Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

ANALİZ | RTÜK cezaları: Sansürden daha tehlikeli bir noktaya gidiyoruz

ANALİZ | RTÜK cezaları: Sansürden daha tehlikeli bir noktaya gidiyoruz

Yangın haberleri nedeniyle RTÜK tarafından televizyonlara kesilen ağır para cezaları oto-sansür ve dezenformasyonun daha da yaygınlaşmasına yol açabilir

 

Meltem AKYOL

 

Muhalif görüşlü televizyon kanallarına verdiği cezalar nedeniyle son yıllarda giderek siyasileşme ve sansür eleştirilerinin muhatabı olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Ege ve Akdeniz bölgelerinde çıkan büyük yangınlar nedeniyle televizyonlara gönderdiği yayınların nasıl yapılması gerektiğine dair “uyarı” ve sonrasında altı kanala kestiği ağır para cezaları nedeniyle bir kez daha gündemde.

Kanunen televizyon ve radyo yayınlarını denetlemek ve düzenlemekle görevli olan RTÜK, son yıllarda artan ve orantısız bir biçimde eleştirel yayın kuruluşlarını hedef alan cezaları nedeniyle hükümetin elinde bir “sansür aracına” dönüşmekle suçlanıyor. Nitekim 11 Ağustos 2021 tarihinde yapılan Üst Kurul toplantısında haklarında para cezası kararı verilen altı televizyon kanalının beşi RTÜK tarafından sıklıkla cezalandırılan FOX TV, Halk TV, KRT, Tele 1 ve HaberTürk TV kanallarından oluşmakta. Çoğunlukla orman yangınlarıyla ilgili haber ve programlarda geçen ifadeler nedeniyle 17 dosya üzerinden verilen cezaların toplam miktarının 3,3 milyon TL olduğu bildiriliyor.

Cezaların öncesinde RTÜK televizyon kanallarının yöneticilerine 3 Ağustos tarihinde kişiye özel olarak bir talimat ve uyarı mesajı gönderdi. Yayıncı kuruluşların yangınlarla ilgili haberleri, “kamuoyunda korku ve endişe uyandıracak şekilde” aktardığı ve sahadan canlı yayınların, “halkın ve yangın söndürme ekiplerinin motivasyonunu kıracak şekilde” yapıldığı savunulan mesajda yangınların söndürüldüğü yerler yerine devam ettiği alanların ekrana getirilmesinin “kaos havası beklentisinde olan çevrelerin istediği yönde bir yayıncılık” olduğu iddia edildi. Mesajda “Bu minvalde orman yangınlarıyla ilgili yapılan yayınların 6112 sayılı Kanun’da yer alan yayın ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmesi, tereddütler halinde İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı ile temasta olunması son derece önemlidir. Aksi takdirde, söz konusu yayın ilkelerini hiçe sayan medya hizmet sağlayıcılara en ağır müeyyidelerin uygulanması kaçınılmaz hale gelecektir” denildi.

Türkiye Gazeteciler Sendikasına (TGS) göre RTÜK’ün talimat ve uyarıları yayıncı kurumların editoryal bağımsızlıklarına açık bir müdahale ve “Görev tanımının dışına çıkarak RTÜK’ü bir sansür mekanizması gibi çalıştıran RTÜK Başkanı, TV kanallarını tehdit ederek suç işlemekte.” Altı televizyon kanalına kesilen para cezalarını eleştiren Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ise RTÜK’e tarafsız ve Anayasa ve basın özgürlüğüne uygun hareket etme sorumluluklarını hatırlatan bir açıklama yayımladı. Açıklamada “İktidarın orman yangınlarının söndürülmesi sürecinde yaşanan sorunların haberleştirilmesinden duyduğu rahatsızlığı gündeme getirmesiyle RTÜK yine sansür görevini üstlenmiştir” ifadelerine yer verildi.

RTÜK: Kimlerden oluşur? Nasıl çalışır?

3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 13 Nisan 1994 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) kabul edilmesinin ardından kurulan RTÜK, zaman içerisinde güçlendi ve kendi başına bir iktidar odağına dönüştü. 2005 yılında yapılan düzenleme ile bugünkü halini alan RTÜK’ün televizyonu veya radyoyu açtığınız zaman karşınıza nelerin geleceğini ya da nelerin gelemeyeceğini belirleyen kurum olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kurulun denetleme ve düzenleme yetkileri 2019’da yürürlüğe giren bir yönetmelikle internet üzerinden yapılan yayınları da kapsayacak şekilde genişletildi.

RTÜK, siyasi parti kontenjanlarından TBMM tarafından seçilmiş dokuz üyeden oluşuyor. Bu üyelerden beşi iktidar partisi AKP, ikisi ana muhalefet partisi CHP, biri iktidar ortağı MHP ve biri de HDP kontenjanından. Ancak AKP kontenjanından RTÜK’e seçilen beş üyeden biri MHP’nin yayın organı olarak bilinen Türkgün gazetesinin genel yayın yönetmeni. Yani pratikte MHP’nin Üst Kurulda iki üye ile temsil edildiği söylenebilir.

Üst Kurul haftada bir kez toplantı yapıyor ve bu toplantıların içeriği yasa gereğince gizli. Yasaya göre, Üst Kurul gündemine hangi konuların getirileceğini belirleme yetkisi ise RTÜK Başkanında. Halihazırda RTÜK Başkanı AKP kontenjanından seçilen Ebubekir Şahin.

Altı kanala yönelik ceza kararı, cezalara karşı olduğunu duyuran RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşcı’nın yokluğunda alındı, zira Taşcı toplantıdan AKP ve MHP’li üyelerin oylarıyla ihsas-ı reyde bulunduğu gerekçesiyle çıkarıldı. Taşcı Üst Kurul toplantısından çıkarılmasına ilişkin kararın yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açtı.

“Gerçeği engellerseniz yalan yayılır”

Son cezalar ve RTÜK müdahalelerinin olası sonuçları konusunda görüşlerine başvurduğumuz Taşcı ve medya konularında çalışmalarıyla tanınan akademisyen Ceren Sözeri haberlerin sansürlenmesiyle dezenformasyonun yayılacağı uyarısında bulunuyor.

 

İlhan Taşcı

İlhan Taşcı

Kurulun dört yıldır üyesi olan Taşcı, RTÜK’ün tarihsel olarak her dönem “siyasetin arka bahçesi” olarak kullanılsa da son yıllarda, özellikle Ebubekir Şahin’in başkan olarak seçilmesinin ardından, artan cezalar ve yaptırımlarla tablonun ciddi biçimde ağırlaştığı görüşünde. Taşcı, “Daha sert, daha ağır cezalar gelmeye başladı. Neredeyse bir aboneliğe bağlanmış gibi her hafta mutlaka belli kanallarla ilgili gelen dosyaların görüşüldüğü bir dönemi yaşamaya başladık ve giderek cezalar da ağırlaştı. Önceden makul ölçülerde idari para cezası verilirken, beş günlük ekran karartmaları veren bir RTÜK görmeye başladık,” diyor.

İhsas-ı rey yani oyunu/tavrını belli etme iddiasıyla çıkarıldığı son toplantıda ise daha da ağır bir durumun yaşandığını söyleyen Taşcı devamında şu noktalara dikkat çekiyor: “Belirli kanallara, yani özgür ve özgün yayıncılık yapmaya çalışan kanallara, dair genelde ayda bir ya da iki dosya geliyordu. Ama benim toplumu gelen tehlike konusunda uyardığım için hukuksuz şekilde çıkarıldığım söz konusu toplantıda 17 farklı ceza uygulandı. Halk TV'ye üç ceza, Fox TV'ye üç ceza kesildi, Tele1’e üç ceza kesildi. Yani aynı kanallarla ilgili olarak birden fazla dosya görüşüldü, her dosya ayrı bir ceza demek. Sadece bu haftaki kurul toplantısının kanallara maliyeti 3,3 milyon TL. Bu çok ciddi ve korkunç ağır bir ceza. Artık iktidarın uyguladığı antidemokratik, hukuk dışı uygulamaların yansımalarını daha ağır bir biçimde RTÜK cezaları üzerinden görmeye başladık.”

Gelinen aşamada mevcut RTÜK yönetimi ve başkanının yayıncılara iktidarı övenler ve eleştirenler, yani “bizim kanallar ve diğerleri” olarak baktığını belirten Taşcı, “RTÜK başkanı ısrarla ‘biz hiç kimseyi ayrıştırmıyoruz’ diyor. O zaman soru şu; yangın haberlerini sadece ceza verilen haber kanalları mı verdi? Hayır. A Haber’den ATV’ye kadar bütün kanallar verdi, vermesi de gerekir zaten. Herkes aynı yayını yapıyorken neden farklı uygulamaya gidiyorsunuz? Belirli kanallar için bunu ceza konusuna dönüştürürken başka kanallar için sırf iktidara yakın oldukları için mi bir dosya dahi düzenlemiyorsunuz?” diye soruyor. Taşcı’ya göre “RTÜK başkanı açısından önemli olan yangın görüntülerinin verilip verilmemesi değil, hangi kanallara ceza verilecek olması.”

“RTÜK’ü rahatsız eden yangın görüntüleri değil, sorulan sorular”

Tespitinin gerekçesini ise şöyle açıklıyor Taşcı: “Diğer türlü olsaydı sadece 17 değil 50-60 dosyanın gelmesi gerekirdi, yangını ekranlarda gösterdiler diye. Buradaki kırmızı çizgi bana göre şudur; yangın zaten korkunç bir görüntüdür, siz ‘bu korkunç görüntüyü veremezsin’ diyemezsiniz. Ama korkunç görüntü içerisinde örneğin yanmış bir insan cesedini ya da bir hayvanı ekranlara yansıtırsanız bu rahatsız edici olur. Ancak ne hazırlanan raporlarda ne de verilen cezaların gerekçesinde böyle bir şey yok. Burada dert o değil zaten, dert birilerine parmak sallamak, birilerini zapt etmeye çalışmak.”

Akdeniz'den Kuzey Ege'ye kadar çok geniş bir bölgenin yandığını, ardından da Batı Karadeniz’in sel felaketi ile boğuştuğunu hatırlatan Taşcı şöyle devam ediyor: “İnsanlar ‘uçaklar nerede, yardımlar nerede’ diye soruyor, ‘neden HES’lerle çevre tahribatına izin verdiniz, neden raporlara rağmen önlem almadınız’ diye soruyor. Yani RTÜK'ü rahatsız eden bu sorular, yardımların ulaştırılmaması ile ilgili haberler. Neden rahatsız oluyor? Çünkü iktidarın bu süreci yönetemediğinin ortaya çıkmasına neden oluyor bu sorular.” Taşcı’ya göre iktidarın yetersiz kalışının ekranlarda görünmemesi için RTÜK yönetimi iktidardan herhangi bir talimata bile gerek duymadan kendiliğinden harekete geçerek ceza ve yaptırımları uygulamaya koyabiliyor.

Taşcı yalan haberin yayılmasında habere, haberciliğe engel olunmasının önemli bir etkisi olduğu görüşünde: “Siz eğer insanlara gerçek, doğru, sağlıklı, hakikate sırtını dayamış haberleri ulaştırmazsanız, buna engel olursanız insanlar merak duygusunu tatmin etmek için farklı araçlara yönelir. Bu bazen sosyal medya olabilir, bazen başka yöntemler. Şimdi mesela sel felaketi var, o bölgedeki yakınına ulaşamayan bir insan her türlü bilgiye aç ve her türlü bilgiyi doğru kabul edecek kadar yaralı. Ama siz anayasal güvence altınmış olan basın özgürlüğüne uygun davranırsanız, 84 milyon insanın haber alma hakkına saygı gösteren bir haberciliğin önünü açarsanız zaten insanların bu kötü niyetli, dezenformasyona dayalı bilgilere açlığı kalmaz.”

“Gelinen nokta sansürden daha tehlikeli: Oto-sansür”

RTÜK Başkanın yangınlarla ilgili gönderdiği talimat ve sonrasında gelen cezaları açık bir sansür girişimi olarak nitelendiren Taşçı daha büyük bir riske de dikkat çekiyor: “Gelinen nokta sansürden daha tehlikeli bir noktaya taşıyor bizi: O da oto-sansür. Yayıncılar ‘RTÜK bizim yerimizde olsaydı, RTÜK buna baksaydı’ diyerek yayıncılık yapmaya başladılar. Belli kanalların zaten ekonomik güçleri, gelir düzeyleri ortada. RTÜK cezalarının hepsinin üstünden kalkmak o kadar kolay değil, ister istemez yayıncılık ürkekleşmeye başladı. Tam anlamıyla yayıncının kendi kendisini sansürlemeye başlaması her seferinde haberlerde gerçekten biraz daha uzaklaşmaya neden olur. Ki görünen odur.”

Taşcı’ya göre “Hayatla, gerçekle bağınızı kopardığınızda halkın sağlıklı bilgi edinme hakkını yok etmiş oluyorsunuz ve artık o alanı isteyen istediği biçimde dolduruyor. ‘Buradan bunu duydum’ başlıyor. Mesela profesör ünvanlı birisi çıkıyor aşı şunu yapar bunu yapar diyor, insanlar da buna inanıyor. Adama bakıyorsunuz tütün eksperi. Ama insanlar bilmez ki, inanıyor. Buna müdahale etmesi, bu tür yalan bilgilerin yayılmasını engellemesi gereken RTÜK buna dair bir şey yapmıyor, rapor bile yazmıyor. Bakıyoruz ki RTÜK sadece sansür kurulu haline gelmiş, bunda da bir sorun görmüyor. Habercilik evrensel kuralları olan, doğruluğun, hakikatin izini süren bir meslektir. Sorun birilerinin gazeteciliğe, haberciliğe bakışında. Bunu da siyasi ikbal, çıkar uğruna yapıyorlar.”

Sözeri: Özel kanaldan talimat doğrudan sansürdür

RTÜK Başkanının yangın haberleri ile ilgili kanallara özel hattan talimat vermesi cezaların gölgesinde kalmış olsa da konunun önemli noktalarından biri.

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi akademisyeni ve Evrensel gazetesi yazarı Doç. Dr. Ceren Sözeri, “Burada çok ilginç bir durum var” diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor: “RTÜK'ün tabi olduğu 6112 sayılı radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen yasada önceden uyarı yapılmasına ilişkin hiçbir düzenleme yok. Yani RTÜK arayarak, mesaj atarak ya da özel yollardan ulaşarak kanallara nasıl haber yapacağını söyleyemez. Böyle bir yetkisi yok. RTÜK ancak yayından sonra, o yayının içeriğinde 6112 sayılı kanunun 8. maddesindeki unsurlardan herhangi birinin ihlali olup olmadığına bakar. Yani bu ‘özel kanal’dan talimat zaten baştan hukuksuz. Kanalları önceden arayıp ‘böyle bir yayın yapın’ demek doğrudan sansürdür. Çok net bir biçimde bunun altını çizmek gerekiyor.”

Ceren Sözeri

“RTÜK yetki alanını genişletiyor”

Yangın haberlerine ilişkin kişisel olarak gönderilen talimatın ortaya çıkmasının ardından RTÜK başkanı eleştirilere cevap vermek üzere bir açıklama yaptı ve yayıncı kuruluşların yöneticilerine gönderilen mesajı 2018’de yayımlanan ve televizyon sahiplerince de onaylanan ilkelere dayanarak savundu. RTÜK başkanının bahsettiği ilkeler "Görsel-İşitsel Yayıncılık Etik İlkeleri" başlığı ile yayımlanan 20 maddelik bir metinde yer alıyor. Metin, dönemin RTÜK Başkanı İlhan Yerlikaya’nın da katıldığı bir törende kanal sahiplerince de imzalanmış. Metnin ilgili maddesi ise şöyle: “Savaş, terör amaçlı saldırı, doğal afet ve benzeri olağanüstü durumların ortaya çıkardığı kriz zamanlarında sağduyulu ve sorumlu davranmak; toplumda korku ve infial oluşturabilecek yayınlardan kaçınmak.”

Sözeri’ye göre RTÜK bu şekilde belirlenmiş ilkeler üzerinden karar veremez; kararların 6112 sayılı kanunun 8. maddesine dayanması gerekli. İlgili maddede felaketlerde nasıl yayın yapılacağına dair bir düzenleme olmadığını hatırlatan Sözeri, “RTÜK kendince yayın ilkeleri oluşturmuş ve bunları kanal sahiplerine de imzalatmış. Bir televizyon kanalı açmak isteyen, RTÜK'e de bu anlamda son derece bağımlı olan kanal sahibinin ‘ben bu metni imzalamıyorum’ demesi neredeyse imkansız. Dolayısıyla bu yolla RTÜK yetki alanını genişletiyor. Ve bu çok tehlikeli bir şey.”

“RTÜK kararları medya ve siyaset ortamının aynası”

Taşcı gibi Sözeri de RTÜK cezalarının eleştirel yayın yapan kanalları hedef aldığının altını çiziyor. O kadar ki, Sözeri’ye göre, Türkiye'yi hiç bilmeyen birisi dahi RTÜK kararlarına bakarak ülkenin medya ve siyaset iklimi hakkında isabetli bilgi sahibi olabilir.

Sözeri’ye göre “Sadece son iki yıldır RTÜK’ün rutin kararlarına baktığımız zaman hep aynı kanallara sistematik bir cezalandırma uygulandığını görüyoruz. Halk TV, KRT, Tele 1, FOX TV. Burada herkes, Türkiye’yi bilmeyen bir insan da dahil, sistematik bir cezalandırmanın var olduğunu, RTÜK’ün adaletsiz bir politika güttüğünü ve olması gerektiği gibi özerk davranmadığını, ifade özgürlüğünü koruyacak kararlar almadığını çok net biçimde görebilir.”

Yangın haberlerine ilişkin tartışmalar devam ederken RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Karadeniz’de resmi rakamlara göre onlarca kişinin ölümüne yol açan sel haberleri konusunda da medya kuruluşlarına “rica”da bulundu. Şahin sosyal medya hesabından “Devletimiz bölgedeki tüm yaraların sarılması için teyakkuza geçerek tüm birimleriyle seferber oldu. Tıpkı orman yangınlarında olduğu gibi afet bölgesinden yayın yapan tüm kuruluşlarımıza basın etik değerleri çerçevesinde hareket etmeye davet ediyor, değerli medya kuruluşlarından doğru haber vermelerini ve dezenformasyondan kaçınmalarını rica ediyoruz” diye yazdı.

Sözeri bu açıklamaya ilişkin yaptığı değerlendirmede şunu söylüyor: “Sel bölgelerinden kayıp haberleri geliyor, fakat açıklanan rakamlar bunun çok altında. Hiçbir şeffaflık yok. Oraya giden muhabirler bunun haberini yapıyorlar bu iddiaları dile getiriyorlar. Bu iddiaları dile getirmeyin diye uyarmak da yine aynı sansür pratiğinin tekrar edilmesi demek. RTÜK burada eğer dezenformasyonla mücadele etmek gerektiğini düşünüyorsa İletişim Başkanlığını uyarması gerekiyor. Burada şeffaf bir bilgilendirme yapılmalı, varsa bir dezenformasyon bunun önlenmesi için. Aksi takdirde RTÜK her seferinde yeni bir hukuksuzluğa imza atıyor.”

Dezenformasyonu körüklemek

Sözeri’ye göre devlet makamları tarafından felaketler sırasında yapılan açıklamalar da çarpıtmalarla dolu ve (yangın uçaklarının olup olmadığı konusundaki açıklamalar örneğinde olduğu gibi) tutarsız. Bu nedenle kamuoyunda güven duygusu sarsılıyor. Yetkililer bunu aşmak için medyayı sansürlemeye başvurdukça güvensizlik daha da artıyor, toplumun sağlıklı bilgiye ulaşması zorlaşıyor ve bu kısır döngü içinde bir noktadan sonra daha yüksek sansür araçlarına başvurmanın da işe yaramaz hale gelmesi kaçınılmaz oluyor.

Dünyada da medyaya bir güven kaybı olduğunun altını çizen Sözeri, son olarak şunları söylüyor: “Eğer siz habercileri yangın yerlerine sokmazsanız, haber vermesini engellerseniz, bir olay çıktığında ne olduğunu anlamayan insanlar tahminler üretmeye başlarlar. O tahminler bir süre sonra gerçekmiş gibi kulaktan kulağa yayılır. Ondan sonra onun gerçekle ilişkisi olmadığını kanıtlamak çok çok zor hale gelir. Yani iktidar dezenformasyonla mücadele edeceğini iddia ederken dezenformasyonun yapılabilmesi için elindeki her imkanı kullanıyor.”

Yukarı