Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

Gazeteci Ayşegül Doğan’a 6 yıl 3 ay hapis cezası

Gazeteci Ayşegül Doğan’a 6 yıl 3 ay hapis cezası

Doğan’a “örgüt üyeliği” suçlamasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Av. M. Emin Aktar, DTK davalarıyla bir dönemin tarihten silinmeye çalışıldığını söyledi

 

ÖZKAN KÜÇÜK, DİYARBAKIR

 

Kapatılan İMC TV’nin Program Koordinatörü Ayşegül Doğan'ın “silahlı örgüt kurmak veya yönetmek” suçlamasıyla yargılandığı davanın 7 Aralık 2020 tarihinde Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında Doğan’a 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi.

 

P24 tarafından izlenen sekizinci duruşmaya Ayşegül Doğan mazeret sunarak katılmadı. Doğan’ın avukatları Ahmet Özmen, M. Emin Aktar ve Emel Ataktürk Sevimli duruşmada hazır bulundular.

 

Doğan'ın mazeretini sağlık raporu olmaması nedeniyle kabul etmeyen mahkeme heyeti, Doğan'ın duruşmaya katılmayışını aleyhte değerlendirmeyeceklerini belirterek duruşmayı sürdürdü.

 

Av. Ataktürk Sevimli, Doğan hakkındaki DTK Daimi Meclis Üyeliği iddiasına ilişkin, müvekkilinin fiilen çalışmalara katılmadığını, gıyabında üye yapılıp gıyabında çıkarıldığını, başka bir dosya kapsamındaki dinlemelerde de Doğan'ın bu konuda kendi bilgisi dışında üye yapıldığını söylediği ve çıkarılmasını istediğinin açık olarak anlaşıldığını aktardı.

 

Av. Ataktürk Sevimli, savcılığın öne sürdüğünün aksine, dosyadaki delillerin Doğan'ın DTK daimi meclis üyesi olmadığını kanıtlar nitelikte olduğunu, katıldığı DTK toplantılarının tümüne gazeteci kimliğiyle katıldığını, yayınlar gerçekleştirdiği ve haber yaptığını ifade etti.

 

Müvekkilinin suçsuzluğunu ispat etme baskısı altına alındığını söyleyen Ataktürk Sevimli, dosyadaki tüm dinlemelerin hukuka aykırı yapıldığını ve manipüle edilmiş tüm bu delillerin suçu kanıtlamaya yeterli olmadığını belirterek beraat talebinde bulundu.

 

Deliller suç tarihinden öncesine ait

 

Avukat M. Emin Aktar, Doğan hakkındaki iddianamede suç tarihinin 23.05.2018 olduğunu ancak delil olarak sunulan dinleme ve teknik takip tarihlerinin 2010-2014 yılları arasında olduğunu ifade ederek suç tarihi ve sonrasına ait tek bir delil bulunmadığını söyledi.

 

İşlendiği tarihte kanunda suç olarak tarif edilmeyen bir faaliyeti nedeniyle kimsenin cezalandırılamayacağını belirten Aktar, “Ayşegül Doğan şahsında aydınlara had bildirmek amaçlanıyor” dedi. Aktar, bu davaların “çözüm sürecini yok sayma” davaları olduğunu sözlerine ekledi.

 

Savunma yapan avukatlardan Ahmet Özmen ise, müvekkilleri hakkındaki delillerin tümünün hukuka aykırı olarak toplandığını ve örgüt üyeliği iddiasını kanıtlar nitelikte olmadığını belirterek Doğan'ın beraatini istedi.

 

Duruşmaya verilen aranın ardından hükmünü açıklayan mahkeme, Ayşegül Doğan'ın savcının mütalaası doğrultusunda “örgüt üyeliği” suçlamasıyla 6 yıl 3 ay hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Ceza kesinleşene kadar Doğan hakkındaki adlî kontrol tedbirlerinin devamına karar verildi.

 

DTK faaliyetleri neden hedefte?

 

Duruşmanın ardından görüşlerine başvurduğumuz avukat Mehmet Emin Aktar, ortada suç oluşturan bir eylemden dolayı yapılan bir yargılama olmadığını belirterek, “Özellikle 2016 sonrası dönemde siyasal iktidar, devlet politikasında bir dönüşüme giderek Kürt meselesini yok saymaya başladı. Önceki dönemde Kürt meselesinin çözümüne yönelik bütün çalışmaları, oluşturulmuş platformları, girişimleri, müzakerelerin tümünü unutturmaya çalışıyor. Adeta o tarihi silmeye çalışıyor” dedi.

 

DTK’nın, Kürt meselesinin tartışıldığı önemli platformlardan biri olduğunu, insanların görüşlerini dile getirdiği bir zemin, bir açık tartışma platformu olduğunu belirten Aktar, “Bu açık çalışma platformuna katılarak görüş ifade eden, katkı sunan, neredeyse bütün bireyler bugün cezalandırılma tehdidiyle karşı karşıya. Bunların içinde gazeteciler, avukatlar, siyasetçiler de var, hekimler de. Değişik mesleklerden, sendikacıların da olduğu çok fazla sayıda insan var. Bu dava da buna ilişkindi. Bugün Ayşegül Doğan’ın şahsında verilen mahkûmiyet kararı da bu türden bir cezadır” şeklinde konuştu.

 

“Dinlemeler usulsüz yapıldı”

 

Bu kararlarla hukuk sisteminin kendi içinde de yara aldığını belirten Aktar, “Çünkü dayandığı deliller ve soruşturmanın sürdürülmesi açısından da çok açık bir biçimde kanuna aykırı olarak yürütülmüş. Daha önce, bugün terör örgütü mensubu olarak nitelendirdikleri Fetullahçı, cemaatçi yapı içinde yer alan hâkim ve savcıların kendi cemaat ya da örgütsel çıkarları doğrultusunda oluşturdukları kanıtlar üzerinden yürütülüyor. Aksine bu delillerin elde edilmesinin usûle aykırı olduklarını da bu soruşturmaları belirtilen tarihte sürdürenler aleyhine yorumlamış, onların dosyalarında usûlsüz dinleme yaptıkları için mahkûmiyet kararları verilmiş. Usûlsüz dinlemeden dolayı hâkimler ve savcılar ihraç edilirken bu usûlsüz dinlemeler sonucu elde edilen delillere dayanarak tüm bu insanlar mahkûm ediliyor. Peki bu dinlemelerde bir suç var mı? Hayır yok. Mesela Ayşegül Doğan hakkında söylenen şey, birkaç telefon sohbeti ve gıyabında birkaç konuşma bir de katıldığı bir konferans. Bunların dışında da Doğan hakkında ileri sürülebilecek bir delil de yok. İddia da yok ortada. Umarım bu karar Yargıtay’dan döner ve Ayşegül Doğan bundan dolayı özgürlüğünden yoksun kalmaz” dedi.

 

“Ortada gizli bir faaliyet yok”

 

Suçlamalara konu edilen Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) tüzel bir kişiliğe sahip olmayan bir platform olarak kurulduğunu; 2020 Haziran ayına kadar da tabelası asılı, yeri olan, faaliyetlerini açık yürüten bir platform olarak varlığını sürdürdüğünü ve hâlen de faal olduğunu belirten Aktar, “Eş başkanları da kamuoyunca bilindiği üzere çoğunlukla milletvekillerinden oluştu, parlamentoda temsil edildi. Kurulları bulundu ve bu kurulların tümünü web sayfasında açıkladı. Yani bugün mahkemelerin silahlı örgüt üyeliğinden cezalandırma gerekçesi yaptığı bu faaliyetlerin tümü açıkta oluyor. Yani gizli bir faaliyet yok ortada. Herkesin kendi kimliğiyle katıldığı bir platformda yürüttüğü faaliyetlerden ve fikir beyanlarından dolayı bugün insanlar örgüt üyeliğinden yargılanıyor. Propaganda veya başka bir suçlamadan da değil. Doğrudan doğruya silahlı örgüt üyeliğinden cezalandırılıyor. Bu bize, burada yürütülen şeyin bir suç soruşturması olmadığını, yapılmak istenen şeyin toplumun bir kesimini baskılayıp cezalandırmak olduğunu düşündürüyor” şeklinde konuştu.

Yukarı