Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Mehmet Baransu ve avukatlarının reddi hakim talebini inceleyen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin talebi reddettiği öğrenildi. Baransu’nun tutukluluğunun devamına karar veren mahkeme, davayı 4 Mart’a erteledi
CANSU PİŞKİN, İSTANBUL
Kapatılan Taraf gazetesinin eski yöneticileri Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur, muhabir Mehmet Baransu ve gazeteci Tuncay Opçin’in “Egemen Harekât Planı” adlı Genelkurmay'a ait gizli belgeyi gazetede yayımlandıkları iddiasıyla yargılandıkları davanın 38. duruşması 21 Ocak 2022 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Yargılanan gazetecilerin katılmadığı duruşmada, sanık avukatları ile katılanlar Suat Aytın ve Hüseyin Hançer hazır bulundu. P24 tarafından takip edilen duruşmayı, İsveç Konsolosluğu temsilcisi de izledi.
18 Ekim 2021 tarihli duruşmada Mehmet Baransu ve avukatları, mahkemenin tarafsızlığını yitirdiği ve adil yargılama yapmadığı gerekçeleriyle reddi hakim talebinde bulunmuş, talep mahkemece reddedilmişti. Mahkeme başkanı, reddi hakim talebini inceleyen üst mahkeme İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin de talebi reddettiğini söyledi. Baransu’nun avukatı Çiğdem Koç, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin başkanı Akın Gürlek’i de reddettiğini ve reddettiği bir hakimin karar veremeyeceğini söyledi.
Avukat Koç, dava kapsamında 2 Mart 2015 tarihinden bu yana tutuklu bulunan müvekkilinin kaldığı Silivri 9. No’lu Cezaevinde Covid-19 vakalarının olduğunu, bu nedenle müvekkilinin duruşmaya katılamayacağı bilgisini verdi.
Duruşma savcısı, 2 Haziran 2021 tarihli duruşmada sunduğu esas hakkındaki mütalaasını tekrarladı. Savcı, Altan, Çongar ve Oğur’un “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” (TCK 329) suçlamasıyla cezalandırılmalarını talep etmişti. Hakkında yakalama kararı bulunan Opçin’in dosyasının ayrılmasını talep eden savcı, Baransu’nun ise zincirleme bir şekilde “devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen veya tamamen yok etme, tahrip etme veya bunlar üzerinde sahtecilik yapma, hileyle alma veya çalma” (TCK 326); “gizli kalması gereken bilgileri temin etme” (TCK 327); “gizli kalması gereken bilgileri açıklama” (TCK 329) suçlarından cezalandırılmasını istemişti.
“Gerçek olduğu saptanmayan bir suçtan cezalandırma isteniyor”
Çongar ve Altan’ın avukatı Figen Albuga Çalıkuşu, savcının esas hakkında mütalaasına karşı savunma yaptı. Çalıkuşu savunmasına başlarken, mahkeme başkanı Mesut Özdemir’e bir belge gösterdi ve şöyle devam etti: “Elimde bir senet var sayın başkan. Siz borçlusunuz, ben alacaklıyım. İmzanız da var üstelik. Ama senedin aslı yok. İşte dava tam da bu. Neyse ki aslı yok. Siz borçlu değilsiniz ben de alacaklı değilim ama senedi kim düzenledi onu bulamayacağız çünkü aslı yok, aslına uygun mu bilemeyeceğiz.”
Çalıkuşu, müvekkilleri Çongar ve Altan’ın 18 Ekim 2021 tarihli 36. duruşmada mahkemeye sunduğu yazılı ifadelerini hatırlatarak, “İki müvekkil de ‘Egemen Harekât Planı’ diye bir planı hiç görmediklerini ve böyle bir plandan haberleri olmadığını söyledi” dedi.
Çalıkuşu sözlerine şöyle devam etti: “Plana dair, planı müvekkillerin bildiğine ya da yayımladığına dair dosyada hiçbir delil yok. Genelkurmay belgenin imha edildiğini açıkladı. Ama mütalaa o çökmüş iddiaya dayanıyor. O zaman biz altı sene niye yargılama yaptık? Savcının müvekkillerimin beraatini istemesi hem yasal görevi hem de sorumluluğu. Savcıların hayali senaryolar kurmak gibi bir görevi yok; delil suç ilişkisini kurup ispat etme yükümlülüğü var. İddianame Balyoz ile Egemen Harekât Planı arasında bağlantı kurma çabasıdır. Ama böyle bir bağ yok. Egemen Harekât Planını müvekkiller görmemiş, duymamamış, açıklamamıştır. Anayasa Mahkemesi Baransu’nun başvurusuyla ilgili verdiği kararda, Egemen Harekât Planının Taraf gazetesinde yayımlanmadığını söylüyor. AYM kararı kesin ve bağlayıcıdır. Savcının mütalaasında AYM kararını yok sayması yasal görevlerini yerine getirmediğinin delilidir. Genelkurmay, öncesinde kozmik odada saklanan Egemen Harekat Planının 2008 yılında imha edildiğini söylüyor. Askeri savcılık, yok edilen dosyanın 2010’da ortaya çıkması mümkün olmadığından kovuşturmaya yer yoktur dedi. Yunan basınında çıkan haberlerle ilgili Genelkurmay bir inceleme başlatmış ve inceleme sonunda, Yunan basınında çıkan haberlerin 2008’de yürürlükten kalkan Egemen Harekât Planıyla ilgili olmadığı anlaşılmıştır diye bir rapor hazırlamıştır. Egemen Harekât Planıyla ilgili tek bir haber Taraf gazetesinde yayımlanmamıştır. Savcı mütalaasında yayımlanmıştır diyor ve müvekkillerin yayımlamaktan ceza almasını istiyor. Ama nerede yayımlamış, bunun delilini göstermiyor savcı. Müvekkiller gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılanıyor. 2008’de imha edildiği söylenen bir plan 2010’da nasıl çalınabilir? Gerçek olduğu saptanmayan, kaynağı belli olmayan, hakkında delil olmayan bir suçtan müvekkillerin cezalandırılmaları isteniyor.”
Müvekkillerine atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını söyleyen Çalıkuşu, “Dosya içindeki delilleri görmezden gelerek hazırlanan mütalaayı kabul etmeniz, bu delilleri sizin de görmezden gelmeniz hukuksal skandal olur. Her iki müvekkilin de beraatlerini talep ediyorum” dedi.
“İlk duruşmada da delil yoktu şimdi de yok”
Esasa ilişkin savunmalarını 18 Ekim 2021 tarihli 36. duruşmada avukatları aracılığıyla mahkemeye sunan Çongar ve Altan da savunmalarında beş yıldır süren yargılamaya rağmen davanın konusunun mahkeme heyetlerince anlaşılamadığına dikkat çekti.
Yargılama boyunca mahkeme heyetinin defalarca değiştiğine dikkat çeken Çongar, davanın ana konusunun hala bilinmediğini söyledi: “Akıl ve mantık, bu kadar uzun süren bir davada, böyle bir davanın ilk otuz beş duruşmasında, en azından davanın konusu hakkında bir ortak görüş sağlanabilmiş olması gerektiğini söylüyor. Fakat akılsız, mantıksız, haksız, hukuksuz bir iddianameyle --kendi içindeki belgelerle kendi iddiasını zaten çürüten bir iddianameyle-- başlayan bu davaya sayın savcının sunduğu son mütalaada bir kez daha gördük ki, bu mahkemede böyle asgari bir görüş birliği bile sağlanamadı. Kimse bu davanın ana konusunu tam olarak bilmiyor, görevi gereği bilmesi şart olanlar da bilmezmiş gibi hareket ediyor. Dava hakkındaki haberlerde ısrarla ‘Balyoz davası’ ifadesi kullanılıyor. Bu davanın muhtelif yargıçlarının muhtelif Balyoz sanıklarını müşteki olarak kabul etmiş olmaları da, savcının mütalaası da, ellerindeki iddianameyi okuyup anlamak yerine, bu haberlere inandıklarını, hukuktan başka saiklerle davrandıklarını düşündürüyor.”
Davanın konusunun Balyoz Darbe Planı değil, Egemen Harekât Planı olduğunu vurgulayan Çongar, Egemen Harekât Planı’nın da 2008 yılında imha edildiğini ve Taraf gazetesi tarafından yayımlanmadığını anlattı: “Hal böyleyken, sayın savcının otuz beşinci duruşmada bizleri Egemen Harekât Planı’nı açıklamakla suçlayabilmesi hakikaten hayret ve utanç verici. Bırakın bizler aleyhine bir delili, 2008 yılında imha edildiği Genelkurmay’ın iddianameye de girmiş olan beyanında gayet net olan bu planın, herhangi bir tarihte herhangi bir yerde herhangi biri tarafından açıklandığına ilişkin en ufak bir delil kırıntısı bile bu davada gündeme getirilmedi. İlk duruşmada da böyle bir delil yoktu, beş yıl bir ay on altı gün sonra görülen otuz altıncı duruşmada da yok.”
Yasemin Çongar’ın savunmasının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.
“Yalanlarla, resmî belgeleri yok saymakla hüküm de kurulmaz”
Bir davanın başlayabilmesinin ilk şartının, sanığın hangi suçtan yargılandığını anlaması olduğunu vurgulayan Altan ise esasa ilişkin savunmasında şu ifadelere yer verdi: “Biz bu davada, davanın konusunu sanığın anlamasından daha önemli ve daha öncelikli bir başka şart olduğunu gördük. Yargılayacak heyetin, sanığı hangi suçtan yargılayacağını açıkça anlaması.”
Davaya dahil olan müştekilerin Balyoz davasının sanıkları olduğunu hatırlatan Altan savunmasında, “Belli ki bu mahkeme bizi hangi suçtan yargıladığını tam açıklığıyla kavrayamamış. Eğer kavramış olsaydı, bu davaya dahil olan müştekilerin bu dosyanın içinde olmamaları gerekirdi. Bu davanın Balyoz semineri ya da Balyoz davasıyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok” ifadelerine yer verdi.
Savcının, Egemen Harekât Planı isimli belgeyi yayımladıklarını iddia etmesine rağmen bunu kanıtlayacak herhangi bir delil sunmadığını anımsatan Altan, şöyle devam etti: “Bu dava dosyasının içinde Anayasa Mahkemesinin kararı ve Adalet Bakanlığının açıklaması var. Her ikisi de böyle bir planının yayınlanmadığını söylüyor. Başka türlüsünü de söyleyemezler çünkü biz böyle bir planı yayınlamadık. Yayınladığımızı söyleyen ve Anayasa Mahkemesi ile Adalet Bakanlığının bu konuda yalan söylediğini iddia eden savcının, bu planı yayınlayan gazete nüshasını mahkemeye sunması, o sunmazsa mahkemenin talep etmesi gerekir. Nerede o nüsha? Yok. Çünkü böyle bir plan yayınlanmadı. Tabii bu davada tek yalancı savcı değil. Bir de bu müştekilerin arasında yalancı bir general var. Diyor ki biz bu imha edilmiş Egemen Planını alıp Yunanlılara vermişiz, Yunanlılar da bunu gazetelerde yayınlamış. Savcı da bu yalanı tekrarlıyor. Ama bu dosyanın içinde Genelkurmay’ın başka bir belgesi daha bulunuyor. Genelkurmay diyor ki, Yunan gazetelerinde yayınlanan plan geçen yüzyıla ait çok eski bir plan. Böyle yalanlarla, saçmalıklarla, resmî belgeleri yok saymalarla dava da olmaz hüküm de kurulmaz. Yargılanacaksa bu savcı yargılanmalı. Suç işleyen o, ben değilim. Yanlış insanı sanık sandalyesine oturtuyorsunuz.”
Ahmet Altan’ın savunmasının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.
“Atılı suçun unsurları oluşmamış”
Yıldıray Oğur’un avukatı Gülçin Avşar da esasa ilişkin savunmasında suçlamaların dayanığı olmadığını söyledi: “Duruşmaların başladığı ilk gün bana gönderilen ve bir diğer avukat Veysel Ok’a gönderilen iki ayrı iddianame olduğunu anladık. Hatta iddianamelerden birinde ‘sanıklardan Can Dündar’ ifadesi geçiyordu. Çünkü kopyala-yapıştır yapılmış. Biz bunu tespit edip söylediğimizde mahkeme iddianameyi geri gönderir diye düşündük. Ama mahkeme iddianamelerden birini seçerek yargılamaya devam etti. Müvekkil, Genelkurmay’ın ‘2008’de imha ettim’ dediği bir belgeyi 2010 yılında yayımlamaktan yargılanıyor. Müvekkil bu belgeyi ne zaman, nerede bulmuştur, nerede yayımlamıştır, neye göre cezalandırılması istenmektedir? Bu soruların cevabı yok.”
Avşar, müvekkili Oğur’un üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığını belirterek beraat talebinde bulundu.
“Hukuki, maddi ve somut delillerle bakmalıyız”
Katılan Suat Aytın söz alarak, “Egemen Hareket Planının 2008’de imha edilmiş olduğunu ben kabullenemiyorum. Zaten belgenin imha edildiği açıklamasına imza atan Genelkurmay hâkimi FETÖ’den tutuklu” dedi.
Aytın’ın sözleri üzerine yeniden söz alan Av. Çalıkuşu, “Bir hukuk devletinde ‘o imzayı atan FETÖ’cü’ argümanını kabul edemeyiz. Ben size birbirinden farklı on tane bilirkişi raporu sundum. O nedenle bizim hukuki, maddi ve somut delillere bakmamız lazım” diye konuştu.
Tahliyeye ilişkin beyanda bulunmak için söz alan Baransu’nun avukatı Çiğdem Koç, “Bu davanın Balyoz’la alakası benim aşk hayatımla ilişkisi kadar. Tutukluluğa devam kararınızda ‘suç işlemek aracılığıyla örgüt kurmak’, ‘örgüt propagandası yapmak’ ibareleri kullanmışsınız. Baransu bu davada ne zaman bu suçlardan yargılandı? Üslubunuza biraz daha dikkat etmenizi rica ediyorum” dedi.
Beyanların ardından ara kararını açıklayan mahkeme, Mehmet Baransu’nun tutukluluğunun devamına ve Tuncay Opçin hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklenmesine karar vererek davayı 4 Mart 2022 tarihine erteledi.