Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

İşkenceyi haberleştirdikleri için tutuklanan dört gazeteci tahliye edildi

İşkenceyi haberleştirdikleri için tutuklanan dört gazeteci tahliye edildi

Adnan Bilen, Nazan Sala, Şehriban Abi ve Cemil Uğur, Van'da iki kişinin helikopterden atıldığı iddialarını haberleştirdikten sonra Ekim ayında tutuklanmıştı

 

CANAN COŞKUN, VAN

 

Van'ın Çatak ilçesinde iki kişinin helikopterden atıldığı iddialarını haberleştirdikten sonra tutuklanan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur, JinNews muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala ile aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınıp serbest bırakılan MA muhabiri Zeynep Durgut’un yargılandığı davanın ilk duruşması 2 Nisan 2021 tarihinde Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

 

İddianamede gazetecilere yaptıkları haberler ve çalıştıkları basın kuruluşları üzerinden “terör örgütü üyeliği” suçlaması yöneltiliyor. Sala, sosyal medya paylaşımları nedeniyle ayrıca “örgüt propagandası yapmakla” suçlanıyor.

 

P24 tarafından izlenen duruşmada mahkeme başkanının tavırları öne çıktı. Başkan, duruşmayı takip etmek üzere salona yalnızca dört gazeteci alınmasına izin verdi. Verdiği talimatla salondaki gazetecilerin elektronik cihazlarına el koyan mahkeme başkanı, duruşma salonunun kapısını kilitleterek avukat dahil olmak üzere salona kimsenin girmesine izin vermedi.

 

Bilen, Sala, Abi ve Uğur, duruşmaya Ekim ayından beri tutuklu bulundukları Van Cezaevi’nden SEGBİS aracılığıyla katıldı. Durgut ise Cizre’den SEGBİS ile bağlanarak savunmasını yaptı.

 

Duruşmada ilk savunmayı Adnan Bilen yaptı. Bilen, bu dava nezdinde bütün muhalif gazetecilerin yargılandığını söyledi. Bu sırada mahkeme başkanı, Bilen’in savunmasını keserek kendisiyle ilgili savunma yapması konusunda uyardı. Bilen ise şöyle devam etti:

 

“Yirmi yıldır gazeteciyim. Binlerce haber ve röportaj yaptım. Bugüne kadar bunlarla ilgili hiç yargılanmadım. Dosyaya sadece telefon konuşmaları ve fotoğraflar konulmuş. Emniyet’te telefon görüşmesini kimle yaptığım soruldu. Görüştüğüm kişi Van Tabip Odası başkanıydı. Kendisini haber için aramıştım. Diğer telefon görüşmem de bir avukatlaydı. Onunla da müvekkili hakkında konuştum. Bana müvekkili hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını tercüme etti. Bunlar nasıl suç olur? Suçlama konusu edilen fotoğraf da 2015’teki Newroz kutlamasında çektiğim fotoğraflardır. Bunlar suç diye iddianameye konmuş. Gazeteci suç olmasın diye arşivini yaksın mı? Bu şehirdeki bütün gazetecilerde o fotoğraf vardır. Televizyon kanallarında da yayınlandı bu görseller. İktidar 2002’den sonra bu bölgede kötü uygulamalar yaşanmasın diye bir belgesel hazırladı, bizden de bununla ilgili görseller aldı. Şimdi bu arşiv nasıl suç olur? Aynı fotoğrafı sosyal medya hesabımda paylaştığım için daha önce yargılandım ve hakkımdaki hükmün açıklanması geri bırakıldı. Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararına sarı basın kartımın olmaması da yazıldı. Bu ifade iddianamede de vardı. Sarı basın kartı bir akreditasyon kartıdır, gazeteci olduğumuzu belirlemez. Son dört ayda 682 kişinin basın kartı iptal edildi. Yabancı basın mensuplarının da yüzde 90’ı bu nedenle Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı.”

 

Salonun kapısı kilitlendi

 

Bilen savunmasına devam ederken mahkeme salonunun kapısı çalındı. Salonda bulunan avukatlar, meslektaşlarının geldiğini söylemesine karşın hâkim salonun kilitli olan kapısını açtırmadı. Bilen, savunmasına şöyle devam etti:

 

“Türkiye’nin her yerinde muhabiri olan bir ajansta çalışıyoruz. Yayın politikasını belirleme gibi bir görevimiz yok. Hiçbir muhabirin yoktur. Bütün haberlerden biz sorumluyuz gibi bir algı yaratılıyor. Bu haksızlığın giderilmesi gerekiyor. Altı aydır cezaevindeyiz. Neyle suçlandığımızı beş ay öğrenemedik. İşimizden ayrı bırakıldık, ailelerimiz mağdur edildi.”

 

Bilen’in savunması sürerken avukatlar, salonun kapısının çalmaya devam etmesi nedeniyle mahkeme başkanına meslektaşlarının kapıda olduğunu hatırlattı. Başkan kapıyı açtırmayınca salonda bulunan Van Barosu Başkanı Zülküf Uçar duruma itiraz etti. Bunun üzerine mahkeme başkanı salona polis çağıracağını söyledi.

 

“Basın özgür değilse kimse özgür değil”

 

Duruşmaya beş dakika ara verildikten sonra Nazan Sala’nın ifadesine geçildi. Sala, şunları söyledi: “Bu davada gazetecilik yargılanıyor. 15 yıldır gazetecilik yapıyorum. Sarı basın kartı konusu sürekli karşımıza çıkıyor. 2010-2017 yılları arasında kartım vardı. İpekyolu gazetesinde çalıştım. Gazete KHK ile kapatılınca kartlarımız iptal edildi. 2019 yılında belediyenin basın biriminde çalışmaya başladım. Kayyum atanınca işime son verildi. Haziran 2020’de işe dönüş davasını da kazandım. Tutuklanana kadar belediyede çalışıyordum. Binlerce haber yaptım şimdiye kadar. Bu ülkenin çeşitli cezaevlerinde meslektaşlarımız var. Bunun siyasi bir karar olduğunu da biliyoruz. 2010-2016 yılları arasında çalıştığım gazetenin arşivi hakkında toplama kararı olmamasına karşın iddianamede suç olarak kullanılmış. Bir gazetecinin arşiviyle suçlanması gibi bir suç olabilir mi? İki Twitter paylaşımım da iddianamede suç olarak gösterilmiş. Orada çocuk istismarından, kadın cinayetlerine kadar binlerce paylaşımım var. Ama bir cenaze fotoğrafını ve Roboski katliamıyla ilgili bir paylaşımı retweet etmem suç olarak görülmüş.”

 

Sala’nın ifadesinin bu kısmında mahkeme başkanı Sala’yı “Siyasi şeyler söylüyorsun” diyerek uyardı. Sala, sözlerine şöyle devam etti: “Altı aydır cezaevindeyiz. Sağlık sorunum var. Ağır bir ameliyat geçirdim ve cezaevi koşulları sağlık durumuma uygun değil. İlaçlarıma ulaşmakta zorluk çekiyorum. Basın özgür değilse kimse özgür değildir, siz de özgür olamazsınız.”

 

Sala’dan sonra söz hakkı Şehriban Abi’ye geçti. Abi, şunları söyledi: “2018 yılında JinNews’de stajyer muhabir olarak çalışmaya başladım. Kadın ve çocuk haberleri yaptım. Kadın cinayetleri, çocuk istismarıyla ilgili haber yapmak örgüt üyeliği midir? Suçumuz topluma gerçekleri aktarmak mı?”

 

“Helikopterden atılma iddiasını haber yaptığım için tutukluyuz”

 

Abi’den sonra savunma sırası Cemil Uğur’a geçti. Uğur, savunmasında şunları söyledi:

 

“Yöneltilen suçlamaları kabul etmiyorum. İddianamede spor, magazin ve doğa olaylarıyla ilgili haber yapmadığımız yazılmış. Bu bile iddianamenin hukukilikten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Mezopotamya Ajansı’nda çalışmak örgütle nasıl ilişkilendiriliyor? Gazetecinin hedefe konması kabul edilemez. Gazetelerin, kitapların iddianameye ‘bomba’ gibi konması da kabul edilemez. Yaptığımız telefon görüşmeleri habercilik faaliyetidir. Yurttaşların helikopterden atıldığı iddiasını haber yaptığım için tutukluyuz. Haberimizi görgü tanıkları ve hastane raporları da desteklemiştir. Sarı basın kartımız olmadığı da yazıyor iddianamede. Basın kartı sadece kolaylaştırıcıdır. Gazetecilik faaliyetini yerine getirdiğim için yöneltilen suçlamayı reddediyorum. Gazetecilerin tutuklu olduğu bir yerde demokrasiden, insan haklarından ve özgürlüklerden bahsedilemez.”

 

“8 Mart’ı aktarmanın neresi suç?”

 

Tutuklu gazetecilerin ifadelerinin tamamlanmasından sonra sıra tutuksuz yargılanan gazeteci Zeynep Durgut’a geçti. Durgut da şunları söyledi:

 

“Gazetecilik yaptığım süreçte hakkımda herhangi bir dava açılmadı. Her gün onlarca kadının katledildiği bir ülkede 8 Mart'la ilgili bir yayına katılmak suç değildir. 8 Mart programını aktarmanın neresi suç?”

 

İddianamede Durgut’un, Sterk TV’de 8 Mart programını aktarması suçlama olarak geçmişti.

 

Hâkim: “Tanığa falan gerek yok”

 

Durgut’un ifadesinden sonra avukat Ekin Yeter söz alarak müvekkilleriyle ilgili tanık dinletmek istediklerini, tanıkların kapıda beklediğini söyledi. Mahkeme başkanı ise “Tanığa falan gerek yok. Heyecanlısınız, yerinize oturun” dedi.

 

Yargılanan gazetecilerin savunmaları tamamlandıktan sonra sıra avukatlarına geçti. Avukat Veysel Ok, şunları söyledi:

 

“Bu olay Servet Turgut’un ölümü, Osman Şiban’ın ağır yaralanması ile ilgilidir. Gazeteciler bu olayı haberleştirmeseydi haberimiz olmayacaktı. Bu dosyada ihbar yok, somut delil yok. Ama savcı gazetecileri baskınla gözaltına aldırdı. Bu dosya işkence haberinin davasıdır. Savcı, bunu da itibar nedeniyle dosyaya koymamış, gizlemiştir. Bu iddianame de zaten hukuki bir metin değildir. Magazin, spor ve doğa olaylarını haberleştirmedikleri için bu gazetecilere ‘terörist’ demiştir bu iddianame. Bir savcı nasıl böyle bir şey yazabilir? Van’da ne yapsın gazeteciler? Sürekli hak ihlâli yapılıyor burada. Burada yaşayan gazeteci Bülent Ersoy ile ilgili yazmayacak herhalde. İddianame Mezopotamya Ajansı’nı da terör örgütüyle ilişkilendirmiş. Ticari sicil gazetesine bakılınca Mezopotamya Ajansı’nın faal bir şirket olduğu görülüyor. Devlet hem oradan sigorta primi alıyor, hem de ‘orada çalışanlar teröristtir’ diyor. Devlet tuzak kurar mı? Bu yapılan tuzak kurmaktır.”

 

Avukat Ekin Yeter de “Burada her gün ayrı bir hak ihlâli yaşanıyor. Doğaya karşı suç işleniyor. Durum böyleyken Demet Akalın’ın çantasını mı haber yapsın bu gazeteciler” diye sordu.

 

Avukatların savunmasının tamamlanmasından sonra duruşma savcısı “basın özgürlüğünün de diğer tüm özgürlükler gibi sınırsız olmadığı”, “sanıkların PKK-KCK silahlı terör örgütünün basın yayın yapılanması içinde faaliyet yürüttüklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut delillerin olduğu” dikkate alınarak tutuklu sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmesini talep etti.

 

10 dakikalık müzakere arasından sonra ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu gazetecilerin ayda bir karakola imza verme şartı ve yurt dışına çıkış yasağı ile tahliye edilmelerine karar verdi. Bir sonraki duruşma 2 Temmuz’da görülecek.

 

Yukarı