Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Duruşmanın ilk gününde sanık savunmaları tamamlandı. Avukatların savunmalarına devam etmeleri için duruşmaya 25 Nisan’a kadar ara verildi
CANSU PİŞKİN, İSTANBUL
Aralarında tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın da bulunduğu toplam 17 sanığın yargılandığı Gezi-15 Temmuz davasının karar duruşmasının görülmesine 22 Nisan 2022 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde başlandı.
Sanık, avukat ve izleyici sayısının fazla olması nedeniyle İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinin büyük salonunda yapılan duruşmada, Gezi Davası sanıklarından Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekci ve avukatları hazır bulundu. Davanın tek tutuklu sanığı olan ve 4,5 yıldır cezaevinde bulunan Osman Kavala ise duruşmaya SEGBİS ile bağlandı.
P24’ün takip ettiği davayı, aralarında HDP ve CHP Milletvekillerinin de bulunduğu çok sayıda gözlemci izledi.
Dava kapsamında 4 Mart tarihinde esas hakkındaki mütalaasını sunan savcı, Kavala ve Mücella Yapıcı hakkında “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” (TCK 312) suçundan ağırlaştırılmış müebbet; Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçunu “yardım eden sıfatıyla” (TCK 39) işledikleri gerekçesiyle 15 yıldan 20 yıla dek hapis talep etmişti.
Savcı, haklarında yakalama kararı bulunan Pınar Öğün, Henri Barkey, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Mehmet Ali Alabora, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi hakkındaki dosyanın ise ayrılmasını talep etmişti.
“Sadece beraat değil özür de bekliyorum”
Duruşmanın başında söz alan savcı, mütalaasını tekrar etti. Ardından mahkeme salonunda bulunan sanıkların esas hakkında savunmalarına geçildi.
İlk savunmayı yapan Açık Toplum Vakfı Türkiye eski kurucu direktörü ve Anadolu Kültür Yönetim Kurulu üyelerinden Ali Hakan Altınay, Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfına yönelik iddiaların İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada yargılama konusu yapıldığını ve MASAK raporunda bu kuruluşlardan Gezi protestolarına finansman sağlandığına dair herhangi bir delil bulunmadığını anımsattı.
“Ama iddia makamı bunlar yok sayıyor” diyen Altınay, Gezi protestolarıyla bağlantılı olarak telefon konuşmalarının dinlenmesi emrini veren savcı ve yargıçların FETÖ/PDY üyeliği soruşturması kapsamında yargılanıp tutuklandığını ancak kendisinin bu dinlemeler temelinde hâlâ yargılandığını aktardı. Altınay, “Sadece beraatımı talep etmiyorum. Kallavi de bir özür istiyorum” diye konuştu.
Altınay'ın ardından Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) üyesi Mücella Yapıcı esas hakkındaki savunmasını sunmak üzere söz aldı. Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman ile birlikte ortak hazırladıkları müşterek savunmayı okudu.
“Sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz için yargılanıyoruz”
Haklarındaki suçlamaların somut bir delile dayanmadığını söyleyen Yapıcı, şu ifadelere yer verdi: “Niyetinizi ve korkularınızı biliyor, bu beyhude çabalarınızı reddediyoruz. İddia makamı çaresizce ve defalarca iddia etse de Gezi’nin içeriden veya dışarıdan bir şefi, reisi, talimat vereni, tepe örgütü, finansörü yoktur. Gezi Direnişi'ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan bir eyleme dönüştürme çabası hiçbir delile, tanıklığa ya da başkaca bir somut gerçekliğe dayanmıyor. Sadece temelsiz bir yorumdan ibaret. Tüm bu gerçekliğe karşı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Türk Ceza Kanunu’nun ‘Anayasal Düzene Karşı Suçlar’ bölümünde yer alan 312. maddesi uyarınca cezalandırılmamızı istiyor. Ben ve arkadaşlarımın haklarını kullanması ve Anayasal görevlerini yerine getirmesi Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi uyarınca 'hükümete karşı suç' olarak nitelenemez. Gezi Parkı eylemlerinin tasarlanmış bir komplo olduğu iddiasını öne sürmek gerçek dışıdır.”
Taksim Dayanışmasına ilişkin iddiaları da yalanlayan Yapıcı savunmasını şöyle tamamladı: “Taksim Dayanışma tarafından alınan kararların hiçbiri kapalı kapılar ardında alınmadı. Gezi süresince hiçbir şekilde fon kullanılmadı. Gezi süresince tüm ihtiyaçlar imece usulü karşılandı. Bu iddianame ve esas hakkında mütalaa akla, vicdana sığmıyor, adalet barındırmıyor, bilime dayanmıyor, insan olmanın gereklerine saygı duymuyor. Gezi Parkı protestolarına katılan milyonlarca insan, yurttaşlık haklarını savunuyordu. Bu, her bir yurttaşın sorumluluğudur, biz sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz için yargılanıyoruz. Söyleyecek söz bulamıyorum. Benim sözüm bitti.”
“Hukukçular olarak Anayasaya aykırı davranamazsınız”
Mücella Yapıcı'nın ardından söz alan film yapımcısı ve gazeteci Çiğdem Mater, “Beraat ettiğimiz ilk yargılamadan iki sene sonra neredeyse ilk yargılamada sunulan mütalaanın aynısı sunuldu. Bu iddianameler ve mütalaalar Gezi'nin toplum hafızasındaki yerini değiştiremeyecektir” dedi.
Hiç yapmadığı bir filmden cezalandırılmasının istendiğini belirten Mater, “İddia makamı bana bir kez olsun sorsaydı filmi çektiğim yönündeki kanaatini değiştirebilirdim. Yapılmamış bir filmle hükümeti zor durumda bırakmam haliyle mümkün değil” diye konuştu.
Suçlamaya delil olarak gösterilen tapelerin hukuksuz toplandığına dikkat çeken Mater savunmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Dosyada önünüze konulan tapeler Anayasal koruma altında olan kişisel verilerim. Bir dönemin karanlık aktörleri tarafından hukuksuz bir şekilde dinlendim. Dolayısıyla mahkemenin ve savcılığın bunları yeniden kıymetlendirme olarak görmesini kabul edemem. Anayasal hakkımız olan düşünce ve ifade özgürlüğümüzü dilediğimiz kadar kullanabiliriz. Sizler hukukçular olarak Anayasaya aykırı davranamazsınız. Üzerime atılı tüm suçlamaları reddediyor beraat talep ediyorum.”
“Bu bir yargılama değil politik temaşa”
Esasa ilişkin savunmasını yapan sinemacı ve eski Anadolu Kültür çalışanı Mine Özerden, tarafına yöneltilen suçlamaya ilişkin iddiaların kanıtlanması yönündeki taleplerinin mahkemece reddedildiğini belirtti. “Bizim dava mevcut haliyle dizi olsa daha üçüncü bölüm yayınlanmadan yayından kaldırılır. Öyle mantıksız bir senaryo” diyen Özerden, hakkındaki iddiaların asılsız olduğunu tekrarlayarak beraatını talep etti.
Özerden’in ardından söz alan avukat ve Taksim Dayanışması üyesi Can Atalay yargılamanın politik olduğuna dair önceki duruşmalarda yaptığı değerlendirmelerini tekrarladı.
“Bu bir yargılama faaliyeti değildir. Bu politik bir temaşa. Sırf Recep Tayyip Erdoğan istedi diye bize ceza vereceksiniz” diyen Atalay yargılama sürecindeki usul ihlallerine de de değindi. Atalay, celse arasında sunulan mütalaanın takip eden duruşma sırasında mahkemede okunmadığını ve sanıklara ulaştırılmadığını ancak buna rağmen geçen duruşmada sanıklara savunma için son kez süre verildiğini hatırlattı. Yapıcı ve Kahraman’la birlikte hazırladıkları müşterek savunmayı okuyan Atalay, sözlerini “Esas hakkında mütalaa bize teslim olun diyor. Asıl siz teslim olun” diyerek tamamladı.
Atalay'ın ardından söz alan şehir plancısı ve akademisyen Tayfun Kahraman da Yapıcı ve Atalay’la birlikte esas hakkında mütalaaya karşı hazırladıkları müşterek savunmayı okudu. Gezi protestoları esnasında maruz kaldıkları polis şiddetini hatırlatan Kahraman, “Dayak yemekle darbe olmaz. Biz dayak yedik siz de bizi darbe yapmaktan yargılıyorsunuz. Delil üretmeye çalışan, bir delil sunmayan bir mütalaa var karşımızda. Biz meslek odaları olarak kente karşı işlenen suçlara karşı durmaya devam edeceğiz. Beraat talep ediyorum” dedi.
Anadolu Kültür Yönetim kurulu Başkan Vekili Yiğit Ali Ekmekçi ise esas hakkındaki savunmasında şu ifadelere yer verdi: “Anadolu Kültür A.Ş.’nin Gezi olaylarını fonladığı iddia ediliyor. Anadolu Kültür tarafından Gezi’ye giden bir kuruş tespit edilememiştir. Bunlar mütalaada yer alan MASAK raporunda da belirlenmiştir. Gezi olaylarından çok önce eğitimden geçtiğimiz iddia ediliyor. Hiçbir somut delile dayanmayan bu pervasız suçlama gerçek dışıdır. Savcılık belge ve bilgilere dayanmadan kurgusal bir şekilde hareket etmiş, görevini istismar etmiştir. Bu dava mahkeme salonlarında hukuk çerçevesinde değil televizyon ekranlarında, parti grup toplantılarında tartışılmıştır. Savcılığın hayal mahsulü bütün suçlamaları reddediyorum. Akla, mantığa aykırı girişimlere son verilmesini talep ediyorum.”
“Komplo teorileriyle doldurulmuş tuhaf bir iddianame”
Mahkeme salonunda hazır bulunan sanık ifadelerinin tamamlanmasının ardından duruşmaya tutuklu bulunduğu cezaevinden SEGBİS ile bağlanan Osman Kavala söz aldı. Soyut gerekçelerle tutukluluğunun sürdürülmesi sebebiyle daha önce artık savunma yapmama kararı aldığını hatırlatan Kavala, alınacak karara etki edeceğini düşünmese de “kamuoyuna saygı gereği” bazı açıklamalarda bulunacağını söyledi.
Kavala, yargı sürecinin siyasi etki ile deformasyona uğratıldığını ve kamu yetkisinin kötüye kullanılarak gerçekleştirilen hürriyetten yoksun bırakma eylemi haline dönüştürüldüğünü belirtti.
Hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen ihlal kararına değinen Kavala şöyle konuştu: “AİHM kararında da belirtildiği gibi, bu sözde delillerin herhangi bir yasadışı faaliyeti gösterir nitelikte olmamasından dolayı, Gezi davası beraat kararlarıyla sonuçlandı. Anlaşılan bu karar Cumhurbaşkanı’nın tepkisini çekince, tutukluluğumu devam ettirmek için, önce, re’sen tahliye edildiğim darbe girişimine katılma suçlamasıyla, sonra da aynı sözde deliller kullanılarak yasalara, yasalardaki tanımlara aykırı biçimde kurgulanan casusluk suçlamasıyla, tutuklandım. Her iki suçlamayı içeren komplo teorileriyle ve yanıltıcı beyanlarla doldurulmuş tuhaf bir iddianame hazırlandı.”
“Soros iktidar çevresiyle görüşmelerine devam etti”
“Casusluk” suçlamasıyla yargılandığı 15 Temmuz darbe girişimi dosyasındaki tutarsızlıklara da değinen Kavala, “Bütün bu faaliyetlerde Henri Barkey ile sıkı bir iş birliği içinde çalışmışım, ancak çalışmalar çok profesyonelce yürütüldüğü için bu iş birliğini kanıtlayacak delil bulunamamış. Buna rağmen, Henri Barkey’in 10 Mart 2016 tarihinde Adana’ya gittiğinde benim aynı tarihte Fransa’da olmam gibi önemli bulgulara ulaşılmış” ifadelerini kullandı.
Kavala, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlatıp dosyasını AİHM’ye gönderme kararı almasından sonra davanın hızla hükme götürüldüğünü de savundu.
Kavala şu ifadeleri kullandı: “Kanıtsız ve mantıksız olarak birleştirilen davalar ayrıştırıldı. Mütalaada görüldüğü gibi, artık ihtiyaç kalmadığı için tutukluluğumu uzatmak için icat edilmiş suçların, ipe sapa gelmez iddiaların yer aldığı ikinci iddianamenin [15 Temmuz darbe girişimiyle bağlantılı casusluk] kullanım süresi sona ermiş oldu. Gezi protestolarının Soros ve dış güçlerce hükümeti devirmek amaçlı bir kalkışma olarak planlandığı, iki yıl boyunca hazırlandıktan sonra sahneye konulduğu, benim bunun organizasyonunu gerçekleştirdiğim kurgusunun, daha sonra FETÖ üyeliğinden yargılanan KOM dairesi yöneticileri tarafından kaleme alınmış olduğunu iddianamenin ekindeki fezlekeden biliyoruz.”
“Kalkışmayı planladığı ve finanse ettiği iddia edilen George Soros’la iktidar çevresinden siyasetçilerin görüşmeleri de Gezi olaylarından sonra kesilmedi; Soros’un Kasım 2015 tarihinde ülkemize geldiğinde yetkililerle görüşme yaptığını biliyoruz. Siyasi amaçlar için yargıyı araç olarak kullanma anlayışı ve adaleti yanıltma yöntemleri tahkim edilerek sürdürüldü.”
“Mütalaa, iddianamedeki kurguya sadık kaldı”
Duruşma savcısı Edip Şahiner’in mütalaasının Gezi iddianamesindeki kurguya sadık kaldığını ifade eden Kavala, “Benim bu eylemleri planladığım, organize ettiğim, yönettiğim; Gezi Parkı’na bir masa, bir hoparlör, poğaça ve eczaneden alınan ağız maskeleri götürerek kalkışmanın maddi ihtiyaçlarını karşılamış olduğum; iki kişiyle birkaç telefon görüşmesi yaparak aralarında siyasi partilerin de bulunduğu 70’e yakın kuruluşun oluşturduğu Taksim Dayanışması Platformu’nu yönlendirmiş olduğum da saçmalık düzeyinde bir iddiadır. Zaten iddianamede de böyle bir bulgu mevcut değildir. Hukuksuz dinlemeler sonucu bana ait oldukları iddiasıyla iddianameye yerleştirilen sözlerden hiçbiri bu yönde bir niyeti yansıtmamaktadır” diye konuştu.
Kavala savunmasını şu sözlerle tamamladı: “Hayatımın dört buçuk yılını kaybettikten sonra teselli bulabileceğim şey, yaşadıklarımın yargıdaki sorunlarla yüzleşilmesine katkıda bulunması ve benden sonra yargı karşısına çıkacak olanların daha adil bir muamele görmeleri ihtimalidir.”
Sanıkların esas hakkındaki savunmalarının tamamlanmasından sonra sanık avukatları sırayla söz alarak beraat talep etti. Mahkeme başkanı Altınay’ın avukatı Tora Pekin’i, “savunması uzun sürdüğü” gerekçesiyle uyardı. Mahkeme başkanı Pekin’e “50 dakika oldu. Size 10 dakika veriyorum, tamamlayın” dedi. Pekin ve salondaki diğer sanık avukatları böyle bir süre verilemeyeceğini belirterek itiraz etti. Pekin, “Ne zaman dosyadaki eksiklikleri söylesek hemen toparlayın diyorsunuz” diye cevap verdi.
Kavala'nın savunmasının tam metnine buradan ulaşılabilir.
Sanık avukatlarının savunmasına devam edilmesi için duruşmaya pazartesi gününe kadar ara verildi.
Dava geçmişi
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Gezi davasının 18 Şubat 2020 tarihli karar duruşmasında, Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden hakkında beraat ve tutuklu sanık Osman Kavala hakkında tahliye kararı verilmişti.
Yurtdışındaki sanıklar Can Dündar, Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Öğün, Gökçe Tüylüoğlu, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi’nin dosyaları ise ayrılmıştı. Ancak aynı gün Kavala, bu kez 15 Temmuz darbe girişimi ile alakalı olarak “darbe” ve “casusluk” suçlamalarıyla yeniden tutuklanmıştı.
Ocak 2021’de, yerel mahkeme tarafından verilen beraat kararı istinaf mahkemesi tarafından bozuldu ve dosya yeniden yargılama için İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Şubat 2021’de Kavala ile birlikte Amerikalı akademisyen Henri Barkey’in “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “casusluk” suçlamalarıyla yargılandığı dava dosyası Gezi davası ile birleştirildi. Nisan 2021’de yurtdışındaki sanıkların dosyası da ana dosya ile birleştirildi.
Gezi davasında yargılanan 16 kişi hakkında “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “mala zarar verme”, “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi”, “ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme”, “nitelikli yağma”, “nitelikli yaralama”, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” suçlamalarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Gezi eylemlerine ilişkin Beşiktaş taraftar grubu Çarşı’ya “hükümeti yıkmaya teşebbüs” ve “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “suç örgütüne üye olma”, “kamu görevlilerinin görevini yapmasını engelleme” suçlamalarıyla açılan 35 sanıklı davada ise İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Aralık 2015’te beraat kararı vermişti.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi ise Nisan 2021’de kararı oybirliğiyle bozmuştu. Bozma kararına gerekçe olarak, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve beraat kararlarını bozulmasıyla yeniden başlayan Gezi davası ile birleştirilme hususunun değerlendirilmemesi gösterilmişti.
30. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi Mahmut Başbuğ, dosyaları birleştirme önerisini ilettiği 13. Ağır Ceza Mahkemesine 28 Temmuz’da geçici görevlendirmeyle gitti ve bu mahkemede talep onaylandı. Başbuğ’un başkanlık yaptığı duruşmada dosyaların birleşmesine ve yargılamanın 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmesine karar verildi.
Avrupa Konseyi’nin icra organı Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen serbest bırakılmayan iş insanı Osman Kavala davasının AİHM’e havale edilmesine dair kararı 2 Şubat 2022’de oyçokluğuyla kabul etti ve Türkiye’ye yönelik ihlal sürecini tresmen başladı.
21 Şubat 2022’de görülen duruşmada 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Çarşı ve Gezi dosyalarını ayırdı.
* Çizim: Murat Başol