Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Yazar ve akademisyen Başkaya Kasım 2016’da yayımlanan bir yazısı nedeniyle beş yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Davanın bir sonraki duruşması 10 Eylül'de görülecek PELİN BUZLUK, ANKARA Yazar ve akademisyen Fikret Başkaya’nın Kasım 2016’da Özgür Üniversite sitesinde yayımlanan bir yazısı nedeniyle beş yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın ilk duruşması 21 Mart tarihinde Ankara’da görüldü. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Başkaya ve avukatlarıyla birlikte aralarında İsmail Beşikçi’nin de olduğu gözlemciler hazır bulundu. P24 tarafından mahkeme salonundan takip edilen duruşmada Başkaya iddianamedeki suçlamaya karşı savunmasını sundu. 2016 tarihli yazısı nedeniyle “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla yargılanan Başkaya, suçlamayı reddetti. “Teröre karşı yazılmış, daha da ötede terörü lanetleyen bir yazıda terör örgütü propagandası keşfetmek herhâlde sayın savcının ‘yüksek yeteneğiyle açıklanabilirdi,” diyen Başkaya, 43 sayfalık iddianamenin 29 sayfasında PKK’nın tarihinin anlatıldığını, geri kalan 11 sayfada “terör örgütü propagandası” suçuna dair bilgi verildiğini, iddianamenin kendisiyle ilgili kısmının ise bir sayfadan ibaret olduğunu söyledi. İddianamenin “gayriciddi” olduğunu, “hiçbir asgari tutarlılığa ve inandırıcılığa sahip olmadığını söyleyen Başkaya, iddianamenin mahkemeyi de boş yere meşgul ettiğini savundu. “Terör örgütü propagandası” suçunu düzenleyen Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi gereğince bir eylemin propaganda sayılabilmesi için bir örgütün “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini övmek ve bu yöntemlere başvurmayı teşvik” edilmesinin gerektiğini vurgulayan Başkaya, “Acaba sayın savcı yazının neresinde bir örgütün eylemlerini meşru gösteren, öven veya o yöntemlere başvurmayı teşvik eden bir şeyler bulmuştur?” diye sordu. Yazısının amacının “terör ve terörist kavramlarına açıklık getirmek, egemenin söylemini açık etmek ve söylemle gerçek arasındaki uyumsuzluğu teşhir etmek” olduğunu söyleyen başkaya yazıda herhangi bir örgüt propagandasının söz konusu olmadığını söyledi. “Terör” ve “terörist” kavramları üzerinde de duran Başkaya, devletin şiddet kullanma tekeline sahip yegâne aygıt olmasına rağmen “egemen söylemin devletin kendi şiddetini, kendi tedhişini, kendi terörünü” terör saymadığını anlattı. “Zira neyin terör, kimin terörist olduğuna devletin adamları, onların akıl hocaları, egemen ideolojiyi/resmi ideolojiyi üretip yayan bilimi kendilerinden menkul zevat, ‘konunun uzmanları’ denilenler karar verir” diyen Başkaya, yasal olan her şeyin de meşru olmadığını belirtti. “Nitekim bir diktatör ‘sıkıyönetim ilan ettiğimize göre artık yasal olarak öldürebiliriz’ demişti diyen Başkaya, “Terör, şiddet, tedhiş yasal olunca sorun çözülmüş mü sayılıyor?” diye sordu. Başkaya, yazısının terör örgütü propagandası iması dahi içermediğini, buna rağmen dava konusu yapılmasının amacının “düşünceyi yasaklamak, sansürü ve oto-sansürü dayatmak” olduğunu söyledi. Başkaya, “Bu tür yasaklar sadece cezalandırılmak istenen kişiyi hedef almaz. Benzer şeylere tevessül etme potansiyeli olanların önünü de kesmeyi amaçlar … İnsanlar ‘şunu yazar, bunu söyler veya resmedersem başıma bir iş gelir mi’ sorusunu sormaya başladıklarında artık sansür içselleşmiştir. Oysa sansürün içselleştirildiği, olağanlaştırıldığı bir toplu, bilimsel, estetik, entelektüel yaratıcılığı ve dinamizmi dumura uğramış bir toplumdur,” diye konuştu. “Başkaya’nın yargılanması utanç kaynağıdır” Başkaya’nın savunmasının ardından avukatları söz aldı. Avukat Levent Kanat, savcının Başkaya’nın yazısını anlamadığını, yazıda Fransa, ABD ve İsrail örnekleri de varken sadece Türkiye örneklerini seçerek suçlama konusu yaptığını söyledi. Kanat, “İddia makamının kendi öznel ve siyasal anlayışları ile bu yazıyı değerlendirmesi hukuka aykırıdır. Düşünce özgürlüğünün korunması hukukun zorunluluğudur. Bu dava ile hukuk devleti ciddi bir yara almıştır. Mahkemenizden bu iddianamenin iade edilmesini beklerdik,” diye konuştu. “İddianamede isnat edilen suçla ilgili delil var mı? İsnat edilen suçun hiçbir unsuru oluşmamıştır,” diye soran avukat Kanat aydınların egemenin diliyle konuşmak zorunda olmadığını, Fikret Başkaya'nın yargılanmasının bir “utanç kaynağı” olduğunu belirtti. Kanat, mahkemenin Başkaya’nın dava konusu yazısından aldığı bir bölümü de mahkemenin tekrar dikkatine sunmak istediğini belirtti. İlgili kısımda Başkaya, “Buraya kadar söylenenlerden terörün mahkûm edilmediği gibi bir sonuç çıkarmamak gerekir. Elbette bir insanlık suçu olan teröre karşı çıkmamak mümkün değildir. Buradaki amaç, egemenin söyleminden kurtulmak için terör ve terörist konusuna açıklık getirmektir. Aslında terörizmin zayıfın değil, güçlünün silahı olduğunu hatırlatmaktır,” diyor. Dava Eylül’e ertelendi Savunmaların tamamlanmasının ardından savcılık esas hakkında mütalaa hazırlamak için süre talep etti. Talebi değerlendiren mahkeme, davayı 10 Eylül tarihine erteledi.