Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Mahkeme başkanı, savunmalar bittiği anda ara vermeden tutukluluğun devamına hükmetti. Bir sonraki duruşmada gizli tanık dinlenecek
ÖZKAN KÜÇÜK, DİYARBAKIR
Yaklaşık dokuz aydır tutuklu bulunan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Gazeteci Dicle Müftüoğlu hakkında “örgüt üyeliği,” (TCK 314/2) ve “örgüt kurmak ve yönetmek” (TCK 314/1) suçlamalarıyla açılan davanın ikinci duruşması 18 Ocak 2024 günü Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
P24 tarafından takip edilen duruşmaya Müftüoğlu, tutuklu bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan SEGBİS ile katıldı. Müftüoğlu'nun avukatları Resul Temur ve Veysel Ok mahkemede hazır bulundu.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin (DFG) diğer Eş Başkanı Serdar Altan ve derneğin yöneticilerinin yanı sıra, Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG), DİSK Basın-İş Sendikası, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ile Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti yöneticileri, DEM Parti milletvekilleri, STK temsilcileri ve Müftüoğlu'nun gazeteci arkadaşlarının da izlediği duruşma gecikmeli olarak başladı. Duruşma salonuna çok sayıda üniformalı Çevik Kuvvet polisi de girdi.
Önceki duruşmada tanıkların dinlenmesi için erteleme kararı verilmiş olması nedeniyle esas olarak tanıkların dinlenmesi beklenirken, mahkeme başkanı ilk sözü savunmasını yapmak üzere Dicle Müftüoğlu’na verdi.
Müftüoğlu: “Yargılanan gazeteciliktir”
Müftüoğlu, önceki duruşmada yaptığı savunmayı bir kez daha tekrar edeceğini belirterek savunmasına başladı ve yargılanmakta olanın gazetecilik faaliyetleri olduğunu bir kez daha vurguladı.
Kadınların ve çocukların karşı karşıya oldukları şiddet ve istismar, doğanın karşı karşıya olduğu rant düzeni altında gerçeklere olan ihtiyacın arttığını söyleyen Müftüoğlu, gazetecilerin görevinin halka gerçekleri aktarmak olduğunu belirterek kendisinin 3 Mayıs Dünya Basın Günü’nde tutuklanmasının manidar olduğunu sözlerine ekledi.
İddianamede bahsi geçen suçlamalar ve tanık beyanlarına değinen Müftüoğlu, dosyada kendisinin gazetecilik faaliyetlerinin örgütsel kılıfa sokulmaya çalışıldığını söyledi. Tüm faaliyetlerini açık bir şekilde yürüttüğünü, bunun gazetecilik mesleğinin bir gereği olduğunu kaydeden Müftüoğlu, “Telefon görüşmelerim iddianamede yer almış. Orada geçen isimlerin tamamı benim meslektaşlarım, onlarla görüşmemden daha doğal bir şey olamaz. Aynı baz istasyonunda telefonlarımız sinyal vermiş suçlamaları var, bu da çok olağan bir durum” dedi.
Eş Başkanı olduğu DFG’deki çalışmalarının da örgütsel çalışma gibi gösterildiğini ifade eden Müftüoğlu, "Bu faaliyetlerim açık faaliyetlerdir. Derneğimiz yasal çerçevededir. Bunlar için tanık gerekmezdi. Gazetecilik faaliyeti içinde olduğum çok açıktır" diye konuştu.
Tutukluluk yöntemiyle mesleğini yapmasına engel olunduğunu belirten Dicle Müftüoğlu, tahliyesini talep ederek savunmasını tamamladı.
Gizli tanıkla bağlantı kurulamadı, savcı tutukluluğun devamını istedi
Daha sonra tanık Kerem Gökalp’ın ifadesine geçildi. KCK Basın Komitesi’nin düzenlediği bir eğitimde Müftüoğlu’yu “medya alanında” gördüğünü söyleyen Gökalp, “Ben de eğitimci olarak o çalışmadaydım, onun bu bileşende görevi neydi bilemem” dedi.
Tanığın, olayın Temmuz 2014’te gerçekleştiğini söylemesi üzerine kendisine bu tarih sorulan Müftüoğlu, bu beyanın yanlış olduğunu, o tarihlerde sağlık sorunları nedeniyle seyahat edebilecek durumda bile olmadığını kaydetti. Müftüoğlu, Irak’a söylenen tarihte değil, Bağımsızlık Referandumu’nun yapıldığı 2017’de haber yapmak üzere gittiğini sözlerine ekledi.
Gizli tanıkla bağlantı kurulamaması üzerine savcıya soruldu. Duruşma savcısı, tutukluluğun devamını talep etti.
Kendisine tekrar söz verilen gazeteci Müftüoğlu, "Herhangi bir örgütsel faaliyetim yok, 15 yıldır gazeteci olarak birçok kentte bulundum, DFG oluşumunda yer aldım, sansüre karşı mücadele ettim. Gazetecilik suç değildir, özgür bir ortamda yapılmalıdır" dedi.
Avukat Temur: “Tanık ifadelerinin yönlendirme altında alındığı şüphesi var”
Daha sonra söz alan avukat Resul Temur, tanık Kerem Gökalp’ın itirafçı olarak 20 Kasım 2019 tarihinde KDP tarafından Türkiye’ye teslim edildiğini, bu süreçteki teşhis tutanağında müvekkilleri hakkında hiçbir ifadesinin bulunmadığını söyleyerek, "Daha sonra Ankara’ya götürülüyor ve yönlendirme altında olduğu şüphesi uyandıran yeni ifadeler alınıyor. Bu beyanlara dayanılarak müvekkilimiz gözaltına alınıyor. Gizli tanık ifadesiyle de teşhis işlemi yapılarak tutuklanıyor” dedi.
Müvekkillerinin 2012 yılında ağır bir trafik kazası geçirdiğini ve boyun kırılması ile ilgili tedavisinin tanığın söylediği tarihlerde de devam ettiğini belirten Temur, fizik tedavi görürken öylesine zorlu bir yolculuk yaparak tanığın söz ettiği eğitime katılmasının mümkün olamayacağını sözlerine ekledi.
Temur, müvekkilinin hastane kayıtlarından hastalığa ilişkin durumunun ve o dönemde yaptığı haberlerden mesleğini sürdürdüğünün kanıtlanabileceğini ancak savcının Müftüoğlu lehine olabilecek belgeleri dosyaya koymaktan kaçındığını söyledi.
Tanık ifadelerine de değinen Temur şu ifadeleri kullandı: “Tanık Kerem Gökalp, bir hafta boyunca eğitim verdiğini ama müvekkilimizin ne sebeple orada bulunduğunu bilmediğini söylüyor. Demek ki yalan söylüyor. Gizli tanık ise başka bir davada soru üzerine, devlet adına çalıştığını beyan ediyor. Bu durumda gizli tanık, soruşturmacı veya ajan provokatör olsa gerek, her iki durumda da yönlendirmeye açık olduğu sonucu çıkıyor. Kendisi huzurda dinlenmedi ve soru da soramadık. Kategorize edilen alanlar ve emniyetin hazırladığı şablonlar üzerinden gizli tanık beyanları alınıyor. Son iki yıl içinde 30’u aşkın gazeteci aynı iddialarla tutuklandı ve tamamına yakını serbest kaldı. Gizli tanığın tüm beyanlarına bakılırsa, çok sayıda kişi hakkında neredeyse aynı ifadeleri kullandığı görülecektir.”
“Gazetecileri tutuklamak bir sansür türü”
Temur, gerek kolluğun gerekse de savcının iddianamede yer alan ve yasal bir dernek olan DFG’nin ne olup ne olmadığını dahi sormadığını, sadece bunun bile “nasıl tek yönlü bir soruşturma yürütüldüğünü gösterdiğini” söyledi.
“Müvekkilimin de beyan ettiği gibi kendisi bu tutuklama yoluyla bir sansür türüne maruz kalmaktadır” diyen Temur, tutukluluk süresi ve delil durumu göz önünde bulundurularak müvekkilinin tahliye edilmesini talep ederek savunmasını tamamladı.
Avukat Ok: “Savcı niyet okuyamaz”
Daha sonra söz alan avukat Veysel Ok ise tanık ifadelerinin çelişkilerle dolu olduğunu belirterek savcının “gerekli emeği bile harcamadan bir iddianame yazdığını” söyledi. Ok, “‘Kadro nedir’ diye sormamış bile. Kadro dernek başkanı olmaz, kendi adıyla haber yapmaz” dedi. İddianamede savcının “…kanaat getirildi” şeklinde bir cümle kurduğunu belirten Ok,
“Savcı kanaat getiremez. Savcılık makamı niyet okuyamaz. Eyleme dayandırmak zorundadır” ifadelerini kullandı.
Diğer iddialara da değinen Ok, MASAK raporunun müvekkillerinin lehine olduğunu, iddianamede bahsi geçen baz istasyonu konusunun ise hukuki karşılığının olmadığının Yargıtay kararında yer aldığını belirterek, Dicle Müftüoğlu için tahliye taleplerini yineledi.
Ok’un savunması biter bitmez, mahkeme başkanı ara vermeden, tutukluluğun devamına karar verdiklerini duyurdu.
Duruşmada bağlantı kurulamayan gizli tanığın hazır edilerek dinlenmesi için dava 29 Şubat 2024 tarihine ertelendi.
Duruşma sonrasında adliye binası önünde bir basın açıklaması yapan meslek örgütü temsilcileri, gözlemciler ve gazeteciler, Müftüoğlu şahsında gazeteciliğin yargılandığına dikkat çekerek 29 Şubat’ta daha kitlesel olarak davaya katılma çağrısında bulundular.