Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

"MİT mensubunu ifşa" ile suçlanan gazeteciler hakim karşısına çıktı

Libya'da öldürülen MİT görevlisine dair haberler nedeniyle tutuklanan altı gazeteci arasında bulunan Barış Terkoğlu, Ferhat Çelik ve Aydın Keser tahliye edildi

 

CANSU PİŞKİN, İSTANBUL 

 

Libya'da öldürülen MİT görevlisine dair haberler nedeniyle altısı tutuklu yedi gazeteci ve bir belediye basın birimi çalışanı hakkında açılan davanın ilk duruşması 24 Haziran 2020 tarihinde İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

 

P24’ün takip ettiği duruşmada tutuklu sanıklar Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik, Aydın Keser ve Murat Ağırel ile avukatları hazır bulundu. Dosyanın tutuksuz sanığı Eren Ekinci ise duruşmaya SEGBİS ile katıldı. Bağımsız milletvekili Ahmet Şık, HDP milletvekilleri Oya Ersoy ve Hüda Kaya, TİP Milletvekili Erkan Baş, CHP milletvekilleri Utku Çakırözer, Mahmut Tanal ve Ali Şeker’in de aralarında olduğu çok sayıda kişi duruşmayı izlemek için adliyeye geldi. Ancak Covid-19 önlemleri sebebiyle salona yalnızca tutuklu yakınları ve basın mensuplarından oluşan 12 kişilik bir grup alındı. 

 

Gazeteciler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Ferhat Çelik, Aydın Keser, Erk Acarer ve belediye basın çalışanı Eren Ekinci’nin “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” ve “istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgileri ifşa etmek” suçlamasıyla yargılandıkları davanın ilk duruşması sanıkların kimlik tespitinin yapılması ile başladı. Kimlik tespitlerinin ardından mahkeme başkanı 50 sayfalık iddianameyi özetledi. 

 

“Erk Acarer kaçak değil gaiptir”

 

Erk Acarer’in avukatı Ömer Faruk Eminağaoğlu söz alarak müvekkilinin 3 yıldır yurtdışında yaşadığını ve bu sebeple hakkında duruşma açılamayacağını söyledi: “Müvekkilim kaçak değil gaiptir ve 3 yıldır yurtdışında yaşıyor. Atılı suç da yurtdışında işlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 244/2 maddesine göre gaip sanık hakkında duruşma açılamaz sadece kanıt toplanır. Hususunun zapta geçirilmesini ve müvekkil hakkında duruşma açılmamasını talep ediyoruz.” Acarer hakkında tensip ara kararıyla yakalama kararı çıkarıldığını söyleyen mahkeme, bu yakalama kararının devamına, Acarer’in savunmasının alınıp talebin daha sonra değerlendirilmesine karar verdi. Acarer’in avukatı Ali Deniz Ceylan da müvekkilinin savunmasının istinabe yoluyla alınmasını talep etti.

 

“Ben yazmadan sosyal medyada haber olmuştu”

 

Acarer’in avukatlarının taleplerinin ardından sanıkların savunmalarına geçildi. Üzerine atılı suçlamaları reddeden Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, somut bir delile dayanmayan suçlamalarla 120 gündür cezaevinde tutulduğunu söyledi.

İddianameyi “niyetname” olarak yorumlayan Ağırel, Libya’da öldürülen MİT mensubuyla ilgili haberlerin kendisi yazmadan evvel sosyal medyada haber olduğunu belirtti. Ağırel, “19 Şubat’ta muhtarın paylaşımına denk geldim. Şehitlerimizin baba adı, adresi, defin yeri bildiriliyordu. Yorum kısmında da şehidimiz hakkında bilgi ve fotoğraflar vardı. Fotoğrafın üzerinde ‘bize emanet’ yazılı bir logo ile ‘Türk Özel Kuvvetleri’ yazılı bir adres vardı. Ancak iddianamede fotoğrafın ilk benim tarafımdan yazıldığı iddia ediliyor” dedi. 

 

Söz konusu paylaşımdan sonra Twitter hesabının ele geçirildiğini söyleyen Ağırerl, “Size anlattığım haberleri sosyal medyadan derlemem ve şehitlerimiz hakkında paylaşım yapmam toplam 50-60 dakika içerisinde gerçekleşmiş ve sadece 43 dakika aktif kalmıştır. Sonrasında hesabımı ele geçirenler tarafından paylaşım kaldırıldı” ifadelerini kullandı. Odatv haberi ile kendi paylaşımı arasında 11 gün olduğunu belirten Ağırel, haberin içeriği hakkında bilgi sahibi olduğunda ise şaşırdığını söyledi: “Zira ben şehit için tören yapılmadığını biliyordum.”

 

“Hakkımdaki iddialara delil olacak tek bir bulgu yok”

 

Elli sayfalık iddianamede kendisinden bahsedilen kısmın 2 buçuk sayfadan ibaret olduğunu belirten Ağırel şöyle devam etti: “Bu 2 buçuk sayfa içerisinde tam 7 defa ‘ilk olarak’, 2 defa ‘ilk deşifre’ ve 11 defa da ‘case officer’ ifadeleri kullanılmıştır. İddianameye giriş kısmında OLAY başlığı altında 7 Şubat MİT krizi olarak bilinen davaya ve MİT Tırları davasına atıf yapılmış ve üçüncü paragraf sonunda ‘yapılan soruşturmalarda şüphelilerin FETÖ, PYD Silahlı Terör örgütü mensubu oldukları ve kapsamlı bir plan dâhilinde ve casusluk kastı’ vurgusu yapılmıştır. Bizim yargılandığımız bu dava ile bağı belirtilmemiş olmasına rağmen, örnek olarak bu davaların hatırlatılmasının nedeni iddianamede yer alan ‘planlı hareket’ ve ‘kast’ iddialarının altını doldurma gayretidir. Sayın iddia makamına iddiasına delil olabilecek şahsım ile ilgili tek bir bulgu yoktur. Ne sanıklarla bir irtibatım ne de herhangi bir terör örgütü ile en küçük bağım bulunmamıştır. Çünkü yoktur. Sayın Savcıların bu iddiasını ait bir delil bulunmamaktadır. Ancak çok basit bir şekilde bir arama yapılsa FETÖ terör örgütüne karşı verdiğimiz mücadeleyi, hem de 17/25 Aralık baz alınmadan 2007 yılından itibaren çok net şekilde görülürdü. FETÖ üyesi kişileri yazdığımız için yazılarımız engellendi ve şu anda halen tazminat davasında yargılanmaktayım.”

 

“Savcılık makamının art niyetli olduğu açık”

 

MİT'in Libya’da görev yaptığını ilk duyuran kişinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söyleyen Ağırel, “2937 sayılı kanuna göre Cumhurbaşkanı suç mu işlemiştir? Kanunda ‘Cumhurbaşkanı’ hariç diye bir ibare var mıdır? Bizler MİT'in nerede görev aldığını nasıl bilebiliriz?” diye sordu. Savcılığın kendisi hakkında art niyetli olduğunu savunan Ağırel şöyle devam etti: “İddia makamı savcıları benden önce paylaşım yapanların varlığını kabul etmiş ancak benim paylaşımımda ‘kast’ olduğu kanaatine varmış önceki paylaşımlarda ise olmadığı kanaatine varmış. Benim hakkımda savcılık makamının art niyetli olduğu açıktır. Meslek memuru kahramanımız’ dememin ifşa olduğu iddia ediliyor. Case officer’ın MİT terimi olduğunu ve bu ifadeyle MİT mensuplarını yabancılara da duyurduğumu iddia etmiştir. Örneğin ‘Yeryüzü Doktorları Derneği’ ‘gelbasla.com' adresine case officer aranıyor diye ilan vermiş. Şimdi yeryüzü doktorları ajan mı arıyor? Mahkemeye yine bu iddianın doğru olmadığını gösterecek dünyanın çeşitli yerlerinde paylaşılmış ‘case officer’ iş ilanlarını sunuyorum. İddia makamının düşünme sınırlarını zorlayarak art niyetli dile getirdiği ifşa iddiasını yapmak istediğimi düşünelim. Bu ifşa için yüzlerce yöntem var ki bunu, kendi resmi Twitter hesabından yapmak en ahmakça yöntem olsa gerek. İddia makamının hiçbir delil ve somut verilere dayanmayan akıl ve mantığın sınırları zorlanarak yapılan suçlamanın gerçeği yansıtmadığı aşikârdır.”

 

“Lehimde hiçbir delile yer verilmemiş”

 

HTS kayıtlarını inceleyen iddia makamının Ağırel’in Sputnik RS FM’de kitabıyla ilgili yaptığı söyleşiyi suç unsuru olarak göstermesini de eleştiren Ağırel, “İddia makamı bu görüşme ile ifşa iddiasına yurtdışı bağlantılı olduğu algısını yaratmak istemiştir. Davada gizlilik kararı olmasına rağmen HTS kayıtları, ilk günden itibaren hakkımda yalan çarpıtılmış maksatlı haber yapan gazetelere servis edilmiştir. Bu gazeteler ‘15 dakikalık sır görüşme’ manşeti ile çıkmış, televizyon kanalları dakikalarca bu görüşmeyi Sputnik ismini vermeden sır görüşü olarak iletmiştir. Radyo programına katılmak suç mudur? Suç ise bu radyo kanalı neden açıktır? İktidar mensupları da bu radyoya bağlanıp görüş bildirmişlerdir. Onlar da suç ise bu suçu işlememişler midir?” diye sordu.

 

“İddia makamı aleyhime olan tüm mantık sınırlarını zorlayan delilsiz ithamlara yer vermiştir. Lehime olan hiçbir delile yer vermemiştir” diyen Ağırel tahliyesini ve beraatini talep etti.

 

“MİT olduğu aklıma dahi gelmedi”

 

Mahkeme heyeti adına söz alan üye hakim Ağırel’e, “O MİT görevlilerinin hangi özel kamu görevi üzerinden bu paylaşımı yaptınız?” diye sordu. Ağırel, “Ben oradaki şehitlerimizin MİT mensubu olduğunu bilmiyordum. Hiçbir paylaşımda şehitlerin MİT elemanı olduğu yazmıyordu. Gazeteci olarak bilgileri doğrulatamadığım için rütbe ya da konum değil isim yazdım. Sosyal medayada yapılan paylaşımlarda ‘meslek memuru’ ifadesi geçiyordu ben de bu ifadeyi kullandım. Bir gemi gönderiliyordu ve gemiye saldırıldı gemi personeli askerimiz şehit oldu sandım. MİT olduğu aklıma dahi gelmedi” yanıtını verdi. 

 

Duruşma savcısı da Ağırel’e, “Case officer ifadesinin başka birçok alanda kullanıldığı sabit ama MİT de bu tanımı kullanıyor. Yardım gemisi gidiyor oradaki askerlerimiz öldü sandım dediniz. Bugüne kadar ki şehit haberlerinizde hiç meslek memuru dediniz mi? Meslek memuru dediğiniz halde ayrıca cade officer yazma sebebini açıklar mısınız?” sorularını yöneltti. Ağırel bu soruları şöyle yanıtladı: “Case officer’ın yalnızca istihbari anlamda kullanıldığını düşünmüyorum. Hala niyet gözettiğinizi düşünüyorum. Case officer ve yanında meslek memuru ifadesini kullanmışım. Bir kişi bir şeyleri yabancılara da ifşa etmek istiyorsa kendi aralarında kullandıkları birçok sistem var. Ajansınız, gizli kalmanız lazım ama bunu resmi twitter hesabınızdan paylaşıyorsunuz. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan MİT’in Libya’da olduğunu söylemiş bir açıklama sırasında. Ben niye bir daha kalkıp yabancıların anlayacağı şekilde yazma gereği duyayım?Amacım şehitlerimizin kim olduğu bilgisini vermek başka bir kastım yok.”

 

“Haberin bizim yayınımızla ifşa edildiği iddiası yanlış”

 

Yeni Yaşam gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser de savunmasında, tarafına yöneltilen tüm suçlamaları reddetti: “Haksız hukuksuz iddialarla dört aydır tecrit altındayım. Dava konusu haber bizim haberlerimizden önce sosyal medyada ve birçok haber sitesinde yayınlanmıştı. Gazetemizdeki haber de açık kaynaklardan derlenerek yazılmıştır. İddianamede haberin bizim yayınımızla ifşa edildiği iddiası kesinlikle yanlıştır. Söz konusu haber kamuoyunda tartışılan bilgileri içermektedir ve toplumu bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Suçlamaları kabul etmiyorum. Dört aydır tecritteyim. Bu süre içinde eşimi sadece bir kez görebildim. Eşim ve çocuğum maddi olarak çok etkilendi tutukluluk durumumdan. Tutuklanmadan önce kalbimde sorun vardı. Tedavi olmam gerekiyordu. Cezaevinde de böyle bir problem yaşadım. Cezaevi müdürü tedaviye devam etmemin gerektiğini ancak korona sebebiyle sevk edemeyeceğini söyledi.” Keser tahliyesini talep etti. 

 

Mahkeme başkanının, “Haberin yayınlanmasını kim istedi” sorusu üzerine Keser, haberin editörler tarafından hazırlandığını ve editoryal bağımsızlık gereği haberlere müdahalenin söz konusu olmadığını söyledi.  

 

“Haber yapmak için talimat gelmesi gerekmez”

 

Keser’in ardından Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik’in savunmasına geçildi. Dört aydır tecrit altında olduklarını belirten Çelik, dava konusu haberin açık kaynaklardan derlendiğini söyledi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp Libya’da birkaç şehidimiz var diyorsa bu şehitlerin kimliği merak edilir. Yurtdışında biri şehit olunca akla ilk gelen genelde asker olur. O dönemde sosyal medya hesaplarında bu şehit haberleriyle ilgili paylaşımlar yapıldı. Gazeteciler de açık kaynaklardan vakanın tutarlılığı ve mantığı çerçevesinde önüne haber gelmişse yapar. Bu haberi yapmak için bana bir yerden talimat gelmesi gerekmez. Ama gazetecilik öyle hale gelmiş ki talimatla dönüyor bu işler. Eğer cumhurbaşkanı şehit var dediyse senin işin bunu kurcalamamak yazmamak. Yazdıysan talimat deniyor.

 

İddianamede Yeni Yaşam gazetesinde çıkan haberlere yer verilmediğini söyleyen Çelik, “Bu süreçte kimse bu insanların MİT mensubu olduğunu bilmiyor. En azından biz bunu açık kaynaklardan böyle görmemişiz. 23 Şubat ve 24 Şubat tarihli iki haberimiz var. 23 Şubat tarihindeki haber internete 24 Şubat’taki yazılı gazeteye girdi. Savcı ‘Yeni Yaşam bu haberi yazılı olarak ilk defa yapan gazete’ diyor. Ama iddianamede bu haberi vermiyor. Yeni Yaşam gazetesinin her iki haberi de iddianamede yok. Başlığa bakıp geçmiş. Başlıkta da ‘Albayın yaşamını yitirdiği iddiası’ demişiz yine MİT mensubu dememişiz” diyerek Yeni Yaşam’ın internet sitesi ve yazılı baskısında çıkan iki haberi de mahkeme huzurunda okudu.

 

İddianamede soruşturma aşamasındaki ifadelerinin de yer almadığının altını çizen Çelik, “İddianamede sadece hayat hikayem ve kimlik bilgilerim var. Ben bu haberi görmedim. Ama görsem de görmesem de künyede ismim olduğu için gazetenin 1. sayfasından 12. sayfasına kadar sorumluyum. Ben gazeteci olarak kimin MİT mensubu olup olmadığını bilemem. Açık kaynaklardan kopyala yapıştır yapmışız. Bu nasıl casusluktur?” diye sordu.

 

“Organize bir şey olsa bunun delili, olay örgüsü olur”

 

Devletin güvenliğini riske edecek bir haber olduğu halde soruşturma için neden 12 gün beklenildiğini soran Çelik savunmasını şöyle tamamladı: “Madem devletin güvenliğini riske edecek bir haberdi neden 12 gün beklemişler de bize bu haber kritik bir bilgidir kaldırın diye yazı gelmemiş? Bizim gazetemiz günde 10 bin basar 5 bin ya dağıtılır ya dağıtılmaz. Bu haberi yayınlarken bu insanların kimlik bilgilerinden bihaberiz. Zaten haberimiz olsa binbaşı ya da astsubay yazmayız. Zorlama bir iddianame. Haberin içerisinde devletin gizli kalması gereken sırrı hangisi? TSK’nın Libya’da olduğu bilgisi her yerde haber. Bizzat cumhurbaşkanı ‘MİT kendisine verilen görevi Libya’da hakkıyla yerine getiriyor’ diyor. Gizli değil yani biz hangi gizli bilgiyi ifşa etmişiz? Biz gazeteciyiz, kamu görevi yapıyoruz onaylama ve reddetme mercii değiliz biz. Ben gazeteciliğe başlarken Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi gibi isimlerden feyz aldım. Bu isimler gazeteciliklerinin bedelini canlarıyla ödemişler. Planlı organize bir şey olsa bunun bir delili, olay örgüsü olur. Dört yıl da olsa yatarız biz. Basın şehitlerinin anısı var sesimizi çıkarmayız. Ama ülke kaybediyor, bunlar ülkeye kaybettiriyor. Kişisel olarak bana bir şey kaybettirmez ama bu ülke kaybediyor. Cezaevleri ağzına kadar gazetecilerle dolu.” Çelik tahliyesini ve beraatini talep etti. 

 

“Deşifreyi savcılık yaptı”

 

Odatv muhabiri Hülya Kılınç da savunmasında hakkındaki suçlamaları reddetti ve yaptığı işin gazetecilik olduğunu söyledi. İddianamede haberi yapmasının suç işlemek amaçlı faaliyet olarak yorumlanmasının gerekçekle ilgisi olmadığını ifade eden Kılınç, “Ben, Şehidimizin Manisa’da defnedilmesini ve resmi tören yapılmadığının haberini yaptım. Yaptığım iş gazeteciliktir. Haberi hangi gözle, hangi bakış açısıyla okursanız okuyun, bu haberin yalnızca ve yalnızca Şehidimizin Manisa’da defnedilmesini ve resmi tören yapılmadığına ilişkin olduğu açıkça görülmektedir” dedi.

 

Kılınç, “Bu fotoğrafta MİT personeli var’ diye deşifre eden ben değilim, tabi doğruysa, bu deşifreyi savcılık yapıyor. Suçlanan ben oluyorum. Bu suçlama adil ve hakkaniyetli değildir. Suç işlediğime inanmıyorum. Ben de herkes gibi, bu suçlamanın Odatv’nin ‘Fincancı katırlarını ürkütmesi’ nedeniyle yapıldığını düşünüyorum. Tutukluluğumun kaldırılmasını ve beraatimi talep ediyorum” diyerek savunmasını sonlandırdı. 

 

“Haberimizde ifşa yok”

 

Kılınç’ın ardından Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın savunmasına geçildi. Pehlivan, kamuoyunun MİT’in Libya’da görev yaptığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 Ocak tarihinde MİT’in yeni hizmet binasının açılışında yaptığı konuşmada öğrendiğinin altını çizdi. İddianameyi “kafası karışık, suçlayayım derken bocalayan ve bu nedenle de her yerinden dökülen bir iddianame” olarak tanımlayan Pehlivan, “Savcıların bize yaptığı temel suçlama; ‘MİT mensuplarını ifşa etmek.’ Şehit cenazesi haberimizle bu suçu işlediğimizi iddia ediyorlar. Biz de bu soruşturmanın başından bu yana diyoruz ki; ‘Haberimizde ifşa yoktur. Bizden önce ifşa edilen bilgiler vardır. Bu yüzden suçtan da bahsedilemez” dedi.

 

“İddianame yalan söylüyor”

 

İddianamede asıl suçlandıkları noktanın cenazeden paylaşılan fotoğraf karesi olduğunu söyleyen Pehlivan,  “İddianamenin sonlarında, Barış Terkoğlu’na ait bölümde ‘cenaze törenine katılan diğer MİT mensuplarının da deşifre edildiği bir adet fotoğraf’ diyerek bunu işaret ediyorlar. Savcılar diyor ki AYM ‘daha önce ifşa edilmiş olsa dahi suçtur’ diye karar verdi! Peki bu doğru mu? Yani, AYM’nin gerçekten böyle bir cümlesi, iması, yorumu, kararı var mı? Açtım baktım, ilgili tarihteki karara. İddianame yalan söylüyor. AYM kararında olmayan bir yorum yaratılıyor ve aslında suç yaratılıyor. Özetle: İddianame istemeden de olsa kabul ediyor ki; ifşanın ifşası olmaz! Bundandır ki; haberimizde şehit MİT mensubuna dair suç yok! Yani, iddianamede ‘ilk defa’ denilerek ‘ifşa’ suçlamasının yapıldığı tabut taşıma anına. Savcılar bu fotoğrafta MİT mensuplarının da olduğunu ifşa ediyor. Evet, savcılar ifşa ediyor ve biz ilk onlardan öğreniyoruz bu bilgiyi. Bakınız, haberimizdeki cümle aynen şöyle: ‘Akhisar ilçe kaymakamı Sabit Kaya, siyasi partilerin ilçe başkanları ve vatandaşların katıldığı cenaze…’ Yani Odatv’deki haberde, cenazeye MİT mensuplarının da katıldığına dair bir ima dahi yok. Biz tabut taşıma fotoğrafındakilerin MİT mensubu olduğunu ima dahi etmememize, hatta ‘vatandaş’ dememize rağmen sanık olacağız” diye konuştu.

 

“Amaç daha önce yazdıklarımın bedelini ödetmek”

 

Daha önce merkez medyada çıkmış MİT başkanının düğünü haberleri ve başka MİT mensuplarının cenazelerinden onlarca karenin yayımlandığı haberleri mahkemeye gösterdi: “Bu haberler, videolar, paylaşımlar yıllardır açık açık yapılıyorken… Onlara bir soruşturma dahi açmayan Türk yargısı, haberinde MİT Kanunu’na uymak için fevkalade hassasiyet gösteren Odatv’ye neden operasyon yaptı? Evet, neden tutuklandık, neden ayda 10 milyon kişinin takip ettiği Odatv kapatıldı, neden 100 yıllık Gazi Meclis’te adımıza özel yasa çıkardılar, neden tecrit altındayız ve neden sanığız? Madem suç yok, yanlışlıkla mı oldu tüm bunlar? Eğer FETÖ sanıklarını görevde tutup, bir de onlara FETÖ operasyonu yaptırıldığını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer terörle mücadele biriminin başına, terör örgütü üyeliğinden yargılanan birisinin oturtulduğunu yazmasaydım burada olmazdım.  Eğer FETÖ’cüleri para karşılığı tahliye eden, başka tarikatların müridi yargı mensupları olduğunu yazmasaydım burada olmazdım. Amaç; daha önce yazdıklarımın bedelini ödetmek ve ileride de yazmamamdı.”

 

“Bütün soruşturmalar Odatv haberinden sonra başladı”

 

Pehlivan’ın ardından Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu savunma yaptı. Odatv’deki haber olmasa böyle bir davanın hiç açılmayacağını savunan Terkoğlu, “Bunu nereden biliyorum? Çok basit, İrfan Fidan ve Hasan Yılmaz’ın yönettiği savcılık, bütün soruşturmaları Odatv haberinden sonra başlatıyor. Hatta Ümit Özdağ hakkındaki fezleke bile Odatv Haberinden sonra yazılmaya başlıyor. Ümit Özdağ ile ilgili soruşturma, açıklama yaptığı gün değil, hafta değil, benim gözaltına alındığım gün yani 4 Mart 2020’de başlatılmış. Ortadaki tablo çok açık.  İstanbul’daki savcıları da Ankara’daki savcıları da hatta MİT’i de birileri harekete geçirdi. O ‘birileri’ kimse Odatv’den başlamak üzere herkese tezgâh kurdu” dedi.

 

“Odatv haber müdürü olmak bu savcılara göre suç”

 

İddianamenin uydurmalarla değil delillerle güçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Terkoğlu şöyle devam etti: “İddianame 15. sayfasında AYM’nin ‘ifşa edilmiş olsa dahi’ dediğini iddia eden bir kararına dayanıyor. Ancak AYM’nin kararında öyle bir ifade yok. İddianameye, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na göre benim suçlu olmam için bir şey yapmam gerekmiyor. Odatv Sorumlu Haber Müdürü olmak bu savcılara göre suç. Odatv Haber Müdürü olarak bu iddianameye göre ben oturan ve kalkan halihazırda tutuklu olan kendi başına bir suçum. Pantolon, gömlek, ceket giyen ve konuşan, yazan bir suçum. 1 metre 92 santim boyunda ve 85 kiloluk bir suçum. Hapisten çıkmamam için sabaha karşı özel infaz kanunu yapan Meclis, ben yolda gelirken yeni kanun yapmadıysa, hala suçlu olmak için kanunu arayan bir suçum. Bu iddianameyi yazanlar çok uğraşsalar da buradaki sanıklardan bir organizasyon yaratamadılar. Ancak bu süreçte gördük ki gizli soruşturma dosyasından organize şekilde sızıntılar oluyor, organize şekilde sanıklar hedef alınıyor, cezaevine kadar uzanan organize bir operasyon var.”

 

Duruşmaya SEGBİS ile katılan tutuksuz sanık Eren Ekinci de savunmasında hakkındaki tüm suçlamaları reddetti. Ekinci savunmasında, “Şehidin cenazesi sırasında Belediye Başkanı’nın katılması sebebiyle çekim yaptım. Birkaç poz sonra şehidin ailesi geldi ve konunun hassas olduğunu çekim yapmamı söylediler. Ben de denileni yaptım. Cenazeye katılanlarla beraber saf tuttum. Daha sonra da başkanla beraber başka bir program için oradan ayrıldık. Biz cenazenin asker olduğunu bilerek gittik. MİT mensubu olduğunu da tutuklama haberlerinden sonra öğrendim. Şehidin MİT mensubu olduğunu bilsem bu paylaşımı asla yapmazdım” dedi. 

 

Muhtar heyecandan unutmuş

 

Sanıkların savunmalarının tamamlanmasının ardından tanık beyanlarına geçildi. Yeni Yaşam gazetesi çalışanı tanık Semiha Alankuş ifadesinde “Haberin yapıldığı süreçte şehir dışındaydım. Ama bizdeki işleyiş şöyle editör arkadaşlar gündemlerini getirir haberlerini yapar. Yapılan haber editör sorumluluğundadır. Editörün haberine müdahale edilmez. Editoryal bağımsızlık vardır bizde. Doğrudan müdahale söz konusu olamaz” dedi. 

 

Manisa Akhisar’dan, öldürülen MİT mensubunun köyünün muhtarı tanık Cemali Merter SEGBİS ile dinlendi. Merter ifadesinde, “Biz şehit kardeşimizi TSK’da çalışan elektrik teknisyeni olarak biliyorduk. Daha sonra bir gazeteci (Hülya Kılınç) aradı aileyle konuşmak istiyorum dedi. Ben önce gelme şu an aile duygusal dedim. Ama o gelmek istedi. Geldi. Bana birkaç soru sordu cenaze nasıldı ilgini çeken bir şey var mıydı diye? 1 saat sonra tekrar geldi ‘Ben gezdim dolaştım biraz senin gözüne takılan bir şey var mıydı’ diye sordu. Ben de bir tek çelenkin gözüme takıldığını söyledim. Sonra da gitti” dedi. Mahkeme başkanı Merter’e, “Savcılık ifadende Hülya Kılınç’ın sana MİT mensubu olup olmadığını sorduğunu söylemişsin. Şimdi niye söylemedin?” diye sordu. Merter ise heyecanlandığı için unuttuğunu söyledi.

 

Duruşma savcısı, mütalaayı sunmak üzere dosyanın tarafına gönderilmesini, sanıklardan Erk Acarer hakkında çıkarılan yakalama kararının infazının beklenmesini ve tutuklu sanıkların kuvvetli suç şüphesi sebebiyle tutukluluk hâllerinin ayrı ayrı devamını talep etti.

 

Sanık avukatları sırasıyla söz alarak tahliye taleplerinde bulundular. Verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkeme, Barış Terkoğlu, Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in yurtdışı çıkış yasağı ile tahliye edilmesine karar verdi. Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in tutukluluk hâllerinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı 9 Eylül’e erteledi.

 

Yukarı