Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ - İkinci kez tutuklanmasının yıldönümünde Demirtaş Davası ve bir yargı tacizi hikayesi

ANALİZ - İkinci kez tutuklanmasının yıldönümünde Demirtaş Davası ve bir yargı tacizi hikayesi

Gelinen nokta, en yüksek mahkemeden hak ihlali ve tahliye kararı alsanız bile, siyasi irade izin vermediği sürece özgürlüğünüze kavuşmanızın mümkün olmadığının en açık ve somut göstergesi

Av. Benan Molu*

Bugün, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşmak üzereyken ikinci kez tutuklanmasının yıldönümü. Demirtaş, eş başkan Figen Yüksekdağ ile birlikte bir yıl önce bugün, 20 Eylül 2019 tarihinde, apar topar, yeniden tutuklandı.

Bu ikinci tutukluluk ve ikinci tutukluluğa kadar gelen süreç, önceki dönem Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin tabiriyle Türkiye’deki muhaliflerin yıllardır maruz kaldığı “yargı tacizi”nin de kısa bir özeti ve geçmişi Demirtaş’ın eş başkan seçildiği 2014 yılına kadar uzanıyor.

10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi, 6-8 Ekim 2014 tarihinde yaşanan Kobane eylemleri, 7 Mart 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” açıklaması ve 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesinde 18 Mart 2015 tarihinde Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” cevabı, bugünlere zemin hazırladı.

20 Mayıs 2016 günü Anayasa’ya eklenen geçici 20. maddeyle, Anayasa’ya aykırı olarak dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından, 4 Kasım 2016 tarihinde başlayan bir operasyonla aralarında Demirtaş’ın da olduğu HDP'li milletvekilleri gözaltına alındı ve sonrasında tutuklandı.

Sulh Ceza Hakimliği’nin tutuklama kararına göre Demirtaş’a isnat edilen iki suç vardı: Terör örgütü üyesi olmak ve suç işlemeye tahrik etmek. Bu suçlamaların dayanağı olarak ise, altısı Türkiye’nin en büyük ikinci muhalefet partisinin eş genel başkanı ve bir milletvekili olarak Meclis’te ve Meclis dışında yaptığı siyasi açıklamaları; biri Diyarbakır’da katıldığı bir toplantı; biri HDP’nin Kobane eylemleriyle ilgili tweeti ve biri de tamamı siyasi faaliyetleri ve açıklamalarından oluşan soruşturmalar olmak üzere dokuz delil gösterildi.

Bu delillerle ve hepsi birbirinin aynı, ilgili kanun maddesine değinmek dışında gerekçe içermeyen kararlarla yıllardır tutuklu olan Demirtaş, 48 aylık milletvekilliği döneminin 19 ayını cezaevinde, Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve ülkenin en önemli referandumlarından biri olan Anayasa referandumu sürecini, diğer adaylarla eşit olmayan koşullarda yarışarak ve eş genel başkanı olduğu partiyi ve kendisine oy veren seçmenleri gerektiği gibi temsil edemeyerek geçirdi.

Bütün bunları dikkate almayan Anayasa Mahkemesi, Demirtaş adına yapılan bireysel başvuruyu 21 Aralık 2017 tarihinde açıkça dayanaktan yoksun buldu.[1] Başvuruda, Demirtaş’ın "hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevini yerine getirememesi" nedeniyle haklarının ihlal edildiği belirtiliyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise, 20 Kasım 2018 tarihli kararıyla Demirtaş’ın gerekçesiz bir şekilde tutuklanması, tutukluluk halinin devam ettirilmesi ve milletvekili olarak faaliyet yürütememesi nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ve serbest seçim hakkının ihlal edildiğine karar verdi.[2]

AİHM, ayrıca Türkiye’ye karşı bir davada ilk kez, Türkiye’de muhaliflere yönelik yargı tacizini, insan hakları ihlallerinin genel durumunu ve Cumhurbaşkanı gibi üst düzey devlet görevlilerinin Demirtaş’ı hedef alan açıklamalarını dikkate alarak, Demirtaş’ın siyasi sebeplerle, susturulmak ve cezalandırılmak amacıyla tutuklandığına, yani İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Zira AİHM’ye göre “tehdit altında olan yalnızca Demirtaş’ın bireysel hak ve özgürlükleri değil tüm demokratik sistemin kendisi”ydi ve Demirtaş’ın tutukluluk halinin devam ettirilmesinin ardında yatan birincil amaç, “çoğulculuğu boğmak ve siyasi tartışma özgürlüğünü kısıtlamak”tı”.[3] Bunun yanı sıra AİHM, bu ihlale derhal son verilmesini ve Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istedi.

Ancak bu karardan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” dedi; bu açıklamanın ardından Demirtaş’a tutuklu olmadığı başka bir dosya kapsamında, Türkiye’de örgüt propagandası yapma suçundan bir kişiye verilmiş en yüksek cezalardan biri olan 4 yıl 8 aylık hapis cezası, yine daha önce görülmemiş bir hızda onandı. Demirtaş, bu cezayla hükümlü hale getirildi ve AİHM’nin  “derhal tahliye” kararının uygulanması imkânsız kılındı.[4]

Uygulanmayan bu AİHM kararına karşı Demirtaş ve Hükümet tarafından yapılan itirazlar kabul edildi ve 18 Eylül 2019 tarihinde, yani bundan bir yıl önce, AİHM Büyük Dairesi’nde bir duruşma yapıldı. Bu duruşmadan önce şaşırtıcı bir şey oldu ve duruşmadan 16 gün önce, yani 2 Eylül 2019 tarihinde, 4 Kasım 2016’dan bu yana tutuklu yargılandığı ve tahliyesine yönelik bütün taleplerin ve itirazların 69 kez reddedildiği davada, Demirtaş’ın bir anda tahliye edilmesine karar verildi.

Tahliye kararının ardından Demirtaş'ın denetimli serbestlik başvurusu için tutuklu kaldığı sürenin mahkûmiyet hükmünden mahsubu için başvuru yapıldı. Büyük Daire duruşmasından iki gün sonra, 20 Eylül 2019 tarihinde mahsup talebinin kabul edilmesiyle birlikte Demirtaş’ın serbest kalmasının önü açıldı.

Demirtaş’ın serbest bırakılmasının beklendiği 20 Eylül 2019 günü, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, telefon ile Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi Müdürlüğü'nü arayarak Demirtaş’ın SEGBİS odasında hazır edilmesini istedi. Hangi amaçla çağrıldığını öğrenmek üzere SEGBİS odasına çıkan Demirtaş’ın, avukatları yanında olmadan, 6-8 Ekim olayları ile ilgili yıllar sonra bir kez daha ifadesi alındı.

Aynı gün, Demirtaş’ın avukatlarına da telefon edilerek Demirtaş’ın tutuklamaya sevk edildiği söylendi ve Demirtaş, 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklandığı, 2 Eylül 2019 tarihinde tahliye edildiği ve esası itibarıyla HDP merkez yönetim kurulu tarafından atılan tweetle ilgili hala Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması süren davadan dolayı, sadece suç isnatları yani Ceza Kanunu’nda yer alan suç isimleri değiştirilerek ikinci kez tutuklandı. Üstelik Demirtaş, hakkında ikinci kez tutuklama kararı verilen bu yeni dosyada şüpheli dahi değildi. Tutuklama kararından bir gün sonra Cumhurbaşkanı, “bunları bırakamayız, bırakırsak şehitlerimiz bizden hesap sorar” dedi.

AİHM’nin “susturma ve cezalandırma amacıyla” özgürlüğünden alıkonulduğunu söylediği Demirtaş, özgürlüğüne kavuşamasın diye, halihazırda yargılanmakta olduğu olaylarla ilgili olarak farklı suçlamalarla, şüpheli olmadığı bir soruşturma kapsamında bugün itibarıyla bir yıldır, iddianamesi dahi olmadan tutuklu bulunuyor.

Elbette ikinci tutuklulukla ilgili de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapıldı. 7 Kasım 2019 tarihinde yapılan başvuru, 8 Haziran 2020 tarihinde Adalet Bakanlığı görüşüne cevapların sunulmasının ardından karar verilmesine hazır bir aşamada, bekliyor. Anayasa Mahkemesi’nin tahliye olduktan sonra farklı suçlamalarla ama özünde aynı suçlamayla yeniden tutuklanan kişiler için bu yaz verdiği ihlal kararlarının Demirtaş için de uygulanması gerekiyor.[5] Ayrıca yaklaşık bir yıl önce yapılan bu başvuruda hala karar çıkmaması nedeniyle yapılan AİHM başvurusu da 2 Mart 2020 tarihinden beri Mahkeme önünde.

Bu sırada Anayasa Mahkemesi, Demirtaş’la ilgili bir karar daha verdi ve diğer ihlal iddialarını ayrıca incelemeye gerek görmeyerek, Demirtaş’ın 4 Kasım 2016- 7 Aralık 2018 tarihleri arasındaki tutukluluk halinin makul süreyi aştığına karar verdi. 20 Eylül 2019 tarihli ikinci tutukluluğu, aslında birinci tutukluluğun bir devamı niteliğinde olduğundan, Demirtaş’ın makul şüphe, somut delil ve gerekçe olmadan cezaevinde kalmaya devam ettiği her gün makul süreyi aşan uzun tutukluluk oluyor ve kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali anlamına geliyor.

Bütün bunların altında yatan cezalandırma iradesini ortaya koyan olay örgüsüne rağmen Demirtaş, dört yıla yakın bir süredir cezaevinde; elimizde onlarca yeni soruşturma, yeni dava, Anayasa ve İnsan Hakları Mahkemesi başvurusu ve kararıyla…

Gelinen nokta, en yüksek mahkemeden hak ihlali ve tahliye kararı alsanız bile, siyasi irade izin vermediği sürece özgürlüğünüze kavuşmanızın mümkün olmadığının en açık ve somut göstergesi, ki bu durum artık İnsan Hakları Komiseri’nin de vurguladığı üzere, kötü muamele noktasına varmış durumda.[6]

Şimdi öncelikle, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir daha bu kadar ağır insan hakları ihlalleri yaşanmaması için kurulan AİHM’nin Büyük Dairesi’nin Demirtaş’ın yıllardır yaşadığı yargı tacizini tanıyacak, bu ağır insan hakları ihlallerine bir son verecek ve tekrarlanmasını önleme iradesini ortaya koyacak bir karar vermesi ve bunu da en kısa zamanda açıklaması bekleniyor. Sonrası, o kararı uygulatabilmek için yine yeni yeniden verilecek başka bir mücadelenin konusu.

 

* Benan Molu, insan hakları hukukçusu ve Selahattin Demirtaş’ın avukatlarındandır.

 

 

 


[1] Selahattin Demirtaş başvurusu, Başvuru No: 2016/25189, 21.12.2017.

[2] Selahattin Demirtaş v. Türkiye (no. 2), Başvuru No: 14305/17, 20.11.2018.

[3] Selahattin Demirtaş v. Türkiye (no. 2), para. 273.

[4] Selahattin Demirtaş, söz konusu davada Sırrı Süreyya Önder ile birlikte yargılanmış, aynı gün hapis cezası almış ve Demirtaş ve Önder adına aynı gün Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulmuştu. Anayasa Mahkemesi, Önder’e verilen cezanın Önder’in ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermesine karşın, Demirtaş’ın başvurusunda uzun süre hareketsiz kalmıştı. İstinaf kararlarına karşı Yargıtay yolunu açan yasal değişiklikten sonra Demirtaş’a verilen ceza Yargıtay taşındı, böylece Demirtaş’ın ‘hükümlü’ statüsü kalkmış oldu.

[5] Abdullah Kılıç başvurusu, Başvuru No: 2016/25356, 08.01.2020, para. 85; Cihan Acar başvurusu, Başvuru No: 2017/26110, 27.02.2020, para. 74-75; Yetkin Yıldız başvurusu, Başvuru No: 2018/3292, 23.06.2020.

[6]  https://www.coe.int/en/web/commissioner/-/the-reaction-of-the-council-of-europe-commissioner-for-human-rights-to-the-re-arrest-of-osman-kavala, 19.02.2020.

Yukarı