Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, Keskin, Kızılkaya, Kaya ve Sancılı’ya verilen cezaların gerekçesini, sanıkların “insan hakları perdesine saklanmasına” dayandırdı
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 2016 yılında kapatılan Özgür Gündem gazetesinin eski editör, yazar ve yayın danışma kurulu üyelerinin yargılandığı ana davada dosyaları ayrılan Eren Keskin, Zana (Bilir) Kaya, İnan Kızılkaya ve Kemal Sancılı hakkında Şubat ayında verdiği kararın gerekçesini açıkladı.
Mahkeme gerekçeli kararında, dosya kapsamında yargılanıp ceza alan sanıkların “insan hakları perdesine saklandığını” savundu.
Mahkemenin kararında insan hakları konusunda “milli bir anlayış” vurgusu dikkat çekti: “Gerçek ve milli bir insan hakları anlayışının ve kavramının tartışılması ve gözetilmesi gerekmektedir. Bu kapsam üniter yapımıza, güvenliğimize kasteden oluşumların, devletlerin arkasına sığındığı, kendilerine paravan yaptıkları insan hakları kavramından ziyade milli gelenek, örf ve kardeşlik hukukumuzun yıllardan beri getirdiği tecrübe, birikim ve bakış açısıyla mümkün olacaktır.”
HIV benzetmesi
Gerekçede Özgür Gündem gazetesini “terör örgütlerinin sözcüsü olarak” değerlendiren mahkeme, kararda şu ifadelere yer verdi:
“…haber yaparak örgüt tabanını ayakta tutmaya çalıştığı, örgütün kendi kitlesine bildirmek istediği talimatları yayınladığı, Kürt kökenli vatandaşlarımız üzerinde sözde imha/inkâr politikaları ile işkence uygulandığını lanse ettiği, halkı kin ve isyana teşvik ettiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle Özgür Gündem gazetesinin kuruluş amacının yayın yapmak olmadığı, ‘PKK/YPG’nin basın bülteni’ kimliğine büründüğü değerlendirilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gerekçelerden de anlaşılacağı üzere, ‘devleti, kurumları ve sistemi -ağır şekilde de olsa- eleştiren yayınlar yapmak’ ile ‘örgütün resmi haber kanalı niteliğinde olmak’ birbirinden ayrı tutulması gereken hususlar olup, ikinci türdeki yayın organları ile demokratik yaşamın bir ilgisi bulunmamaktadır. Tam tersine, demokratik yaşam her şeyden önce kişilerin yaşam ve mülkiyet hakkı, vücut bütünlüğü hakkı, çalışma ve eğitim hakkı gibi birinci ve ikinci kuşak haklara dayanır. PKK/YPG terör örgütü ise yaklaşık 40 yıldır sürdürdüğü kanlı eylemleriyle bu haklar için adeta ‘HIV Virüsü’ niteliğinde olduğunu defalarca göstermiştir. Dolayısıyla demokratik yaşamı ortadan kaldırmaya çalışan terör örgütleri ile bu terör örgütlerinin sözcülüğünü yapan yayın organları arasında temelde bir fark bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak, terör örgütleri nasıl ki demokrasi içinde himaye edilebilecek yapılar değilse, örgütün yayın organları da himaye görmezler.”
“İnsan hakları perdesi”
“Sanıklar insan hakları ve insan hakları savunuculuğu perdesine saklanıldığı müşahade edilmiştir. Elbette insan hakları, demokrasi, hak ve özgürlükler insan yaşamının ve insanca yaşamanın vazgeçilmez bir unsurudur. Ancak bu temel kavramlar üzerinden ve bu kavramların arkasına sığınarak devletin üniter yapısının bertaraf edilmeye çalışılması, kabul edilebilir tutum ve davranış olarak değerlendirilemez. Hak ve özgürlük ile kamu güvenliği mutlak surette bir dengesinin olması gereklidir ve fakat sanıkların gerek savunmaları gerek ise iltisaklı oldukları Özgür Gündem gazetesinin yayın politikası birlikte değerlendirildiğinde insan hakları ve insan hakları savunuculuğu üzerinden kamu güvenliğinin bertaraf edilmeye çalışıldığı, buna yönelik kanlı eylemlerde bulunan bir terör örgütünün sesi olmaya onu kendilerince aklamaya çalıştıkları, devleti ve güvenlik güçlerini canavarca hareket eden bir mekanizma olarak görmeye ve göstermeye çalıştıkları tespit olunmuştur.
“Türk devletinin yüzyıllara dayanan devlet geleneği ve vatandaşına bakış açısı her daim ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ düsturuyla vücud bulmuştur. Kamu güvenliğinin ve devlet yapısının olmadığı ya da zaafa uğratıldığı bir ortamda zaten sanıkların sözde savunuculuğunu yaptığı değerlerin yaşaması söz konusu olamayacaktır. Kaosun, şiddet ve terör eylemlerinin kol gezdiği, hüküm sürdüğü bir ortamda insan hakları kavramından bahsetmenin mümkün olmayacağı izahtan varestedir.”
“Milli insan hakları”
“Ne acıdır ki yıllardır devletin üniter yapısını ortadan kaldırılmaya yönelen, güvenlik güçlerimizin şehit olmasına sebebiyet veren, binlerce ananın, eşin, çocuğun eşsiz babasız evlatsız kalmasına neden olan bir örgütün ve bu örgütü kendilerince meşru bir zemine oturtmaya çalışanların; sığındığı, arkasına gizlendikleri paravan insan hakları kavramı olmuştur. Bu kavram üzerinden terör örgütünü aklamaya çalışanların bir gün dahi olsa eli kanlı terör örgütünü, eylemlerini kınadıkları, en temel insan hakkı olan yaşam hakları ortadan kaldırılan güvenlik güçlerinin, vatandaşların haklarını savundukları, acılarına ortak oldukları görülmemiştir. Halen Türkiye Cumhuriyeti’ni ve güvenlik politikalarını gece yarısı ekspresi mantığıyla yansıtan ve kendilerine yabancı unsurlarca arka çıkılmasını bekleyen bu iradenin tüm beyan ve davranışları hukuk düzeni içerisinde kabul görülebilir bir resim ortaya çıkaramayacaktır.
“En az evrensel değerler kadar insan onur ve haysiyetini gözeten, Türk devletinin daima var olmasını ve anayasamızda tanımlandığı üzere vatandaşımızın Türk vatandaşı olarak kendisinin ve devletinin güvenliğinden endişe etmesine sebep olmayacak gerçek ve milli bir insan hakları anlayışının ve kavramının tartışılması ve gözetilmesi gerekmektedir. Bu kapsam üniter yapımıza, güvenliğimize kasteden oluşumların, devletlerin arkasına sığındığı, kendilerine paravan yaptıkları insan hakları kavramından ziyade milli gelenek, örf ve kardeşlik hukukumuzun yıllardan beri getirdiği tecrübe, birikim ve bakış açısıyla mümkün olacaktır.”
Gerekçeli kararın tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Dava bilgisi
2016 yılında kapatılan Özgür Gündem gazetesine yönelik soruşturma sonucunda 9 Kasım 2016 tarihinde gazetenin Eş Genel Yayın Yönetmeni Zana (Bilir) Kaya, Eş Genel Yayın Yönetmeni ve avukat Eren Keskin, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya, İmtiyaz Sahibi Kemal Sancılı ve Yayın Danışma Kurulu üyeleri yazar Aslı Erdoğan, dilbilimci Necmiye Alpay, gazeteciler Filiz Koçali, Ragıp Zarakolu ve Bilge Aykut hakkında "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" (TCK 302), "Silahlı örgüte üye olmak" (TCK 314/2), "Suç işleme amacıyla örgüt kurmak" (TCK 220) ve "Terör örgütü propagandası yapmak" (TMK 7/2) suçlamalarıyla iddianame düzenlenmişti.
"Özgür Gündem ana davası" iddianamesine bu bağlantıdan erişilebilir.
Davanın 14 Şubat 2020 tarihinde görülen 16. duruşmasında hükmünü açıklayan İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay ve Bilge Aykut’un beraatlerine ve haklarında yakalama emri bulunan Filiz Koçali ve Ragıp Zarakolu’nun dosyalarının ayrılmasına karar vermiş, Zana Kaya, İnan Kızılkaya, Kemal Sancılı ve Eren Keskin yönünden ise ek süre talep edildiği için bu sanıklar yönünden de dosyanın ayrılmasına karar vermişti.
Ayrılan dosyanın karar duruşması 15 Şubat 2021 tarihinde görülmüş, mahkeme, Keskin, Kızılkaya ve Sancılı’ya “örgüt üyeliği” suçundan 6 yıl 3’er ay hapis cezası vermişti. Kaya’nın atılı suçu işlediği sabit olmadığı gerekçesiyle “örgüt üyeliği” suçlamasından beraatine karar veren mahkeme, Kaya’yı “basın yayın yoluyla zincirleme şekilde örgüt propagandası yapmak” suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırmıştı. Mahkeme, Keskin, Kızılkaya, Sancılı ve Kaya’nın “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” suçundan ayrı ayrı beraatlerine karar vermişti.