Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Yargıtay'ın bozma kararının ardından yeniden görülen Altanlar davasını hükme bağlayan mahkeme, Mehmet Altan’ın beraatine, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da dahil olduğu beş sanığın terör suçlamalarıyla cezalandırılmalarına karar verdi
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bozma kararının ardından yeniden yargılaması yapılan Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu altı kişinin ikinci duruşması, 4 Kasım 2019 günü İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Davayı hükme bağlayan mahkeme, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etmek” suçundan Ahmet Altan hakkında 7 yıl hapis cezası verdi. Cezayı 1/2 oranında artırarak 10 yıl 6 ay hapis cezası veren mahkeme, tutuklulukta geçirdiği süreyi göz önüne alarak Altan’ın tahliyesine hükmetti. Nazlı Ilıcak hakkında “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etmek” suçundan 7 yıl hapis cezası veren mahkeme, cezayı önce 1/2 oranında artırdı. Mahkeme daha sonra, yargılama sırasında pişmanlık gösteren tutum ve davranışları sebebiyle cezayı 1/6 oranında indirerek Ilıcak’ın 8 yıl 9 ay hapis cezasıyla birlikte tahliyesine hükmetti. Mahkeme ayrıca, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak hakkında yurtdışına çıkış yasağı uygulanmasına karar verdi. Mehmet Altan hakkında cezalandırılmasına yeter kesin delil bulunmaması nedeniyle beraat kararı veren mahkeme, Altan’ın adlî kontrol tedbirlerinin de kaldırılmasına hükmetti. Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek hakkında “örgüt üyeliği” suçundan 10 yıl 15 ay, Şükrü Tuğrul Özşengül hakkında ise yine “örgüt üyeliği” suçundan 12 yıl hapis cezası veren mahkeme, her üç sanığın da tutukluluklarının devamına karar verdi.
Kararın ardından üç yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Ahmet Altan Silivri Cezaevi'nden, Nazlı Ilıcak ise Bakırköy Kadın Cezaevi'nden gece saatlerinde tahliye edildi.
İzleyiciler salona sığmadı
P24 tarafından takip edilen duruşma, 20 dakikalık gecikmeyle saat 10:20’de başladı. Tutuklu sanık Nazlı Ilıcak, tutuksuz sanık Mehmet Altan ve sanık avukatları duruşma salonunda hazır bulundu. Tutuklu sanıklar Ahmet Altan, Fevzi Yazıcı, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Yakup Şimşek ise duruşmaya tutuklu bulundukları Silivri Cezaevi’nden SEGBİS ile katıldı. Duruşmayı CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İngililere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, Article 19, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Uluslararası Af Örgütü, İsviçre Başkonsolosluğu temsilcilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi izledi. Duruşma salonunun fiziki koşullarının yetersiz olması sebebiyle duruşmayı izlemek üzere adliyeye gelen pek çok kişi salona giremedi. Mahkeme başkanının talimatıyla, salona ayakta izleyici alınmadı.
Sanıklar esasa karşı beyanda bulundular
Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden yargılama kapsamında 8 Ekim 2019 tarihinde yapılan ilk duruşmada mahkeme, bozma ilamına uymuştu. Duruşma savcısı da 31 Ekim 2019 tarihli esas hakkındaki mütalaasında, Yargıtay’ın bozma kararı doğrultusunda görüş bildirdi. Savcı celse arasında sunduğu mütalaasında, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın “terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçlamasıyla alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmasını; Tuğrul Özşengül, Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek’in “Örgüt üyeliği” suçlamasıyla alt sınırdan saparak cezalandırılmasına; Mehmet Altan’ın ise beraatine karar verilmesini talep etti.
Davanın bugünkü duruşmasında sanıklar esasa ilişkin savunmalarını yaptı. İlk olarak söz alan Nazlı Ilıcak, “Savunma alıyor musunuz?” diye sordu. Mahkeme başkanı, “Siz bize soru sormayın ben sorayım. Mütalaa elinize gelmiş beyanda bulunacak mısınız?” diye karşılık verdi. Ilıcak bunun üzerine esasa karşı savunmasını yapmaya başladı.
‘Eşitlik ilkesi zedelenmiş olur’
Ilıcak, “Mütalaada ‘Özgür Bugün’ diye bir gazetede çalıştığım iddia edilmiş, öyle bir gazete yok. Bugün gazetesinde çalıştım. Türkiye’de çok sayıda darbe oldu, ilk defa ‘darbenin medya kolu’ diye bir icat çıkarıldı. Birbirini tanımayan insanlar ‘darbenin medya kolu’nda yer aldı. Mehmet Altan’la bana yöneltilen bazı iddialar örtüşmektedir. Onun için beraat talep edilirken, çıktığımız program benim için suçlama talebi yapılırsa eşitlik ilkesi zedelenmiş olur” dedi.
Mahkeme Başkanı Kemal Selçuk Yalçın, önce Ilıcak’ı savunmasını daha hızlı yapması için uyardı ardından da salonda ayakta izleyici bulunması halinde izleyicilerin “çoğunu salondan çıkarmak zorunda kalacağını” söyledi. Beyanlarına devam eden Ilıcak, “Zekeriya Öz görevdeyken OdaTV davasıyla ilgili hakkında suç duyurusunda bulundum. Bu nedenle Öz hakkında yaptığım röportaj terör örgütünü desteklediğime delil oluşturamaz. ‘Kaç Saat Oldu’ ve ‘Fuat Avni’ tweetleri paylaşarak ‘propaganda’ yaptığım söyleniyor. Ama bu tweetlerin içeriği bana verilmedi. ‘Fuat Avni’ dışında diğer hesaplar FETÖ ile ilişkilendirilmedi. AYM kararında darbenin ‘FETÖ tarafından yapıldığı bilindiği bir tarihte’ bazı tweetler attığım söyleniyor. Yanlış bir varsayım, 15-16-17 Temmuz’da tam olarak bilinmiyordu. Üstelik darbe aleyhtarı tweetlerim görmezden gelindi” ifadelerini kullandı.
Mahkeme başkanından “hızlanın” uyarısı
Mahkeme başkanı Nazlı Ilıcak’ı savunmasını daha hızlı yapması için bir kez daha uyardı: “Mahkememiz gece yarısına kadar çalışmayacak, savunmanızı ona göre yapın.” Ilıcak, “Attığım tweetler bir bütünlük içerisinde değerlendirilmeli. Darbenin kurmaca olduğu tezine karşı geliyorum, kenetlenme çağrısında bulunuyorum. Oysa Yargıtay darbeye ‘tiyatro’ denmesini bile eleştiri kabul etti” dedi.
Ilıcak Yargı reformu kapsamında beraatini talep etti: “Eren Erdem’in tahliyesiyle TCK 220/7’den tutuklu yargılanan kalmadı. Ben ‘bilerek, isteyerek’ bir yardım suçu işlemedim, dolayısıyla beraatimi talep ediyorum. Beraat kararı vermezseniz dahi tahliyemi talep ediyorum.”
“Savcı iddiaları delillendirmiyor, yorumluyor”
Ilıcak’ın ardından tutuklu sanıklardan Şükrü Tuğrul Özşengül’ün savunmasına geçildi. Hakkındaki iddiaların gerçeği yansıtmadığına dikkat çeken Özşengül şöyle konuştu: “Hakkımızda yeterli delil olsaydı zorlama delillere ihtiyaç duyulmazdı. Hiçbir yazımda örgütü övücü, destekleyici, savunucu hiçbir söylemim olmamıştır. Bırakın bunları sempatim bile olmamıştır. Kurumlarla bağım nedeniyle öğrencilerin suçlanmasını eleştirdim. Yanlışa yanlış demek FETÖ ile aynı safta olmak anlamına gelmez. Ben de bunu yaptım vicdanımın sesini dinledim. Anayasa’nın bana tanıdığı fikir ve ifade özgürlüğümü kullandım. 28 gün hiçbir işlem yapılmadan nezarethanede kaldım. 28 gün sonunda çıkarıldığım hakimlikte 5 dakikada tutuklandım. Sanki savunmam hiç alınmamış gibi iddianameye bağlı kalınarak hakkımda hüküm kurulmuştur. İddia makamı hakkımdaki iddiaları delillendirmiyor sadece yorumlandırıyor. Keşke sayın savcı savunmamı okumuş, yayınlarımı izlemiş olsaydı. Bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulu, suçun kuşkuya yer bırakmayan kesin ve açık bir ispata dayanmasıdır. Dosyada makul şüphe bile oluşturmayacak konular, iftiraya dönüşmüştür. Mütalaada “gazeteci kisvesi altında gizlendiğimiz” iddia ediliyor. 34 senem Polis Akademisi’nde geçti. Ben hiçbir zaman gazeteci olduğumu söylemedim, akademisyenim. 34 sene boyunca emniyet teşkilatının içinde çalıştım, oradan bir şey çıkaramadınız mı? Hayatımın bir kısmını alıp, bir kısmını bırakıp hüküm veremezsiniz”
“Mütalaa değil iftira”
Mahkeme başkanı araya girerek, sağlık kurulunun Özşengül’ün rahatsızlığının tutukluluğuna engel oluşturmayacağına dair raporunu okudu. Hakkındaki iddiaların “iftira” olduğunu tekrarlayan
Özşengül beraatini talep ederek savunmasını tamamladı: “Öyle tahliye olmak için bir ısrarım yok. Bir takım sözlerimin cımbızlanarak suçlama yapılmasının adı mütalaa değil, iftira olur. Bu iftirayı yapanların da benim verdiğim vergilerimle maaş alan memurlar olmasına üzülüyorum. Benim yazdığım yazılar, bugün gazetelerde yazılanların yanında leblebi çekirdek. İnsanlar neler yazıyor. Demek ki benim fiilim değil, ben cezalandırılıyorum. Kendimi medeni bir şekilde savunuyorum. Yolsuzluk, hırsızlık yapmadım. Tam tersine onbinlerce insan yetiştirdim. Kimse beni ‘vatan haini’, ‘terörist’ olmakla suçlayamaz. Samanyolu TV’de program yaptım. Kimsenin cemaatinden değilim. Gocunacak bir tarafım yok. Sitemlerimin arkasında teröristlik değil vatanperverlik var.”
“Suç olmayan şeyden suç oluşturma gayreti”
Sanıklarda Fevzi Yazıcı mütalaaya karşı beyanda bulunmak için süre talebinde bulundu. Mahkeme başkanı ise “Kimseye süre vermedik sana da vermeyeceğiz. Tercih hakkı senindir ister mütalaaya karşı beyanda bulun istersen yapma başka sanığın savunmasına geçelim” diye konuştu. Yazıcı, “Mütalaa bana perşembe geldi ve avukatımla görüşemedim. İçime sinmeyen bir savunma yapacağım bu durumda” diyerek savunmasına başladı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bozma ilamında kendisine yöneltilen suçlamaların tamamının Zaman gazetesinde çalışmasından kaynaklandığını ifade eden Yazıcı: “Sadece zaman gazetesinde işimi yaptığım için terör suçu isnat ediliyor. Örgüt üyeleriyle herhangi bir bağlantım yoktur. Bu apaçık suç olmayan bir şeyden suç oluşturma gayretidir” dedi.
Zaman gazetesinden ayrıldığımda maaş hesabı olan BankAsya hesabını kapattığını da belirten Yazıcı, “Mesaj içerdiği iddia edilen reklam filmi için savcı aynı cümle içerisinde spekülatif, subliminal ve tesadüf olamaz diyor. Ben reklamcı değilim. Hayatımda hiç reklam yapmadım. Suçlama konusu reklamın sadece yayından hemen 15 dakika önce ön gösterimine dahil edilmiştim.
Yaptığım iş yasalar çerçevesindedir. Hiçbir suç işlemedim. 3 yıl 3 aylık mağduriyetimin beraatimle bitirilmesini talep ediyorum” dedi.
“Merhamet değil adalet istiyorum”
Tutuklu sanıklardan Yakup Şimşek de savunma için ek süre talebi olacağını belirtti. Ancak mahkeme başkanının ek süre talebinde bulunan Yazıcı’ya verdiği yanıtı hatırlatan Şimşek, “Yine de beyanda bulunacağım. Umarım mütalaaya karşı eksik bir şey söylemem ve umarım savunma hakkıma tecavüz edilmemiş olur” diye konuştu. Şimşek, Savcının mütalaasının cuma günü kendisine tebliğ edildiğini belirtti.
Mütalaanın 3 yıl önceki iddianameden tek farkının değişen suç isnadı olduğunu kaydeden Şimşek, “Hakkımda suçlamaya alet edilen 5 adet sözde delil var. İlki Zaman gazetesinde çalışmış olmam. Ben Zaman’da çalıştım ve bundan gurur duyuyorum. Eğer Zaman gazetesinde çalışmak suç olsaydı Zaman gazetesinin hisseleri 17-25 Aralık’tan sonra alındı. Bu kişilerin neden değil tutuklanması yargılanması bile söz konusu olmadı? İkinci delil BankAsya’da hesap. BankAsya’nın kuruluşunu, açılışını ben mi yaptım? Bunu devlet yaptı. Üçüncü delil HTS kayıtları. Örgüt üyesi olduğu söylenen 7 kişi ile telefon kaydım varmış. İnsanlarla telefonda konuşmak ne zamandan beri suç bana biri izah etsin. O 7 kişi ne zaman örgüt üyesi ilan edilmiş? Eğer bu suçsa ben bu insanlarla yalnız telefonda değil yüzüne de görüştüm Dördüncü delil sözde örgütsel döküman. Beni Trabzon’da babamın evide gözaltına aldılar. Beş tane Sayit Nursi kitabına da el koydular gözaltına alırken. Bu kitaplar yasal ve şu an odamda. Hapishane yönetiminin izniyle içeri aldım. Beşinci delil reklam filmi: Taleplerimizi yerine getirip bir kere izleseydiniz reklam filminde suç unsuru olacak bir şey olmadığını görecektiniz. Örgüt suçlamasına karşı atfedilen paragraf beş satırdır. Bu çürük delilleri bir kez daha huzurunuzda reddediyorum” diye konuştu. Şimşek, beraatini ve tahliyesini talep etti: “Sizlerden, mahkemenizden merhamet değil adalet istiyorum. Üç günlük dünyada 3 yıl 3 ayım çalındı. Hür olabilmek için illa birilerinin damadı mı olmak lazım?”
“Darbenin devlet içinde bilindiğinin itirafıyla karşı karşıyayız”
Şimşek’in ardından söz alan Ahmet Altan, mahkeme başkanının Nazlı Ilıcak’a yönelttiği AYM’nin “ihlal olmadığı” sorusunu yanıtlayacağını söyledi. Altan, AYM’nin “hak ihlali yoktur” kararının Mehmet Altan kararıyla birçok açıdan çeliştiğini ifade etti. Altan, AYM başkanı Zühtü Arslan’ın da muhalefet şerhiyle bunu açığa çıkardığını belirtti.
Altan, “Ben hayatımda ilk kez, bir savcının sanığa yönelttiği suçu bizzat kendisinin işlediğini itiraf ettiği bir mütalaa okudum. Savcı, benim 15 Temmuz’daki ‘darbenin gerçekleşeceğini beyan ettiğimi’ iddia ediyor. Bu yalan. Böyle bir beyanım yok ve bu dosyada böyle bir beyanda bulunduğumun bir belgesi de bulunmuyor. Savcıya göre, birisi darbenin olacağını biliyorsa mutlaka darbecilerle eylem birliği içindedir. Bu kadar net. Peki, sonra ne diyor? ‘Silahlı bir darbe gerçekleştirme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olarak görüldüğü bir dönemde’ yazılmış yazılar. Demek 15 Temmuz’dan önce kuvvetli bir darbe ihtimali varmış. Ve savcı bu darbe ihtimalini görüyor ve biliyormuş. Savcı, bir darbe ihtimalini, darbecilerle eylem birliği olmadan bilmenin mümkün olamayacağını söylediğine göre sormak istiyorum: Bir darbe ihtimali olduğunu hangi darbecilerle eylem birliği yaparak öğrendiniz? Bir darbe ihtimali olduğunu bildiğiniz halde neden bir soruşturma başlatmadınız? Bu bilgiyi neden devletin diğer yetkilileriyle paylaşmadınız? Ortada yüzlerce insanın hayatına mal olan çok ağır bir suç var. Ve biz belki de ilk kez bu darbenin devlet içinde birileri tarafından bilindiğini açıkça söyleyen bir itirafla karşı karşıyayız” diye konuştu.
Ahmet Altan'ın savunmasının tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
“Soruşturma savcısı evrakta sahtecilik yaptı”
Son olarak dava kapsamında tutuksuz yargılanan Mehmet Altan mütalaaya karşı beyanda bulundu. Mehmet Altan, “Savcı AYM, AİHM ve Yargıtay kararıyla hukuken çöp sayılan iddianamedeki iddiaları yukardaki yargı kararları yokmuş gibi aynen tekrarlamakta beis görmemiş. Şimdi unutturulmak istense de o gözaltı ‘subliminal mesaj’ vermek gibi mizahçılara konu olan bir suçlama ile başladı. Ne oldu o ‘subliminal mesaj’ hikâyesi? O iddianameyi hazırlayan ve Perşembe gecesi İzmir’e tayini çıkan savcı Can Tuncay soruşturmanın gizliliğini yok sayarak şahsım aleyhine gerçeğe aykırı yakıştırmalarla rezil bir algı operasyonu yürüttü. Örneğin, çok eski seyahatlerden kalmış, üçte biri yırtık, tedavülden kalkmış bir doları, ahlak ve utanmayı bir kenara koyarak lekeleme aracı olarak kullandı” ifadelerini kullandı.
Mahkeme başkanı araya girerek, “Esasa dönük beyanları alıyoruz. Mütalaa çerçevesinde konuşun. Bir daha uyarmayacağım. Oturtacağım yerinize” dedi. Mehmet Altan savunmasını şöyle sürdürdü: “Örneğin, gözaltına aldırdığı tarihten dört yıl önceki bir konferansı bahane ederek, emrindeki iki polise tutturduğu bir tutanakla delil imal etmeye kalktı. Bunlarla yetinmedi evrakta da sahtecilik yaptı. Duruşma savcısının mütalaasında tekrarladığı manasızlıklar böyle bir savcının marifetleri. Sadece bu süreçte kasıtlı bir şekilde bu zulmün parçası olan herkese sormak gerek ‘bir gün yargılanırsanız aynı hukuksuzluğun ve uyguladığınız bu zulmün muhatabı olmak ister misiniz?’ Şunu da hatırlatmak isterim, iddianame savcısıyla ilgili sıraladığım bütün bu rezaletler belgelenmiş ve HSK’ya iletilmiştir. Bu dava süreci boyunca anayasal sistemi yok saymak isteyen bir iradenin, devlet içinde fiilen çaba gösterdiğine şahit oldum.”
Mehmet Altan'ın beyanının tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
“Mahkumiyet için kesin delile ihtiyaç vardır”
Sanıkların esasa karşı beyanlarını tamamlamalarının ardından sanık avukatlarının beyanlarına geçildi. Nazlı Ilıcak’ın avukatı Kemal Ertuğ Derin, müvekkilinin örgüte yardım ettiği yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını söyledi. Av. Derin, mahkumiyetin kesin bir delile dayanmak zorunda olduğunu belirterek, yargı paketinde yer alan değişiklikler gereğince müvekkilinin beraatini talep etti.
Şükrü Tuğrul Özşengül’ün avukatı Mustafa Bal, yasal verilerden yoksun delillerle sonuca gidilmeye çalışıldığını kaydetti. Av. Bal, Ahmet Altan’ın savunmasını referans göstererek, “15 Temmuz iddia makamının bile gördüğü bir yol haritasıydı demek ki. Delil bütünlüğü bozulmuş verilerle sonuca gidilmek istenmektedir. Bu durum Anayasa’ya açıkça aykırılık göstermektedir” dedi. Atılı suçun unsurlarının oluşmadığını kaydeden Bal, tahliye ve beraat talep etti.
“Mütalaa iddianamedeki hatalarla aynı”
Yakup Şimşek’in avukatı Murat Tellioğlu’nu savunmasına başladığı sırada mahkeme başkanı araya girerek, “Duruşmanın safahatını anlatırsanız sözünüzü keseceğim” dedi. Av. Tellioğlu ise duruşmanın değil dosyanın safahatını anlatıyorum diyerek savunmasını sürdürdü. Şimşek’in babasının evinde gözaltına alındığı sırada el konulan 5 adet Sait Nursi kitabının yasaklanma kararı olmadığını ifade etti. Tellioğlu müvekkilinin beraatini ve tahliyesini talep etti. Şimşek’in diğer avukatı Sinan Erkam Şimşek de, suçlamalara ilişkin hiçbir delil bulunmadığını söyledi. Zaman gazetesinde çalışmanın örgüt üyeliği suçu oluşturmayacağını kaydeden Şimşek, “Ceza hukukunun en temel ilkelerinden yola çıkarak bu savunmayı yapmaktan hicap duyuyorum. Hiçbir hukuki delil olmadan buradan çıkarılacak suçu sizin hukuk vicdanınıza bırakıyorum” diyerek beraat ve tahliye talebinde bulundu. Av. Büşra Şimşek de, “Bu mütalaa, iddianamede yapılan hatalarla kopyalanıp yapıştırılmış” diye konuştu.
Fevzi Yazıcı’nın avukatı Mesut Yazıcı “Mütalaada birbirinden kopuk olaylardan bahsedilmiş kimin neyle suçlandığı açıkça bell değil. Müvekkilim edilen suçu işlememiştir. Beraat ve tahliye talep ediyoruz” dedi.
“Suç da delil de düşünce”
Son olarak Ahmet ve Mehmet Altan’ın avukatı Figen Albuga Çalıkuşu söz aldı. Ahmet Altan’a yöneltilen suçlamalara ilişkin konuşan Çalıkuşu, “Milletin egemenlik hakkını devrettiği yargı organlarından olası bir darbenin önlenmesi beklenir. 16 Haziran 2016’da Ankara’da bi savcı iddianamesinde darbe olabileceğini yazmıştı. Ama sanki tek devlet yetkilisi Ahmet Altan’mış da önlemeyemediği için yargılanıyor. Suç duyurunda bulunuyorum eğer darbe biliniyorsa ve önlenmemişse sorumluluğu olanlar yargılansın” dedi. Mahkeme başkanı araya girerek, “Sesinizi yükseltmeyin. Bir daha uyarmayacağım. Mikrofonunuzu kapatacağım. Dosya kapsamında kalarak savunmanızı yapın” dedi.
Savunmasına devam eden Çalıkuşu, “Düşüncenin nasıl suç haline getirildiğini özetlemek istiyorum. Suç da delil de sadece düşünce. AYM, Ahmet Altan başvurusuna ilişkin ‘ ihlal yoktur’ dedi ama ‘suçludur’ demedi. Suça konu eylem gazetecilik faaliyetidir. Düşüncenin korunmasına dair AİHM’im ve AYM’nin Mehmet Altan kararı, Yargıtay kararı var. Bunların hepsi bağlayıcı. Bu süreçte Terörle Mücadele Kanunu (TMK) yasası değişti. Yeni çıkan yasa değişikliğinden müvekkil yararlanmalıdır çünkü gazetecilik faaliyeti dışında suç işlediğine dair delil yoktur. Hukuksal bir zulüm var” diye konuştu. Mahkeme başkanı bir kez daha Çalıkuşu’nun sözünü keserek, “Zulüm varsa zulmeden de vardır. Kimi kastediyorsunuz?” diye sordu. Çalıkuşu ise, “Hukuksal olarak diyorum kimseyi kastetmiyorum. İki duruşma arasında 4 dilekçe verdim. Duruşmaya yeni atanan savcı CMK’ya hakim mi değil mi bilmiyorum” dedi. Mahkeme başkanı yine araya girdi ve “Sözlerinizi biraz daha etiketleyerek, uyarı almayacağınız şekilde konuşmanızı rica ediyorum” dedi. Çalıkuşu, Ahmet Altan’ın 1138 gündür tutukta süre geçirdiğini anımsatarak tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Çalıkuşu, Mehmet Altan hakkında da beyanda bulunarak, iadesi yapılmayan altı dolarlarının ve dijital materyallerin iadesi ile birlikte beraatini talep etti.
TBMM, Yargıtay kararından dönülmesini istedi
TBMM Avukatı Ali Büyüközdemir ise önceki beyanlarını tekrarlayarak katılma talebini yineledi. Öte yandan TBMM adına müdahil avukat Selçuk Akgün’ün, 31 Ekim 2019 tarihinde, mahkemeye dilekçe vererek Yargıtay'ın bozma kararına uymaktan vazgeçmesini talep ettiği öğrenildi. Akgün dilekçesinde, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nden tutuksuz sanık Mehmet Altan dahil tüm sanıklar açısından ağırlaştırılmış müebbet cezasında direnilmesini talep etti.
Sanıklar son sözlerinde tahliye ve beraat talep etti
Savunmaların takamlanmasının ardından sanıklardan son sözleri soruldu. İlk olarak söz alan Nazlı Ilıcak, “220/7’den yargılanan tüm gazetecilerin ya baştan tutuksuz ya da tahliye edildiklerini hatırlatarak beraat vermeyecekseniz bile yaşım ve kaldığım süre itibariyle tahliyemi talep ediyorum” dedi. Şükrü Tuğrul Özşengül, “Beraatimi ve tahliyemi talep ediyorum” dedi. Yakup Şimşek, “Bana dün darbeci denmişti bu iftiraydı Yargıtay’dan döndü. Bugün de üyelikten cezalandırılmam isteniyor. Örgüt üyeliği suçlaması iftiradır. Bana atılan iftiraya karşı beraat dışında karar verilirse ahrette hakkımı soracağım” diye konuştu. Fevzi Yazıcı, “3 yıl 3 aydır adalet arıyorum. Suçsuzum beraatimi talep ediyorum” dedi. Ahmet Altan, “Hukuka uyulmasını istiyorum” derken Mehmet Altan da “Yargıtay kararına göre beraatimi talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
Mahkemeden 1 beraat, 2 tahliye, 3 tutukluluğa devam kararı
Davayı hükme bağlayan mahkeme, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçundan Ahmet Altan hakkında 7 yıl hapis cezası verdi. Cezayı 1/2 oranında artırarak 10 yıl 6 ay hapis cezası veren mahkeme, tutuklulukta geçirdiği süreyi göz önüne alarak Altan’ın tahliyesine hükmetti. Nazlı Ilıcak hakkında “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçundan 7 yıl hapis cezası veren mahkeme, cezayı önce 1/2 oranında artırdı. Mahkeme daha sonra, yargılama sırasında pişmanlık gösteren tutum ve davranışları sebebiyle cezayı 1/6 oranında indirerek Ilıcak’ın 8 yıl 9 ay hapis cezasıyla birlikte tahliyesine hükmetti. Mahkeme ayrıca, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak hakkında yurtdışına çıkış yasağı uygulanmasına karar verdi. Mehmet Altan hakkında cezalandırılmasına yeter kesin delil bulunmaması nedeniyle beraat kararı veren mahkeme, Altan’a uygulanan adlî kontrol tedbirlerinin de kaldırılmasına hükmetti. Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek hakkında “örgüt üyeliği” suçundan 10 yıl 15 ay, Şükrü Tuğrul Özşengül hakkında ise yine “örgüt üyeliği” suçundan 12 yıl hapis cezası veren mahkeme, her üç sanığın da tutukluluklarının devamına karar verdi.