Expression Interrupted

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.

Sibel Yükler, Deniz Nazlım ve Yıldız Tar'ın yargılandığı "2911" davası başladı

Sibel Yükler, Deniz Nazlım ve Yıldız Tar'ın yargılandığı

P24 tarafından hazırlanan uzman görüşünün mahkemeye sunulduğu duruşmada hâkim, soruşturmanın genişletilmesi taleplerini kabul ederek davayı 25 Nisan’a erteledi

TANSU PİŞKİN, ANKARA

Gazeteciler Deniz Nazlım, Sibel Yükler ve Yıldız Tar hakkında “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması 9 Ocak 2024 günü Ankara 71. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü.

Nazlım, Yükler ve Tar, Ankara’da 5 Temmuz 2022 tarihinde o dönem Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazeteci için yapılacak basın açıklamasına katılmak istedikleri sırada darp edilerek ters kelepçe ile gözaltına alınmıştı. Gazetecilerin kendilerine fiziksel şiddet uygulayan emniyet görevlileri hakkında yaptığı suç duyurusunda takipsizlik kararı veren Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Haziran 2023’te üç gazeteci hakkında iddianame düzenlemişti.

P24 tarafından takip edilen duruşmada gazeteciler Nazlım, Yükler ve Tar ile avukatları Gulan Çağın Kaleli, Veysel Ok ve Muhammet Musa Ünsal hazır bulundu.

Hâkim iddianameyi okuduktan sonra suçlamalara ilişkin savunmaları sordu.

İlk sözü alan Yıldız Tar, olay günü hem tutuklu meslektaşları ile ilgili basın açıklamasına katılmak hem de haber takibi için orada bulunduğunu söyledi. Basın açıklamasının yapılacağı Ulus Meydanına varmadan Ulus Pasajı içinde yoğun bir darpla gözaltına alındığını belirten Tar, şunları söyledi:

“Darp edilirken boynuma bastırıldı. O sırada eşofmanım açıldı, açılan yerime bile vurdular, tacize varan davranışları oldu. Bize bir ikaz yapılmadığı gibi aynı alanda başka bir açıklama olduğunu da daha sonra iddianameden öğrendik. Orada günde yedi tane basın açıklaması oluyor ve ben bir gazeteci olarak bunları takip ediyorum. Polisler kurgu yaparak bizi engellemek istedi. Suçlamaları kabul etmiyorum. Ayrıca polis şiddetine ilişkin suç duyurusunda bulunduk ve kötü muameleye ilişkin durumu Anayasa Mahkemesi’ne de taşıdık.”

Deniz Nazlım: “Aynı polisler başka soruşturmada gözaltına alındı”

Tar’ın ardından Deniz Nazlım’ın savunmasına geçildi. Nazlım savunmasında, kendilerine şiddet uygulayan polislerin başka bir soruşturma kapsamında gözaltına alınan polisler olduğu bilgisini verdi ve şunları söyledi:

“Disk Basın-İş’in çağrısıyla Türkiye’nin her yerinde bu açıklama yapıldı, sadece Ankara’da sorun oldu. Kızılay’dan sonra Ankara Valiliği bütün açıklamaları Ulus Meydanına aldı. Ben de şiddetsiz barışçıl protesto hakkını kullanan bir vatandaş ve gazeteci olarak hem eyleme katılmak hem de haber takibi yapmak için alana gittim. Bu benim düşünce özgürlüğüm kapsamında. Oraya gitmek isterken polisler önümü kesti, ‘hiç kimse teröristlerle ilgili açıklama yapamaz’ dedi. Tepki gösterince bizi uzaklaştırmak istediler. Bu sırada Sibel Yükler ve Yıldız Tar darpla gözaltına alınıyordu. Bunları kayıt altına almak isterken beni de darp ederek yola doğru sürüklediler. Sonra da yolu kapattığım gerekçesiyle şiddet ve hakaretlerle ters kelepçe yaparak beni gözaltına aldılar. Anayasal hakkımı kullandığımı söyleyince ‘Anayasa manayasa yok’ dediler.

“O polisler Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında gözaltına alınan polislerdi. Anayasayı yok saydılar, asıl ben onlardan şikayetçiyim. Aynı polisler, o gün Tunalı Hilmi’de yapılan LGBTİ+ açıklamasına da müdahale ettiler, işkenceyle bu açıklamayı da engellediler. Ankara’da saat 12’de başlayan şiddet akşam 9’a kadar devam etti. Suçsuzum.”

Sibel Yükler: “Tacize şahit oldum”

Nazlım’ın ardından Sibel Yükler’in savunmasına geçildi. 2007’den beri gazetecilik yaptığını ve Ankara Valiliğinin belirlediği Ulus Meydanında basın açıklamalarını takip ettiğini belirten Yükler, şunları söyledi:

“O gün Disk Basın-İş’in çağrısıyla alana gittik. İki hafta önce de aynı alanda sansür yasası için büyük bir eylem yapılmıştı. Meydana giden iki yer var. Bir Atatürk Bulvarı üzerinden bir diğeri de Ulus Pasajıdır. Biz gazeteciler, pasajın içerisinden açıklamaya giderken polisin engellemesiyle karşılaştık. Açıklama yapacağımız tutuklu gazeteciler için, bir yargı kurumu olmayan polisler ‘terörist’ derken bizlere de ‘anayasa manayasa yok’ demeye başladılar. Biz dağılmak üzere hareket ederken, bir anda polisin saldırısına maruz kaldık. Orada yoğun bir polis şiddeti gördük.

“Polisler, gazetecileri kaldırıma doğru sürükledi ve kaldırımı işgal ettiğimizi iddia etti. Ancak kaldırımı işgal edenin kendisi polislerdi. Biz Yıldız Tar ile gözaltına alınırken ben de kendisine yapılan tacize şahit oldum. Kıyafetleri polislerce yırtıldı ve tacize maruz kaldı. Deniz Nazlım da bulvara sürüklenerek, orada gözaltına alındı. Görüntüler incelendiğinde ne kadar korkunç bir kötü muameleye maruz kaldığımız görülecektir.”

Avukat Ok: “Şiddet uygulayan 23 polis dinlensin”

Gazetecilerin savunmalarının ardından söz alan avukat Veysel Ok, Ankara Valiliğinin sitesi incelendiğinde Ulus Meydanının resmi bir eylem alanı ilan edildiğini, eylemin hukuki olmadığı iddiasının polislerin kendi suçlarını örtbas etmek amacıyla olduğunu söyledi.

Polis şiddetine ilişkin yaptıkları ve takipsizlikle sonuçlanan suç duyurusunun dosyasını mahkemeye sunan Ok, “İddianame, polislerin tuttuğu tutanaklar zemininde bina edilmiştir. Böyle küçük bir olay için 23 polisin imza attığı tutanak içeriğinde kolluğun kişisel değerlendirmeleri, psikolojik analizleri ve niyet okumaları mevcuttur. Kolluk Anayasa’da yer alan gazetecilik faaliyetini ve toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını engellemiştir” dedi.

Ok, şiddet ve kötü muamele uygulayan ve tutanakta imzası bulunan 23 polisin duruşmaya getirilip dinlenmesini, iddianameye konu basın açıklamasının yapılacağı yerin valilikçe izin verilen alanlardan olup olmadığının ve basın açıklamasının yapılmasının yasaklanmasına ilişkin bir kararın bulunup bulunmadığının Ankara Valiliğinden sorulmasını, olay günü tüm yaşananlara ilişkin kesintisiz kamera görüntülerinin Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden getirtilmesini ve olay sırasında orada bulunan ve olaya tanık olan gazetecilerin tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Avukat Ünsal: “Tutanak, belgede sahteciliktir”

Ok’un ardından söz alan avukat Muhammet Musa Ünsal savunmasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıf yaparak müvekkillerinin darp sonrasında alınan sağlık raporlarını mahkemeye sundu. Ünsal, “Olay sırasında müvekkillerin neredeyse yara almayan hiçbir yeri kalmamıştır. Anayasal hakları ihlal edilen müvekkillerin beraatlerini talep ediyorum” dedi.

Son olarak söz alan avukat Gulan Çağın Kaleli, “Fezlekede doğru söyledikleri tek bir şey var: ‘planlı operasyonlar’. Doğrudur, planlı operasyonlarla 18 gazeteci o dönem gözaltına alınmıştı. O gün de başka gazeteciler başka bir planlı operasyonla gözaltına alındı. Ben de açıklama yapıldığı gün alandaydım. Müvekkillerimizin hepsi gözümüzün önünden işkenceyle gözaltına alınarak götürüldü. Hiçbir şekilde hakları hatırlatılmadı, biz görüşmek istediğimizde müvekkillerimiz gözaltında olmadığı için görüşemeyeceğimiz söylendi. Polislerin kurgu refleksi içerisinde hazırladıkları tutanak, belgede sahteciliktir” dedi.

P24 tarafından hazırlanan uzman görüşü mahkemeye sunuldu

Avukat Kaleli, “2911’e yönelik hazırlanmış çok detaylı bir uzman görüşünü sunuyoruz” diyerek P24’ün hazırladığı uzman görüşünü mahkemeye sundu.

Avrupa insan hakları hukuku ve Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hukuku üzerine uzmanlaşmış, İstanbul 1 Numaralı Barosuna kayıtlı avukat Benan Molu tarafından kaleme alınan uzman görüşünün tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

“Kendinden olmayanı yargı taciziyle bıktırmaya çalışan bir sarmal var” diyen Kaleli, şiddete ilişkin takipsizlikle sonuçlanan suç duyurusundaki dosyaların tamamının UYAP marifetiyle mevcut dosyaya eklenmesini, olay anına ilişkin görüntülerin eksiksiz bir şekilde mahkemeye getirtilmesini ve bu haliyle polis olmayan bir uzman bilirkişiye gönderilmesini talep ederek savunmasını sonlandırdı.

Talepler kabul edildi

Savunmaların ardından ara kararını açıklayan hâkim, müdafilere tanıklarını bildirmeleri için süre verdi.

Ayrıca avukatların talepleri doğrultusunda, takipsizlikle sonuçlanan suç duyurusu dosyasının mahkemeye celbi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, kesintisiz kamera görüntülerinin mahkemeye gönderilmesi için Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, yazı cevabı geldiğinde dosyadaki mevcut görüntüler ile gönderilecek kamera görüntülerinin uzman bilirkişiye tevdiine, Ankara Valiliğine müzekkere yazılarak Ulus Meydanında olay günü olan 5 Temmuz 2022’de toplantı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması ve benzeri eylemlerin yasaklanıp yasaklanmadığının ve iddianamede bahsi geçen basın açıklamasıyla ilgili bildirimde bulunulup bulunulmadığının bilgileri içeren belgelerin gönderilmesinin istenmesine karar verdi.

Dava 25 Nisan 2024 tarihine ertelendi.

Ne olmuştu?

Nazlım, Yükler ve Tar, Ankara’da 5 Temmuz 2022 günü, Diyarbakır’da o dönem tutuklanan 16 gazeteci için DİSK Basın İş’in çağrısıyla yapılacak basın açıklamasına katılmak istedikleri sırada darp edilerek ters kelepçe ile gözaltına alındı. Protesto açıklamasının yapılmak istendiği Ulus Atatürk Anıtı Meydanı’nda toplanmaya başlayan gazeteciler, ilk olarak polis tarafından “alanda basın açıklaması yapamayacakları” belirtilerek uzaklaştırılmak istendi.

Bu sırada meydana geçmek üzere bölgedeki bir pasajın içerisinde olan Yükler, Nazlım ve Tar’a polislerce alandan uzaklaşmaları söylendi. Ancak, henüz pasajın dışına çıkmamışken, üç gazeteci de darp edilerek gözaltına alındı. Gazeteciler, aynı gün ifade işlemlerinin ardından serbest bırakıldı.

Yirmi üç polisin imzaladığı olay yeri inceleme tutanağında gözaltına alınan gazeteciler hakkında, “İyi niyetten yoksun, tamamıyla güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelip buradan sözde mağduriyet yaratma odaklı eylem ve etkinlik tarzını benimsemişlerdir. Bu konu özelinde takındıkları tavırdan anlaşılmış, beden dillerine de bu durumun yansıdığı görülmüştür” ifadeleri yer aldı.

Gazeteciler de kendilerini darp eden polisler hakkında “işkence”, “hakaret”, “suçu bildirmeme”, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve “zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle yaralama” gerekçeleriyle ve darp edildiklerini belgeleyen Türkiye İnsan Hakları Vakfının (TİHV) hazırladığı raporlarla suç duyurusunda bulundu.

Ancak savcılık, “polise karşı direnen müştekilerin etkisiz hale getirilmesi amacıyla en basit haliyle polisin zor kullanma yetkisini kullandığı, kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisinin sınırını aşarak kasten yaralama ve işkence suçlarını işlediklerine, yine görevlerini kötüye kullandıklarına dair kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi.

Takipsizlik kararı sonrası gazetecilerin gözaltına alınmalarıyla ilgili işkence yasağı, ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğünün ve gazetecilerin gözaltına alındığı açıklama sırasında gerçekleşen başka bir toplanmanın engellemeye gerekçe gösterilmesinin “ayrımcılık yasağı” ihlali olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yapıldı.

Polisler hakkında takipsizlik kararı verilirken, gazeteciler hakkında “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek” suçlamasıyla yürütülen soruşturma sonunda Haziran 2023'te iddianame hazırlandı. Ancak iddianamede gazetecilerin darp edilerek gözaltına alındığı anlara ait görüntü dökümlerine yer verilmedi.

Yükler, Nazlım ve Tar’ın atılı suçlamadan 6 aydan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarının talep edildiği iddianame, Ankara 71. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

Yukarı