Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.


Gözaltına alınan gazeteci Eylül Deniz Yaşar: "Türkiye’de gazetecilik yapmak için doğru zamanın tam da şu an olduğunu düşünüyorum"
FERİD DEMİREL, İSTANBUL
İstanbul’da 17 Mart 2023 günü gerçekleştirilen Newroz etkinliklerini takip etmek için Yenikapı Meydanı’na giden gazeteciler polislerce darp edildi.
DEM Parti’nin çağrısı üstüne gerçekleşen programı takip etmek üzere alanda bulunan gazetecilerden AFP muhabiri Eylül Deniz Yaşar darp edilerek gözaltına alındı. Polis kontrol noktasında gözaltına alınan gazeteci Yaşar, hem gözaltı işlemleri sırasında, hem de yaklaşık altı saat süren gözaltı boyunca polisin yoğun sözlü ve fiziksel şiddetine maruz kaldı. Bianet muhabirleri Tuğçe Yılmaz, Ali Dinç ve Kürtçe haberler editörü Aren Yıldırım ise polisler tarafından şiddet gördü ve gözaltına alınmaya çalışıldı.
Tuğçe Yılmaz: “Savcı soruşturmalara izin vermiyor”
Bianet muhabiri Yılmaz, gözaltına alınmaya çalışılan insanların görüntülerini çekerken polislerce engellendi. Yılmaz birçok kez gazeteci olduğunu belirtmesine rağmen yere yatırıldı, boynuna basıldı ve elleri arkadan kelepçelendi.
Polis aynı esnada bianet muhabiri Ali Dinç’e saldırdı, Aren Yıldırım’ı da gözaltına almak istedi.
İstanbul’un Kadıköy ilçesinde 2023 yılında gerçekleşen 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinliğinde polisin fiziksel tacizine maruz kaldığını hatırlatan Yılmaz şöyle konuştu: “1 Eylül günü uğradığım taciz, çok açık hedef gözetilerek yapıldı. Polis, o zaman da ‘çekme, yasak’ diyerek bizi güvenlik kalkanı kurdukları alanın dışına atmaya çalıştığı sırada, cinsel saldırıda bulunmuştu. Polisler soruşturulmayacaklarını, soruşturulsa bile ceza almayacaklarını biliyor. O zaman da bu polislerin kimler olduğunun tespit edilmesini istemiştim. Son yaşadığım saldırı için de aynı talepte bulunacağım. Yıllar sürse de sürecin takipçisi olacağım. Bizim yaşadığımız bu psikolojik ve fiziksel şiddetin biraz olsun psikolojik yükünü taşısınlar. Büyük ceza alacakları için söylemiyorum. Sonuçta en kötü bir yargılanmış olacaklar, onların da başına gelmiş olacak yani. Koruma mekanizmalarının işletileceğini biliyorum. Yıllardır Türkiye’de gazetecilik yapan biriyim. En azından bunun bir başkasının başına gelmemesi için hakkımı arayıp bu sürecin ilerlemesi için tutum almaya devam edeceğim.”
Gazetecilere yönelik polis şiddetinin devam etmesini “Savcı, genelde polislerin soruşturulmasına izin vermiyor” sözleriyle yorumlayan Yılmaz, bu şiddetin gazeteciler üzerindeki etkilerine dair de şunları söyledi:
“Birkaç sene önceki polis müdahalelerini hatırlıyorum. O zaman işkencelerini kaydetmek için daha ısrarlı olabiliyorduk. Ama şu an ‘çekemezsin’ dediğinde, biz de karşılığında bir iki kez ‘hayır gazeteciyiz’ dediğimizde onun üçüncüsünü, dördüncüsünü duymuyoruz. Özellikle daha sert geçeceğini düşündüğümüz eylemlerde, hem kitleye hem gazetecilere daha fazla saldırı olacağını düşündüğümüz eylemlerde, böyle oluyor. Bir de şöyle bir durum var; gazeteciler eskiden sahada birbirlerini daha çok kolluyorlardı. Bu da azaldı gibi. O da yine polis şiddetinden kaynaklı. Devletin ve polisin gazetecilere uyguladığı bir durum olarak bize sirayet ediyor. Dayanışmayı yeniden örmemiz ve yeni dayanışma ağları düşünmemiz gerekiyor. Son yaşadığım saldırıda dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördüm ve ‘dayanışma yaşatır’ lafının hiç boş olmadığını bir kez daha anladım.”
Yılmaz bu hafta avukatıyla birlikte savcılığa gidip kendisine şiddet uygulayan polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağını sözlerine ekledi.
Yaşar: “Polislerin söyledikleri uluslararası suç kapsamında”
AFP video ve fotoğraf muhabiri Eylül Deniz Yaşar da Newroz etkinliği sırasında gözaltına alınanlar arasındaydı. Aradan üç gün geçmesine rağmen vücudunun birçok bölgesinde ağrı hissettiğini belirten Yaşar, gözaltı sürecinde çok fazla darbe aldığını ifade etti: “İlk alındığımda boynuma bastırarak, aslında bianet muhabirine yaptıkları gibi yere yatırmaya çalıştılar. Ben buna karşı direnç gösterdiğim için orada çok ciddi arbede yaşandı. O şekilde beni yere yatırsalardı, omuz kameram kesin kırılacaktı. Yatmamak için direnmem gerekiyordu. Hem ters kelepçe hem de kolu adeta kırma noktasına getirecek derecede iki üç kol kıvırma durumu yaşandı. Bugün daha fazla hissediyorum bu ağrıyı.”
Gözaltı aracında ve sonraki süreçlerde de yoğun şiddete maruz kaldığını anlatan Yaşar, bunun yanı sıra kendisine ve gözaltı aracındaki diğer insanlara psikolojik şiddet uygulandığını dile getirdi. Yaşar, kendisine ve gözaltına alınan diğer insanlara “Yahudiler de sizin gibiydi. Almanya'da ne yaptılar onlara? Sabun oldu hepsi. Sizi Yahudiler gibi sabun yapmadığımıza dua edin” gibi ifadelerin kullanıldığını kaydederek, bu ifadelerin uluslararası suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti:
“Bu ifadelerin kendisinin, sadece ulusal bir suç değil uluslararası bir suç olduğunu söyledim. Polis aracında kendilerine de söyledim. ‘Siz Nazizm propagandası yapıyorsunuz’ dediğimde, gülüp ‘ne var ya! İki soruşturma açarlar, çay içer geliriz’ dediler. Ben artık Nazizm da demiyorum, sadizm diyorum. İlk başlarda, beni alan polisten şikayetçi olacağımı söylemiştim ama şu yaşananlara baktığımda, ben bu gözaltıların çok özel olduğunu düşünüyorum.”
Gözaltı aracında kendisiyle birlikte Newroz kutlamalarında gözaltına alınan diğer insanlara da şiddet uygulandığını vurgulayan Yaşar, şöyle devam etti: “Kendi kişisel telefonlarıyla istedikleri zaman kamera ve ses kaydı açıp sorularına yanıt alabileceklerini düşündükleri kişilere, aslında işkence altında, yasadışı sorgulama dediğimiz şeyi yaptılar. Kameralarını açıp ‘senin dağda tanıdıkların var mı?’, ‘Sen çok iyi biliyorsun oraları,’ ‘sen hiç dağa gittin mi?’ diye akla hayale sığmayacak saçma sapan sorularla insanlardan suç unsuru sayılabilecek cevaplar almaya çalıştılar. ‘Domuz b.kusunuz, siz benim sı..ğım b.k bile olamazsınız’ dediler. Ve bu çok kez oldu.”
“Türkiye’de gazetecilik yapmak için doğru zaman”
Türkiye’de çok ciddi bir muhalif basın geleneğinin olduğunu dile getiren Yaşar, eskiden sadece Kürt basını, muhalif basın, bağımsız basın diye nitelendirilen basın mensuplarının tutuklanıp gözaltına alındığını ama artık çemberin çok genişlediğini ve “yandaş medyadan” olmayan herkesin cendereden geçirildiğini kaydetti: “90’lardaki zihniyetin hiç değişmediğini düşünüyorum. Onların haber yapılmasını istemediği şeyleri haber yapıyoruz. Bana direk sordular. ‘Senin burada ne işin var? Sen neden terörist propaganda yapılan yerin haberini yapıyorsun?’ Demek ki sen de teröristsin’ dediler. Böyle bakıyor. Bunları, bir polisin orada hasbelkader söylediği bir söz olarak görmüyorum. Tam olarak kendisine verilen talimatı, üst düzey yetkililerin ideolojisini bakış açısını yansıtıyor. Onların haber yapılmasını istemedikleri eylem ve etkinliklerin haberini yapan gazeteciler, basın mensupları, basın emekçileri, onların gözünde terörist dedikleri, susturmak istedikleri bir gruba mensup olmuş oluyor. O yüzden Türkiye’de gazetecilik yapmak için doğru zamanın tam da şu an olduğunu düşünüyorum.”
