Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

Tutuklu gazetecilerden duruşma öncesi dayanışma çağrısı

Tutuklu gazetecilerden duruşma öncesi dayanışma çağrısı

ETHA çalışanları Semiha Şahin ve Pınar Gayıp cezaevinden yazdıkları mektuplarda parmaklıklar ardındaki hayatı da anlattı   Nisan ayından beri tutuklu bulunan ETHA editörü Semiha Şahin ve muhabir Pınar Gayıp 10 Eylül’de görülecek ilk duruşmaları öncesi kaleme aldıkları mektuplarda dayanışma çağrısında bulundu. Bakırköy Cezaevi’nde tutuklu bulunan Şahin ve Gayıp, haberleri, sosyal medya paylaşımları, katıldıkları bazı tören ve yürüyüşler gerekçe gösterilerek “terör örgütü üyeliği” ve “terör propagandası” suçlamalarıyla yargılanıyorlar. Davanın ilk duruşması Pazartesi günü 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Gazeteci meslektaşları Evrim Kepenek’e hitaben yazdıkları mektuplarda Şahin ve Gayıp tutukluluklarının hukuksuz ve siyasi olduğunu vurgularken cezaevinde günlerinin nasıl geçtiğini de anlattı. “Bir avuç gökyüzü” Gözaltı süresiyle birlikte beş aydır tutuklu bulunduğunu söyleyen Semiha Şahin, cezaevi ortamını “Malum hapishane; türkülerde, şiirlerde çokça duyduğumuz taş duvar, demir kapılar, ‘bir avuç gökyüzü…’” ifadeleriyle tarif ediyor: “Tek manzaramız şekilden şekile giren bulutlar oluyor. Ve tabii göç eden kuş sürüleri. Mazgal sesleri ve anonslar bu anları bölse de dışarıyla korunan en özel temaslar bence. Hayaller, anılar peş peşe geliyor böyle anlarda. Fiziki olarak bir sıkıntı olmasa da kapatılma hali içindesin. Bu durumu en çok haberler, gelişmelerde anlıyorsun. Televizyonlar malum tek ses. Evrensel, BirGün ve Cumhuriyet alıyoruz. Gecikmeli olarak bilgi sahibi olabiliyoruz, bir nebze olsun. Anında habere ulaşma durumundan sonra alışmakta epey zorlandığımı söyleyebilirim. Bakırköy Hapishanesi tecrit pozisyonunda değil. Bir koğuşun kapasitesi 36 kişilik. Şu anda 26 kişi var. 35 kişi olduğumuz günler geçirdik. Bu rahatladığımız bir durum diyebilirim.  Tecrit değil dedim ama, gün tarih olgusu birbirine benzeyen günler nedeniyle bir sorun bence. Günlerimi okuyarak geçiriyorum. Sabah sayımı ve kahvaltıyla başlıyor günümüz. Sonrasında günlük planım neyse ona girişiyorum. Bu rutinlik, bir konuya odaklanmak bakımından avantaj sağlıyor. Anlık haberlerle haşır neşir olmaya, haber odaklı düşünmeye alışkın olanlar bakımından bir nevi dinginlik ortamı da sağlıyor. Dediğim gibi rutinimin yarattığı sıkıntıyı fırsata çeviriyorum bir bakıma. Bir çizelge hazırlıyorum, planlarımı yazıyorum. Bir hafta ne yapıp yapmadığımı kontrol ediyorum. Yapılacak şeyler çok çeşitli olmasa da bir hafta sonra hangi günler ne yaptığımı not etmiş oluyorum.”   Şahin, iddianamede suç delili olarak takip ettiği iki haber, katıldığı iki taziye, sosyal medya paylaşımları, Nejat Ağırnaslı için Kadıköy’de yapılan bir yürüyüşte taşıdığı Filistin bayrağı ve hatta ETHA’nın kendisi dahil tutuklanan çalışanları hakkındaki açıklamasının yer aldığını söylüyor. Şahin, “Klişe bir lafa dönüştü artık ama tam bir siyasi karar örneği iddianame. Açık ki özgür basın olmamızın bir bedeli tutuklanmamız” derken sadece Bakırköy Cezaevi’nde 20 civarında tutuklu gazeteci olduğunu yazıyor. “Kriz kapıyı çalınca iktidar da AB’nin kapısını çalmaya başladı. Yargı reformu sözleri ağızlarından düşmüyor. Sanki yaşanan hukuksuzlukların yargının çöküşünün sorumluları başkalarıymış gibi davranıyorlar… Buna da adalet demeye dilim varmıyor. Neresi doğru ki neresini reformla düzeltecekler” diyen Şahin, kendisi de dahil tutuklu gazetecilerin durumunun siyasi konjonktürden bağımsız değerlendirilemeyeceğini belirtiyor. Duruşmasına “ister haber takibi için ister dinlemek için dost ve meslektaşları” davet eden Şahin,  “Olur da tahliye olursak bir de hapishane önü selfiemiz olur” diyor. “Gazetecinin yeri hapishane değil sokaklardır” ETHA muhabiri Pınar Gayıp ise “halka gerçekleri ulaştırmaya çalışan” gazetecilerin iktidarın politikası nedeniyle tutuklu bulunduklarını, bunun “Musa Anter’den, Metin Göktepe’den, Hrant Dink’ten devralınan özgür basın geleneğini sürdürme çabasının bir bedeli” olduğunu söylüyor. Meslektaşı Kepenek’e hitaben “Beş ay önce seninle sokaklarda haber peşinde koşarken bugün bizi ayıran duvarın bu yakasından sorularını yanıtlıyorum. Gönderilen mektuplardan özlem gidermeye çalıştığım burada televizyondan, gazetelerden gündemi yakalamaya çalışıyorum” diyen Gayıp, mektubunu şöyle sürdürüyor: “Hapishanedesin işte, bu bir gerçek, ama önemli olan kendini nasıl yönettiğin. Ben bol bol okudum merak ettiğim konularda. Sabah sporuyla başlayan günü peşi sıra okumalar, gündem tartışmaları takip etti. Biliyor musun, sabah 08:00’de gökyüzü çok güzel. Gün batmadan havalandırmada söylenen türküler ya da göç eden kuşların dansını izlemek de bir başka… Hapishaneyi övdüm sanki biraz ama dışarıda asla ayırdına varamayacağım bu anlar, tam manasıyla duygularımın sınırsızlığı. Günler hep böyle geçmiyor, bazen duvarlar üstüne geliyor, nefes alamıyor gibi hissediyorsun. Sevdiklerine dokunamamak, yanlarında olamamak anları işte. Mesela Cumartesi Anneleri’nin 700. Haftasına yönelik saldırıyı televizyonda izlemek, ailelerin uğradığı saldırıya, gazeteci arkadaşların darp edilişine sadece bakmak epey ağır olmuştu. ‘Şimdi orada olmalıydım’ düşüncesiyle atılan volta sanki zamanı durdurmuştu…” Kendilerine gönderilen mektupların ve yürütülen dayanışma kampanyalarının kendisini duygulandırdığını anlatan Gayıp, “Ancak burada mevzu gazeteci Pınar ve Semiha değil. Basın örgütlerinin daha çok gazetecilerle dayanışma içinde olması gerek. Basına yönelik saldırının ve baskının giderek arttığı bugünlerde, bu abluka ancak dayanışmayla engellenebilir. Gazetecinin yeri hapishane değil sokaklardır. Bu ancak güçlü bir dayanışma sayesinde olur,” diyor. Savcılıkça ifadeleri dahi alınmadan tutuklamaya sevk edildiklerini hatırlatan Gayıp “Gözaltından itibaren tutuklanmamız başlı başına hukuksuzluk. Bu nedenle ilk duruşma tahliye olmama olasılığım da var. Lakin duruşma günü sevdiklerimi görüp bir nebze de olsa özlem giderebileceğim düşüncesiyle heyecana sarıldım” diyor. Gayıp mektubunu “Tutukluluğum süresince tanığı olduğum Suruç katliamının yıldönümünü, duruşmalarını, yanı sıra Cumartesi Anneleri’nin 700. haftasını kaçırdım. Tahliye olduğum takdirde kameram ve not defterimle alanlarda çok özlediğim haber peşinde koşarak bu özlemimi gidermek niyetindeyim,” diyerek tamamlıyor.

Yukarı