Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Sanık ve avukatlar mahkeme başkanının süre uyarıları eşliğinde savunmalarını yaptı
Aralarında gazeteci yazar Ahmet Altan, kardeşi akademisyen ve köşe yazarı Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak’ın bulunduğu altısı tutuklu yedi kişinin yargılandığı davanın karar duruşması olması beklenen beşinci duruşmasının görülmesine 14 Şubat günü Silivri Cezaevi yerleşkesindeki mahkeme salonunda devam edildi.
Pazartesi günü başlayan ve Cuma günü sonlanması beklenen duruşmanın üçüncü gününde tutuklu sanıklar Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül ile davanın tek tutuksuz sanığı Tibet Murat Sanlıman son savunmalarını yaptı. Duruşmada, Ilıcak’ın avukatları ile Ahmet ve Mehmet Altan’ın avukatları da esas hakkındaki mütalaaya ilişkin beyanatta bulundular.
Yakup Şimşek: Müebbetle yargılanıyorum ama savunmama müsaade etmiyorsunuz
Kapatılan Zaman gazetesinin Marka Pazarlama Direktörü Yakup Şimşek savunmasında hakkındaki suçlamalara temel teşkil eden Zaman gazetesinin tartışmalı “gülen bebek” reklamıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Şimşek, reklam filminin senaryosunun hazırlanmasında herhangi bir rolünün olmadığını tekrarladı, filmin senaryosunun Zaman gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve kendisince hazırlandığını beyan eden tanık ifadesinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Şimşek, reklam filminin Tibet Murat Sanlıman’ın ajansı tarafından hazırlandığını söyledi.
Şimşek ayrıca “darbe çağrışımı” yaptığı iddia edilen reklam filminin iddia edildiği gibi 15 Temmuz darbe girişiminden 9 ay 10 gün önce yayınlanmaya başlamadığını da söyledi. Şimşek, “O sırada Abdülhamit Bilici Zaman’ın genel yayın yönetmeni olmuştu ve reklamların yayınını 10 günlüğüne durdurdu. Reklamın yayın tarihiyle 15 Temmuz arasındaki süre, yayın söylendiği gibi 5 Ekim’de başlamış olsaydı bile, iddia edildiği gibi 9 ay 10 gün değil. 9 ay 14 gün,” diye konuştu.
Şimşek de diğer sanıklar gibi savunmasını yaparken süre konusunda sık sık mahkeme başkanı tarafından uyarıldı. Mahkeme başkanı, son olarak Şimşek’e bir dakika zaman verip savunmasını bu sürede bitirmesini söyleyince Şimşek “Bir reklam filmi nedeniyle müebbetle yargılanıyorum, siz 1 dakika süre verip savunmamı bitirmemi söylüyorsunuz,” diyerek tepki gösterdi.
Duruşmada daha sonra Polis Akademisi eski öğretim görevlisi Şükrü Tuğrul Özşengül söz aldı. Samanyolu TV’de birkaç program yaptığını söyleyen Özşengül kendisinin bir medya figürü olmadığını söyledi. Darbe gecesi YouTube’dan yayınlanan bir programdaki sözlerini de açıklayan Özşengül, kendisinin bu programda darbeyi savunduğu ve halkı sokağa çıkmamaya çağırdığı iddialarının doğru olmadığını söyledi.
Özşengül’ün ardından darbe çağrışımı yaptığı iddia edilen reklam filmini yapan ajansın sahibi Tibet Murat Sanlıman söz aldı. Sanlıman, Şimşek’in kendine yönelik suçlamalarını reddettiğini söyledi. Sanlıman, ajansının Zaman gazetesiyle ticari ilişki içinde olduğu dönemde Zaman gazetesinin devlet kurumlarınca itibar gören bir kuruluş olduğunu belirtti.
Sanlıman’la birlikte sanık savunmalarının tamamlanmasıyla avukat beyanlarına geçildi. İlk olarak söz alan Nazlı Ilıcak’ın avukatı Mikail Hasbek Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 206. madde gereğince, yargılama sürecinde delillerin ortaya konması ve tartışılması gerektiğini ancak bu davada bunun yapılmadığını söyledi. “Yazıyla, Twitter mesajıyla darbe yapıldığı nerede görülmüş?” diyen Hasbek, “Birini suçluyorsanız hakkındaki delilleri ortaya koymak zorundasınız. Afaki konuşamazsınız,” diye konuştu.
Hasbek Ilıcak’ın Gülen cemaatine yönelik geçmiş yaklaşımı konusunda ise şunları söyledi: “Türkçe Olimpiyatları adı altında bu örgüt meşrulaştırılırken hepimiz alkışlıyorduk. Kral çıplak demedik. Şimdi olgunlaşmak, bir dönem yaptığımız hataları yapmamak zorundayız. Suçsuzsa bir kişi suçsuzdur demeliyiz.”
Ilıcak: Ben bir Cumhuriyet kadınıyım
Duruşmanın 13 Şubat günkü oturumunda savunmasını yapan Nazlı Ilıcak, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. “Kendini gizleyen, takiyye yapan bir örgütü, benim gibi dini cemaatlerle ilgi ve irtibatı bulunmayan birinin ‘terör örgütü’ olarak teşhis etmesi mümkün değil,” diyen Ilıcak “Bir teşhis hatam olabilir ama darbe, benim bu teşhis hatamın
sonucu değildir,” diye konuştu.
“Ben bir Cumhuriyet kadınıyım ve laik Cumhuriyet'in imkânlarından yararlanarak bugünkü konumuma geldim,” diyen Ilıcak, AKP eski Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu'nun Cumhuriyet rejimi için kullandığı "600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi" ifadesine gönderme yaptı; "Ben hiçbir zaman Cumhuriyet rejimini, '100 yıllık parantez' ya da 'reklam arası' gibi de görmedim. Ben eğer, tarihçi Kadir Mısırlıoğlu olsaydım, bana yönelik anayasal rejimi değiştirme iddiasında bir haklılık payı bulunabilirdi" diye konuştu.
Ergenekon davasının firari savcısı Zekeriya Öz ile 2015 yılında yaptığı röportajla ilgili olarak da konuşan Ilıcak, "O dönemde terör örgütü üyesi değildi. Terör örgütü üyeliği ile suçlansa, elini kolunu sallayarak serbestçe dolaşabilir miydi? Aynı dönemde BBC de Zekeriya Öz ile röportaj yaptı, BBC de mi onu aklamaya çalıştı?" diye sordu.
Ilıcak iddianameye "delil" olarak giren tweetleriyle ilgili de konuştu, cezaevinden çıktığı takdirde Twitter hesabını kapatacağını açıkladı.
İddianamede bahsedilen Balyoz ve Ergenekon davaları hakkında da açıklamalarda bulunan Ilıcak, davalarla ilgili olarak “Herşey bir kumpastan ibaret değil. Davaların sulandırılması, adil yargılama yapılmaması başka, her şeyi bir kumpastan ibaret gibi gösterme çabaları başka,” ifadelerini kullandı.
Ilıcak’ın savunmasının tam metnine buradan ulaşılabilir.
Altanların avukatları: Taleplerimiz dikkate alınmadı
Duruşmanın 14 Şubat günkü oturumunda ise son olarak Ahmet ve Mehmet Altan’ın avukatları Melike Polat, Ferat Çağıl ve Figen Albuga Çalıkuşu açıklama yaptı. Avukat Ergin Cinmen’in beyanatı ise 15 Şubat’ta kaldığı yerden devam etmek üzere kesildi.
Polat Ahmet ve Mehmet Altan’ın avukatları olarak savunmalarını görsellerle desteklemek için mahkemeye talep sunduklarını, ancak bu talebe cevap verilmediği için talebin reddedildiği sonucunu çıkardıklarını anlattı.
Polat, Altanların ifade özgürlüğünü kullanarak yaptıkları açıklamalar ve yazdıkları yazıların darbe suçuyla ilişkilendirilemeyeceğini söyledi.
Polat’ın ardından söz alan avukat Ferat Çağıl ise, avukatlar olarak birtakım delillerin toplanması için defalarca talepte bulunduklarını ancak bunların ya reddedildiğini ya da cevapsız kaldığını söyledi.
Çağıl, “İddianamede müvekkillerimizin darbeden haberdar oldukları ve darbeyi destekler nitelikte kamuoyuna mesaj verdikleri iddia ediliyor. Ancak müvekkillerimiz ısrarla darbeden haberdar olmadıklarını, söz ve yazılarının ikaz ve uyarıdan ibaret olduğunu söylediler,” diye konuştu.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili kararında darbeyi bilmenin bile suç olmayacağını hükme bağladığını söyleyen Çağıl, bu hususun mahkemece dikkate alınmadığını belirtti.
Darbe girişiminden önceki aylarda yazılan ve darbe olacağı iddialarını dile getiren bir dizi haber ve köşe yazısını sıralayan Çağıl, “Bütün bu yazı ve haberler ironik olarak gösteriyor ki darbe girişiminden bir müvekkillerimizin haberi yokmuş” diye konuştu.
Avukat Çalıkuşu’nun mikrofonu kapatıldı
Çağıl’ın ardından söz alan avukat Figen Albuga Çalıkuşu ise Savcının esas hakkındaki mütalaasını “Bu mütalaa bir hikâye anlatır gibi kaleme alınmış, hiçbir delili ve tartışması bulunmayan bir mütalaadır,” diyerek eleştirdi.
Çalıkuşu, “Mütalaa ve iddianameye göre müvekkiller örgütün medya unsuruna, tanımadıkları ve irtibatları saptanmayan diğer sanıklar ile hep birlikte dahil olmuşlardır. Ama nasıl? İşte
‘nasıl’ sorusunun izahı yoktur, yapılmamış, yapılamamıştır,” diye konuştu.
Çalıkuşu, mütalaada Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15 Temmuz ile ilgili kararlarının bazı hükümleri bağlayıcı olarak kabul edilirken diğer bazı hükümlerin ise yok sayıldığını söyledi.
Davanın “tarihte pek çok yaşanan örneğinde olduğu gibi hukuki değil siyasi” olduğunu da belirten Çalıkuşu, “Ve aynı o davalar gibi düşüncenin yargılandığı bu davada da hukuk askıya alınmıştır,” dedi.
13 Ağustos 2016 tarihinde Sabah gazetesinde “Ilıcak- Ahmet-Mehmet Altan darbeyi konuşmuş” başlıklı bir haber çıktığını anımsatan Çalıkuşu, bu haberde Ahmet ve Mehmet Altan’la Nazlı Ilıcak’ın 14 Temmuz gecesi Can Erzincan TV’de katıldıkları bu programda konuşulanların haberde “cımbızlanarak” aktarıldığını, ardından da bu haberin aynen iddianameye girdiğini hatta yargılamaya sirayet ettiğini söyledi.
“Bu iddianamede “aleyhe ve lehe delil toplama” değil “cımbızlama, tahrifat ve yanıltma” yöntemleri benimsenmiştir,” diyen Çalıkuşu, Ahmet Altan’ın bir dönem genel yayın yönetmenliğini yaptığı Taraf gazetesinde çalışan yaklaşık 10 kişinin soruşturma kapsamında savcılıkça ifadelerinin alındığını, ve bunlardan birinin bile iddianamede tanık Nurettin Veren’in ifadesine dayandırılarak Altanlarla Fethullah Gülen arasındaki bağlantıyı sağladığı ve bu nedenle Altanlarla sık sık görüştüğü iddia edilen Alaattin Kaya’yı gazetede gördüğünü söylemediğini belirtti. Çalıkuşu, “Ama bu ne iddianamede ne de mütalaada yer almıyor,” diye konuştu.
Çalıkuşu mahkemenin Veren’in ifadesini dinlemekten vazgeçtiğini hatırlatarak Veren’in beyanlarının mütalaada bulunmaması ve esasa etkili delil olarak kabul edilmemesi gerektiğini söyledi.
“Veren’e göre, müvekkiller ile Gülen arasındaki ilişkiyi Alaattin Kaya sağlıyordu. Ancak HTS kayıtlarına göre Ahmet ve Mehmet Altan’ın Kaya ile toplam 5 iletişim kaydı var,” diyen Çalıkuşu, “Sık sık görüşme nerede? Dumanla mı? Kuşun ayağına bağlı pusulada mı?” diye sordu.
Ahmet ve Mehmet Altan’a yöneltilen “darbe” suçlamasını da değerlendiren Çalıkuşu, cebir ve şiddetin darbe suçunun unsurları olduğunu hatırlattı. Çalıkuşu, “Ahmet Altan ve Mehmet Altan'dan sadır cebir ve şiddete konu eylem var mıdır? Yoktur. Yazı ve söylemle vücut bulan ifade ve düşünce vardır,” diye konuştu.
“Savcıya göre örgüt üyesi olmayan müvekkiller, örgüt tarafından işlenen darbe suçunun asli failidirler. Ama nasıl? Nasıl sorusunun cevabı yok,” diyen Çalıkuşu, “Ahmet Altan ve Mehmet Altan yeryüzünde olmasalardı, yazılarını yazmamış olsalar, 14 Temmuz günü televizyon programına katılmamış olsalar 15 Temmuz günü bu darbe olmayacak mıydı?” diye sordu.
Çalıkuşu mahkeme başkanı tarafından savunmasını tamamlaması için sık sık uyarıldı. Mahkeme başkanı daha sonra Çalıkuşu’nun mikrofonunu sözlerini tamamlayamadan kapattı.
Av. Cinmen: 40 yıldır avukatım, ilk kez dışarı atılıyorum
Duruşmanın üçüncü gününde son olarak Altanların avukatı Ergin Cinmen söz aldı. Yargılamada yaşanan usul ihlallerinden şikayet eden Cinmen, mahkeme başkanının sanık ve avukat savunmalarını süre olarak kısıtlamasının savunma hakkı ihlali olduğunu söyledi.
“Mahkemeniz CMK dışında bir yargılama yapmaya çalışıyor,” diyen Cinmen, son olarak da Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Altan’ın başvurusuna yönelik kararının mahkemece göz ardı edildiğini söyledi.
“Ben bu kararın dosyaya eklenmesi talebini sunmak isterken dışarı atıldım,” diyen Cinmen, “Ben 40 yıllık avukatım. Daha önce hiç mahkeme salonundan atılmadım,” diye konuştu.
Cinmen ve Altanların diğer avukatları davanın Kasım ayındaki duruşmasında soruşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerini sunmaya çalışırken mahkeme başkanınca salondan çıkarılmışlardı. Devam eden duruşmanın ilk gününde ise Cinmen mahkemeden Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Altan kararını kayda girmesini talep etmek için söz isteyince yine salondan çıkarılmıştı.
Anayasa’da düşünceyi açıklamama özgürlüğünün yer aldığını ve bu hakkın savaş ve olağanüstü hallerde bile kısıtlanamayacağını hatırlatan Cinmen, “Müvekkillere yazdıkları yazılarla, TV programlarındaki sözleriyle ne kastettiği sorulmaktadır. Bu, düşünceyi açıklamama özgürlüğünün ihlalidir,” dedi.
Cinmen’in savunması tamamlanmadan duruşmanın Çarşamba günkü oturumuna ara verildi. Duruşma, Perşembe günü sabah 9:30’da kaldığı yerden devam edecek.
Yargılamayı yapan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Cuma günü karar açıklaması bekleniyor.