardır hiçbir ciddi gelişmenin yaşanmadığı Dink cinayeti dosyasını yeniden raftan indirdi. 13 Ocak 2015’te, cinayetin üzerinden tam yedi yıl geçtikten sonra, ilk olarak dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi görevlisi polis memurları Muhittin Zenit ve Özkan Mumcu soruşturma kapsamında tutuklandı. Ve ardı ardına tutuklama kararları verildi. Çok sayıda kamu görevlisi tutuklandı.
Soruşturmayı yürüten savcı Gökalp Kökçü, 4 Aralık 2015'te 26 devlet görevlisi hakkında iddianame hazırladı. İddianame, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Yargıtay’ın 2013 tarihli bozma kararının ardından aralarında Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ogün Samast’ın da bulunduğu sivil sanıkların yeniden yargılandığı dava ve cinayete dair İstanbul, Samsun ve Trabzon’daki kamu görevlilerine yönelik hazırlanmış farklı iddianamelerin birleştirilmesiyle davadaki toplam sanık sayısı 85’e ulaştı. Aralarında Tuncel, Hayal ve Samast’ın da bulunduğu dokuz sanığın dosyası Haziran 2019’da haklarında birtakım suçlar yönünden zaman aşımının dolması ihtimali bulunduğu gerekçesiyle ayrıldı. Böylece davada 76 sanık kaldı.
Hakkında iddianame hazırlanan kamu görevlileri, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Samsun İl Emniyet Müdürlüğü ve Samsun İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinden oluşmaktaydı. Böylece 10 yıl devam eden adli sürecin sonunda kamu görevlileri aynı dosyada, aynı mahkeme salonunda yargılanmaya başladılar.
Savcı Kökçü, kamu görevlilerinin ihmallerine ilişkin hazırladığı iddianamede, cinayetin bütün ayrıntılarına kadar bilindiğini iddia ederek cinayeti “yol verilen cinayet” olarak tanımladı.
İddianamede Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine cinayetin işlenmesinden önce sahip olunduğu, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin koruma tedbirleri almadığı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin cinayeti planlayan örgüte operasyon yapmadıkları, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerinin ise koruma tedbirlerinin alınması ve operasyon yapılması sürecini organize etmedikleri, cinayetin işlenmesinden sonra gerçeğe aykırı belge düzenledikleri belirtildi.
Soruşturma dışında kalanlar
Dink ailesi avukatları, Dink’i ölüme götüren sürecin yazdığı yazılar nedeniyle yargılanmasıyla başladığını her dönem dile getirdi. Dink, Kasım 2003-Şubat 2004 tarihleri arasında Agos gazetesinde sekiz yazılık bir yazı dizisi yayımlamış, son yazısında Sabiha Gökçen’in Ermeni bir yetim olduğu iddiasına yer vermişti. Yazı dizisinin ardından Agos önünde aşırı milliyetçi gruplar tarafından protesto gösterileri düzenlenmiş, Dink’e yönelik tehditlerle dolu bir kampanya yürütülmüş ve Dink hakkında yazılarından birinde kullandığı ifadeler nedeniyle “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla dava açılmıştı.
Yazı dizisinin yayımlanmasının ardından Dink ayrıca İstanbul Valiliğine görüşmeye çağrılmış, Dink’in tehdit edildiği iddia edilen bu görüşmeye Vali Yardımcısı Ergun Güngör ve MİT görevlileri katılmıştı. Dink ailesinin taleplerine rağmen bu isimler hakkında dava açılmadı. Dink hakkında açılan davaya müdahil olarak katılan ve Dink aleyhine protestolar düzenleyen avukat Kemal Kerinçsiz, Dink’i tehdit ettiği iddia edilen Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve tüm soruşturma taleplerine rağmen MİT görevlileri de soruşturma dışında bırakıldı. Toplamda 43 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilirken yargılama boyunca MİT görevlilerinin tanıklık yapması talepleri de reddedildi.
Dink ailesi avukatlarının itirazları kabul edilmeyince Anayasa Mahkemesine başvuru yapıldı. Ancak Anayasa Mahkemesi, 2019 Ağustos’ta yargılama devam ettiği ve başvuru yolları tüketilmediği için kabul edilemezlik kararı verildi.
Cinayetin planlandığı yer: Trabzon
Dink'in öldürüleceğine dair bilinen ilk resmi rapor cinayetten 11 ay öncesine ait. Trabzon Emniyet İstihbarat görevlileri 15 Şubat 2006 tarihinde azmettirici Yasin Hayal’in Dink’i öldürmek istediğine dair aldıkları istihbaratı rapor etmişti. Sanık Erhan Tuncel’in de polis muhbiri olarak cinayeti tasarlayan ekiple ilişki içinde olduğu ortaya çıkmıştı. İstanbul Emniyet İstihbarat Şubeye gönderilen rapor, iki gün sonra Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığına da iletildi. Raporun gönderildiği dönemde Trabzon’da Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek, İstihbarat Şubede ise Engin Dinç, Muhittin Zenit, Faruk Sarı, Ercan Demir, Özkan Mumcu, Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar, Hasan Durmuşoğlu, Onur Karakaya çalışmaktaydı.
Yargılama sürecinde, dönemin Trabzon Emniyet İstihbarat görevlileri Dink’i öldürme hazırlığı yapan, silah bulmaya çalışan gruba dönük neden operasyon yapılmadığı sorularına “tasarı aşamasında olduğu” ve “İstihbarat Şubesinin operasyon yetkisi olmadığı” iddiasıyla cevap verdiler.
Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü, raporu Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına “Dink’in öldürüleceği” ifadesiyle, İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğüne ise “Dink’e yönelik ses getirecek eylem yapılacak” ifadesiyle gönderdi. Bu değişiklik, duruşmalarda sıkça tartışma konusu oldu. İstanbul Emniyeti daha önce bombalı eylemden dolayı ceza almış olan Yasin Hayal’in Dink’e yönelik ses getirecek eylem yapacağı bilgisinin “öldürüleceği” anlamına gelmediğini iddia etti.
Raporun altında imzası olan dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç ise “Ses getirecek eylem istihbarat alanında kullanılan bir tabirdir. Olayı hafifletecek bir ifade değildir. Suçlamaları reddediyorum" dedi.
Engin Dinç, cinayetten sonra Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı oldu. Dinç, daire başkanı sıfatıyla sanık olduğu davaya, davanın seyrini etkileyecek çok sayıda delil gönderdi.
Duruşmalar boyunca, 11 ay önce elde edilmiş “öldürülecek” bilgisi olmasına rağmen neden harekete geçilmediği sorusu sıkça soruldu. Trabzon Emniyet görevlileri savunmalarında yapmaları gerekeni yaparak İstanbul'a bilgi verdiklerini iddia etti. Dink'in korunması için tek bir yazı yazılmasından başkaca bir işlem yapmayan İl Emniyet Müdürü Reşat Altay, dönemin Trabzon Emniyet İstihbarat Şube Müdürü ve eski İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç, Erhan Tuncel'le çalışan polis memuru Muhittin Zenit ceza almadı. İl Emniyet Müdürü Reşat Altay hakkında da görevi ihmal ve kötüye kullanma suçlarından zaman aşımı işletildi.
Dink'in yaşadığı yer: İstanbul
Raporun gönderildiği İstanbul'da ise Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi Tevfik Cantürk, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlerinden Metin Canbay çalışmaktaydı. İstanbul Emniyetinin bazı polis memurları Dink ailesi avukatlarının başvurularına rağmen yargılamaya dahil edilmedi.
Yargılama boyunca Trabzon'dan Dink'in öldürüleceğine dair yazının gelmesinin ardından İstanbul Emniyetinin neler yaptığı veya yapması gerektiği konusu da araştırıldı.
Kendisine yönelik bir silahlı saldırı planlandığından haberdar olmayan Hrant Dink, yetkili mercilerden herhangi bir koruma talebinde bulunmamıştı. Cinayet tasarısından haberdar olan dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri ise koruma talebi olmadığı için koruma sağlanmadığını iddia ettiler.
Oysa Dink cinayetinden 13 ay önce hakkında herhangi bir tehdit olduğuna dair istihbarat raporu olmamasına rağmen, aynı dönemde basında sıkça eleştirilerin hedefi olan yazar Orhan Pamuk için saatler içerisinde yakın koruma tahsis edildiğine dair resmi evraklar Dink davası dosyasına girdi.
Hrant Dink İstanbul'da yaşıyordu, İstanbul'da yargılandı. Gazete ve Dink’in yargılandığı duruşmalar esnasında Adliye önündeki eylemler, Dink'e yönelik ölüm tehditleri de İstanbul'da herkesin gözü önünde oldu. Ancak İstanbul Emniyet görevlileri duruşmalar boyunca Dink'e koruma verilmesini gerektirecek bir durum olmadığı iddiasında bulundu.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah savunmasında, “Dink'i korumak gibi bir görevim yoktur. Cinayet Trabzon'da planlanmıştır. Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü gerekli istihbarat çalışmalarını yapmıştır. Trabzon İstihbarat İstanbul İstihbarata yazı yazmış, aynı yazı Daire Başkanlığına da yazılmıştır. İstanbul İstihbarat gerekli çalışmaları yapmıştır. Bu yazı tarafıma bildirilmemiştir. Görevi nasıl ihmal etmiş olabilirim? İhmal varsa Valiliğindir” dedi.
Dink davasında sanık olarak hiç yargılanmayan dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ise davada tanık olarak dinlendi. Güler de “Dink’in koruma talebi olmadı” dedi. Güler, valilikte yapılan görüşme için de “Orada tehdit ve baskı söz konusu olmamıştır. Kendisinin de baskı gördüğüne dair herhangi bir müracaatı olmamıştır” dedi. Ancak Dink bu görüşme hakkında “haddim bildirildi” ifadesini kullanmıştı.
İstanbul Emniyet görevlileri istihbarat geldikten sonra Yasin Hayal'in abisine ait fırına gidip araştırma yapıldığını da anlattılar. Ancak araştırmanın yapılmadığı, yapıldığına dair sahte tutanak düzenlendiği de yargılamada açığa çıktı.
Yargılama sonunda dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlilerinden ceza alan olmadı. Görevi kötüye kullanma iddiaları hakkında da zaman aşımı işledi.
Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı
Duruşmalarda en çok izaha ihtiyaç duyan konulardan biri cinayet planının bir ilde, hedef olan kişinin ise başka bir ilde yaşadığı durumlarda Emniyet İstihbarat Dairesinin ne iş yaptığı oldu. Başka pek çok konuda onlarca ilde eş zamanlı operasyon yapılabilirken Dink cinayetine ilişkin neden yapılamadığı sorusunun cevabı arandı.
Trabzon Emniyet İstihbarat Şubesi, Dink'in öldürüleceğine dair muhbiri olan Erhan Tuncel'den aldığı bilgiye dayanarak hazırladığı istihbarat raporunu Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına da göndermişti. Üstelik cinayet tasarısını öğrendiğinde Trabzon Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek, daha sonra -yine cinayetten önce- İstihbarat Daire Başkanı oldu. Daire başkanlığı görevlileri duruşmalarda istihbaratın genel çalışma sistemini ve yöntemlerini uzun uzun anlattı. Fiziki takipler, operasyonlar, fişlemeler gibi pek çok konu detaylıca anlatıldı.
Dönemin Emniyet İstihbarat Daire başkanları Sabri Uzun ve Ramazan Akyürek, İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Coşgun Çakar, Şube Müdürü Yunus Yazar, Şube Müdür Yardımcıları Tamer Bülent Demirel, Ali Poyraz, Osman Gülbel, büro görevlisi polis memurları Yılmaz Angın, Mehmet Akif Yılmaz, Ömer Faruk Kartın, Serkan Şahan, Hamdi Egbatan’dı.
Yıllarca istihbarat şubelerinde çalışmış olan eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, günler süren savunmasında “Devlet sorumluluğunu yerine getirmemiştir. Hrant Dink’in yaşamı korunmamıştır. Tetikçilerin arkasında bir siyasal düzlem vardı. Ve devlette de karşılığı vardı. Bunlar Dink’i korumamak için harekete geçmemiştir” tespitini yaptı.
Daha önce çok sayıda ili ilgilendiren durumlarda nasıl operasyonlar yapıldığını anlatan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri, Dink’in öldürüleceği istihbaratına ilişkin neler yapıldığını İstanbul veya Trabzon Emniyetine sormamıştı.
Cinayete ilişkin bilgisi olmadığını savunan ve ihbar geldiği zaman Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı olan Sabri Uzun, Trabzon İstihbarat Şubesinin Dink’in öldürüleceği konusunda bilgi alır almaz, planlı istihbarat operasyonuna başlanması gerektiğini savundu. Uzun, kendisine herhangi bir bilgi verilmediğini de söyledi.
İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerinden dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ve azınlıklar ve sağ terör örgütleriyle ilgili çalışan C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer en ağır cezayı alan isimler oldu.
Sabri Uzun beraat ederken, firari durumdaki diğer görevlilerin dosyaları ayrıldı.
15 Temmuz sonrası
Soruşturmada daha önce Jandarma görevlileri hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemişti. Trabzon’da aralarında Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz’ün de bulunduğu yedi kişi hakkında "görevi ihmal" ve "kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği” iddiasıyla yargılama yapılmaktaydı. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Dink cinayeti soruşturması kapsamında dönemin İstanbul ve Trabzon İl Jandarma Komutanlıkları görevlileri hakkında operasyon başladı. Dink cinayeti soruşturmasında da adı geçen bazı Jandarma görevlileri darbe girişimine katıldıkları gerekçesiyle tutuklanmıştı.
Darbe girişimi sonrasında Dink cinayetiyle ilişkisi olduğu iddiasıyla, aralarında üst düzey rütbelilerin de bulunduğu 30'u aşkın jandarma görevlisi gözaltına alındı, 15 jandarma görevlisi tutuklandı.
Dink cinayetine dair jandarma soruşturmasında henüz dava açılmamışken darbe soruşturmalarıyla ilgili hazırlanan iddianamelerde Dink cinayetine atıf yapılmaya başlandı. 15 Temmuz darbe girişimi iddianameleri, Dink cinayeti hakkında “FETÖ’nün darbeye giden yolda ilk silahlı eylemi” değerlendirmesinde bulundu.
10 Mayıs 2017 tarihinde İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, Samsun İl Emniyet Müdürlüğü ile Samsun İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin aralarında olduğu 50 kişi hakkında iddianame düzenlenerek yargılamayı yürüten İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Böylece Trabzon ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlileri de davada sanık oldular.
Trabzon Jandarma
Yargılama sürecinin en önemli ayaklarından biri de İstanbul ve Trabzon'daki dönemin jandarma görevlilerinin konumuydu. İl Alay Komutanı Albay Ali Öz, Jandarma İstihbarat görevlileri Metin Yıldız, Veysal Şahin, Okan Şimşek, Gazi Günay, Volkan Şahin, Ergün Yorulmaz, Önder Aras, Hüseyin Yılmaz, Cevat Eser ve İl Jandarma Komutanlığı görevlileri Ahmet Faruk Aydoğdu, Ünsal Gürel ve Resul Kütükoğlu davada yargılandı.
Trabzon Jandarması da Emniyet gibi cinayet tasarısından önceden haberdardı. Azmettirici Yasin Hayal'in eniştesi Coşkun İğci resmi olmasa da arkadaş olduğunu söylediği jandarma istihbarat görevlilerine bilgi veriyordu. İğci, 2006 yılının Temmuz ayında Trabzon Jandarma İstihbarat görevlileri Okan Şimşek ve Veysal Şahin'e, Hayal'in silah arayışı içinde olduğunu bildirmişti. Her iki jandarma görevlisi de bu bilgiyi üstleri olan Metin Yıldız'a ilettiklerini söyledi. Yıldız da konuyu günlük asayiş toplantısında İl Alay Komutanı Ali Öz'e ilettiğini Öz'ün “sonra konuşuruz” diyerek konuyu kapattığını anlattı. Öz, duruşmalarda kendisine bilgi verilip verilmediğine dair sorulara “hatırlamıyorum” diye cevap verdi.
Mahkeme Öz'e 28 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme ayrıca bilgiyi alan görevliler Veysal Şahin, Gazi Günay, Okan Şimşek hakkında kasten öldürme suçundan 25 yıl, resmi evrakta sahtecilikten ise üç yıl dört ay hapis cezası verdi.
İstanbul Jandarma
Cinayet davasına dönemin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlileri de dâhil oldu. İstanbul Jandarma görevlisi dokuz kişinin cinayet sırasında olay yerinde olduğu ve yine cinayetten beş ay önce Dink'in Bakırköy'deki evi etrafında keşif yapıldığı iddia edildi. Jandarma görevlileri duruşmalar boyunca keşif ve olay yerinde oldukları iddialarını yalanladı.
Dönemin İstanbul Jandarma görevlilerinin amiri olan Muharrem Demirkale, kasten öldürmeye yardım ve anayasal düzeni ortan kaldırmaya teşebbüs suçlarından müebbet hapis cezası aldı. Demirkale’nin 15 Temmuz darbe girişiminden yargılandığı başka davalar da var.
İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinden biri olay yeri görüntülerinde İstanbul Jandarma İstihbarat görevlisi Yavuz Karakaya'yı teşhis etti. Tetikçi Ogün Samast da kamu görevlileriyle ilgili ifadesinde Karakaya ve beraberindeki görevlilerin görüntü çektiklerini ve daha sonra Samsun'da yakalandığında bu görüntülerin kendisine izletildiğini söyledi. Karakaya, 15 Temmuz gecesi darbe girişiminde bulunan askerlerle beraber çatışırken yakalandı. Karakaya, iddiaların tamamını reddetti. Karakaya, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan müebbet, kasten öldürmeye yardım etme suçundan ise 12 yıl hapis cezası aldı.
İstanbul Jandarmanın diğer görevlileri ise beraat etti.
Samsun Emniyet, Jandarma görevlileri ve Ercan Gün
Ogün Samast, cinayetin ardından otobüsle Trabzon'a dönerken, Samsun Otogarında Samsun Emniyet ve Jandarma görevlilerinin düzenlediği ortak operasyonla yakalandı. Ogün Samast'ın Türk Bayrağı ve “Vatan toprağı kutsaldır kaderine terk edilemez” yazısı önündeki fotoğrafın Samsun Emniyet Müdürlüğünde çekildiği ve fotoğraf dışında ayrıca görüntüler de olduğu ortaya çıktı. Samsun'da görevli emniyet ve jandarma görevlisi yedi kişi yargılandı. Görevlilerin tamamı beraat etti.
Görüntüleri ilk yayımlayan gazeteci ise o dönem TGRT televizyonunda çalışan, Zaman gazetesi eski muhabiri Ercan Gün’dü. Gün savunmasında yaptığı haber nedeniyle yargılandığı söyledi.
Gün, “Ogün Samast fotoğrafları başka mecralarda yayımlanmıştı. Genel yayın yönetmeni fotoğrafların bir video kaydından olduğu düşüncesiyle hepimize bu videoyu bulma talimatı verdi. Daha sonra pek çok yayın kuruluşuna bu videolar iletildi; bize de kargoyla geldi. Haberi tamamlamak üzere Samsun'a çekim yapmaya haber merkezi kararıyla gittim. Haber metni bizzat benim tarafımdan yazılmamış editoryal kadro tarafından kaleme alınmıştır. Bayraklı görüntülerin jandarma merkezinde çekildiğine ilişkin ifade tamamen editoryal hatadır ve hemen ertesi gün haber bültenlerinde Emniyet’te çekildiği belirtilip düzeltme yapılmıştır. Amaç jandarmayı yıpratmak olsaydı jandarma karakolu önünde çekim yapardım. Bir gazeteci tarafından anayasal düzen nasıl ortadan kaldırılabilir? Ben sadece gazetecilik yaptım” diye konuştu. Söz konusu habere Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından editoryal hataya rağmen yılın haberi ödülünü verdiğini hatırlatan Gün, “Etkin pişmanlıktan yararlanmak istememem örgütsel tavır olarak yorumlandı. Örgüte üye olmayanın etkin pişmanlıktan yararlanması mümkün değildir. 2006’ya kadar Zaman gazetesinde çalışmam örgüt üyeliği olarak yorumlanıyor” dedi.
Yargılama sonunda Gün, “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan 10 yıl hapis cezası aldı.
Dosyaları ayrılan 9 sanık
Dosyaları ana davadan ayrılan, aralarında Erhan Tuncel, Yasin Hayal ve Ogün Samast'ın da bulunduğu dokuz sanık hakkındaki karar Ağustos 2019'da açıklandı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi bu davada Erhan Tuncel'e 99 yıl 6 ay, Yasin Hayal'e yedi yıl altı ay, Ogün Samast'a ise iki yıl altı ay hapis cezası verdi. Erhan Tuncel hükümle birlikte tutuklanarak cezaevine gönderildi. İki kişi hakkında beraat kararı verilen davada diğer dört sanık da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar.
Kırıntılar fırına götürür mü?
26 Mart’ta sonuçlanan dava, Hrant Dink cinayetine dair adalet ve etkili soruşturma taleplerini karşılamadı. Karar duruşması sonrasında açıklama yapan Dink ailesinin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, Hrant Dink'e yönelik linç kampanyasını düzenleyenler hakkında iddianame hazırlanmadığını, cinayete iştirak eden ve sorumluluğu bulunan devlet görevlilerinin önemli bir kısmı hakkında iddianame düzenlenmediğini belirterek dava sürecinde cinayet kararını kimlerin verdiği ve hangi süreçlerden geçilerek bunun hayata geçirildiğinin somut olarak açığa çıkarılamadığını savundu.
Bakırcıoğlu’na göre son karar, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012’de aldığı ve daha sonra Yargıtay tarafından bozulan kararla benzer yönlere sahip zira son karar da “Dink cinayetini tüm yönleriyle açığa çıkartmayan ve sorumlular hakkında hüküm kurmayan bir karar.”
Dink ailesi avukatları İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi kararını temyiz etti. İtirazın kabul edilmesi durumunda yeniden bir yargılama süreci başlayabilir. Elimizdeki kırıntıların bizi fırına götürmesi için kaç yıl daha gerekecek, henüz bilmiyoruz.