Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Mesleki faaliyetleri nedeniyle çok sayıda soruşturmaya, yargılamaya ve gözaltına maruz kalan gazeteci Candemir, “Onlarca gazeteci cezaevinde bulunuyor. Bunun en temel nedeni de devlet ve hükümetin politikaları çünkü hükümet ülkeyi normal yönetmiyor” dedi
NİMET ÖLMEZ, VAN
Yirmi yıldır gazetecilik yapan Oktay Candemir hakkında onlarca soruşturma açılırken, altı davanın yargılama süreci ise devam ediyor. 2016 yılından bu yana 50’den fazla soruşturma geçiren Candemir, “Ağzımı açsam ifadeye çağrılıyorum” sözleriyle yaşadıklarını özetliyor. Yetmiş dört yaşındaki annesiyle birlikte yaşadığı ev ise defalarca polis tarafından basıldı. Evinde söyleşi için buluştuğumuz Candemir, öncelikle üst üste yığdığı ifade tutanakları ve iddianameleri gösteriyor. Eleştirel duruş sergileyip bağımsız gazetecilik yapmanın bedeli olduğunu kaydeden Candemir, Expression Interrupted’a açıklamalarda bulundu.
Candemir hakkında yeni bir soruşturma
Candemir hakkında açılan son soruşturma 7 Mayıs tarihli. Önceki dönem Van Valiliği ve Büyükşehir Belediyesinde kayyum olarak görev yaptıktan sonra, 2019 seçimlerinde AKP Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilen Murat Zorluoğlu’nun şikâyeti üzerine Candemir, İki Nisan Polis Karakolu’nda ifade verdi. Candemir, hakkında “kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla açılan soruşturma kapsamında avukatı Kadir Kutevi ile karakola giderek ifade verdi. Oktay Candemir’in Serhat News isimli haber sitesinde yayımlanan ve soruşturmaya konu olan “Vali-z” isimli yazısı, daha önce mahkeme kararıyla engellenmişti. Candemir, şöyle konuştu:
“2003 yılında gazeteciliğe başladım. Başladıktan sonra hakkımdaki ilk soruşturma 2007 yılında açıldı. O dönemi biliyorsunuz; AKP’nin Avrupa Birliği ile uyumlu hareket ettiği, görece bir demokratikleşme iddiasının olduğu, insan haklarının Avrupa birliği kriterleri çerçevesinde genişlediği yıllardı. Ama o yıllarda bile, benim hakkımda davalar açıldı. Zilan katliamının tanığıyla görüştüğümüz için ben ve gazeteci arkadaşım Ercan Öksüz’e dava açıldı. Biz o davadan ceza aldık. Bu ceza daha sonra HAGB ile ertelendi. 2011 yılında yine gazetecilik yaptığım bir dönemde, AKP iktidarında Oslo, Habur süreçlerinin yaşandığı zamanda ben KCK davasından tutuklandım ve bir yıl cezaevinde kaldım. 2015 yılından sonra hakkımda açılan davalarda artış olmaya başladı. Neredeyse yazdığım her yazı, yaptığım her sosyal medya paylaşımı için karakoldan çağırmaya başladılar. 2016 yılından bu yana belki 50 soruşturma geçirdim.”
“10 yıldır gazetecilik açısından değişen bir şey yok”
Geçirdiği soruşturmaların büyük bölümünün davaya dönüşmediğini belirten Candemir, bununla birlikte bu soruşturmalardan 20 tanesinin davaya dönüştüğünü anlattı. Candemir, şu ifadeleri kullandı: “Benim hakkımda daha çok, kamu davası açılıyor. Mesela üç tanesi ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ davası, Süleyman Soylu’ya ‘hakaret’ davası da var. ‘Örgüt propagandası’ yapmak iddiasıyla hakkımda açılan ve devam eden davalar var. Uzun yıllardır bu kentte gazetecilik yapıyorum ve diyelim, kentin en önemli kamu görevlisi olan vali hakkında bir şey yazıyorum, Vali hemen şikayetçi oluyor. Şunu anlıyorum ki, kesinlikle eleştirilmek veya birileri yanlış yaptığında ‘siz yanlış yapıyorsunuz’ dememizi istemiyorlar. AKP’nin iktidarda olduğu son 10 yılı için söyleyebilirim ki, gazetecilik açısından değişen bir şey yok.”
“İster istemez biz de otosansür geliştirdik”
Van’da sürekli "yasal olmayan yollarla bir kayyum atama politikası izlendiğini" kaydeden Candemir, gazetecilerin, kayyumların yönettiği belediyelerdeki yolsuzlukları haber yaptığını belirterek şunları söyledi: “Kenti bir kişi yönettiği için elbette habere konu olmaları doğal oluyor. Bütün kurumlar da onun emrinde, Vali, emniyeti aradığında elbette ona ‘hayır’ demeyeceklerdir. Kayyumların şikâyetinin genelde davaya dönüşmesinin sebebi de bu durum. ‘Biz ne yaparsak yapalım, gazeteciler yazmasın’ anlayışı var. Burada yargı sopası da araç olarak kullanılıyor. Bu bir, karakol ve adliye koridorlarında süründürme politikası. Ortada bir suç yok, bu davadan bir şey çıkmayacağını onlar da biliyor. Tüm bu baskı ortamında ister istemez bizde de bir otosansür gelişmiş oluyor. Bu beni haber yazmaktan alıkoymasa da bir konuda yazacağım yazı için kelimeleri seçiyorum. Söyleyeceğimi doğrudan söyleyemeden, etrafında dolanmış oluyorum. Hangi kelime suç kapsamına girer ya da girmez diye bazen avukatıma danışıyorum, yazıyı öyle yazıyorum.”
“Haber kaynaklarım tehdit edildi”
Van’da yaşadığı baskılardan haber kaynaklarının da etkilendiğini ifade eden Candemir, “2019 yılında bağımsız gazetecilik yapıyordum. Mesela, arzuhalcilerle ilgili ‘bu meslek ölüyor’ şeklinde haber hazırladım. Arzuhalci ile görüşüp haberimi yaptım, yayımlandı. Kendisi iki gün sonra beni arayıp haberi kaldırmamı istedi. Nedenini sorduğumda ise; polislerin onun yanına gittiğini ve ‘Sen Oktay Candemir’in kim olduğunu biliyor musun? O teröriste nasıl röportaj verirsin’ minvalinde kendisini uyardıklarını anlattı. Haberin öznesi olan haber kaynaklarımıza bile ulaşıp, ‘Oktay Candemir’le bu işi yapmayın’ diyorlar. Sokakta sürekli engelleniyoruz, ya darp ediyorlar, ya da psikolojik olarak engellemeye, yıldırmaya çalışıyorlar. 2019 yılında bir basın açıklamasını takip ederken kentin meydanında nerdeyse 20 tane polis beni darp etti. Sonra da onlar benden şikayetçi oldu. Bundan dolayı mahkemede yargılanıp beraat ettim. Bizler şartlarımızı zorlayarak gazetecilik yapmaya çalışıyoruz” dedi.
Mazbata olayları sonrasında Candemir’e soruşturma
31 Mart Yerel Seçimleri’nden sonra DEM Parti Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan’a mazbata verilmemesi üzerine çıkan olaylar sonrası yaptıkları haber gerekçesiyle, AKP adayı Abdulhat Arvas’ın şikâyeti üzerine, gazeteciler Necdet Tam, Adnan Bilen ve Oktay Candemir hakkında soruşturma açılmıştı. Bu olaylarda gazetecilik rolüne de vurgu yapan Candemir, vicdani ve ahlaki bir sorumluluk olarak haber takibini sürdürdüğünü söyledi.
Candemir son olarak şunları söyledi: “90’lı yıllarda Kürt gazeteciler, faili meçhul cinayetlerle katlediliyordu. Böyle yaparak Kürt basınını bitireceklerini düşünüyorlardı ama olmadı. Olmayınca, son 10 yıldır yoğun bir tutuklama furyası yaşanmaya başladı. Onlarca gazeteci cezaevinde, bunun en temel nedeni de devlet ve hükümetin politikaları çünkü hükümet ülkeyi normal yönetmiyor. 30-40 yıldır devletin Kürtlere yönelik politikası budur. ‘Cizre’ye, Nusaybin’e bomba yağdırırım ama hiçbir gazeteci görüntüsünü çekip yayınlamasın, konuşmasın' istiyorlar. ‘Devlet bir şekilde bu olayları örtbas eder’ duygusu var. Ama Kürt gazetecilerin üzerindeki baskı artık yaygınlaştı, Türkiye’nin merkez medyasında yer alan gazeteciler bile, neredeyse her istediğini yazıp çizemeyecek noktaya geldi” dedi.