Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Bir yıl süreyle cezaevinde kalan gazeteci Taşkın, "Bir derdimiz vardı, yazılmayanı yazmak, sesi duyulmayanın sesi olmak ve ben bunun için yargılandım" diyor
CANSU PİŞKİN, İSTANBUL
Gazeteci Seda Taşkın, Mezopotamya Ajansı’nda çalıştığı dönemde haber yapmak için gittiği Muş’ta 20 Aralık 2017 tarihinde gözaltına alındı ve kısa bir süre sonra tutuklandı. Yaklaşık 1 yıl cezaevinde kalan Taşkın, gerek tutukluluk gerek yargılama sürecinde birçok hak ihlâline maruz bırakıldı.
Taşkın, gözaltı, tutukluluk ve yargılama sürecinde yaşadığı hukuksuzlukları ve Türkiye koşullarında gazetecilik yapmanın zorluklarını P24’ün Expression Interrupted projesi kapsamında hazırlanan “Gözaltı: Türkiye’den Yargısal Taciz Hikayeleri” videosunda anlattı.
İhbar gerekçesiyle gözaltı
Haber yapmak için gittiği Muş’ta “Hakkınızda ciddi bir ihbar var” denilerek gözaltına alınan Taşkın, dört günlük gözaltı sürecinin kendisinde büyük travmalar yarattığını belirtti:
“Muş’un Varto ilçesinde haber yaptıktan sonra merkeze geri döndüm. O gün hava çok soğuktu. Üşümeyeyim diye gidip polar almak istedim. Sonra bir mağazaya girdim. Beş dakika geçmedi, içeriye siviller girdi. İlk önce bana bir canlı bomba gibi davranmaya başladılar. İki elimi havaya kaldırdım ve gazeteci olduğumu söyledim. Yanıma gelip çantamı açmamı söylediler. Sonra ben çantamı verdim, kameraları açtılar, içine baktılar, görüntüleri tek tek incelediler. Sonra da ‘kabine gir, arayacağız’ dediler. Kadın polis bulunmadığı ve hakkımda herhangi bir gözaltı kararı olmadığı için bunu kabul etmedim. Bunun üzerine GBT yapacaklarını söylediler. Nedenini sorduğumda ‘hakkınızda ciddi ihbar var’ dediler. GBT’de bir şey çıkmayınca beni bıraktılar. Bu arada yanımda bir arkadaşım vardı. Emniyetten arkadaşımı aradılar, tam hatırlamıyorum ama, bir şeyi imzalamam için beni çağırdılar. Tamam dedim. Merkezin her tarafını polisler tutmuştu. Her köşe başında polisler duruyordu. Zaten bulunduğum yerden dışarı çıkmamla beraber hemen gözaltına alındım. Sağlık kontrolünden sonra Muş Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüm. Burada daha sonra Muş Emniyet Müdürü olduğunu öğrendiğim polis yanıma gelip ‘Ben seninle uğraşacağım’ dedi.”
Karakolda zorla çıplak arama
Gözaltında zorla çıplak aramaya maruz bırakılan Taşkın, psikolojik ve fiziksel şiddete uğramış:
“Nezarethaneye götürülmeden evvel bir kadın polis geldi ve çıplak arama yapacağını söyledi. Bunun hukuka aykırı olduğunu söyleyerek reddettim. Bunun üzerine odaya 15-20 tane erkek polis girdi. Polislerden bir tanesi ‘Eğer soyunmazsan şerefsizim seni ben soyarım’ dedi. Ben yapamazsınız deyince ‘Bunu ters kelepçeleyip yere yatırın’ dedi. O an gerçekten de çok korkunçtu. Arada kaldım, yapamaz diyorum ama bir yandan baktım ciddi ciddi üstüme yürümeye başladılar. Duvara sıkıştırdılar ve soyma girişiminde bulundular. Ve ben kabul etmek zorunda kaldım. Tabii kabul ettikten sonra bu rutine dönüştü. Bir dakikalık avukatla görüşüyorum, hop hadi çıplak arama.”
“Nezarette Mehter Marşı dinlettiler”
Taşkın, gözaltı sürecinde yaşadığı psikolojik travma sonucunda panik atak krizi geçirmiş:
“İnanılmaz bir psikolojik baskı vardı üzerimde. Dört gün boyunca 7/24, bir dakika bile ara vermeden Mehter Marşı dinlettiler. Sürekli nezarethanenin önüne biri geliyor, herkes bir şey söylüyor. ‘Buraya kadarmış senin için’ diyor. Biri geliyor Grup Yorum’dan ‘Hoşçakalın Dostlarım’ı söylüyor, zafer işareti yapıyor. Herkes bir şey söylüyor ve bu günlerce sürüyor, saatlerce. Bu arada ben ilaç kullanmıyordum hiç. Orada küçük bir panik atak geçirdim. Koğuş çok küçüktü 2’ye 1 adımdı sanırım. Bir yerden sonra bende nefes darlığı oluşmaya başladı. Sonra hastaneye gittiğimizde bana oksijen verdiler.
“Normalde hastaneye götürdüklerinde akreple götürüyorlardı beni. Bir gün ben akreple gitmek istemediğimi söylediğimde kadın bir polis kolumu sıktı ve beni akrebin kapısına çarpıp içeri attı.”
Dört günlük gözaltı süresinin dolmasının ardından adliyeye çıkarılan Taşkın’a yönelik polisin baskısı burada da sürmüş:
“Mahkemeye çıkmadan önce savcıya ifade verdim. Savcının odasında avukatım eşliğinde soruları yanıtladığım sırada içeriye emniyet müdürü girdi ve agresif bir şekilde ‘Dosyada gizlilik kararı var ama avukatı dışarı tweet atıyor’ dedi. Sonra da savcıyı dışarı çağırdı. Daha sonra savcı, tutuklama talebiyle beni mahkemeye sevk etti. Sürekli polisin üzerimizde baskı kurduğu bir durum vardı. Mahkemeye çıktığımda avukatla benim dışımda bir sürü TEM polisi de salondaydı. Yurtdışı yasağı ve denetimli olarak serbest bırakıldım. Karardan sonra emniyet müdürü geldi ve avukatıma dönerek, ‘Teröristin avukatı, senin de kim olduğunu biliyorum, senle de görüşeceğiz’ dedi. Sonra da bana döndü ve ‘Senin peşini bırakmayacağım’ dedi.”
Serbest bırakılmasından 1 ay sonra tutuklandı
Taşkın, savcılığın 27 Aralık 2017’de bir üst mahkemeye yaptığı itiraz üzerine 22 Ocak 2018 günü Ankara’daki evine düzenlenen polis baskınında yeniden gözaltına alındı. 23 Ocak’ta Bitlis Sulh Ceza Hâkimliği tarafından SEGBİS üzerinden ifadesinin alınmasının ardından “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi:
“Serbest bırakılmamın ertesi günü Ankara’ya geçtim. Bu arada denetim şartlarını yerine getiriyorum, imza atıyorum, hiç aksatmıyorum. Ankara’da gazetecilere yönelik sosyal medya operasyonu vardı. Evinde bulunduğum gazeteci arkadaşımın evine yapılan baskın sırasında bana da GBT yapıldı ve Bitlis Mahkemesi’nden yakalama kararım olduğunu söylediler. Böylece yeniden gözaltına alındım. Bu sefer kaldığım yerde bir sürü gazeteci arkadaşım, insan hakları savunucuları vardı. Onlarla beraber kaldım. Daha güven vericiydi. Çünkü tekrar gözaltına alındığımda yine Muş’taki gibi olacak korkusu vardı. Bir günlük gözaltından sonra ertesi gün Ankara Adliyesi’nde SEGBİS ile Bitlis’e bağlandım. Hâkim hiç dinlemedi, hiçbir şey sormadı. ‘Kaçma ve delil karartma şüphesiyle tutuklanmasına’ dedi. Serbest bırakıldığımdan bu yana bütün adli kontrol şartlarımı yerine getirmişim, imzamı atmışım, hatta gözaltına alındığım gün imza atmışım.”
Yapamadığı haberler de suç sayıldı
Dosyasındaki gizlilik kararı sebebiyle uzun süre neyle suçlandığını bilmeyen Taşkın, iddianamesinin tamamlanmasıyla hakkındaki suçlamaların gazetecilik faaliyetleriyle ilgili olduğunu öğrenmiş:
“Uzun bir süre kendi dosyamla ilgili tam bir fikir sahibi olamadım. Daha sonra gazetecilikle ilgili gazeteciler gününde yaptığım paylaşımlar, çektiğim fotoğraflar, yapamadığım haberlerden suçlandığımı öğrendim. ‘OHAL’de kadın’ diye bir dosya haber hazırlıyordum. Kapatılan kadın kurumları ile ilgili bir haber yapmayı planlamıştım. Ama sonra belli nedenlerden dolayı o haberi yapamamıştım. Yapamadığım haberimi de dosyaya koymuşlar. Dosyaya sosyal medya paylaşımlarım da delil olarak konulmuş. Rakka paylaşımları vardı. Gazeteci bir arkadaşın paylaşımlarını yapmıştım. O arkadaş Antep’te yargılanmış, beraat etmiş ve ben onun beraat ettiği dosyadan ceza aldım.”
“Mahkemenin ismimi teyit etmesi için 3 ay bekledim”
Taşkın, ailesinin çocukluğundan beri kendisine Seda ismiyle hitap ettiğini ancak savcılığın bu ismi “kod isim” olarak değerlendirerek hakkında “örgüt üyeliğinden” ceza istediğini anlatıyor ve ekliyor:
“Bunu öğrenmek gerçekten çok kolaydı. Ben yöntem söyledim, gidin ilkokul öğretmenlerimi bulun, gidin çocukluk arkadaşlarımı bulun, sorun dedim. Ben üç celse sadece emniyetin ismimi teyit etmesini bekledim. Üç ay. Çok basitti ama türlü gerekçelerle sürekli ertelendi.”
Duruşma tarihlerinin de “mesaj içerikli” olduğunu söylüyor Taşkın: “İlk mahkememi hatırlamıyorum, nisan ayıydı. Sonra 2 Temmuz, 12 Eylül, 10 Ekim, böyle devam etti. Her şeyde bir mesaj veriyorlardı gerçekten. ‘Sen misin bu haberleri yapan?’ Özellikle bizim için yara olarak tanımladığımız günlerde duruşmalar gerçekleşti.”
Cezaevinde haberciliğe devam
Cezaevine girdikten sonraki ilk haftalarda burada da mesleğine devam etmeye karar verdiğini anlatan Taşkın, mekân kısıtlamasının bir gazetecinin işini yapmasına engel olmadığını söylüyor:
“Hatta şu an Türkiye’de, bu kadar hak ihlâlinin yaşandığı bir ülkede, cezaevinde gazeteci çok büyük bir ihtiyaç hâline geliyor. Çünkü yazabilecek o kadar çok konu var ki. İnsan varsa, canlı varsa, hikâye varsa bizim için her zaman yazacak bir şeyler vardır.”
Cezaevinden yaptığı ilk haberi ise Taşkın şu sözlerle aktarıyor:
“Cezaevine gittiğimde duş alacağız, baktım sular kan renginde akıyor. Tamamen pas. Sonra ben bunun haberini yaptım. Haber çıktıktan sonra, gazete geliyor ya koğuşa, haberi gördüm manşette. Çok mutlu oldum. Sonrasında süreç çok hızlı gelişti. TİHV geldi, milletvekilleri geldi. Bu mesele bayağı büyüdü. Cezaevleri müdürü bana ‘haber yapmayacaksın’ dedi. Gazeteci olduğum için buradayım ve burada da bunu yapacağım dedim.”
Taşkın, tahliye sürecinin de ilginç bir şekilde geliştiğini aktarıyor:
“Yerel mahkeme karar duruşmasında bana yedi buçuk yıl ceza verdi. Zincirleme propaganda ve yardım ve yataklıktan ceza aldım. Hiçbir şekilde tahliye beklemiyordum. Sonra anlattığım su haberi için CHP, HDP, MHP’den vekiller geldi, görüşmeler oldu. Onlar gittikten sonra koğuşta arama yapıldı. Daha sonra gardiyanlar beni çağırdı ve ‘tahliye edildin, yarım saat içerisinde hazır ol’ dediler. Ara kararla tahliye olmuşum, istinafla. Apar topar bir an önce beni çıkarmak istiyorlar, çünkü içeriden haber yapmamı istemiyorlar. Yirmi dakika içerisinde cezaevinden çıkarıldım, kapının önüne atıldım. Sonra kapının önünde durup kaldım. O şok etkisi dakikalarca geçmedi üzerimden. Biri yaklaştı yanıma, ‘İyi misiniz, bir şeye ihtiyacınız var mı’ diye sordu. Telefon açmak istiyorum dedim. Ailemi aradım, onların da öyle haberi oldu. Öyle bir anda, apar topar. Bir içeridesiniz, bir dakika sonra dışarıdasınız. Türkiye’de gazetecilik güne uyandığın yer ile gözünü kapadığın yer arasındaki uçurumu ifade ediyor. Sabah bakıyorsun başka bir şey, akşam başka bir şey yaşıyorsun. O gün de öyleydi.”
İş başvuruları reddedildi
Cezaevinden çıktıktan sonra mesleğe serbest gazeteci olarak devam eden Taşkın, bu süreçte yaşadığı zorlukları ise şöyle özetliyor:
“Bir iki yere iş başvurusunda bulunmuştum, güvenlik soruşturmasından dolayı geçemedim. Cezaevine girip çıktım, niye girip çıktığımı hepimiz zaten biliyoruz, gerçeklerin peşinden gittiğimiz için, bir derdimiz olduğu için… Bir derdimiz vardı, yazılmayanı yazmak, sesi duyulmayanın sesi olmak ve ben bunun için yargılandım. Mesela şu sözü duydum ben: ‘Sen cezaevinden çıktın, o üzerindeki algıyı kır. Ondan sonra bizimle çalış’. Yani demek istiyor ki tamam sistem seni zaten gazeteci olarak görmüyor. Onun tarafında değilsen gazeteci değilsin. Ama bir de işin bu tarafı var. Aynı taraftan baktığımızı söylediğimiz, aynı yerde durduğumuzu düşündüğümüz insanların bile bu noktadan yaklaşıyor olması gerçekten çok üzücü.”