Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Türköne, Alpay ve Bulaç’ın eylemlerinin “örgüte yardım” suçunu oluşturduğuna hükmeden Yargıtay, Mehmet Özdemir’in ise “örgüt üyeliği” suçundan mahkûm edilmesi gerektiğine karar verdi
Yargıtay, kapatılan Zaman gazetesinin 11 eski yazar ve editörünün yargılandığı dava kapsamında Ahmet Turan Alkan, Mustafa Ünal ve İbrahim Karayeğen’e “örgüt üyeliği” suçlamasıyla verilen cezaları onadı.
Davanın Temmuz 2018’de görülen karar duruşmasında “örgüt üyeliği” suçlamasıyla cezalandırılan köşe yazarları Mümtazer Türköne, Şahin Alpay ve Ali Bulaç’ın eylemlerinin “örgütün hiyerarşik yapısına dahil olunmaksızın yardım” suçunu oluşturduğuna hükmederek bozan Yargıtay, editör Mehmet Özdemir hakkında verilen beraat kararını ise “örgüt üyeliği” suçundan mahkûm edilmesi gerektiğine karar vererek bozdu.
Türköne, Alpay, Bulaç ve Özdemir'in dosyaları, yeniden yargılama için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Davanın karar duruşmasında 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılan yazar Ahmet Turan Alkan ile 9 yıl hapis cezasına çarptırılan gece editörü İbrahim Karayeğen, hükümle birlikte tahliye edilmişlerdi. Yargıtay kararı sonucunda Alkan ve Karayeğen cezaevine geri dönecek.
Davanın temyiz incelemesini 24 Eylül 2020 tarihinde tamamlayan Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararı, Aralık ayı ortasında UYAP’a yüklenmesiyle resmîyet kazandı.
Daire, Lale Sarıibrahimoğlu, Nuriye Akman, İhsan Dağı ve Orhan Kemal Cengiz hakkında verilen beraat kararlarını ise yerinde buldu.
24 Eylül 2020 tarihinde verdiği kararla Türköne’nin tahliyesine hükmeden Daire, tahliye gerekçesini “suç vasfının değişmesine” dayandırdı. Türköne, 24 Eylül akşam saatlerinde tahliye edilmişti.
Yargıtay kararının tam metnine bu bağlantıdan erişilebilir
"Basın özgürlüğü hakkının suistimali"
Kararda, “örgüt üyeliği” suçundan cezalandırılan gazetecilerin “FETÖ terör örgütünün 7 basamaklı piramit yapısının ikinci katında, sadık tabaka olarak görev yaptıkları” ifade edildi.
Kararda, şu değerlendirmeler yapıldı:
“Örgütün ustaca gizlenen amacını bilenler ve bu amaçla örgütte görev alanlar açısından suç tarihinden önce bir terör örgütü kararı verilmesine ihtiyaç yoktur. Bu faillerin terör örgütü olduğunu bilmediği savunmasına itibar edilemez. Örgüte bilmeden katılanların ise ‘kusur ilkesi’ çerçevesinde hukuki durumlarının belirlenmesi gerekir. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması, bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail, bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Tartışma konusu örgüt üyeliği ve örgüte yardım etmek suçları bakımından, normun cezalandırdığı eylemlerin düşünce ve ifadeler ve fakat basın özgürlüğü hakkının suistimali ile düşüncelerin gerçekleştirilme yöntemleri olduğu her türlü tartışmadan varestedir.”
“Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorunlu”
Şahin Alpay’la ilgili Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını da değerlendiren Daire, “yerindelik denetimi” tartışmaları bulunsa da kararlara uyulmasının zorunlu olduğuna vurgu yaptı. Kararda, “Anayasada öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme ‘yerindelik denetimi’ olarak nitelendirilemez. Aksinin kabulü durumunda Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuruları karara bağlama yetki ve görevinin işlevsiz hale geleceği, bunun da bireysel başvurunun etkili bir hak arama yolu olarak öngörülmüş olması amacıyla bağdaşmayacağı açıktır” denildi.
AYM’nin, bireysel başvurularla ilgili yargılama bitmeden verdiği kararları örtülü biçimde eleştiren Daire, yine de AYM kararlarına uyulması gerektiğini belirtti: “Kural olarak, yargılama ve olağan yasa yolları süreci tamamlanmadan yapılan bireysel başvuru incelemelerinde AYM’nin delil değerlendirmesinin hak ihlali bağlamında da olsa asıl yargılama mercileri ile bir yetki çatışması sonucu doğuracağı açıktır. Ne var ki yargılamanın devamı sırasında ihlal neticesini doğuracak tespitlerin yargılama mercilerince göz ardı edilmesi düşünülemez. Aslolanın haksız, ölçüsüz bir müdahaleye maruz bırakılan temel hakkın bir an önce teslimi olduğuna göre, sair çatışma ve tartışmaların bu değerin önüne geçmesine hukuk düzeninin tekliği ilkesi de müsaade etmez” denildi.
“İştirak iradesine dahil olunduğu sonucunu doğurmaz
Kararda, “yardım eden sıfatıyla hareket ettiklerine dair, iddia, somut olgu ve mahkumiyetlerine yeterli delil olmayan sanıkların, darbe yapılacağı hususundaki bilgilerinin mevcudiyeti sabit kabul edilse dahi, bu durumun iştirak iradesine dahil olunduğu sonucunu doğurmayacağı” ifade edildi.