Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Gıda güvenliği uzmanı Şık savunmasında yazı dizisine konu olan araştırmada bilfiil yer aldığını ve bir bilim insanı olarak topluma karşı sorumlu olduğunu söyledi
Akdeniz Üniversitesi’ndeki görevinden Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen gıda mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık’ın kanserojen maddelerle ilgili Cumhuriyet gazetesinde Nisan 2018’de yayımlanan yazı dizisi hakkında açılan davanın ilk duruşması 7 Şubat günü İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmanın sonunda hâkime Nursel Bedir, Şık’ın derhal beraatine ve soruşturmanın genişletilmesine yönelik talepleri reddetti. Davanın bir sonraki duruşması 30 Mayıs’ta görülecek.
Duruşmayı HDP milletvekilleri Ahmet Şık, Oya Ersoy, Murat Çepni, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı ile halk sağlığı uzmanı Onur Hamzaoğlu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda akademisyen ve sivil toplum temsilcisi izledi.
Sağlık Bakanlığı’nın şikâyeti üzerine hazırlanan iddianamede Bülent Şık’ın TCK 258. madde uyarınca “göreve ilişkin sırrın açıklanması” ve TCK 334. ve 336. maddeleri uyarınca “açıklanması yasaklanan bilgileri temin etme ve açıklama” suçlarından 12 yıla kadar hapsi isteniyor.
Şık hakkında hazırlanan iddianameye bu bağlantıdan erişilebilir.
P24’ün de izlediği duruşmada savunmasını yapan Şık, yazısında değinmiş olduğu Sağlık Bakanlığı’nın 2011-2016 yılları arasında beş farklı ilde yürüttüğü çalışmalarda, Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde teknik müdür yardımcılığı görevi çerçevesinde kendisinin de bilfiil yer aldığını söyledi. 2013 yılı içinde gıdalarla ilgili çalışmaları, 2014 yılı içinde de sularla ilgili çalışmaları bakanlığın araştırma ekibi ile birlikte planladıklarını belirten Şık, bu kapsamda “gıda ve su örneklerinin toplanması, merkezimize ulaştırılması, analizlerinin gerçekleştirilmesi ve analiz raporlarının düzenlenmesi” gibi işleri organize ettiğini anlattı.
2014 yılının sonunda ise Kocaeli, Antalya ve Ergene Havzasında üretilen ürünlerdeki kirleticilerin saptanmasını amaçlayan projenin ekibine dahil edildiğini belirten Şık, 2016’da barış bildirisini imzaladıktan sonra projelerden çıkarılana dek araştırmada yer aldığını söyledi. Şık, barış bildirisini imzalayan birçok akademisyen gibi 2016’nın Kasım ayında çıkarılan KHK ile kamu görevinden ihraç edildi.
“Paylaştığım bilgiler bende mevcuttu”
Çalışma kapsamında üstlendiği görevleri özetledikten sonra iddianamede kendisine yöneltilen suçlamaları değerlendiren Şık, yazısında paylaştığı bilgilerin kendisinde mevcut olduğunu, bir başkasından temin etmediğini vurguladı. Şık, şu ifadeleri kullandı: “Gıdalar ve sularla ilgili olarak yapılacak araştırmaların planlanması, analiz yöntemlerinin oluşturulması, analizlerin yapılması ve yapılan analizler sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi araştırma projesindeki aslî işimi oluşturmaktadır. Dolayısıyla açıkladığım bilgiler, elimde bulunan araştırma verilerini kendi uzmanlık alanımda sahip olduğum bilimsel birikim ışığında yorumlayarak oluşturduğum bilgilerdir.”
Yazı dizisinde ele aldığı sularla ilgili analizlerin öğretim görevlisi olarak çalıştığı Akdeniz Üniversitesi’ndeki Gıda Güvenliği Araştırma Merkezi’nde yapıldığının altını çizen Şık, örnek toplama aşamasından analiz raporlarının düzenlenmesine kadar uzanan bütün çalışma sürecinin içinde yer aldığını vurguladı. Projenin 2015 yılında bittiğini belirten Şık, Sağlık Bakanlığı’nın bugüne kadar elde edilen bulgular ışığında ne halk sağlığını koruyucu önlemler aldığını ne de ilgili kurumları uyardığını söyledi. Şık, “Bakanlık tarafından bir açıklama yapılacağına, ya da toplum sağlığını tehdit eden sorunları çözmek için önlem alınacağına dair bir işaret hâlâ görünmüyor. Aslına bakılırsa, Sağlık Bakanlığının bu konuda yaptığı tek işlem beni şikâyet etmek olmuştur,” diye konuştu.
“Bilim insanı öncelikle topluma karşı sorumludur”
Savunmasında araştırma kapsamında su örnekleri üzerinde yapılan çalışmaları ayrıntılı bir şekilde anlatan Şık, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne ile Kocaeli’de toplanan su örneklerinde Antalya’da alınan su örneklerine kıyasla çok yüksek miktarda kanserojen madde kalıntılarına rastlandığını söyledi.
Şık özellikle, Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu’na göre kanser yapıcı maddeler arasında 1. grupta yer alan arsenik ile insan üzerinde toksik etkileri olan ağır metallerden kurşunun yanı sıra, çok yüksek düzeyde saptanan alüminyum değerleri ile ilgili bulguları mahkemeye aktardı. Çalışma kapsamında analiz edilen birçok örnekte bu madde kalıntılarının sınır değerlerinin üzerinde çıktığını vurgulayan Şık, “Yaptığım çalışmaya göre maksimum kalıntı sınırını aşan miktarda arsenik, alüminyum ve kurşun içeren 52 yerleşim bölgesinin suları içilemez niteliktedir” dedi. Şık, açıkladıklarının bakanlığın elindeki bilgilerin onda biri bile olmadığını sözlerine ekledi.
Bilim insanların öncelikle topluma karşı sorumlu olduklarını söyleyen Şık, “Kurumların görevlerini layıkıyla yapmadıklarını belirleyen bir bilim insanının o kurumlara sorumluluklarını hatırlatmak da en temel görevlerinden biridir. Toplumun sağlığı ve geleceği şirketlerin ya da kurumların kısa vadeli çıkarlarına emanet edilemeyecek ölçüde önemlidir. Ama her şeyden önce çocuklara karşı sorumluyuz; hiçbir kişinin ya da kurumun çocukların sağlığını bozma, geleceğini gasp etme hakkı yok” ifadelerini kullandı.
Açıklanan bilgilerinin hiçbirinin Sağlık Bakanlığı tarafından yalanlanmadığına dikkat çeken Şık, savunmasını Edirne’de üniversite öğrencisiyken kansere yakalanan ve tedavisi için televizyon kameralarının önünde devlet yetkililerine yardım çağrısında bulunan Dilek Özçelik örneğiyle sonlandırdı. Geçtiğimiz yıl yaşamını yitiren Özçelik’i anan Şık şöyle konuştu: “Dilek Özçelik’in ihtiyacı olan ilaçlar daha sonra temin edilmiş ve hastalığının tedavisi için devlet kurumları yardımcı olmuştu. Ancak Sağlık Bakanlığının aslî sorumluluğunun hastalanan insanların tedavi edilmesini sağlamak olduğu kadar hastalığa yol açan çevresel koşulları düzeltmek, insanların kanser olmasına yol açan toksik kimyasalların çevreye bulaşmasına engel olmak ve kimyasal maddelerle kirletilmiş çevrelerin temizlenmesini sağlamak olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü araştırmadan elde edilen bilgiler kamu kurumlarına, akademik kurumlara, meslek örgütlerine ve sivil toplum kuruluşlarına Ergene Havzası ve Kocaeli ilindeki yaygın kimyasal kirlilik sorununu nasıl çözeceğimizi söylemektedir. Halk sağlığını ilgilendiren böyle önemli bir konuda gizlilik ya da yasaklanmış bilgilerin olması kabul edilemez, edilmemelidir.”
Ardından söz alan avukatları ise Şık’ın derhal beraatini talep etti. Duruşmada araştırmanın yürütüldüğü illerden Tekirdağ Baro Başkanı Sedat Tekneci, Kocaeli Baro Başkanı Bahar Gültekin, Kırklareli Baro Başkanı Turgay Hınız ve Antalya Baro Başkan Yardımcısı Cenk Soyer de beyanda bulundu. Şık’ın avukatlarından Can Atalay iddianamede atıfta bulunulan TCK maddelerinin lafzı uyarınca derhal beraat kararı verilmesi gerektiğini söylerken, avukat Tora Pekin ise araştırmadaki bulgular ışığında Sağlık Bakanlığı’na bir dizi soru sorularak soruşturmanın genişletilmesini talep etti.
Duruşma sonundaki ara kararında mahkeme Sağlık Bakanlığı’na yazı yazılarak haberde aktarılan bilgilerin yasaklanmasına dair herhangi bir karar alınıp alınmadığının sorulmasını ve konuyla ilgili başka haberlerin yayımlanıp yayımlanmadığının bir bilirkişi tarafından tespit edilmesine karar verdi.
Derhal beraat taleplerini reddeden hakim, davayı 30 Mayıs tarihine erteledi.