Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

SÖYLEŞİ | 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü

SÖYLEŞİ | 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü

Türkiye’de gazetecilerin artık birçoğu kağıt üzerinde kalan haklarını ve mesleğin karşı karşıya olduğu zorlukları ve çözüm yollarını gazeteciler Candan Yıldız, Gülfem Karataş ve Çağrı Sarı ile konuştuk

Türkiye’de gazetecilerin haklarının yasal güvence altına alındığı 10 Ocak 1961 tarihinin yıl dönümü Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor. Ancak aradan geçen 63 yılda bu hakların büyük bir kısmı yalnızca kağıt üzerinde kaldı.

Punto24 Bağımsız Gazetecilik Derneği (P24) bünyesinde 2017 yılından itibaren basın ve ifade özgürlüğü gelişmelerini takip eden Expression Interrupted platformu, bu Çalışan Gazeteciler Günü’nde, mesleğin günümüzde karşı karşıya olduğu sorunların ve çözüm yollarının tartışıldığı bir söyleşi düzenledi.

Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde gerçekleşen ve moderatörlüğünü gazeteci Canan Coşkun’un üstlendiği söyleşide Gazete Pencere Yazı İşleri Müdürü ve DİSK Basın İş Genel Kongre Üyesi Candan Yıldız, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) LGBTİ+ ve Kadın Komisyonu Üyesi Gülfem Karataş ve gazeteci Çağrı Sarı konuşmacı olarak yer aldı.

Konuşmacılar, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün bir kutlama değil mücadele günü olduğuna vurgu yaptı.

“Sosyal medya gazetecilerinin hem gücü hem güçsüzlüğü”

DİSK Basın İş Genel Kongre Üyesi Candan Yıldız, “Çalışan Gazeteciler Günü” isminin günümüzdeki çalışma modelleri göz önüne alındığında tartışılır olduğunu ifade etti.

Yıldız, şöyle konuştu: “Gazeteciliğin geldiği yer öyle bir hal aldı ki çalışan, ‘imtiyazlı’ gazetecilerden çok çalışamayan ya da telifli, freelance, parça başı çalışan gazeteci sayısının daha yoğun olduğu bir sektörden bahsediyoruz. Belki de bu kavramsallaştırma ya da bu tanımlamayı değiştirmekle başlayabiliriz. Bildiğimiz anlamda kurumsal sözleşmesi olmayıp da hala mesleği icra eden çok sayıda arkadaşlarımız varken bu çalışamayan gazetecileri görmeyen ya da onların haklarını görmeyen bir günün kutlanması zaten söz konusu olamaz.”

Yıldız, serbest veya internet medyasında çalışan gazetecilerin örgütlenme ve sendikal haklarının da olmadığına dikkat çekti: “Yapılan son düzenlemeyle internet medyasının 212 Sayılı Basın İş Kanunu’na dahil edilmesi sürecine kadar internet haber sitelerinde çalışan gazeteciler büro emekçisi olarak görülüyordu. Mesela bu Basın İş kolunda sendikalaşmanın önündeki engellerden bir tanesi. Bir taraftan da gazeteciler örgütlenmeyi çok beceren bir meslek grubu değil. 1994’te Gazeteler Meclisi Girişimi diye bir şey vardı. O dönem daha katılımcı, şeffaf ve demokratik bir örgütlenme modelini tartıştığımız bir süreç yaşadık -ki o da akamete uğradı. Ben gazetecilerin sadece sendikalarda örgütlenmesi gerektiğini savunan biri değilim. Evet sendikalar çok önemli ama farklı farklı örgütlenme modellerinin hayata geçirilmesi gerektiğine, sendikal anlayışın da biraz değişmesi gerektiğine inanıyorum.”

Yıldız, medyadaki sermaye yapısının değişmesiyle birlikte işsiz kalan ve sektörün dışına itilen gazetecilerin bir direnç noktası olarak sosyal medyaya yöneldiğini anlattı: “Medyadaki sermaye yapısı değiştikçe ona uygun formda bir gazetecilik, ona alternatif başka gazetecilik mecraları çıkıyor ve biz bugün bunu yaşıyoruz. Sosyal medya bunlardan bir tanesi. Sosyal medya gazetecilerinin hem gücü hem güçsüzlüğü. Sektör dışına itilen gazeteciler kendi YouTube kanallarını kurdular ya da Twitter’da gazetecilik faaliyetini bir düzeyde yapmaya devam ettiler. Bu güçlü yanlarından bir tanesi. Ancak bildiğimiz anlamda ana akımın yer değiştirmesi ya da dönüşmesi farklı farklı mecraları da doğururken orada şöyle bir açmaz ortaya çıktı: gerçek anlamda haber odalarının yok olması. Haber odalarını yok eden şeyin kendisi sermaye yapısının değişmesiyle ilgili. Muhabirliğin değersizleştiği dönemlerden geçtik. İnternet gazeteciliği yapan mecralardaki iktisadi var olma çabaları kopyala yapıştır gazeteciliğini besledi.”

“Bayram değil mücadele günü”

TGS LGBTİ+ ve Kadın Komisyonu Üyesi Gülfem Karataş ise, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün tarihçesini özetleyerek başladığı konuşmasında, Basın İş Kanunu’nun normal iş kanunu’ndan bir farkı kalmadığına vurgu yaptı.

“10 Ocak 1961’de 212 Sayılı Kanun Resmî Gazete’de yayımlandı. Ancak sonrasında dokuz medya patronu gazetelerini kapattıklarını söylüyor ve gazeteciler boykot ilan ediyor. Sonrasında üç günlük bu boykot süresince gazeteciler Basın Gazetesi çıkarıyor. İlk günkü manşet ‘Daima halkın hizmetindeyiz’. Bu manşet bile aslında bir şey ifade ediyor. Gazeteciler kamu hizmeti sunuyorlar, halkın haber alma hakkını savunuyorlar ve bu görevi üstleniyorlar. Ancak bugün geldiğimiz noktada Basın İş Kanunu’nun normal İş Kanunu’ndan bir farkı kalmadığını görüyoruz. ‘Dezenformasyon’ yasası diye çıkarılan, sansür yasası dediğimiz yasalar, gazeteciliği daha da bitirir hale geldi. Biz hala Çalışan Gazeteciler Günü’nü bayram olarak mı kutluyoruz? Maalesef başta halkın haber hakkından tutalım da gazetecilerin kendi özlük, sosyal ve ekonomik haklarını koruyamadığı bir noktadayız. Bugün de, bu şekilde bayram olarak değil aslında mücadele günü olarak kutladığımızı söylemekte fayda var.”

Sputnik Türkiye’de işten çıkarılan TGS üyesi 24 gazetecinin işe iade, sendikal haklarının tanınması ve toplu iş sözleşmesi talebiyle Ağustos 2023’te başlattığı ve halen sürmekte olan greve de değinen Karataş, geçtiğimiz haftalarda işverenin şikayeti üzerine grevdeki gazeteciler ve TGS yöneticilerinin ifade vermek için karakola çağrıldığını da sözlerine ekledi.

“Haberi yapmak da habere ulaşmak da bir mücadele”

Gazeteci Çağrı Sarı da gazetecilere atfedilen bütün günlerin tartışılması gerektiğine dikkat çekti: “Çalışan Gazeteciler Günü, Basın Özgürlüğü Günü, gazetecilere sizin gününüz diye ‘kutlama çiçekleri’ gönderilen her gün aslında bir mücadele günü. 1961’de belki bir başarı elde edildi ama o yıllardan itibaren özellikle son 20 yıl, onu da kendi içerisinde kategorize edersek belki son 10 yılda özlük haklarımızdan çalışma koşullarımıza kadar her hakkın tırpanlandığı bir zaman dilimini yaşıyoruz. Bu sadece gazetecilerin gözaltına alınması, sokakta baskı görmesi, şiddet ile karşı karşıya gelmesi değil. Editoryal baskıdan gazetenin içerisindeki sansüre, otosansüre kadar giden aslında mesleğin ölmeye başladığı bir zaman diliminde, artık bu günü kutlama olarak değil mücadele günü olarak değerlendirmekte fayda var.”

Evrensel gazetesinde Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştığı dönemde hakkında çok sayıda dava açılan Sarı, “yargının gazeteciler üzerinde bir sopa olarak kullanıldığını” ifade etti: “Eskiden gazeteciler yaptığı haberlerden kaynaklı yargılandığı halde gazetecilere ‘terör propagandası’ gibi suçlamalar yöneltilirdi. Artık gazeteciler hakkında açılan soruşturmalarda, yazılan iddianamelerde doğrudan ‘yaptığı haberlerden kaynaklı’ diye cümleler geçmeye başladı. Eğer bu duruma karşı bir şey yapmazsak önümüzdeki süreçte yargı sopasının daha çok karşımıza çıkacağı bir dönem olacak gibi duruyor.” 

Sarı basın kartı iptal edilen Sarı, Evrensel gazetesi çalışanlarının yenilenmeyen basın kartlarına dair yaşanan süreci de anlattı: “15 Temmuz’dan sonra basın kartlarının dağıtımı Başbakanlıktan alınarak Cumhurbaşkanlığına verildi ve turkuaz kart oldu. Bu süreçte sarı basın kartlarının iadesinin yapılması gerekiyordu ve bunların turkuaz kart olarak geri verilmesi gerekiyordu. Elimizdeki sarı basın kartlarını değişim için iade ettik fakat turkuaz kart verilmedi. Bunun nedeni hiçbir zaman açık olarak dile getirmediler. İçeriden aldığımız bilgiye göre bunun nedeni Evrensel gazetesinin ‘kara listede’ olduğuna dair iddia. Basın kartını zaten devletin vermemesi gerektiğini savunuyoruz yıllardır. Yani bırakın biz kendi aramızda konuşalım, kim gazeteci kim değil ona biz karar verelim. Çünkü basın kartı da aynı zamanda bir sopa. Haberi yapmak zaten bir mücadele bir de o kartın olmadığı halde habere ulaşmak ayrı bir mücadele” diye konuştu.

Yukarı