Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

"Merhaba kainat": Açık Radyo’nun 30 yıllık serüveni

Yayın hayatına 13 Kasım 1995 tarihinde “Merhaba kainat” diyerek başlayan Açık Radyo’nun karasal yayını 16 Ekim 2024 tarihinde RTÜK kararıyla kesildi. Bu ay internet yayınına başlayan Apaçık Radyo, 30 yıllık tecrübeyi heybesinde biriktirecek kadar olgun, yeni doğmuş bir bebek kadar umutlu

MELTEM AKYOL

Takvimler 13 Kasım 1995 tarihini gösterirken Açık Radyo “Merhaba kainat” demişti. Tam 29 yıl 11 ay boyunca FM bandında, 22 yıl 11 ay da internet üzerinden “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık”tı Açık Radyo.

Elli dokuz yayın dönemi boyunca tamamı gönüllü 1.416 programcı, birbirinden farklı tam 1.219 program yaptı. Türkiye’den ve dünyadan yaklaşık 26.000 aktivist, yazar, düşünür, konuk ağırlandı. Bu programlardan türetilen 29 farklı kitap yayınlandı.

24 Nisan 2024 Çarşamba sabahı her hafta olduğu gibi Açık Gazete yayındaydı. Programda bir konuk “Ermeni soykırımı” ifadesini kullandı. Ne olduysa o günden sonra oldu.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), o ifadeler nedeniyle 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin ihlali gerekçesiyle 22 Mayıs 2024’te Açık Radyo’ya üst sınırdan idari para cezası ve beş günlük program durdurma cezası verdi. RTÜK’e göre konuk programcı “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmişti”, programcılar da konuk programcının sözlerini düzeltmemiş, “öyle de denir mi” dememişti. Cezalar elektronik ortamda tebliğ edildi radyoya. Para cezası ile ilgili bütün detaylar açıldı, ilk taksit vaktinde ödendi. Cezanın ikinci aşaması olan program durdurma ile ilgili tarihler bekleniyordu. Oysa o detaylar tebligatın açılmamış bölümündeydi ve görülmediği için yayınlar durdurulmamış oldu.

Bu durum kısa süre içerisinde fark edildi ve RTÜK’e müracaat edilerek kararın uygulanması için yeni tarih talep edildi. Bu arada RTÜK kararının yürütmesinin durdurulması için mahkemeye de başvuru yapıldı. Nihayet mahkeme yürütmeyi durdurdu, RTÜK’ün üst mahkemeye yaptığı itiraz da reddedildi.

Ama ne olduysa, yürütmeyi durdurma kararını veren mahkeme, iki ay sonra aynı dosyayı tekrar inceledi ve kendi verdiği yürütmeyi durdurma kararını iptal etti. Hemen ardından RTÜK radyoya yayınları durdurmadığı gerekçesiyle verdiği lisans iptali kararını tebliğ etti. Ve Açık Radyo’nun karasal yayını ve buna bağlı internet yayını, kurucusu Ömer Madra’nın sesi titreyerek yaptığı “o zaman kapatıyoruz” anonsu ile 16 Ekim saat 13.00’da sona erdi. Tam 59 gündür de kapalı.

30 yaşına lisans iptali ile girdi

Bugün 13 Kasım 2024. Açık Radyo’nun doğum günü. Açık Radyo 30’uncu yaşına kapalı girdi. Bu yaşananlar baskıların ilki değildi kuşkusuz, ancak en ağır olanıydı. Hatırlayalım: Açık Radyo, Eylül 2000’de, bir programda Charles Bukowski’nin Kasabanın En Güzel Kızı adlı öyküsünü yayımladığı için RTÜK tarafından 15 gün süreyle kapatılmıştı. O zaman “genel ahlak, toplum huzuru ve Türk aile yapısına aykırılık” suçlamasıyla kesilmişti yayın.

O günlerde radyo bunu John Cage’in 4’33’’ eseri ile atlattı. Radyo yayınını bu eserin “15 günlük varyasyonunu” anons ederek kapatmış, 15 günün sonunda “Ayılana gazoz, bayılana limon” ile geri dönmüştü. Bu arada açılan dava da Açık Radyo lehine sonuçlanmıştı ancak kanal 15 gün kapalı kalmıştı bir kere.

İlhan Taşcı: “RTÜK yayıncının iyi niyetini görebilirdi”

Peki RTÜK fırsat mı kolluyordu? Başka türlü olamaz mıydı? Bu sorunun yanıtı için RTÜK üyesi İlhan Taşcı ile görüştük. Açık Radyo’nun 30’uncu yılına lisans iptali kararı ile girmesinin utanç verici bulduğunu söyleyen Taşcı, sorumuzu şöyle yanıtladı: “Lisans iptali denilince net anlaşılmıyor olabilir, yani kapatıldı bu radyo. Bu çok ağır bir şey. Bir yayıncının kamu otoritesi tarafından verilen iki cezadan birini yerine getirip diğerine uymamak gibi bir tutum içerisine gireceğini düşünmek hayatın olan akışına ters. Sonuçta yayıncının, tebligatın yapılması sonrası idari para cezasını yatırmış olmasını bu cezanın gereğini yerine getireceğinin beyanı olarak kabul etmek gerekirdi. Dolayısıyla burada teknik aksaklık ya da bilgi eksikliği olabileceği göz önüne alınmalı ve bu durum yayıncının lehine kullanılmalıydı. Bu bence daha sağlıklı ve doğru olanıydı. Hem vicdani hem hukuki olarak da olması gereken buydu.”

Aslında Açık Radyo RTÜK’ün ifade özgürlüğü kısıtlamalarının ilk kurbanı değildi. Belli ki son da olmayacaktı. Zira zaten tartışmalı kararları ile çok konuştuğumuz RTÜK, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Medyamız bizim sesimizi ve nefesimizi duymuyor” dediği 19 Ekim 2020’den bu yana adeta el yükseltti. O günden sonra kesilen idari para cezalarının yanına sıklıkla program durdurma cezaları eklendi. Geldiğimiz noktayı şöyle özetlesek haksızlık olmaz herhalde: Türkiye 30-35 yıl önce tek kanallı bir ülkeydi, bugün RTÜK yaklaşık 1.500 radyo ve televizyonu denetliyor. Ancak sayısal olarak çok kanal olan bu ortamda çok da farklı seslerin çıkması istenmiyor. Açık Radyo’nun 30’uncu yılına kapalı girmesi de bunun bir göstergesi.

“Savaş sisi”nin ortasında

Açık Radyo programcısı Özdeş Özbay projeksiyonu daha da genişletiyor. 1 Şubat 2020'den bu yana Ömer Madra ile birlikte Açık Gazete'yi sunan Özbay, radyonun kapatılma sürecini ülkedeki ve dünyadaki aşırı sağın yükselişinden, dolayısıyla “hakikat üzerindeki kuşatmadan” ayrı görmediğini söylüyor. Bir iklim aktivisti de olan Özbay, yaşananları şöyle özetliyor: “Bugün Ukrayna'da Rusya'nın işgali, Gazze'de İsrail'in sürdürdüğü soykırımcı savaş var. Putin Ukrayna'yı işgal ederken Ukrayna'yı ‘Naziler yönetiyor’ demişti; Ukrayna'nın başkanı bir Yahudi. Netanyahu Hamas'ın 7 Ekim saldırısı için ‘Holokost'tan sonraki en büyük saldırı’, Hamas üyelerine de ‘Nazi’ dedi. Dünya genelinde bir ekolojik kriz ve bu krize karşı inkarcılar var. Özetle gerçeklere karşı bir savaş, bir propaganda savaşı var. Ömer Madra 'savaşın sisi' diyor buna. Böyle bir ortamda hakikatleri söyleyen, kendi iktidarına, kendi devletine de eleştiri oklarını yönelten yayın organları her yerde baskı altında. Gündemde olan etki ajanlığı tasarısı, internet sitelerine getirilen eşim engelleri, dezenformasyon yasası, bunlardan çok bağımsız değil. Radyomuzun kapatılması bu sürecin bir parçası. Ama biz kaldığımız yerden bu zamana kadar savunduğumuz ilkeler etrafında hakikatleri bildiğimiz kadarıyla anlatmaya devam edeceğiz.”

Su akacak ve yolunu bulacak

Elbette Açık Radyo’nun bugüne kadar getirdiği birikim ve toplumda yarattığı etkinin susturulamayacağı açık. Hrant Dink’in de dediği gibi, “su akar yolunu bulur.” Buldu da. Bugünlerde “zonk zonk atan” bir yer var: “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık” bir yer, bir internet radyosu. Apaçık Radyo. 8 Kasım günü test yayınına başladı, 11 Kasım Pazartesi sabahından itibaren de mikrofon yeniden açıldı. Tam 30 yıl önce Neşet Ertaş’tan Kendim ettim kendim buldum türküsü eşliğinde kâinatın en önemli haberi olarak Açık Radyo’nun açılmasını ilan ettikleri günkü gibi bir heyecanla…

2005 yılından bu yana Açık Radyo’nun parçası olan İlksen Mavituna ile karmaşık, heyecanlı ve yoğun bir aralıkta konuştuk. Açık Radyo’nun 30 yıllık geleneğini yeni mecralara ve yeni kuşaklara taşımanın yollarını aradıklarını anlattı Mavituna ve şöyle devam etti: “Kapandığımız ilk gün ‘Açık Radyo susturulamaz' derken hiç teknik bir şeyden bahsetmiyorduk. Onun için bir umutsuzluğa kapılmaya aslına bakarsanız yer yok. 13 Kasım'a girerken Açık Radyo birikiminin, Açık Radyo ekibi ve gönüllü programcıları tarafından yeniden erişilebilir hale geldiği Apaçık Radyo formatı da bizim bu 30. yıla dair zamanında kurduğumuz hayallerin gerçekleşmesinin zemini ve aracı olacak. Ezcümle, gördüğümüz çok büyük ilgi ve dayanışmayla da aslında çok daha kuvvetli bir şekilde işimizi devam ettirdiğimizi söyleyebilirim.”

Frekansı kaybetme riski var

Ancak her ne kadar Açık Radyo’nun hayatı yalnızca lisansa bağlı olmasa bile bugün gelinen noktada lisans iptali, yani İlhan Taşcı’nın da hatırlattığı gibi kapatma kararı, yayın durdurmanın çok ötesinde, mecranın tamamen kaybolması riskini beraberinde getiriyor.

Mavituna bu riski şöyle açıklıyor: “İstanbul'daki FM bandı biraz problemli, sıkışık vaziyette. Pek çoklarınızın da belki farkında olduğu gibi yüzlerce kanal var. Sıra bekleyen şirketler var FM'de yer bulmak için. Bu süreç biraz daha uzayacak olursa frekansımızı, 95.0’ı kaçırma riskimiz var. İnternette, alternatif mecrada yayına devam ediyoruz ve bunu da önemli bir noktaya koyuyoruz. Ancak internet, podcast gibi bir teknolojik çözümle telafi edilebilecek bir kayıp değil bu maalesef. Kaldı ki Açık Radyo’nun FM bandında olmaması sırf Açık Radyo için bir kayıp değil. Kamusal yayıncılık açısından da büyük bir kayıp. Binlerce gönüllü programcının yıllardır oluşturduğu birikim ve bu birikimin getirdiği bir standart var. Dijital medyanın ağırlıklı olarak tüketildiği çağda, dezenformasyon sorunu çok ciddi bir sorunken, daha olgulara dayalı ve ilkelere dayalı habercilik anlayışının FM'de olmayışı, bunun İstanbul'da herkese ulaşamıyor olması çok ciddi bir problem. Evet, biz ilk değiliz, sonuçta bunun da farkındayız ama maalesef belki alternatif diyebileceğimiz manada son seslerden birisiydi Açık Radyo ve kamuya tamamen açık olan radyo kanalları arasında. Sivil seslerin kendine en çok yer bulduğu kanal burasıydı. Ve bu kayıplar silsilesinin bir zinciri Açık Radyo’nun FM bandından çıkıyor olması.”

Bu nedenle yargı süreci daha büyük kayıplara yol açılmadan, bir an önce tamamlanmalı.

Yayının kapandığı an

16 Ekim’de, Açık Radyo’nun son yayınını yaptığı gün radyo önündeydim ben de. Sokak kalabalık. Çok tanıdık bir duyguya götürdü bu beni. 2016 darbe girişimi sonrasında çalıştığım Hayatın Sesi televizyonunun kapatıldığı güne. İçimde büyük bir hüzün vardı, evsiz kalmak gibi bir his. Kanalın önünde biriken kabalığı ve gelen mesajları gördükçe de o hüznün hemen yanı başına yerleşen umut, “yalnız değiliz” duygusu. Ve iki duygu arasında gidip gelen bir sarkaç.

İlksen Mavituna’ya bütün bu hengamede nasıl hissettiğini sorduğumda, yaşadığı duyguları şöyle anlatıyor: “Evet, bir sarkaç var. Umutsuzlukla o büyük dayanışma ruhunun getirdiği umut hali arasında gidip geldiğimiz bir süreç oldu. Geçen yaz boyu aslında haberlerdeydi bu konu. Yaz boyu gerek Türkiye'den gerek yurt dışından aldığımız mesajlar, ziyaretler, bunların hepsi tabii ki insana güç veren şeyler. Sesinizin havada asılı kalmadığını, yaptığınız işin bir yankısının olduğunu görmek ileriye dair ciddi bir motivasyon vermiyor değil. Ama doğruyu söylemek gerekirse yayın makinesinin kapandığı o an mesela benim için içinden çıkılmaz bir şeydi. Evet, bir biçimde bir mecra bulacak radyo, evet FM bandına da dönecek ama, sonuçta ifade alanımızın zorla elimizden alınıyor olması insanı oldukça hassas bir hale getiriyor. Çocuk gibi hissediyorsunuz aslında, elinden bütün olanakları alınmış bir çocuk kadar dayanıksız değil belki, ama yaralanmaya açık hissediyorsunuz. Ama işte o yaralanma duygusu tam da diğerlerini yanı başınızda bulduğunuz andan itibaren orada ortaya çıkan o diğerkamlık duygusuyla birlikte hemen iyileşiveriyor. Doğruya doğru, o dayanışma, destek olmasa hiç umutlu olacak halimiz olmazdı diye düşünüyorum. Çünkü çok net, burada çalışan herkes için böyle olduğunu söyleyebilirim, dinleyiciler için de çok benzer duygular vardı, tam olarak boğulmuş hissettik biz. Çünkü yayın kapatıldığı zaman o sessizliğin bir tarifi yok.”

Açık Radyo hep açık kalacak, hem de Apaçık

Bitirirken Ömer Madra’nın 16 Ekim’de radyonun son yayınından sonra radyonun önündeki sözlerini hatırlayalım: “Açık Radyo parklar, ormanlar gibi bir müşterektir. Açık Radyo dendiğinde akla başka bir mecrada hak ettiğini bulamamış bir hüzünlü şarkı, radyo tiyatrosundan aklınıza kazınan müthiş bir tirat, edebiyatın görünür kıldığı bir büyük hikâye, insanlığın renk ve titreşimlerini sesle çepeçevre kuşatan bir mecra gelir. Açık radyo dendiğinde akla milyonlarca insanın ta Londra'da başlatıp Ankara'ya kadar devam ettirdiği bir barış çığlığı gelir. Açık Radyo dendiğinde akla Yırca’da, Cerattepe’de, Akbelen'de ağaçlarına var güçleriyle sarılarak sahip çıkan köylü kadınlar gelir. Ekoloji mücadelesinin, sosyal dayanışmanın, hak mücadelesinin seslerine daima kürsü ve megafon olan, sakin ama kararlı bir radyo istasyonu gelir.”

İyi ki doğdun Açık Radyo! Açık Radyo açık kalmalı… Hadi, bulunduğunuz her yerde Apaçık Radyo’nun sesini açın!

Yukarı