Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
İFÖD avukatlarından Melike Türkay ve RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, kamuoyunda “dezenformasyon” yasası olarak anılan düzenlemenin basın özgürlüğü üzerindeki etkilerini anlattı
Expression Interrupted platformu, 18 Ekim 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinin birinci yıl dönümünde, kamuoyunda “dezenformasyon” yasası olarak anılan düzenlemenin (Basın Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun) ele alındığı bir söyleşi düzenledi.
İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD) avukatlarından Melike Türkay ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu’nun konuşmacı olarak yer aldığı ve moderatörlüğünü gazeteci Canan Coşkun’un üstlendiği söyleşide “yanıltıcı bilginin yayılmasını engelleme” amacıyla çıkarıldığı savunulan TCK 217/A’nın sınırlarının, unsurlarının, dayanaklarının neler olduğu, kanunun hayata nasıl geçirildiği ve basın özgürlüğü üzerindeki etkileri konuşuldu.
“Yasanın gazeteciler açısından caydırıcı etkisi var”
İFÖD avukatlarından Melike Türkay, yasanın yazılı haliyle uygulamadaki halinin farklılıklarına dikkat çekti: “Bu düzenlemeye göre bu suçu herkes işleyebilir. Bir gazeteci de işleyebilir bir sosyal medya kullanıcısı da. Gerçeğe aykırı bilginin kanun hükmünde bir tanımını oturtamıyoruz. Gerçeğe uygun haber tanımını ne kanun hükmünde görebiliyoruz ne de uygulamada. Kanuna baktığımızda, birbiriyle çelişen ve müdahale ettiği basın ve ifade özgürlüğü alanına ilişkin doğrudan cevapları bulamadığımız bir hükümle karşılaşıyoruz. … Temel bir hak ve özgürlüğü sınırlandıran bir yasanın aslında doğrudan ‘gerçeğin’ tanımına yer vermesi gerekirdi. Ancak ne soruşturma ne de kovuşturma aşamasında böyle bir tanımın ve atfın yapıldığını göremiyoruz.”
Türkay, yasanın özellikle muhalif gazetecilere yönelik uygulandığını ve bu durumun haberin yapılması önünde engel oluşturduğuna değindi: “Bir gazetecinin günün sonunda haberini yaptıktan sonraki süreçte kendini güvende hissetmediği bir sistemde haber yapmaktan geri duracağı ve mesleğini icra edemeyeceği bir sürece gittiğini rahatça söyleyebiliriz.
TCK 217/A’nın basın açısından, doğrudan gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları açısından herkesin işleyebileceği ya da bir fail olabileceği suç düzenlemesi olması sebebiyle doğrudan caydırıcı etkisi var.”
“Gazeteciler kullandıkları her harfin hesabını hapisle veriyorlar”
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da düzenlemenin ilk etapta 6 Şubat depremleri döneminde yerel gazetecilere yönelik olarak kullanıldığına dikkat çekti.
Düzenlemenin yargısal anlamda kötüye kullanılma ve tedirgin etme potansiyeli olduğuna değinen Önderoğlu, şöyle konuştu: “Dezenformasyon yasası, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu gibi potansiyel bir etki yarattı, gazetecileri tedirgin etti. Medya alanını temizlemek, dezenformasyona belirli bir açıklık getirmek, en ağır vakalara çekidüzen getirmek bir yana, demokratik standartlar açısından yasal düzenlemeleri hapisten arındırmamız gerekirken bir unsur daha bu baskı sistemine eklenmiş oldu. … Kamuoyunu bilgilendirme görevini üstlenen insanlar her kullandıkları harfin hesabını hapisle veriyorlar. Dezenformasyon düzenlemesinin ileriye dönük risklerini de görmek lazım. Bu düzenleme ifade özgürlüğü alanına döşenmiş çok tehlikeli bir mayın. TCK içerisinde bir madde olarak duruyor fakat politik, medyatik, sosyal alanda püskürtme potansiyeli olan, başlı başına bir faktör.”
Önderoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Medya aktörleri olarak hepimiz kutuplaşmış bir ortamda görev yapıyoruz. Dolayısıyla gazeteci olarak tarafsız kalmak, kaynaklarını teyit ederek çalışmak Türkiye’de gerçekten zor. Çünkü iktidar sürekli pozitif yükümlülükleri yerine negatif yükümlülüklerini öne alıyor. Dolayısıyla ‘dezenformasyon’ düzenlemesi denildiği zaman demokratik bir ülkede herkes ‘bilgi kirliliğiyle mücadele edecek bir düzenlememiz var’ diye düşünebilirdi. Fakat dezenformasyon düzenlemesi denildiğinde Türkiye’de sansür yasası olarak çınladı hepimizin zihninde. Neden? Çünkü o baskıcı aşamalardan bir tanesi olarak karşımıza çıktı.”
Bu içerik Birleşik Krallık hükümetine bağlı Birleşik Krallık Uluslararası Kalkınma tarafından finanse edilmiştir ancak burada açıklanan görüşlerin Birleşik Krallık hükümetinin resmi politikalarını yansıtması beklenmemelidir.