Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Avukat Benan Molu tarafından hazırlanan uzman görüşünde gazeteci Tolga Şardan hakkında açılan dava uluslararası hukuk ve Avrupa insan hakları hukuku çerçevesinde inceleniyor
Punto24 Bağımsız Gazetecilik Derneği (P24), T24 yazarı Tolga Şardan’ın, Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinde düzenlenen “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve yine Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde düzenlenen “devletin yargı organlarını alenen aşağılama” suçlamalarıyla yargılandığı davaya ilişkin bir uzman görüşü hazırladı.
Avrupa insan hakları hukuku ve Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru hukuku üzerine uzmanlaşmış, İstanbul 1 Numaralı Barosu’na kayıtlı avukat Benan Molu tarafından kaleme alınan uzman görüşü, Tolga Şardan’ın avukatı Mustafa Gökhan Tekşen’in talebi üzerine hazırlandı.
Şardan, 31 Ekim 2023 tarihinde T24 haber sitesinde yayımlanan “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı nedeniyle 1 Kasım 2023 tarihinde “yanıltıcı bilgiyi yayma” suçlamasıyla gözaltına alınmış ve aynı gün tutuklanmıştı. Şardan, tutukluluğuna yapılan itiraz neticesinde İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin kararıyla 6 Kasım 2023 tarihinde yurt dışı yasağı ile tahliye edilmişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15 Şubat 2024 tarihinde düzenlenen iddianamede, Şardan’ın köşe yazısı suçlamalara delil olarak gösterildi.
İddianamede, “Şüphelinin internet sitesi üzerinden yayımladığı köşe yazısı içeriğinde, Mili İstihbarat Teşkilatı tarafından ‘yargı raporu’ adı altında düzenlendiği şeklinde kesin yargı içeren cümlelerin yer aldığı, şüpheli tarafından her ne kadar yazısında yer alan bilgileri teyit ederek yayımladığı iddia edilmiş ise de, soruşturma dosyasına buna ilişkin herhangi bir delil sunmadığı, MİT’in cevabında da böyle bir rapor olmadığının açıkça belirtildiği, dolayısıyla köşe yazısı içeriğinde yer alan ve adliyelerde usulsüz ve yasaya aykırı olarak işlemler yapıldığı iddiasının halkın devlet kurumlarına olan güvenini olumsuz etkileyeceği, bu bilginin kamu düzeni ile ilgili olduğu ve halkı yanıltıcı mahiyette olduğu, köşe yazısında yer alan ifadelerin kamu barışını barışını bozmaya elverişli olduğu; şüphelinin köşe yazısında doğrudan devletin yargı organlarında usulsüz ve yasaya aykırı işlemler yapılarak kararlar verildiği ifadelerinin bir bütün olarak yargı teşkilatını zan altında bıraktığı ve toplumda yargı teşkilatına olan güveni zedeler mahiyette olduğu, bu bağlamda şüphelinin devletin yargı organlarını aşağılama kastıyla hareket ettiğinin kabulü gerektiği, bununla birlikte şüphelinin hakaret içerikli sözlerini internet sitesi üzerinden yapmış olması ve köşe yazısının çok sayıda kişi tarafından görülmüş ve okunmuş olması nedeniyle aleniyet unsurunun da bulunduğu anlaşılmakla…” ifadelerine yer verildi.
Davanın ilk duruşması 9 Temmuz 2024 günü İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Esas hakkındaki mütalaasını sunan savcı, Şardan’ın üzerine atılı “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “devletin yargı organlarını alenen aşağılama” suçlarından cezalandırılmasını istedi.
Davanın 17 Aralık 2024 tarihli ikinci duruşmasında Şardan’ın avukatı Mustafa Gökhan Tekşen’in mahkemeye sunacağı uzman görüşünde, gazeteciye ifade ve basın özgürlüğünü kullanması sebebiyle verilebilecek hapis cezasının, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğü ile bu hak ve özgürlüklerin siyasi saiklerle sınırlandırılması yasağını ihlal edebileceği vurgulandı.
Uzman görüşünde, “halkı alenen yanıltıcı bilgiyi yayma” suçunun işlenebilmesi için failin, gerçeğe aykırı bir bilgi yayması; bu bilgiyi sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle yayması ve bu bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yayması şartlarının bir arada gerçekleşmesi gerektiğine dikkat çekildi. Söz konusu davada TCK 217/A maddesinin yorumlanış ve uygulanış biçiminin suçun unsurlarını karşılamadığı ifade edilirken TCK 301. maddesinin de AİHS standartları uyarınca “kanunilik” şartına haiz olmadığı ve bu sebeple müdahalenin hukuka uygun olmadığı belirtildi. Görüşte şu ifadelere yer verildi:
“Gazeteci Tolga Şardan’ın yargıda yaşanan krizle ilgili yaptığı haber sebebiyle tutuklanması, yargılanması ve hapis cezasıyla cezalandırılmasının istenmesi Şardan’ın ifade ve basın özgürlüğüne yönelik bir müdahale teşkil etmektedir. TCK’nin 217/A maddesi altında bu suçun oluşabilmesi için, kişilerin gerçeğe aykırı bir bilgi yayması ve bunu halkı endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yayması gerekmektedir. 301. madde altında bu suçun oluşabilmesi için ise devletin yargı organlarının alenen aşağılanması ve kullanılan ifadelerin eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları kapsamında olmaması gerekmektedir.
Söz konusu haber, yargıda yaşanan krize ilişkindir. Şardan, haberini, İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın 5 Eylül 2023 tarihinde HSK’ye gönderdiği mektuba ve başta İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirler olmak üzere adliyelerde yaşanan hukuka aykırı durumlara değinerek, kendi yorumlarını katmadan yazmıştır.
Haberin içeriğinde kullanılan ifadeler, eleştirel ve hoşa gitmeyen ifadeler olabilir ancak yukarıda yer verilen yerleşik AİHM içtihadı uyarınca, nefrete ve şiddete teşvik etmediği ve nefret söylemi içermediği için eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları kapsamında kalmaktadır ve dolayısıyla ifade ve basın özgürlüğü kapsamında korunmaktadır.
TCK’nin 217/A ve 301. maddeleri yönünden suçun unsurları oluşmamasına rağmen Şardan hakkında hapis cezası istenmektedir. Bu durum, gazetecilerin “bekçi köpeği” rolü ile bağdaşmamakta ve ifade ve basın özgürlüğü ile kamu görevlilerinin güvenliği arasında adil bir denge gözetilmediğini göstermektedir.”
Uzman görüşünün tam metnine buradan ulaşılabilir.