Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ | Duvarda asılı duran silah: "Etki ajanlığı" düzenlemesi

ANALİZ | Duvarda asılı duran silah:

“Stratejik çıkar,” “talimat,” “organizasyon” ve “devletin iç veya dış siyasi yararları” gibi son derece muğlak kavramlar içeren “etki ajanlığı” yasa tasarısı tam da bu nedenle öngörülebilir değil. Ancak temel haklara yönelik ağır ihlallere yol açacağı kesinlikle öngörülebilir

 

MELTEM AKYOL*

 

Kamuoyunda “etki ajanlığı” yasası olarak bilinen tartışmalı kanun teklifi Türkiye’nin gündemine ilk kez bahar aylarında girdi. Geçen ay Meclis Adalet Komisyonunda kabul edilen ve yakında Genel Kurula sunulması beklenen teklifle ilgili ilk haber hükümete yakın Yeni Şafak gazetesinde çıkmıştı.

 

6 Mayıs tarihli haberde şu ifadelere yer veriliyordu: "Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, casusların yargılanmasına ilişkin yeni düzenleme işaretini vermişti. Yeni Şafak’ın ulaştığı bilgilere göre ‘etki ajanlığı’na karşı da tedbir geliyor... Yasama yılı bitmeden TBMM’ye gelecek olan 9’uncu Yargı Paketi’nde yeni tip casusluk suçları için yeni düzenlemeler yer alacak. İstihbarat mücadelesinde yeni bir boyut olan ‘etki ajanlığı’ Türk Ceza Kanunu’na (TCK) girecek. TCK’da tarif edilen ‘casusluk’, ‘ajanlık’ tanımına yeni bir kavram olarak etki ajanlığı da eklenecek. Türkiye lehine gibi görünüp ancak aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanlarına mercek tutulacak."

 

Takip eden günlerde çeşitli haber ve açıklamalarla tartışma da derinleşti. Yargı paketi henüz yoktu ama düzenlemeye dair detaylar “yetkili kaynaklara” atıfla ortalıkta dolaşıyordu. Düzenlemeye dair tepkiler yükselince bu kez Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yetkililerinden “etki ajanlığı” düzenlemesinin pakette olmadığına dair açıklamalar geldi. Tartışmalı açıklamalar sürerken 3 Temmuz günü 9. Yargı Paketi Meclise sunuldu. “Etki ajanlığı” düzenlemesi pakette yoktu.

 

9. Yargı paketinden “uçan” tasarı Noter Kanunu torbasından çıktı

 

Ama herkes bilir. Eğer ilk bölümde duvarda bir tüfek asılıysa o silah mutlaka patlardı. Öyle de oldu. 9. Yargı Paketi'nde görünüp kaybolan yasa tasarısı bazı değişikliklerle 22 Ekim'de Meclis Adalet Komisyonuna sunulan 23 maddelik "Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" torbasından çıkıverdi. Sonraki iki günde de Komisyondan geçti.

 

Tasarı uyarınca TCK'nin "Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk" bölümüne eklenecek madde şöyle:

 

Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.

 

Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir.

 

Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.

 

Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır.

 

“Teklifin özü duruyor, tehlike ortadan kalkmadı”

 

Tasarının son halinde önceki versiyonda yer verilen "Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye'de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir" ifadesi yer almıyor.

 

Hukukçu Kerem Altıparmak'a göre "Mevcut olan taslak, daha önceki taslaktaki riskleri düzeltmiş gibi gözüküyor." “Gözüküyor” diyor çünkü tam olarak öyle değil. Şöyle açıklıyor Altıparmak:

 

"Bir önceki metinde 'Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda’ dendikten sonra -- ki bu mevcut versiyonda da duruyor – ‘Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye'de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir’ diyordu. Daha anlaşılır hale getirirsek eski taslakta hiçbir suç olmasa bile ‘yabancılar hakkında ve Türkiye hakkında araştırma yapmanın’ kendisini bir suç haline getiriyordu. Ne zaman? 'Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine ve bir başka devlet veya uluslararası örgüt tarafından desteklendiğinde.’ Bu kısım yeni taslakta yok. Geriye ne kaldı? Yine aynı cümle kalıbı devam ediyor: 'Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda (buraya kadar aynı) suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.’ Dikkat ederseniz ilk taslakta 'suç işlemek' bir koşul değildi, araştırma yapmanın kendisi de bir suç olabiliyordu. Şimdi ise onu çıkarıp ancak suç işlendiğinde bu suçun oluşabileceği söyleniyor. Bu ilk başta iyi bir şey olarak duruyor, ki zaten iyi bir şey de.”

 

Bu durumda rapor yazan, araştırma yapan cezalandırılmayacak, sadece suç işleyenler cezalandırılacak diyemez miyiz peki? Altıparmak değişikliğin tam da böyle düşünülmesi için yapığı görüşünde. “Ama aslında eski taslağın özü korunuyor ve bu işin tehlikesini ortadan kalkmadı” diyor devamında.

 

“Diğer suçlamalar bunun kreması olacak”

 

Örnekle somutluyor Altıparmak: “Diyelim ki Türkiye'deki insan hakları ihlalleri ile ilgili rapor yazıyorsunuz ve cumhurbaşkanının da sorumluluğundan bahsediyorsunuz. Bu raporu da uluslararası bir örgüt adına yazıyorsunuz. Ya da uluslararası bir örgüt tarafından fonlanan bir medya kuruluşunda bunun araştırmasını ve değerlendirmesini yapıyorsunuz. Ve size “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla bir soruşturma açılıyor. Maddeyi hatırlayalım "...yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur." Bu neden önemli? Cumhurbaşkanına hakaret suçuna dört yıla, kamu görevlisine hakaret suçuna iki yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ancak bu suçların tasarı kapsamına girmesi halinde ceza alt sınırı üç yıldan başlayıp yedi yıla kadar çıkabiliyor. Normalde hükmün açıklanmasının geriye bırakılması (HAGB) ile sonuçlanacak bir soruşturma bununla birleştirildiğinde o kişiyi hapse götürür. Türkiye'deki ifade özgürlüğü suçlarının ne kadar geniş bir katalog olduğunu düşünürseniz; yazmak, çizmek, bir konuda fikir beyan etmek ya da diğer suçlama konusu yapılan her şey beraberinde bunu da üstüne krema gibi getirecek. Ya da aslında diğer suçlar bunun için bir kremaya dönüşecek. Başka bir örnekle somutlayalım: Araştırma bursu ile yurt dışına giden bir akademisyensiniz. Türkiye'de din özgürlüğü ile ilgili bir şey yazdınız, hakkınızda 'halkın bir kesimini diğer kesimine karşı tahrik' suçlamasıyla soruşturma açıldı. Artık size 'para aldın, başka bir ülkenin ya da fon verenin stratejisi doğrultusunda bunu söyledin’ denebilir. Özellikle LGBTİ örgütleri için zaten sıklıkla dile getirilen bir şey. Artık daha da fazla gündeme gelebilir.”

 

“Nasıl kullanılacağı uygulayıcının hayal gücüne kalmış”

 

Yasa teklifinde yer verilen “stratejik çıkar,” “talimat,” “organizasyon” ve “devletin iç veya dış siyasi yararları” gibi kavramlar son derece muğlak. Dolayısıyla düzenlemenin yasalaşması durumunda bizi neyin beklediği belirsiz. Gazeteci ve siyaset bilimci Sezin Öney de bu ‘öngörülemezliğe’ dikkat çekiyor. Ancak Öney’e göre “Bütün ‘öngörülemezliğine’ karşın düzenlemenin öncelikli olarak ilgilendireceği kesimler gazeteciler, kanaat önderleri ve sivil toplum aktivistleri.” Düzenleme daha yasalaşmadan Gazze’deki duruma rağmen İsrail ile ticaretin sürdüğünü gözler önüne seren gazeteci Metin Cihan’ın “etki ajanlığı” ile suçlandığını hatırlatan Öney, “Metin Cihan, Türkiye’nin İsrail ile ticaretinin sürmesi konusunu sorgulamasına rağmen, ‘İsrail ajanı' olmakla suçlanıyor” diyor.

 

Öney’e göre her ne kadar ilk bakışta gazetecileri ve aktivistleri ilgilendiren bir yasal düzenleme gibi gözükse de “etki ajanlığı” düzenlemesi aslında hemen herkesi olumsuz etkileyecek biçimde kullanılabilir: “Bu kadar muğlak bir yasal düzenlemenin nasıl kullanılacağı, uygulayıcının hayal gücüne kalmış. İçine her şeyi ve herkesi de sokabilirsiniz.”

 

Hayaller Avrupa, gerçekler Gürcistan ve Rusya

 

Adalet Komisyonundaki tartışmalarda oturumlara MİT Müsteşarlığı ve Adalet Bakanlığından katılan yetkililer düzenlemeyi Avrupa’daki düzenlemelere benzetmişlerdi. Buna karşılık Öney, Avrupa ve Batı ülkelerindeki bu tarz düzenlemelerin buralarda faaliyet gösteren ve açıkça lobi faaliyetleri gerçekleştiren kurumlara yönelik olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Elbette bu düzenlemelerle ilgili sorunlar da söz konusu ama Türkiye’nin ‘etki ajanı’ tasarısı, çok daha muğlak ve yabancı ülke vatandaşlarından çok Türkiye vatandaşlarını ilgilendiriyor.”

 

Rusya ve Gürcistan örnekleri ise bahsi geçen ülkelerden daha farklı. Gürcistan’da yakın zamanda kabul edilen yasa gelirinin belli bir kısmını yurt dışından elde eden sivil toplum örgütlerinin kendilerini “yabancı ülkelerin çıkarlarına hizmet eden” kuruluş olarak kaydettirmesini öngörüyor. Düzenleme, 1 Ağustos’ta yürürlüğe girdikten sonra, sivil toplum örgütleri protesto için kendilerini böyle kaydettirmeyi reddetti. Ardından Gürcistan’da 26 Ekim’de yapılan seçimler tartışmalı biçimde sonuçlandı. İktidardaki “Gürcistan Rüyası” seçimleri kendilerinin kazandığını iddia ederek gücü bırakmazken muhalefet ise kendilerinin kazanmasına rağmen, seçimlerin çalındığını öne sürdü. Öney’e göre “Bu durum da 'etki ajanlığı’ gibi hukuki düzenlemelerin yasalaştığı ülkelerde adil ve özgür, muhalefetin de iktidara gelebildiği seçimlerin mümkün olup olamayacağını düşündürüyor.”

 

Rusya, ilk olarak 2012 yılında yabancı ajanlar yasasını yürürlüğe soktu. Öney’in aktardıklarına göre, o zamandan bu yana bir sivil toplum kuruluşunun yabancı ajan addedilmesi için “siyasi faaliyet,” “yabancı finansman” ve “yabancı nüfuz” gibi muğlak kavramlar temelinde değerlendirme yapılıyor. Bu muğlak hukuki kavramlar yürütme makamlarının ve mahkemelerin kanunu istedikleri kadar geniş yorumlamalarına ve kimin yabancı ajan olup olmadığına keyfi olarak karar vermelerine olanak tanıyor.

 

Rusya'da, “yabancı ajan” olarak etiketlenen kuruluşlar devlet okullarında eğitim faaliyetleri yürütemiyor, halka açık etkinlikler düzenleyemiyor, çocuklara yönelik materyal üretemiyor veya dağıtamıyorlar. Ayrıca otoriter ülkelerdeki örneklerde yabancı ajan olarak belirlenen gruplar sıklıkla alenen damgalanıyor, evrak işlerine gömülüyor ve bürokratik tacize maruz kalıyorlar. Üstelik söz konusu yasaların kapsamı da genişledikçe genişliyor: Rusya’da 2017’de sivil toplum kuruluşları dışında, medya kuruluşları ve 2019’da da sosyal medya üzerinden yayın yapan ve görüş belirtenler “yabancı ajan” olarak etiketlenme riski altına girdi. 2021’de askeri ve güvenlik güçleri ilintili her konuda görüş bildirenler “ajanlık” kapsamına girme riskiyle karşı karşıya kaldı. Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte 2022’den beri ise çıkarılan sansür yasaları da ‘yabancı ajan’ düzenlemeleriyle birleşti. Savaş karşıtı, savaştaki başarıyı sorgulayan, muhalif veya bir şekilde Kremlin’e ters düşecek görüş bildiren herkes, yargı tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.

 

AİHM’nin Rusya kararı: İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliği ilkelerine aykırı

 

Öney’in anlattıklarına bir hatırlatma ile ek yapalım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yakın zamanda Rusya’daki “yabancı ajan” yasasına dair önemli bir karar verdi ve yasanın ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliği ilkelerine aykırı olduğuna hükmetti.

 

Hukukçu Kerem Altıparmak Rusya’ya dair Sezin Öney’in anlattıklarına ek olarak şunları aktarıyor: "Rusya'da işler iyice çığırından çıkmış durumda. Çok küçük, hatta üç avro, beş avro gibi meblağlar alanlar dahi ajanlık damgasıyla yaftalanıyor. AİHM bunları ifade özgürlüğüne aykırı buldu. Buradan Türkiye'ye gelirsek; diyelim ki bir yayın kuruluşu var, asıl gelirini başka şekilde elde ediyor ama küçük miktarlarda da fon ya da destek alıyor. O yayın organının yaptığı herhangi bir yayın ‘sen şu kadar para almışsın’ denilerek bu kapsama alınabilir. Burada bahsedilen ‘stratejik çıkar’ ya da ‘talimat’ nasıl tespit edilecek belirsiz. Burada iç ve dış siyasal yarar nedir mesela, kimin iç ve dış siyasal yararı? O da hiç öngörülebilir değil. Keyfiyete çok açık bir düzenleme. ‘Ne yaparsanız etki ajanı olursunuz’ sorusunun cevabını kestirmek çok zor. Rusya’yı tekrar hatırlarsak orada bu mesele 'sen 3 avro aldın, ajansına’ döndü. ‘Bu iş üç avro ile yapılır mı, ona bakmıyor bile.”

 

 

Silah olarak kullanılan yasalara yenisi eklenecek

 

Düzenlemenin Meclis Genel Kuruluna gelmesi bekleniyor ancak ne zaman geleceğine dair henüz net bir bilgi yok. Meclis kaynakları tasarının yakın zamanda Genel Kurula gelebileceğini ya da bütçe görüşmeleri sonrasına kalabileceğini belirtiyor. Ancak ne zaman yasalaşacağı henüz net olmasa da yaygın kanı eninde sonunda bu tasarının da gerektiğinde kullanılmak üzere elde hazır bulundurulan yasalara (bakınız “dezenformasyon” yasası) ekleneceği.

 

RSF Türkiye temsilcisi ve Bianet medya özgürlüğü raportörü Erol Önderoğlu’na göre bu tasarı da basın özgürlüğünün kısıtlanmasına hizmet edecek.

 

“Bu kötülük yapılmamalıdır”

 

“Etki ajanlığı" adı verilen düzenleme hangi gerekçe ve argümana dayandırılırsa dayandırılsın, iki yıl önce yürürlüğe giren “dezenformasyon” yasasının yarattığı tahribata benzer şekilde gazetecilik alanında eleştirel seslerin kısılması gayesine hizmet edecektir” diyor Önderoğlu ve ekliyor: “Bir MHP milletvekilinin ‘foncu medyanın kaynaklarının kesilmesine’ dönük kanun teklifi sunduğu haberleri, bu düzenlemenin her şeyden önce Batılı kuruluşların sağladığı kaynaklarla yayın yapan medyayı hedef aldığını gün gibi ortaya koyuyor. ‘Modern tarz casusluk’ gibi kavramlarla birbirimizi kandırmayalım. Bu ısrarlı çabaları, ulusal medyanın yüzde 85’i iktidar söylemi sınırları içerisinde faaliyet yürütürken geriye kalanın daha da güçsüz bırakılmasına dönük girişimlerin bir parçası olarak görüyoruz. RSF olarak açık kaygımız sınırları belirsiz, hukukla açıklanamayacak kavramları barındıran bu düzenlemeyle gazetecilerin ‘casusluk’ gibi düşmansı ifadeler üzerinden açık hedef haline getirileceği yönündedir. Türkiye medyasının zaten geriletilmiş çok sesliliğine bu kötülük yapılmamalıdır. Çünkü özgür gazetecilik sadece şeffaf topluma hizmet etmez, aynı zamanda güvenliğin kendisidir."

 

* Gazeteci

Yukarı