Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

Yeniden yargılanan gazeteci İsmail Çoban için ceza talebi

Yeniden yargılanan gazeteci İsmail Çoban için ceza talebi

Kapatılan Azadiya Welat gazetesinin eski sorumlu yazı işleri müdürü İsmail Çoban, gazetede 2013 yılında yayınlanmış bazı içerikler nedeniyle yargılanıyor

 

 

Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 2016 yılında kapatılan Kürtçe gazete Azadiya Welat’ın eski sorumlu yazı işleri müdürü İsmail Çoban’ın, gazetenin çeşitli sayılarında “basın yolu ile örgüt propagandası yapıldığı” suçlamasıyla yeniden yargılandığı davaya 16 Şubat 2021 tarihinde devam edildi.

 

Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı 13 Kasım 2018 tarihinde hükme bağlamış, Çoban’ı “zincirleme şekilde basın-yayın yoluyla örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla 5 yıl hapis cezasına çarptırmıştı. Kararı Haziran 2020’de bozan Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, “zincirleme suçun söz konusu olabilmesi için birden fazla suçun mevcut olması gerektiğini” belirtmiş, ayrıca Çoban hakkında Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yine “propaganda” iddiasıyla başlatılan soruşturma dosyasının ilk derece mahkemesince incelenmediğine işaret ederek dosyayı yeniden Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti.

 

Yeniden yargılamanın 16 Şubat’ta görülen ikinci duruşmasına İsmail Çoban, hakkındaki başka bir dava nedeniyle tutuklu bulunduğu Tarsus Cezaevi’nden SEGBİS bağlantısı ile katılacaktı. P24 tarafından takip edilen duruşma sırasında SEGBİS bağlantısı kurulan Tarsus Cezaevi idaresi Çoban’ı “bulamadı.” Böylelikle duruşma, cezaevi idaresince “bizde değil” denilen Çoban’ın yokluğunda yapıldı.

 

Duruşmada esas hakkında mütalaasını sunan savcı, Çoban'ın "örgüt propagandası yapmak" suçundan cezalandırılmasını talep etti. Avukat Resul Tamur'un mütalaaya karşı savunma için süre talebini kabul eden mahkeme, davayı 4 Mayıs 2021 tarihine erteledi.

 

2014 yılından beri süren davanın seyrini ve Kürt gazetecilere yönelik artan yargı baskısını Çoban’ın avukatı Resul Tamur’a sorduk.

 

Dava 2014’te açıldı, yargılama 2017’de başladı

 

Tamur, Çoban’ın gazetenin 2013 yılı içerisinde yayınlanan bazı sayıları nedeniyle “basın yayın yolu ile örgüt propagandası yapmakla” suçlandığını ve dosyanın ilk olarak 2014 yılında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldığını, fakat yargılamanın 2017 yılında başladığını anlattı:

 

“Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, dosya içeriğinin ‘basın suçlarına’ dair olması gerekçesiyle dosyayı yetkili mahkeme olan Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise suçun Basın Kanunu değil TMK kapsamında olduğu gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verdi. Görev uyuşmazlığı nedeniyle Yargıtay 5. Ceza Dairesine giden dosyada Yargıtay’ın Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevli olduğuna karar vermesi üzerine 2017 yılında yargılama başladı. Kasım 2018’de tamamlanan yargılama sonucunda verilen 5 yıl hapis cezası ise istinaf mahkemesince Çoban’ın Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ‘propaganda’ suçundan açık olan soruşturması bulunduğu ve dosyaların aynı nitelikte olup olmadığının araştırılıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozuldu. Karar sonucunda 2020 yılında yeniden mahkemeye gelen dosyada yargılama yeniden başladı.”

 

“Sorumlu olmadığı tarihlerdeki yayınlardan da ceza isteniyor”

 

Çoban’a gazetenin sorumlu müdürü olmadığı tarihlerdeki nüshalar için de ceza verildiğini anlatan Tamur, duruşma savcısının mütalaasında ise dosya içinde yer alan tüm gazete nüshalarından sorumlu tutulduğunu vurguladı: “İddianamede İsmail Çoban’ın gazetenin 6 nüshası için cezalandırılması talebi vardı. Bozma öncesi verilen kararda İsmail Çoban’ın 9 ayrı gazete sayısındaki haberler için cezalandırılmasına karar verildi. Bu karar hatalı çünkü bu yargılamada adının sorumlu yazı işleri müdürü olarak geçtiği sadece 6 sayı var. Bugün verilen mütalaada ise savcılık iddianamede gördüğü 15 sayının tamamı açısından İsmail Çoban’ın zincirleme suç hükümleri kapsamında cezalandırılmasını talep etti. Bu durum mahkeme savcısının iddianameyi okumadığını ve dosya içerisinde yer alan gazete sayılarının künye bilgisinde kimin adının yazıldığına bakmadığını göstermektedir.”

 

Yeniden yargılamanın seyrine ilişkin ise Tamur, mahkemelerin bozma kararı sonrası ilk derece mahkemesine dönen dosyaları “ellerinden hemen çıkarmaları gereken birer angarya” olarak gördüklerini, bu nedenle olumsuz bir karar verileceğine dair kaygı duyduğunu ifade etti.

 

Tamur, “İstinaf kendi sisteminden İsmail Çoban’a ait açık bir soruşturmanın varlığını görünce bu soruşturma ile İsmail’in davasının aynı olup olmadığının ya da aynı tarihlere denk gelip gelmediğinin araştırılması gerektiği gerekçesi ile bozdu. Her iki dosya birbiri ile farklı zamanlara ait iddiaları barındırdığı için birleşme durumu söz konusu olmayacak ve mahkeme bugün aldığı mütalaa doğrultusunda karar verecek. Savcılık makamının mütalaadaki özensizliğinin mahkeme tarafından da devam ettirileceği kaygısını taşıyorum” diye konuştu.

 

“Kürt basını kriminalize ediliyor”

 

Çoban’ın tutuklu bulunduğu ve hüküm giydiği diğer dosyasına ilişkin de bilgi veren Tamur, dosyada yer alan gizli tanık ifadelerine dayanılarak İsmail Çoban’ın Diyarbakır’da gazetecilik yaptığı, “hatta kameramanlık yaptığı ve Sur olaylarına dair haberler yapıp örgüte yakın kanallarda paylaştığının” iddia edildiğini, bu durumun ise Kürt basınının kriminalize edilme biçimlerine dair bir örnek teşkil ettiğini belirtti.

 

Çok sayıda gazeteci müvekkili olan Tamur, son bir yıl içerisinde Kürt basını üzerindeki baskıların daha da arttığı yönündeki gözlemimize dair ise şu görüşleri dile getirdi:

 

“Kürt basını üzerindeki baskı her yıl katlanarak artmakta. Sürekli alanda olan ve toplumsal anlamda kronik hâl alan tüm sorunları görünür kılan bir gazetecilik pratiği yürüttükleri için sürekli tehdit ve baskı altında olan gazetecilerden bahsetmekteyiz. Türkiye’de neredeyse gerçekleşen tüm operasyonlara birkaç Kürt gazeteciyi ekleyip, yürüttükleri gazetecilik faaliyetini suç olarak servis ettiklerini görmekteyiz. Kürt basınına karşı sistematik bir saldırı var. Kürt gazeteciler, yaptıkları haberler için, haber kaynakları için, kendi haberlerini ya da çalıştıkları kurumlara ait haberleri sosyal medya hesaplarında paylaştıkları için ‘yargı tacizine’ maruz kalmakta ve çoğunlukla cezalandırılmaktadırlar. Kürt basınına karşı temel devlet söylemi, bu kişilerin ‘gazeteci olmadıkları’ ya da ‘gazetecilik faaliyetinden yargılanmadıkları’. Oysa İsmail Çoban örneğinde de olduğu gibi yargılama tamamen gazetecilik faaliyetine dayandırılmıştır. Kürt basını, İletişim Başkanlığından dağıtılan manşetlere dayanmadığı ve kendi gündeminden, toplumun gündeminden vazgeçmediği için sürekli saldırıya maruz kalmaktadır.”

Yukarı