Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Gazetecilik ile siyaset arasındaki ince çizgide neler yaşandığını milletvekili ve milletvekili adayı “gazeteci kökenli siyasetçiler” yorumladı
YILDIZ YAZICIOĞLU, ANKARA
Medya-siyaset ilişkisi Türkiye tarihinin her döneminde tartışılan konularından biri olageldi. Gazetecilerin mesleklerini icra ederken her meslek mensubuyla olduğu gibi siyasetçilerle de ilişki kurması kaçınılmaz. Ancak siyasi aktörlerle kurulacak ilişkilerde bu ilişkilerin mahiyeti ve mesafesi zaman zaman gazetecilik açısından meslek etiği tartışmalarına yol açabiliyor.
“Halkın haber alma hakkı” adına görev yapmaları beklenen gazetecilerin bu nedenle “kamu yararı” için çalıştıkları varsayılıyor. Aslında siyasetçilerden de benzer şekilde kamu yararına çalışmaları beklentisi olduğu aşikâr. Dolayısıyla kamuya hizmet etme ortak hedefinden yola çıkarak iki alan arasında ince bir çizginin olduğunu savunabiliriz. İşin pratiğinde ise, yasal çerçeve dışına çıkmış ve etik değerlerden uzaklaşmış siyasetçilerin ve gazetecilerin var olduğu acı bir gerçek.
Ancak bu gerçeği bir tarafa bırakarak bu yazıda aktif siyasette boy göstermekte olan gazetecilere yoğunlaştık. 14 Mayıs 2023 seçimlerine milletvekilli adayı olarak katılan, kimi de halihazırda milletvekili olan gazetecilere.
Siyasi partiler tarafından gösterilen milletvekili adayları arasında çok sayıda gazeteci de bulunuyor. Bazılarını, soyadı sırasına göre, sıralayacak olursak; Enis Berberoğlu (CHP, İstanbul 2. bölge, 4. sıra), Şebnem Bursalı (AKP, İzmir 1. bölge, 3. sıra), Hasan Cemal (Yeşil Sol Parti, İstanbul 2. bölge, 3. sıra), Hulki Cevizoğlu (AKP, İstanbul 1. bölge, 6. sıra), Utku Çakırözer (CHP, Eskişehir, 1. sıra), Cengiz Çandar (Yeşil Sol Parti, Diyarbakır, 3. sıra), İrfan Değirmenci (TİP, İzmir 2. bölge, 1.sıra), Ayşegül Doğan (Yeşil Sol Parti, Şırnak, 3. sıra), Orhan Kızılaslan (BBP, Gaziantep, 1. sıra), Okan Konuralp (CHP, Ankara 1. bölge 3. sıra), Ahmet Şık (TİP, İstanbul 1. bölge, 1. sıra), Umur Talu (TİP, İstanbul 3. bölge 3. sıra) ve Selcan Taşçı (İYİ Parti, Tekirdağ 1. sıra).
Bu adaylardan Enis Berberoğlu, Şebnem Bursalı, Utku Çakırözer, Umur Talu ve Selcan Taşçı ile gazetecilikten milletvekilliğine geçişi konuştuk. Berberoğlu ve Çakırözer halihazırda vekil oldukları için onlar artık siyasetçi olmuş gazeteci tecrübesiyle değerlendirmelerde bulundu.
“Ben emekli gazeteciyim”
Deneyimli gazeteci Enis Berberoğlu, Aralık 2009-Ağustos 2014 tarihleri arasında o dönem Türkiye medyasının “amiral gemisi” olarak kabul edilen Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Siyasete atılmasının ardından 25, 26 ve 27. dönemlerde ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinden (CHP) İstanbul milletvekili olarak Mecliste görev yaptı. Kamuoyunda “MİT TIR’ları skandalı” olarak bilinen Türkiye’den Suriye’ye yasa dışı silah transferi iddialarıyla ilişkili olarak yargılandı ve Haziran 2017’de 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Berberoğlu’nun milletvekilliği bu mahkûmiyet kararı nedeniyle 4 Haziran 2020 tarihinde düşürüldü. Ancak Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararının ardından 11 Şubat 2021’de milletvekilliğini geri kazandı.
CHP Milletvekili Berberoğlu, gazetecilik ve siyaset ilişkisiyle ilgili yaklaşımını şu sözlerle ortaya koyuyor: “Gazetecilik ve siyaset bir arada ifa edilmez. Gazetecilik mesleğine saygım gereği beni ‘gazeteci’ diye tanıtanlara hatırlatmada bulunuyorum: Ben emekli gazeteciyim. Yani gazetecilikle ilişkim dişçi, doktor ve avukattan farklı değil. Zamanında yaptım, bitti. Şimdi artık siyasetçiyim. ‘Gazeteci kökenli’ diyebilirsiniz. Bakın avukatlarla ilgili bir düzenleme var. Mecliste olduğu sürece avukatlık yapamıyor. Gazetecilik ile siyaset arasına çok açık bir sınır konulmalı. ‘Gazeteci, milletvekili olmasın’ demiyorum. Gazeteciliği bırakıp yapsın. Yani işime geldiği zaman gazeteci, işime geldiği zaman politikacı olamam ben. Haberin kutsallığı zedelenmemeli. Kimseye de benim gibi davranmadığı için eleştiri getirmiyorum. Benim yolum bu.”
“Gazeteciliği suç olmaktan çıkaracağız”
CHP’li Berberoğlu, Millet İttifakı’nın adayı olarak yarıştığı 14 Mayıs seçimlerinde ittifakın zafer kazanmasıyla birlikte basın özgürlüğünü güçlendirecek adımlar atılacağını kaydetti. Berberoğlu, iktidarın değişmesi halinde gazetecilik açısından neyin değişeceği sorusuna şu yanıtı verdi:
“Gazeteciliği suç olmaktan çıkaracağız, o kesin. Millet İttifakı’nın bütün bileşenlerinin üzerinde anlaştığı, ortak protokollere giren, daha önemlisi söyleme dönüşen, sokakta seçmenden oy isterken vaatler arasında yer alan bir madde bu: Gazetecilik suç değil. Bu çerçevede ilk yapacağımız şeylerden biri medyada merkezi yeniden kurmak. Herkese hitap eden bir medyaya sahip olmalı bu ülke. Ancak o sayede demokrasi aksamadan işler. Kimse, rahmetli Uğur Mumcu’nun söylediği gibi, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamalı. Ama medya şu haliyle o bilgiyi temin edemiyor.”
Gazeteciliğin özgürce yapılabilmesi için anayasal güvencenin şart olduğuna işaret eden Berberoğlu’nun dikkat çektiği bir diğer nokta da kamu kaynaklarıyla nasıl gazetecilik yapılması gerektiği meselesi. Berberoğlu, “TRT ve Anadolu Ajansı iktidar borazanı olmaktan çıkmalı. Herkese açık bir yer haline gelmeli. Basın İlan Kurumunun adil olması, İletişim Başkanlığı denilen ucube merkezin ve benzeri yapıların ortadan kaldırılması gerekiyor” dedi.
“Gazeteciler meslek icabı kendini siyasete yakın hissediyor”
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinden (AKP) milletvekili adayı olan gazeteci Şebnem Bursalı ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının gazetecilerin çalışma koşullarını iyileştirmek için çalıştığını, buna ilaveten meslek örgütleriyle çalıştaylar düzenlenebileceğini söylüyor. Klasik medya düzeninde artık internetin etkisiyle değişim yaşandığını vurgulayan Bursalı, sosyal medyada kullanılan sert dilin bir algı yarattığını ve bunun maalesef gazeteciliği ve haberleri gölgelediğini ifade etti. Bursalı, “Bu anlamda medya sektöründe hiçbir ideolojik ayrım yapılmaksızın mesleğe dair ne yapılabilecek ise birlikte yapılmalı” dedi.
Şebnem Bursalı, gazetecilikten vekilliğe geçiş konusunda ise şöyle konuştu:
“Neden gazeteciler siyasette olmasın? Tabii ki olacak. Nasıl ki doktor, eczacı, mühendis, avukat ya da iş insanı siyasete giriyorsa gazeteciler de girer. Gazeteciler meslek icabı bir anlamda kendini siyasete daha yakın hissediyor … Günün sonunda tabi ki siyasetçi olarak yer alıyoruz. Elbette parti disiplinini unutmuyoruz. Nasıl ki çalıştığımız kurumlarda sınırlarımız yayın politikasıyla çelişmediği sürece mesleğimizi yapabildiysek siyasette de bu disipline dikkat ederek yol katetmemiz gerekiyor. Ben çok zorlanmadım açıkçası. Çünkü 30 yıllık Ankara gazeteciliği ve yöneticiliği tecrübem var. Hep siyaset yazdım, siyaset yorumladım, siyaset izledim, haber yaptım. Yönetici iken de sahada gazetecilik yapmaktan vazgeçmedim. O yüzden tabii ki gazeteciler de siyasette olmalı.”
“Çok yadırganacağını düşünmüyorum”
Şebnem Bursalı’nın milletvekili seçilmesi halindeki yaklaşımı eş zamanlı gazeteciliğe, köşe yazarlığına devam etmekten yana. Bursalı, “Siyaset yaparken gazeteci kalmak, bu pozisyonu korumak tabi çok kolay değil. Gazetecinin objektif olması ile ilgili genel bir kabul var. Siyasette taraf oluyorsunuz. Ama en genel manada kırmızı çizgiler çok açık. Nedir bunlar? Vatan, bayrak, devlet, Atatürk, cumhuriyet, laiklik, birlik, bütünlük. Bu genel çerçeve açıkçası en kalın kırmızı çizgimiz. Bunun içinde yorum farkları olabilir. Aktif siyasetle birlikte gazeteciliğe devam etmek karşı tarafın algısı üzerinde belki ilk etapta fazla tarafgir bir bakış açısı algısına yol açabilir. Ama bugün artık herkes daha taraflı durduğu için hangi taraf olduğu önemli değil. Çok da yadırganacağını düşünmüyorum açıkçası” diye konuştu.
“Özgürleşme için düzen değişikliği”
Türkiye İşçi Partisi (TİP) adayı Umur Talu, meslek hayatındaki çizgisini aynı doğrultuda siyasete taşımak isteyen bir milletvekili adayı. Talu, o çizgiyi “Gazeteci kimliğimle Meclise girersem, gazeteci kimliğimle kimlerin sesi olmaya çalışmışsam yine öyle davranırım,” sözleriyle özetledi.
Talu, gazetecilik için hedeflerini ise şöyle anlattı: “Özgür, tek seslilikten uzak, baskılardan azade, gazetecilerin, çalışanlarının hakkının ve bağımsızlığının korunduğu, daha doğrusu tesis edildiği, tekelleşmeyi bertaraf edecek bir basın-medya düzeni için uğraşırım. Sanırım, bizzat yazdığım Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne dayanan bir ortam hayal ederim.”
Talu, mülkiyet yapısından hak ve özgürlüklere, eşitlik ve hakkaniyet ilkesinden baskı ya da dijital dağıtım-erişim imkanlarının eşitliğine kadar, değişimden öte, yepyeni bir ortamı oluşturmak gerektiğini savunuyor.
“Esas sorun resmen siyasette olmayıp sözcü olanlar”
Siyaset ile belki de en yakın mesleğin gazetecilik olduğunu hatırlatan Talu, “Yorum, siyasidir. Haber seçimi de. Sivil toplum faaliyetleri de öyle. Ama gazeteci siyasete fiilen girmişse, köşelerini ve haber mecralarını kullanmamalı. Bildirge’de böyle der. O yüzden, ben de adaylık açıklanır açıklanmaz yazılarımı kestim. Böyle de olmalı. Aksi çelişir. Ama resmen siyasette olmayıp iktidar ve parti sözcüsü olanlar esas sorun” diye vurguladı.
“Gazeteci kimliği silinmez” diyen Umur Talu, cümlesine “ancak” diyerek şöyle devam ediyor:
“[Siyasete girdikten sonra] mesleğini sürdüren gazeteci olarak kalmamalı. Ama gazetecilik deneyimi, ilkeleri, kapsayıcılığı, merak ve araştırma kabiliyeti elbette siyaset için de en gerekli deneyimler. Hakiki bir gazeteci zaten ses duyurmaya, anlayıp anlatmaya, kötü olan şeyleri değiştirmek üzere yazı yazmaya ve haber yapmaya, seçmeye, araştırmaya da yatkın biridir. Siyaset de böyle bir faaliyet bir bakıma.”
Ücretler, sosyal ve sendikal haklar
Konuştuğumuz bir diğer milletvekili adayı gazeteci olan Selcan Taşçı, devletin sahip olduğu güç ve yetkilerin çoğu zaman usulsüzce, bazen de usulüne uydurularak medyayı hizaya sokmak amacıyla kullanılmasını engelleyecek düzenlemeler yapılması gerektiğini söyledi. İYİ Parti adayı olan Taşçı, “Başta Basın İlan Kurumu ve RTÜK olmak üzere, medyayı dönüştürmek yahut boyun eğdirmek, sindirmek üzere kullanılan bütün araçların yeniden yapılandırılması zaten programımıza da aldığımız bir konu. Ama bütün bunlar dışında sektördeki ücretlendirme ölçülerinden, sosyal ve sendikal haklara kadar son 20 yıl içindeki bütün kayıplarımızın telafisini gündemimize almak durumundayız” diye konuştu.
“Dokunulmayı bekleyen tonla başlık var, öyle bir yozlaştırıldı ki gazetecilik, saymakla bitecek gibi değil” diyen Taşçı’ya göre her şeyden önce medyanın siyaset ile sermaye arasında bir ihale levyesine dönüşme durumunun değişmesi gerekiyor. “Kimi medya mensuplarını iş takipçisine, çantacıya, komisyoncuya dönüştüren sistemi değiştirmeden gerçek bir özgürlük alanından söz edemeyiz. En az bunun kadar öncelikli olarak da ‘mahalle’ mevhumunu ortadan kaldırmak durumundayız” diyen Taşçı, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Gazetecilik meslek ilkeleri bellidir ve mahallesi, ideolojisi, yönü, eğilimi ne olursa olsun her bir meslek mensubu bunlara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda ‘kendine demokrat’ yaklaşımları, ‘benim yandaşım iyidir’ anlayışını, sektörün kendi içindeki kast düzenini, kadın-erkek adaletsizliğini değiştirmeliyiz. Son dönemde birkaç arkadaşımızın gayretiyle öne çıkan muhabirliği yeniden mesleğin merkezine oturtmalıyız.”
“Gazeteci siyasetçi refleksi göstermemeli”
Gazetecilikten milletvekilliğine geçiş konusunda ise Selcan Taşçı, “TBMM’nin misyonu millete vekâlet ise, bütün diğer meslekler gibi gazeteciler de pekâlâ siyasette olabilir, olmalıdır da. Meslek ilkeleriyle çeliştiğini düşünmüyorum aksine gazetecilerin sair zamanda da omuzlarında taşıdıkları kamusal sorumluluk dolayısıyla aktif siyasete çok da yakıştıklarına inanıyorum. Bizde gazetecilik bir süredir ‘yorumculuk’ ile karıştırıldığı için bir kafa karışıklığı yaşanıyor; milletvekillerinin gazeteci refleksiyle faaliyette bulunması son derece faydalı bir iş olur ve fakat gazetecinin siyasetçi refleksi göstermemesi gerekir. Bu çizgiyi doğru zamanda, doğru yerde çekebiliyorsa ilkesel bir tartışma konusu oluşmaz” görüşünü aktardı.
Taşçı’nın milletvekilliği ile gazeteciliği birlikte sürdürme konusunda ise çekinceleri var. Bu durumun “yandaşlaşma” ve “itibarsızlaşmaya” yol açabileceğini vurgulayan Taşçı, şunları söyledi:
“Toplumu doğru bilgilendirmek, haberdar etmek, kamu yararına/zararına gelişmelerin takibini yapmak, siyasetin gündemine taşımak, önerge konusu yapmak, yargıya taşınmasını sağlamak, denetim, toplum adına soru sormak, bunlar tıpkı gazeteci gibi milletvekilinin de görevi. Bu anlamda birbirini besleyen alanlar aslında. Ama diğer mesleklerden farklı olarak bizim kamuoyunu etkileme, yönlendirme güç ve imkânımız bulunduğu için oradaki ahlaki, ilkesel çizgiyi çekememek ister istemez bir yandaşlaşmaya, beraberinde de itibarsızlaşmaya yol açabilir. Dolayısıyla ben milletvekilliğini gazeteci olarak yapmaya çok sıcak bakmakla birlikte, gazeteciliği milletvekili olarak yapmaya mesafeli olduğumu söylemek durumundayım.”
“Gazeteciler mesleklerini yapamaz hale geldi”
Halen parlamentoda CHP rozetiyle yer alan ve 14 Mayıs’ta birinci sıradan aday gösterilmesi nedeniyle yeniden Eskişehir milletvekili seçilmesi beklenen Utku Çakırözer, Türkiye’de hemen hemen her dönemde gazetecilerin baskı ve sansürle karşı karşıya kaldığını ancak 22 yıllık AKP iktidarındaki baskı ve sansürün gazetecileri mesleklerini yapamaz hale getirdiğini söyledi.
“Türkiye’de haber yapmak isteyen gazeteciler tehdit ediliyor, saldırıya uğruyor, haberleri nedeniyle haksız, hukuksuz dava ve soruşturmalarda tutuklanıp yıllarca cezaevinde tutuluyor. Haber takibinde emniyet güçlerince engelleniyor. RTÜK gerçekleri gösteren televizyon kanallarını para cezaları ve karartmalarla, Basın İlan Kurumu ise gazeteleri ilan ambargoları ile susturmak sindirmek istiyor” diyen Çakırözer, Mecliste gazetecilik için mücadele ettiğinin altını çizdi. Çakırözer, ana muhalefet partisi CHP adına TBMM’de neler yaptığını şöyle özetledi:
“Milletvekili seçildiğim tarihten itibaren, düzenli olarak hazırladığım basın özgürlüğü raporları ile gazetecilerin karşı karşıya olduğu kısıtlamalar hakkında kamuoyunu bilgilendirme ve bilinçlendirmeye çalıştım. TBMM’de basın özgürlüğü alanında yaşanan sıkıntıların çözüme kavuşturulması için kanun teklifleri, araştırma önergeleri ve soru önergeleri verdim. İktidar tarafından TBMM’ye getirilen basın kuruluşları ve gazetecilerin özgürlüğünü kısıtlayacak kanuni düzenlemelerin engellenmesi için CHP olarak komisyonlarda ve Genel Kurulda girişimlerde bulunduk. Ama muhalefette olduğumuz için maalesef bu sorunları çözüme kavuşturacak yetkiyi alamadık. 14 Mayıs’ta milletimizin demokrasiye ve onun vazgeçilmez parçası ifade ve basın özgürlüğüne sandıkta sahip çıkacağına inanıyorum.”
“Medyada tekelleşme önlenmeli”
Partisinin seçimleri kazanması halinde önceliğinin basın özgürlüğünü güçlendirmek olacağını söyleyen Çakırözer, ajandasına “Medyanın çoğulcu bir yapı kazanması için devletin gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünü açıkça düzenleyeceğiz. Basın İlan Kurumunun görevini bağımsız ve tarafsız olarak yerine getirebilmesi için yasal ve yapısal değişiklikler yapacağız. TRT ve Anadolu Ajansını bağımsızlık ve tarafsızlık esaslarına göre yeniden yapılandıracağız” notlarını düştüğünü paylaştı. Çakırözer, “Tüm bunları hayata geçirebildiğimizde Türkiye basın özgürlüğü alanındaki bu kara tablodan kurtulacak” diye konuştu.
Peki başka değişmesi gerekenler neler? Çakırözer, düşünceleri ve haberleri nedeniyle gazeteciler hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasının önünün kesilmesi gerektiğini savunuyor. Türkiye’deki savcı ve yargıçların basın ve ifade özgürlüğüyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına istisnasız uyması gerektiğini söyleyen Çakırözer, “Gazete ve televizyonların özgürce yayın yapmasının güvencesi konumundaki düzenleyici kurumların Anayasadaki görevlerine dönmesi sağlanmalı. Akreditasyon kararlarında keyfiliğe son verilmeli, basın kartlarının verilmesinde ve mesleğe kabulde meslek kuruluşlarının belirleyici olması sağlanmalı. Medya sahipliği ve finansmanı şeffaf hale getirilmeli, medyada tekelleşme ve kartelleşme önlenmeli” diye konuştu.
“Gazeteciler siyasete girdikten sonra mesleğe ara vermeli”
Gazetecilikten siyasete geçişte mesleki çelişki olup olmadığını sorduğumuz Çakırözer, şu yanıtını verdi:
“Gazeteci siyasetçi olabilir mi? Evet, başka her tür meslek sahibi insanlar olabiliyorsa tabii ki gazeteci de siyasete girebilir. Hatta gazeteci ve siyasetçinin ortak paydası ‘kamu çıkarının, kamu yararının korunması’ olduğu için, temel görevi kamu adına iktidarın denetlenmesi olan gazetecilerin siyasette benzer bir sorumluluğu üstlenmesi oldukça kolay olabilir. En azından benim deneyimim bu yönde oldu. Gazeteciliğin ana özellikleri olan kamu adına sorgulama, araştırma, verileri kontrol etme gibi unsurlar siyaset kurumunun da aslında olmazsa olmazlarından. Gazeteciler eğer siyasete girdikten sonra mesleğine ara veriyorsa bir çelişki olmaz. Şahsi kanaatim hem siyasette olup hem gazetecilik yapmanın doğru olmadığı yönünde. Milletvekili seçilen gazeteciler belki sadece özel durumlarda gazetelerde konuk yazar olarak fikrini beyan edebilir. Ama hem gazetecilik hem de siyasetin bir arada yapılıyor olması hep eleştirildiği gibi basın meslek ilkelerinin göz ardı edilmesine yol açabilir.”
Yaşasın gazetecilik!
14 Mayıs sonucunda TBMM’ye 600 yeni milletvekili seçilecek. 13. cumhurbaşkanının kim olduğunu aynı gün veya seçimin ikinci tura kalması halinde 28 Mayıs’ta öğreneceğiz.
Mevcut tabloda görünüyor ki Recep Tayyip Erdoğan veya Kemal Kılıçdaroğlu yeni cumhurbaşkanı olacak. Kimin cumhurbaşkanı olduğu ve Meclise kimlerin milletvekili olarak gireceği konusu muhakkak çok önemli. Ancak bu yazının yazarının özellikle altını çizmek istediği bir konu var:
Gazetecilik tabiatı gereği muhalif olmayı gerektirir. Bu “muhalefet” şu veya bu partiye karşı değil bizzat iktidara karşıdır. O iktidar her kimse… İktidarın güç zehirlenmesi yaşamadan, hakça ve kanunlara uygun hareket etmesi için… Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği bir Türkiye için; Yaşasın gazetecilik!