Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ | İnsan Hakları Eylem Planı: "Yatalak hastaya yapılan makyaj"

ANALİZ | İnsan Hakları Eylem Planı:

Uygulamaya ilişkin net bir takvimin ortaya konulmaması, sivil toplum örgütlerinin insan haklarının korunması mekanizmasına dahil edilmemesi, alınacak tedbirlere dair somut ifadelere yer verilmemesi, planın uygulanması konusunda şüphe uyandırıyor

 

CANAN COŞKUN

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 Mart’ta açıkladığı “İnsan Hakları Eylem Planı” hak savunucuları, hukukçular ve siyasetçilerin eleştirilerinin odağında.

 

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve hukuk alanında bir takım reformlar vaat eden eylem planında iki yıllık bir zaman diliminde uygulamaya konulacak 11 temel ilke, 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyet yer alıyor. Eylem planının nihai hedefinin “sivil bir anayasa” olduğu belirtiliyor. Ancak Erdoğan’ın açıklamalarında değindiği, özellikle ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi başlığı altında sıralanan bazı adımların kapsamının belirsizliği ve alınacak tedbirlerin soyut ifadelerle geçiştirilmesi planın uygulanması konusunda şüphe uyandırıyor.

 

Yargı bağımsızlığı ve âdil yargılanma hakkı, ifade, örgütlenme ve din özgürlüklerinin korunması, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi, mülkiyet hakkının korunması ve kırılgan kesimlerin korunması başlıkları altında sıralanan hedefler çözüm odaklı olmadığı, belirsiz ve soyut olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor, “yatalak hastaya yapılan makyaj” şeklinde tanımlanıyor.

 

Eylem planının uygulanmasına ilişkin net bir takvimin ortaya konulmamış olması ve sivil toplum örgütlerinin insan haklarının korunması mekanizmasına dahil edilmemesi de eleştirilen temel konular arasında.

 

Hukukçular, siyasetçiler ve hak savunucularından, eylem planını ifade özgürlüğüne ve sivil topluma olası etkileri yönünden değerlendirmelerini istedik:

 

Sistemin iflas ettiğinin itirafı

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye Direktörü Emma Sinclair-Webb, Eylem Planı’nda çok fazla genelleme, teknik detay ve muğlak ifade bulunduğunun altını çiziyor: “Böyle teknik düzenlemelerin bu metinde yer almaması gerekiyor. Çoğu insan bunların ne anlama geldiğini anlamayabilir. Mesela kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı ve katalog suçlarla ilgili ‘Artık tutuklama için somut delil şartı aranacak’ deniliyor. Bunun reform olarak sayılmaması gerekir. Bir bakımdan, dolaylı bir şekilde somut delil olmadan tutuklama yapıldığını kabul ediyorlar. Oysa mevcut tutuklulukların tekrar gözden geçirilmesi ya da bu kişilerin tahliye edilmesi gerekirdi. Binlerce insan haksızlığa maruz kalıyor demek ki keyfî tutukluluk nedeniyle.”

 

Düzenlemenin uygulamada nasıl hayata geçeceğine dair de şüpheler var. Eylem planının mevcut uygulamadaki sorunların itirafı niteliğinde olduğunun altını çizen Sinclair-Webb, “Düzenlemeyle artık şafak baskını yapılmayacağı mesajı veriliyor. Peki bu mesaj polise ve İçişleri Bakanlığı’na da verilecek mi?” diyor ve ekliyor: “Eylem planıyla sulh ceza hâkimliklerine dikey itiraz mekanizması getiriliyor. Aslında dolaylı olarak bu sistemin iflas ettiğini söylüyorlar.”

 

Eylem planının hazırlanma sürecinde düzenlenen çalıştaylardan birine katıldığını anlatan Sinclair-Webb, çalıştaya katılan bazı tecrübeli hâkimlerin sulh ceza hâkimliği sisteminden çok şikâyetçi olduklarına tanık olduğunu söylüyor. “Yargı sistemini altüst ettiğini söylüyorlardı. Bu çalıştaylarda sistemli bir istişare süreci işlemedi. Bizim insan haklarıyla ilgili raporlarımız var ve orada somut tavsiyelerde bulunuyoruz. Bunlardan daha fazla faydalanabilirlerdi.”

 

Eylem planının bir uygulama takvimi olmayışının da önemli bir eksiklik olduğunu ifade eden Sinclair-Webb, sözlerine şöyle devam ediyor: “Planların ne zaman ve nasıl gerçekleştirileceği belli değil. Esasa girilmediği için uygulamak çok zor olacak. Bu hafta farklı hamlelerle HDP’yi yok etmeye çalıştılar, geçen hafta insan hakları savunucularını cezalandırdılar. Önceki hafta Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini gözaltına aldılar. Şizofrenik bir durum bu.”

 

Planın duyurulmasındaki zamanlamaya da dikkat çekiyor Sinclair-Webb: “Gelecek hafta 9 Mart’ta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplanacak. Orada Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararları konuşulacak. Planın açıklanmasının zaman kazanma ve Avrupa’ya şirin görünme çabasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.”

 

Eylem planının söylemedikleri

 

İnsan hakları hukukçusu Kerem Altıparmak, eylem planında ne olduğuna bakarken “neyin olmadığına” da bakmak gerektiğinin altını çiziyor: “Birincisi, bu eylem planının aslında bir Avrupa Birliği projesinin sonucu olduğu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının uygulanmasına ilişkin bir şey olduğu anlaşılıyor. Ne olmadığına baktığımızda da şu anda Türkiye ile ilgili temel insan hakları problemlerinden birinin keyfî tutuklamalar olduğunu söyleyebiliriz. AİHM’in son dönemde verdiği Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Atilla Taş hakkındaki kararlardan ve önündeki dosyalardan yola çıkarak söylüyorum bunu. Keyfî tutuklamalara ilişkin düzenleme herhangi bir yenilik getirmiyor. Katalog suçları daraltmak sorunları çözmez. İki yıllık tutukluluk üst sınırı da çözmemişti. Eylem planıyla bu soruna nasıl bir çözüm bulunacağı da belli değil. Kaldı ki zaten hükümet Osman Kavala dosyasında verdiği eylem planında Türkiye’de tutuklama ile ilgili bir sorun olmadığını söylüyor. Açıklanan son eylem planında olmayanlardan biri bu konu.”

 

Altıparmak, ikinci olarak, eylem planında OHAL düzenlemelerinin kalıcılaşmasına yönelik bir madde de bulunmadığına dikkat çekiyor: “Ne ihraçlarla ilgili bir şey var, ne kapatılan derneklerle ilgili bir şey. Bu zamana yayılmış bir ihlâl alanı. Müdafi ile müvekkil görüşmelerinde kısıtlamaların kısmen kaldırılacağı belirtiliyor ancak somut bir şey söylenmiyor. Özellikle ifade özgürlüğü ve toplanma ve gösteri yürüyüşüne ilişkin bölüme bakın. Mevzuata bakılacağı, uygun olup olmadığının tespit edileceği gibi ucu açık sözler söyleniyor. Hakkari’de 245 gündür aralıksız olarak her türlü toplantı yasak. OHAL’in etkisini ve sonuçlarını ortadan kaldıracak hiçbir şey vaat edilmiyor.”

 

Altıparmak eleştirilerine şöyle devam ediyor: “Üçüncüsü, eylem planında siyasetçiler, gazeteciler ve sivil toplum üzerindeki yoğun baskıyı ortadan kaldıracak bir şey de yok. Siyasetçiler açısından bakarsanız kayyum atamadan milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına kadar bir şey görmüyorsunuz. Dernekler yasasını yeni değiştirdiler, insan hakları savunucuları açısından birçok sıkıntı çıkardılar. Buna ilişkin bir düzenleme de yok. Gazetecilerle ilgili de somut herhangi bir şey yok.

 

“Keyfî tutuklamalar, OHAL’in devamına ilişkin hükümler, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin hiçbir şey yok bu düzenlemede. Bunların merkezinde yer alan hukuk devleti konusunda da Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısıyla, hâkim ve savcıların ihraç edilmeleriyle ilgili bir husus da yok. Ancak kritik meselelerden biri sulh ceza hâkimliklerinin kararlarına itiraz ile ilgili. Diğeri de hâkimlere coğrafi güvence getirilmesiyle ilgili. Bu düzenlemeleri artık sulh ceza hâkimliklerine gerek kalmadı diye yorumluyorum. Sulh ceza hâkimlikleri kurulduğunda Venedik Komisyonu tarafından bu sisteminin hâkim tarafsızlığı ve bağımsızlığı açısından çok ciddi bir sorun yarattığı söylenmişti. Hükümet de böyle bir sorun yok demişti. İki gün öncesine kadar hükümetin pozisyonu buydu. Sistemde dikey itirazın yolunun açılacağını söylendiğine göre demek ki sulh ceza hâkimliklerinin kararlarının bozulacağına dair bir risk görmüyorlar. Bunu da manidar buluyorum. Sevinilecek bir durum değil çünkü hükümetin yargıya karşı kendini ne kadar güvende hissettiğini gösteren bir emare bu.”

 

“İnsan hakları komisyonu ihlalleri örtbasla meşgul

 

HDP Kocaeli Milletvekili ve Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu ise planı hak ihlâllerine yönelik tedbirler bakımından değerlendiriyor ve her açıklanan reform paketi ve eylem planının ardından ihlâllerin daha da arttığına dikkat çekerek bu kez de durumun daha kötüye gideceğinden endişe duyduğunu ifade ediyor:

 

“’Sistematik işkence yoktur’, ‘İşkenceye sıfır tolerans’ lafları AKP’lilerin klişe lafları. Ama icraatta bunu görmüyoruz. Ben İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesiyim. İşkence başvurularını, çıplak arama iddialarını defalarca bakanlığa sordum, araştırılmadı. İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na taşıdım, araştırılmadı. Şimdi bu konuda cezaevi görevlilerine eğitim verileceğini söylüyorlar, “kötü muamele yok" diyorlar. Bunlar sözle olmuyor ki! İnsan hakları eğitimini AKP ve MHP milletvekilleri alsın. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, ’İnsan Haklarını İhlâl Komisyonuna dönüştü. Tüm ihlâlleri örtbas etmekle meşguller.”

 

Adalet Bakanlığı’nın yanıtlaması istemiyle 2 binden fazla soru önergesi verdiğini hatırlatan Gergerlioğlu, önergelerine karşılık bir tane bile ihlâl kararı çıkmadığını söylüyor ve ekliyor: “Örneğin 2-3 ay önce Gökhan Gündüz Kırıkkale Cezaevi’nde darp edildikten sonra kolu kırılmıştı. Savcılık şüpheliler hakkında takipsizlik kararı vermişti. Daha sonra Anayasa Mahkemesi hak ihlâli kararı verdi. Bunun gibi birçok olay yaşanırken bu insanlar kulağının üstüne yatıyordu. Geçen hafta toplanan İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda Kırıkkale Cezaevi’ndeki yetkililerle ilgili araştırma yapılıp yapılmadığını sorduğumda hiçbir şey yapmaya niyetlerinin olmadıkları anlaşıldı.”

 

Çıplak arama şikayetlerini ve cezaevlerinde yaşanan diğer ihlâlleri gündeme getirdiği için hakkında açılan soruşturmaları hatırlatan Gergerlioğlu, bu nedenle “terörist, FETÖ’cü” olmakla itham edildiğini, gelinen noktada ise milletvekilliğinin düşürülmesi tehdidi ile karşı karşıya olduğunu belirtiyor.

 

Gergerlioğlu sözlerine şöyle devam ediyor: “Birileri hak ihlâl etsin, tazminat devletin kasasından yani hepimizin cebinden ödensin. Devletin hâli bu. Cafcaflı laflarla, süslü kelimelerle insan hakları eylem planı hazırlayıp güya Avrupa’ya şirin görünecekler. Bu kaçıncı eylem planı? Bundan öncekinde de ifade özgürlüğüyle ilgili sözler söylendi. Ne oldu? İhlâller daha da arttı. Aklımızla alay etmesinler. Biz gerçeği görüyoruz. Bu eylem planıyla yeni bir şey olmayacak, her şey daha da kötüye gidecek. Türkiye’nin makyaj tazelemeye ihtiyacı vardı. Bu makyajı yatalak hâle gelmiş bir hastaya yapıyorlar. O makyaj hiçkimseyi kandırmaz.”

 

“Özgürlükçü anlayışın egemen olması gerek”

 

İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise insan haklarında farkındalık yaratılmasının sivil toplum örgütlerinin korunması ve geliştirilmesi ile mümkün olduğunun, buna karşılık İnsan Hakları Eylem Planı’nda ağırlıklı olarak kamuya görev verildiğinin altını çiziyor.

 

Eylem planının sivil topluma bakışı açısından sorunlu olduğunu ifade eden Türkdoğan, planın barındırdığı çelişkiler ve çözüm odaklı somut adımlar içermemesi nedeniyle bir “iyi niyet belgesi” olmanın ötesine geçemeyeceğini belirtiyor:

 

“İnsan haklarında sivil alan yerine kamu alanının güçlendirilmesi hükümetin konuya bakışında hâlâ güvenlikçi tutumun egemen olduğunu gösteriyor. Oysa daha özgürlükçü bir bakış açısının egemen olması, sivil toplum örgütlerinin insan haklarının korunması mekanizmasına daha fazla dahil edilmesini sağlayacak önerilerin yapılması gerekirdi.

 

“Türkiye’nin eylem planında yazan amaçları yerine getirebilmesi için temel sorunlarını çözmesi yani bir çatışma çözümü gerçekleştirmesi gerekir. Bunun için de güvenlikçi anlayıştan özgürlükçü anlayışa geçecek yeni bir siyasi irade ortaya çıkarması gerekir. Türkiye gibi çatışma çözümü yaşamamış, Kürt meselesini çözmemiş, Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini yerine getirmemiş, vesayetçi rejimi sona erdirmemiş, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir sistem kurmamış, ifade özgürlüğünü sağlayamamış, demokratik ve sivil bir Anayasa yapmamış bir ülkenin bu taahhütleri yerine getirmesi çok zor. Böyle olunca birçok çelişki yumağı ortaya çıkıyor. İçişleri Bakanı’nın İHD’yi hedef gösterdiği bir yerde Adalet Bakanlığı bizi eylem planının çalışmalarına davet etti, görüşlerimizi sunduk. Peki bu çelişki nasıl giderilecek? Devletin kendisi de ciddi bir çelişki içinde. Bunun çözümü özgürlüklerden, sivil toplumdan yana tutum almaktır. Bu irade ortaya konulmazsa eylem planı bir iyi niyet belgesi olmaktan öteye geçemeyecek.”

Yukarı