Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik baskının öncelikli hedefi gazeteciler ve akademisyenler. Yüzlerce gazeteci ve akademisyen hakkında soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı. Bu site ifade özgürlüğünü kullandığı için soruşturma ve kovuşturmaya uğrayanlar hakkındaki yasal süreci takip etmektedir.
Delillerin dosyaya sunulması için 10 gün süre veren mahkeme, bir sonraki duruşmanın Aralık ayında görülmesine karar verdi
Gazeteci, yazar ve akademisyen Mehmet Altan’ın haksız tutukluluğu nedeniyle açtığı tazminat davası 10 Eylül 2020 tarihinde İstanbul Anadolu 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Davanın bir sonraki duruşması 2 Aralık 2020 tarihinde görülecek.
Mehmet Altan, kardeşi roman yazarı ve kapatılan Taraf gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan ile birlikte 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında 10 Eylül 2016 tarihinde gözaltına alınmış, savcılık sorgularının ardından 22 Eylül’de İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği Mehmet Altan’ın tutuklanmasına karar vermişti. Kararda, Mehmet Altan’ın, hükümeti yıkmaya çalışmakla suçlanan Fethullah Gülen örgütünün “bu hedefini bilmesine rağmen örgütün yayın organlarında yazılar yazıp programlar yaparak örgütü desteklediği,” ayrıca kardeşi Ahmet Altan ve gazeteci Nazlı Ilıcak ile birlikte Can Erzincan TV’de 14 Temmuz’da katıldığı bir programda “darbe çağrısında bulunduğu” öne sürülmüştü.
Tutuklanmalarının ardından Altan kardeşler adına avukatlarınca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ayrı ayrı başvuru yapılmış, Mehmet Altan adına yapılan AYM başvurusu Ocak 2018’de, AİHM başvurusu ise Mart 2018’de hükme bağlanmış ve her iki mahkeme de hak ihlâline hükmetmişti. Ancak Mehmet Altan, hakkındaki ihlâl kararlarına rağmen 2018 yılının Haziran ayına kadar tahliye edilmemişti.
Mehmet Altan’ın haksız tutukluluğu nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini talebiyle verdiği dava dilekçesinde, avukatı Figen Albuga Çalıkuşu şu ifadelere yer verdi:
“Müvekkilim göz altına alınmış, tutuklanmış, bu haksız soruşturmanın başlaması üzerine hemen 1 ay sonra KHK ile 30 yıldır çalıştığı üniversitesinden ihraç edilmiş, maaşları kesilmiş, sağlık garantisi sona ermiş, dava devam ederken Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından 3 ayrı anayasal hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş olmasına karşın tahliye edilmemiş, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış, ancak tutukluluğunun 22. ayında adli kontrol şartları uygulanarak tahliye edilmiş, istinafta kararı onanmış, Yargıtay incelemesinde beraatine hükmedilmiş, ilk derece mahkemesi beraat kararı vermiş, bu karar kesinleşmiştir. Ancak davanın açıldığı bugün hala ihraç işlemi hakkında açtığı dava sona ermemiş, üniversitesine, öğrencilerine dönememiş, ödenmemiş olan aylıklarını alamamış, emekli ikramiyesi eksik ödenmiş, iptal edilen pasaportu verilmemiş bulunmaktadır.
“Mahkemenin beraat hükmü 12 Kasım 2019 tarihinde kesinleşmiş olmasına karşın verilen tüm uğraşlara rağmen yurtdışı tahdit yasağı 21 Ocak 2020 tarihinde ancak kaldırılabilmiştir. Yasağı koyan İstinaf 2. CD ile yasağı kaldıran 26. AĞM arasında tahdidi kaldırma konusunda bir karmaşa yaşanmış, aylarca çözümlenmemiştir. 26. AĞM yurtdışı çıkış yasağını kaldırdığını iddia ederken 70 gün sonra kaldırılmadığı anlaşılmıştır. Ancak tahdit kaldırma sonrası halen bürokratik işlemler devam etmektedir.
“Bir gün içinde anında özgürlüğüne, mesleğine, özlük haklarına, pasaportuna el konulmuş ama hukuksuz tutuklanması ve suçlanmasına karşın aklanması yıllar almış, beraat sonrası ihlalden önceki haklarına kavuşma adına verilen şahsi uğraşı ise halen devam etmektedir.”
Hakkındaki ihlâl kararlarına rağmen tutukluluğunun sona erdirilmemesi nedeniyle CMK 141 uyarınca tazminat davası açan Mehmet Altan, 10 Eylül’de görülen duruşmada avukatı ile birlikte hazır bulundu.
Duruşmada haksız tutukluluğu nedeniyle maruz kaldığı mağduriyeti anlatan Altan, Anayasa ve yasalarda tutuklamanın şartları açıkça belirtildiği halde bunun tersine kararlar verildiğini, Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararının bağlayıcılığına karşın İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin AYM kararına direndiğini ve dava sonunda kendisini ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm ettiğini hatırlattı.
Altan sözlerine şöyle devam etti:
“Mahkeme başkanı ve bir üyesi defalarca Anayasa’ya direnmekten çekinmediler. Bu Anayasa’ya ve hukuka direnme ısrarı ve bu ısrarla bir kişinin özgürlüğünün gaspında özel bir kasıt vardır. Hukuku yanlış yorumlama gibi bir saikle hareket edilmiş olunduğu düşünülemez. Anayasal suç işlenerek benim zorla hapis yatırılıp ağır kayıplara uğratılmam kasten planlandı ve icra edildi. Soruşturma savcısı, tutuklayan sulh ceza hakimi, müebbet hapis veren 26. Ağır Ceza Mahkemesi, müebbet hapsi onayan istinaf mahkemesi, hukuka kastederek hareket etti.
“Anayasa çiğnenerek zorla tutuklanan, en yüksek mahkeme kararı ile bu ortaya çıktıktan sonra yeniden Anayasayı yok sayarak özgürlüğü zorla hançerlenen birinin uğradığı bu durumu, ‘iyi niyetli bir cehalet ya da hata’ olarak yorumlamak mümkün mü?
“Yaşadıklarım insan hayatına kasteden bir skandaldır. Ve maalesef yargı içindeki bir avuç insan tarafından taammüden ifa edilmiştir.”
Mehmet Altan'ın mahkemeye sunduğu beyanın tam metnine buradan erişilebilir
Altan’ın ardından söz alan avukat Çalıkuşu, tazminat talebine ilişkin dayanakları içeren delilleri mahkemeye sunmak için süre talep etti.
Ara kararını açıklayan mahkeme, maddi tazminat talebi yönünden delillerin dosyaya sunulması için 10 gün süre verilmesine ve delillerin sunulması halinde maddi tazminat yönünden hesaplama yapılmak üzere dosyanın bilirkişiye gönderilmesine karar vererek davayı 2 Aralık 2020 tarihine erteledi.
Mehmet Altan hakkındaki yargı sürecine ilişkin ayrıntılı bilgiye bu bağlantıdan erişilebilir.