Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “dini değerleri aşağılama” suçlamalarıyla yargılanan Hakan Aygün'ün karar duruşması yarın Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek
CANSU PİŞKİN
Gazeteci Hakan Aygün’ün, 2020 Mart ve Nisan aylarında yaptığı beş sosyal medya paylaşımı nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” (TCK 216/1) ve “dini değerleri aşağılama” (216/3) suçlamalarıyla yargılandığı davada karar aşamasına gelindi.
Davanın 9 Mart 2021 tarihli duruşmasında mütalaasını veren savcı, Aygün’ün 31 Mart 2020 tarihli paylaşımı nedeniyle “dini değerleri aşağılama” suçlamasıyla cezalandırılmasını, eylemin basın-yayın yoluyla gerçekleştiği gerekçesiyle verilecek cezanın TCK 218/1 uyarınca yarı oranında artırılmasını, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunun unsurlarının oluşmaması nedeniyle bu suçtan beraatine karar verilmesini talep etti.
Davanın karar duruşması yarın (16 Mart) Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Karar duruşması öncesinde Expression Interrupted’a konuşan Aygün, dijital materyallerin incelenmesine ilişkin hazırlanan raporda, suçlama konusu paylaşımı yaptığına dair bir kanıt bulunmadığını belirtti. Gözaltı ve dava sürecinde yaşadıklarını anlatan Aygün, “Delil bulunmadığı halde savcılık, o tweeti atacağım kanaatinde olduğunu belirterek, kanaatten ceza istedi” dedi.
“Diyanetin suç duyurusuyla tutuklanan ilk gazeteci oldum”
“IBAN ayeti başlıklı bir paylaşım nedeniyle hakkımda suç duyurusunda bulunuldu. Yandaş medyada ve sosyal medya mecralarında çıkan haberlerle, gözaltı/tutuklanma kampanyası başlatıldı. Saldırılara cevaben, söz konusu tweeti benim atmadığımı söyledim. Bu yalanlamayı yaparken de bana küfür ve ölüm tehditleriyle saldıran trollere yanıt olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın pandemi nedeniyle sadece merkezi idarenin verdiği IBAN adresine yardım yapıldığı, İBB'ye yapılmaması yönündeki açıklamalarını laik devlette Diyanet bu işlere karışamaz diye eleştirdim. Keza, bana hakaret ve küfürle saldıranların da ahlaksızlıklarını ve bu söylemle asla Müslüman sayılamayacaklarını ilan ettim.
“Sonuçta beklediğim gibi teknemden gözaltına alındım. Ev ve tekne baskınlarıyla, 2 bilgisayarım, 1 ipad'im, çok sayıda hard diskime 10 ay el konuldu. Türkiye tarihinde Diyanet'in suç duyurusuyla tutuklanan ilk gazeteci, belki de ilk vatandaş oldum.”
“Savcı kanaatten ceza istedi”
“İlginçtir, polisin ilk dijital tutanağında da cezaevindeyken tutukluluğuma itirazla gelen ilk iddianamede de yer almayan IBAN tweeti yüzünden 37 gün tutuklu kaldım. Yani IBAN tweetinden ötürü değil, onu bulamayınca bana yapılan saldırılara verdiğim yanıtlardan ötürü tutuklandım. Ne zamanki tahliye edildim, savcılık ek iddianameyle IBAN tweeti yüzünden tekrar tutuklanmamı istedi.
“Karar duruşmasına giderken de 10 ay sonra gelen el konulan dijital materyallerin kriminal raporunda, IBAN tweetine dair bir delil bulunamadığı belirtilmesine karşılık, savcılık bu kez benim o tweeti atacağım kanaatinde olduğunu belirterek, kanaatten ceza istedi.
“Çünkü, dava sürecinde Anayasa Mahkemesi, IBAN tweetini attığımı reddetmemden de yola çıkarak, kabullendiğim ve tutuklanmama neden olan cevabi-savunma amaçlı tweetlerimde suç unsuru bulunmadığına ve dolayısıyla tutuklanmamın hak ihlali olduğunu net bir şekilde karar verdi.
“Ve savcılığın elinde kala kala atmadığını söylediğim ve attığım saptanamayan IBAN tweetinden ötürü mahkûmiyet talebi kaldı. Oysa, ben o tweeti de attım desem, Anayasa Mahkemesi muhtemelen IBAN tweetini de ifade özgürlüğü olarak kabul edecekti.”
“Polis geldiğinde gözaltı kararı yoktu”
“Polis evimi teknemi basıp beni gözaltına aldığında, fark ettim ki o ana kadar yakalama kararı bile yoktu. Ben karakolda ifade verdikten sonra, gece yarısına doğru savcının evine gidilip yakalama ve gözaltı kararı imzalatıldı. Savcılık aşamasında adliyede yaşadığım davaya ilişkin dışardan müdahaleleri ise, bu dava süreci bittiğinde ayrıntılı olarak kamuoyuyla paylaşacağım.
"Sonuçta, pandemi önlemlerinin ilk alındığı günde tutuklandığım için 37 günlük cezaevi maceramın 23 günün elektriksiz, tv'siz hücreye atılarak geçirdim. Cezaevine bana tutuklama kararı üzerine karakola getirilen eşyaları götürmem polis marifetiyle engellendi. Tek don tek kazak gitmeme izin verildiğinden, kısıtlı banyoda yıkayıp, çırılçıplak çarşaflara sarınıp soğuktan korunmaya çalıştım. Çünkü karantina var denildi. Ama bana tamamen hücre cezalılarına verilen kısıtlamalar uygulandı. Cezaevi yönetimine defalarca ben hücre cezalı değilim, sadece karantina diye beni hücreye attınız. Faranjitim azdı. İlaç yok, revire çıkma pandemi nedeniyle yok. Güya karantinayla korumaya alıyorlar ama beni karantinada öldürecekler! Çay-kahve içebilmek için Sıcak su istiyorum, elektrikli ısıtıcı istiyorum şeklindeki tüm taleplerim reddedildi. Açık görüşme olmadığı ve avukatla telefonla görüşmek de yasak olduğu için, 1 ay boyunca avukatımla görüştürülmedim. Zaten hücrede ışık yok, zar zor görüp elle yazabiliyorum. Bilgisayar getirtme talebim de reddedildiği için, kardeşime elle yazdığım mektuba ekleyerek avukatıma suçlamalara ilişkin savunmalarımı haftalar sonra iletebildim.”
“Kamu barışını bozmaya elverişli”
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatılan bağış kampanyasına ilişkin bir ifadenin yer aldığı paylaşımı nedeniyle 3 Nisan 2020’de tutuklanan Aygün, 6 Mayıs 2020 tarihli duruşmada tahliye edilmişti.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Birinci Bölümü, 12 Ocak 2021 tarihli kararında, sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklanan Aygün’ün, Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlâl edildiğine hükmetmiş ve 40 bin TL tazminat ödenmesine karar vermişti. Mütalaasında AYM kararına da değinen savcı, kararda “dini değerleri alenen aşağılama” suçu bakımından bir değerlendirme yapılmadığını, bu hususta kararın ilk derece mahkemesince tartışılması gerektiğini belirtti.
Mütalaasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına da değinen savcı, “din ve inanç özgürlüğü söz konusu olduğunda başkalarına zarar verecek nitelikteki söylemlerden ve saygısızlık edecek davranışlardan kaçınılması gerektiğini” söyledi. Savcı, Aygün’ün 31 Mart 2020’de sosyal medyadan yaptığı “IBAN suresi ayet 1 ey IBAN edenler… Biz size ayrı bankalardan IBAN numaraları verdik ki IBAN edesiniz diye, hiç şüphesiz ki ahiret gününde IBAN edenle IBAN etmeyenler ayrılacaktır!” paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını iddia etti: “Söz konusu paylaşımlarda İslam Dinini Kur’an-ı Kerim’in iman ve ahiretle ilgili ayetleri alay edilerek dini değerlerin aşağılandığı, söz konusu aşağılamanın alenen basın-yayın yoluyla gerçekleştiği, söz konusu paylaşımların ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilemeyeceği gibi içeriğinde haber bulunmadığından haber verme hürriyetinin de söz konusu olmadığı, söz konusu suçun oluşabilmesi için kanunun objektif cezalandırabilme şartı olarak aradığı fiilin “kamu barışını bozmaya elverişli” olması şartının da bu paylaşım dolayısıyla gerçekleştiği…”
Ne olmuştu?
Gazeteci Hakan Aygün, Covid-19 salgını nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatılan bağış kampanyasına ilişkin bir ifadenin yer aldığı paylaşımı nedeniyle 2 Nisan 2020 tarihinde Bodrum’da gözaltına alınmıştı. Tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilen Aygün, 3 Nisan’da Bodrum Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararıyla tutuklanarak Muğla E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gönderilmişti.
Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 6 Nisan 2020 tarihli iddianamede, Aygün’ün “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme”, “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçlarından cezalandırılması istenmişti. Aygün, davanın 6 Mayıs 2020 tarihili ilk duruşmasında tahliye edilmişti. Tahliye edildiği gün hakkında ikinci bir iddianame düzenlenen Aygün’ün
“halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamaktan” cezalandırılması istenmişti. Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesi, 15 Mayıs 2020 tarihinde iki iddianamenin birleştirilmesine karar vermişti.